Zarif şişelerin zerafetsiz bekçisi

Zarif şişelerin zerafetsiz bekçisi
Tutuk bir aylaklık damlıyor ayaklarımın ucuna
Masmavi sularından yalnızlığın,
Uzun ince geçmişimin semalarında şimşekler çakıyor
Parmaklarım piyanonun mahreminde fısıldıyor
En zamansız aşk mısralarını, çöküyor hayaller umut çöplüğüne
Tıkırdıyor dişlerim, ufalanmış bakirelerin soluğunda
Yıldızsız gecelerin çıplaklığında
Arsızlığım ay ışığının önünde umursamazca raks ediyor
Gamlarımın heybesi boynumu büküyor
Ağırlığı zamansız solumaların önümde
Dim dik yürüyen bedenlerin kahrını güdüyor
Mezar taşımın üstünde dilimden dökülen son mısra
Tüm hayatımın çıplak ayaklarında
Soğuk çehremin sevgisizliğini işliyor
Kendimi arıyorum bedensiz ruhumun çıkmazında
Kendimi arıyorum ruhsuz bedenimin silikliğinde
Parmaklarımın arasında kanatsız bir kelebek
Çırpınıyor günün ağırlığında, sonsuzluğunda ömrünün
Avuçlarımın içinde çocukluğum
Siyah beyaz karelerde renk buluyor
Zamanda yorulmuşluğum
Ellerim ayaklarım, yürüyüşünde sonsuzluğun
Gözyaşına susamışlar
Geçmişimi karaladığım ıslak sayfalar
Fırtınanın çıplak bedeninde usul usul dümen kırıyor
Kırışmış yüzümün inceliklerinde
Kanım mürekkebin maviliğine karışıyor
En zorlu karalanmış nüktelerin
En zavallı yazarların
Yalnızlığa mahkûm kararmış günlerinde
Çaresiz bedenlerine, mahremsiz sokuluyor
Düşüncelerimin dar sokaklarında
Topsuz tüfeksiz fikirlerim oluk oluk akıyor
Ölümle silahsız savaşım
Ebediyete nefersiz koşuyor kelimeler önümde
Nerdeyim hangi zaman diliminde
Hangi eller benim, hangi gözlerle görmekteyim
Bir damla bilinmezlik sarmış etrafımı
Haykırışım kapatıldığım kafesin derinlerinden
Kaybolduğum labirentlerin çıkmazına
Dolambaçlı ifadelerin peşinden
Şair katığı, sıra sıra cümleler
Yıllanmışlar, tozlu raflardan
Kuru topraklara yollanmışlar
Gölgesinde gölgesiz avamın
Cehalet perdesi ile sarmalanmış
Hikmet kokusu saklı
Zarif şişelerin, zarafetsiz bekçisiyim
Tutuk bir aylaklık damlıyor ayaklarımın ucuna