Bu yazacaklarımı ne zaman okursun, okur musun yoksa burada, yazıldıkları yerde bilinmez bir zamansızlığa mı mahkum olurlar bilmiyorum. Bildiğim şu, bugün 18 Kasım ‘24, günlerden Pazartesi, saat şu an 19:32 ve ben yine, bir kere daha ve benzer şekilde hastanedeyim. Tarih belki unutulur gider, belki akıldan çıkar ama bugün; seni görebilir miyim diye bilmem kaç defa sorduğum halde rahatsız oluyorum diye cevapladığın gün olarak kalıyor mazide.
Bir şey istememiştim oysa, yalnızca seni görebilmeyi istemiş ve dilemiştim. Yalnızca seni görebilmeyi istemek. Üstelik seni rahatsız etmeyeceğime söz vermişken, elini kolaylaştırmaya and içmiş ve bilmem kaçıncı defa siktiredilmişken. Seni görmek, görebilmek istemek.
Şimdi binlerce şey söyleyip, bünlerce şey susabilirsin. Dedim ya, tek istediğim şey seni görebilmekti.
Mümkün değildi, suçtu, yasaktı, biz görüşmüyoruzdu ve üstelik herkes bunu böyle biliyordu ve bunca şeye, bunca olmaza, bunca açmaza rağmen yalnızca ve bir tek seni görebilmek istemiştim. Benden esirgenen her ne varsa başkalarının ayaklarına serildiğini bildiğim halde ve üstelik hiçbir şey istemeye hakkım olmadığı halde ve hatta hiçbir şey istemeye hakkımın olmadığını bildiğim halde… Bir tek ve yalnız seni görmek istemiştim.
Neden peki?
Neden…
Nedenini şöyle açıklayabilirim; çünkü ben sana sırılsıklam aşığım. Hâlâ mı, evet hâlâ!
Sebahattin Ali’nin dediği gibi:
“Sen benim sevgilimsin sevsen de sevmesen de, Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.”
Öleceğimi biliyorum uğrunda. Uğrunda can çekişe çekişe; her gün bir önceki günden, her an biraz önceki andan daha güçsüz, daha aciz, daha yok ve daha yoksun olarak ölüp gideceğimi ve nihayet günün birinde nihayetsizliğe kavuşacağımı biliyorum.
Bak…
Yine iki metrekarelik bir kabin, yine kolumda beş yüzlük serum, ayakucumda yine başımı bekleyen İlkay, başucumda sürekli ses yapan makineler ve gözümün önünde gözlerinin hayali! 18’i Kasım’ın ve günlerden Pazartesi…
Oysa ben bu sabaha “haydi uyan, kahvaltın hazır…” diyerek; sen yatakta daha gözlerini ovuştururken saatlerdir orada öylece, çıt çıkarmadan seni seyrettiğimi gizlemeye çalışan bir mahcubiyetle gözlerinden öperek ve bittabi sana sımsıkı sarılıp “vallahi de billahi de sen şu doğan güneşten daha güzelsin!” diyip saçını okşayarak başlamak isterdim. Hatırlar mısın sana bir gün “Senden istediklerimi anlatmak için ne kelimeler kâfi gelir ne de sen bana benim senden istediklerimi verebilirsin” minvalinden bir lakırdı etmiştim. Seni görebilmeyi istemek… Nasip olmasa da, hakkım olmasa da, harcım-haddüm olmasa da seni görebilmeyi istemek…
Sabahı kaçırdık, bu sabahı “kahvaltın hazır” diyip sana sarılıp saçlarını okşayarak yaşamayı kaçırdık… Akşam… Yine tepemde lambalar, yine kariımda perde, yine tekerlekli sandalye sesi ve yine bir hengame! Oysa ben bu akşamı, sabahını kaçırmış olsak bile bu akşamı, “Hadi bi sigara içelim, al çayın hazır, gelsene şöyle karşıma, seni seyredeyim, gözlerini-o Cennet gözlerini biraz seyredeyim” diyip gözlerimi o Cennet gözlerinden bir an olsun kaçırmadan geçirmek isterdim.
Çünkü ben sana aşığım… Hem de sırılsıklam!
Çünkü ben sana aşığım… Hem de deliler gibi!
Çünkü ben sana aşığım… Hem de hâlâ!
Çünkü aradığım yerlere benzeyiş buldum sende!
Oysa ben bu akşam seni yanımda, yanıbaşımda isterdim.
Kayıt Tarihi : 18.11.2024 21:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!