Zamansız Zamanlar (Kitap Tanıtımı)

Nesrin Göçmen
243

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Zamansız Zamanlar (Kitap Tanıtımı)

Değerli şair-yazar Sn. Mehmet Nacar, Sn. Ali Rıza Navruz'un, Sn.Rahim Recep Akdora'nın son kitabım 'Zamansız Zamanlar' hakkında yazdıklarını aşağıda sizlerle paylaşmak istedim. Sn. Nacar'a, Sn. Navruz'a, Sn. Akdora'ya emeklerinden dolayı çok teşekkür ediyorum.
ng
.

*******************************

Şiir ve Emek

Zeki Büyüktanır

.
“ZAMANSIZ ZAMANLAR” adlı üçüncü yapıtı yayımlanan Nesrin Göçmen, bu yapıtıyla
yine hece ölçüsüyle şiirlerini sürdürüyor. Bilge: “Şiirin ilk dizesi ilham, kalanı matematiktir”
diyor. Onun için şiirde, matematik yanında, kültür yoğunluğu, bilgi birikimi, içten gelen istek
sevgi ve coşkunun da büyük yeri vardır. Bu öğeler oluşmamış dizeler, olsa olsa manzume olur.
.
Şiir zor zenaat; çünkü, boşlukta sessiz, edimsiz duran sözcüğü siz alıp eylemli, anlamlı, sesli
yoğun bir yapıya kavuşturuyorsunuz. Tıpkı yapı ustasının yerde hiçbir işe yaramayan yamru
yumru taş parçasını ya da bir tuğlayı alıp değerlendirerek bir yapı ortaya çıkarması gibi.
Ancak bu o kadar da kolay değil. O taşa, o tuğlaya ruh veren, eylem kazandıran, o ustanın
ya da sanatçının becerisi, yoğrulduğu kültürüdür. Sözcükler dizelerin içinde böylelikle anlam
kazanır.
.
Şiirin tarihsel sürecine baktığımızda karşımıza önce destan çıkar. Yazın türlerinden ilki
söylenceyle karışık destandır. İnsanoğlu yazınsal yöndeki çabası sonucunda, uyak kavramını
bulmuş ve yazının bulunuşundan çok daha önce, uyak kavramının yardımıyla düşündüklerini
bellekte saklamayı başarmıştır. Öyle olmasa Homeros’un on altı bin dizelik görkemli destanı
nasıl bellekte kalır ve kuşaktan kuşağa aktarılabilirdi? Bence insanlığın bulduğu çok önemli iki
buluş; birincisi uyak, ikincisi bilgisayar. Ancak bugün artık uyakla yazmak yerine, ses
yoğunluğuna dayanan çağdaş şiir gündemdedir.
.
Değerli ozan Nesrin Göçmen’in “ZAMANSIZ ZAMANLAR” ını okuyorum. Manzume
dönemini henüz atamamış, uyakların sesine, ahengine kaptırmış kendini. Bunu aşması gerek.
Bunun için de ustaların şiirlerinden bol örnekleri usanmadan, bıkmadan incelemesi gerek.
.
Anadolu insanı doğuştan şiire yönelik duygularla yüklüdür. Düğünde, ölümde, eğlencede
sıkıntıda mutlaka bir ağıtçı kadın, bir söyleyen insan, bir ana, bir besteleyen vardır. Yemen
Türküleri, Kurtuluş Savaşı Türküleri nereden doğdu? Ancak bunlar daha çok doğaçlamadan
gelen, anında söylenen, uyakla beslenen söz dizinleridir. Matematiksel sözcükler dizisinden
oluşan dizgeden, şiir yaratma oluşumu, daha yoğun çalışmalar gerektiren bir işlevdir.
.
Yukarda da söylediğim gibi, yazın türlerinden ilki söylence, destan; tarih öncesinden beri gelen
türlerdir. Bunları şiir izlemiştir. Anadolu’nun birçok ilginç yönünün yanından biri de insanlarının
şiire yatkınlığıdır. Bir şairler ülkesidir Anadolu. Bu bol şiir yazılan ülkede; yeni yetişenler, ustaların
yolundan gitmeli, kendini geliştirmesini bilmeli. Bunun için de çalışmak, okumak, yazmak ve
bunların arasına bol bol sevgi, coşku, istenç katarak, eserini olgunlaştırarak, oluşturmalı.
.
Nesrin Göçmen’de ben bu istenci görüyorum.
“Bir Sevda Adamız Olsaydı Bizim” başlıklı dörtlükleri hece ölçüsünün tatlı uyumu
içerisinde söylenmiş, yazılmış:

“Okyanusun saklı köşelerinde
Ak mavi sevdamız kalsaydı bizim
Dalgaların çılgın neşelerinde
Dolan bir adamız olsaydı bizim”
.
Yine bir şiirinden bir başka dörtlük:
.
“Yağmurlar açtıran gizemli kadın
Güneşten renkleri üstüne takın
Esriyen ışığın hırkası yakın
Evrende açarsın düşünce suya”
.
Hece ölçüsüyle yazdığı dizeler olgunluğa doğru yönelmekle birlikte, en ilginç bölümü, yapıtın
sonundaki “Bunamış mıyım? ” başlıklı, on bölümlük taşlamayı andıran dörtlüklerdir. Bu güzel
örneklerden iki dörtlüğü birlikte görelim:
.
“Herkes gülüyor huyuma
Kolonya döktüm suyuma
Tuzu kim attı çayıma
Sizce de ben bunak mıyım?
.
Terliği giydim başıma
Mesih takıldı peşime
Gelmeden altmış yaşıma
Ben çoktan bunamış mıyım? “
.
Göçmen’i kutlarım. En usta ozanlar bile acemilikle başlar. İstençle, hevesle, yoğun kültürler
edinerek, bu çabasını sürdürür, sonra bir yere gelebilir. Bu satırlar bir eleştiri değil, çünkü
eleştiri yazmak, bir yapıtı dört yönüyle eleştirmek, o kadar kolay değil. Ben yalnız ona
biraz moral verebilmek ve beğenilerimi dile getirmek için bir şeyler karalamaya çalıştım.
Kutlamak benden, başarı ondan. Başarılı yapıtlar yayımlatacağına ve şiir ivmesini daha
yükseklere yükselteceğine inanıyorum.
.
Nice Yapıtlara…
.
ZEKİ BÜYÜKTANIR

Türk Dili Dergisi Temmuz-Ağustos 2008

********************************

Nesrin Göçmen ve Zamansız Zamanlar

Siteye ilk kayıt olduğum günlerdeydi. Şiirlerimin altına yorumlar yazmaya başlamıştı. Soyadı bana hemşehrilik çağrıştırdı. Bir mesaj göndererek aslısını öğrendim. Kendi değil de beyi benim hemşehrim oluyormuş. O günlerden beri Nesrin hanımın şiirlerini devamlı okurum. Geçenlerde postacı bir paket getirdi. Paketten Nesrin hanımın üç kitabı çıktı. Nesrin hanıma çok ama çok teşekkürlerimi sunarım.
Şiirlerine yazdığım gibi kitaplarına da yorum yazmalıyım diye düşündüm. İlkin “Bir Çingene Efsanesini” okumaya başlamıştım. Nasıl olduysa masamdan kitap sır oldu gitti. Onu ararken diğer kitaplara da başlayamadım. Bugün artık “Zamansız Zamanlar”ı aldım ve okuyorum. Ve her şiirden en beğendim bir veya iki dize alarak kısa kısa yorumlar getirmeyi düşündüm.

“Yıllarla eskidim, koşamıyorum”

bu şiirinde şaire artık çok geç, yaşadıklarımız, edindiklerimiz bizi kendimize bağlamaya yetiyor. Artık hayallerimiz, umutlarımız birbirine örgüleşmiş ki ayrılmamız olanaksıdır diye mesaj veriyor.

“Kelebek v e yaşam”
En kısa ömürlü bir yaratıktır kelebek.
Güzellik örneği olmalarına rağmen tırtırlardan ürerler. Tırtırlara asla bakamam.
Ama bu şiirde iki dize var ki, insanı alıp götürüyor.
“Bebeğin sesine hasret beşiğe
Süt dolu memeler boşa akarken.”
Beşik neden boş, o süt dolu memeler neden boşa akıyor bunun muhasebesini birilerinin yapması gerekiyor.
Çirkinliklerden doğan güzelliğin simgesi kelebek. Bu düşünceden çıkarsak yola bizimde bir gün güzel günlere varmamız olası.

Ya” Ah Melinda, Ah! ”
Ne demeli. Kısa yoldan ünlü olmanın yollarını gösterirken o ünün göründüğü kadar kolay olmadığını da uyarmakta.
“Göster endamını, resmini biraz
Kendini abartan özgeçmiş de yaz”
ve şiir yaz, yapış yakasına bazı adamların ki seni ünlü yapsınlar diyor.
Halbuki ünlü olmanın asıl yöntemi toplumun eksiklerini, artılarını; güzelliklerini, çirkinliklerini toplumun diğer neferlerinden ayrı hissetmek ve bu hissini dilini,sesini kalemini iyi kullanarak dile getirerek topluma ayrıcalığını kabul ettirmekten geçmeli diye düşünüyorum.

'Beklerim seni'
derken sevgisine ne kadar sadık olduğu çıkıyor ortaya…
“Karalarda saklı mavide kalsan
Çağlarım içinde kaplarım seni”
diyor.

“Bir sevda adamız olsaydı bizim”
derken:
“Yeşillere boyansa dere boyları! ”
diyor ve sevdaları gibi doğanında güzel olmasını arzuluyor.
Yaşamından beni silip attın mı demiyor şair:
“yaşamında bana kefen mi biçtin? ! ”
diyor. Bu dize bende bir soru daha doğuruyor. Her şeyi unutup bu beraberliğimizi devam ettiremeyiz mi? Dizelere dizilen kelimeler arkalarında başka düşünceler bulundurmaktalar.

“Çoğu kez bardağın boş tarafını
Görerek beklerim Tanrım affını”
Bardağın boş tarafını görmek erdemliktir benim açımdan. Bir af bekleniyorsa o affın bir nedeni olduğunu bilerek bekleniyor.

“İster misin? ”
de ise:
“Islanmak sesinle düğündür bana
Doğarım gecene bulmak istersen! ”
ne kadar içten bir vaat, ne kadar rahatlatıcı…
sanki bir nefes kadar yakınındayım. Arzuladığın an hemen beni hissedersin, der gibi.

“Kararlı mısın? ”
talihsiz bir aşkın sorusu gibime geldi bu başlık.
Lakin şu iki dize şiirin bilyesi:
“Çürük bir tekneyle aştık da nehri
Bir damla su yıktı sevdadan şehri”
nedenlerin saçmalıklarının aynası.

“Koş sarı gülüne”
şiirinde de gönül kırıklığı ifade ediliyor. İnsan dağara düşünce sevdiklerinden yardım bekler. Oysa:
“Derler “sevdiğini yardıma çağır
Oysa ki o bana çoktan sağır”
diyor. Vurdumduymazlıklara isyandır şiir…

“Gül varır mı bahara goncaları solmadan? ”
bu dizeyi oku, oku yine oku.

“Yıllara Ağıt”
şiirin bütününde dizeler birbirinden değerli olmasına rağmen şu dize çok dikkatimi çekti.
“Sözcükler yamulur biten defterde”
geçirdiğim yıllara gittim geldim, gittim geldim. Çöpe atılmış bitmiş bir defter gibi… belki de yanılıyorumdur.
Çok değerli anılar da vardır ya, yaşanılmış, bitmiş anılar…

“Ne şiir ne gönül aşka doymuyor”
şiirinde ise:
“Sevgimizle doldu taştı nehirler
Tadını bilenler içip aymıyor”
diyor. Evet şiiri kendine yaşam şekli benimseyenler ondan vazgeçemez. Gönül dedin mi onun yakıtı aşktır. Evet aşk hem şiirin, hem de gönlün nefes alışıdır. Nesrin hanım ince hisleriyle düşüncelerini bize ustalıkla aktarmıştır.

“Çingene bir sevda benimkisi”
şiiri de okuyucuyu düşündüren şiirlerden biri…
“Gülüşü gizemli, bakışı sülün
Yüzüyse gecemde bir ay göründü.”

“Güller geldi, güller bana”
şiirinden örnek bir dize seçemedimse de güzel bir şiir. Şaire hanım hislerini daha kolay dizelerle aktarmış bize.

“Yüzsüzce Yüzleşmek”
şiirinde:
“Gururlu aşklardır sevgisiz kalan”
evet gururun çok şeyleri kaybetmemize vesile oluşunu çok basit sözcüklerle okuyucusuna aktarmayı başarmıştır. Ve:
“Üşüyen kalbime barındım şimdi”
diyor. Yalnız, sevgisiz, aşksız kalmanın acısını duyurdu bana.

Bazı şiirlerde dizeler tamamen dolu ve vurucu.
“Aşkımı yaşatan taşkın kanımsın”
şiirinde olduğu gibi. Yine de şu dizelerdeki soru benim dikkatimi çekti:
“Nefreti, hiddeti bir bir söker de
Küllenen geçmişe neden yanansın? ”
.
“Beklenen sevgili”
şiirinde lirik kahramanını şöyle uyarıyor:
“Kollarını bekler şimdi o peri
Tükenen umudun ilk sokağında! ”

“Sevgin ihanet suçunda”
şiirine girişinde okuyucuyu kendine çekiyor:
“Gülen gönlüm hasta olmuş
Yatar ateşler içinde”
ihanetlerin suç oluşunun yanında yıkıcılığını da yansıtmayı başarmış…

“Yeminli sevdamız doldu endişe
Bereket olamam toprağında ben”
diyor “Olamam “ şiirinde
.
“Olurum”
şiirinde ise:
“Bedenim tutuşsun bir bakışında
Islansın koyaklar akan yaşından”

“Toprağım mı, yoksa köyüm müsün sen” diye soruyor
“Sen kimsin” şiirinde
batakta sevgi bekleyen nilüferin çamura nazını yaşla eklediğini ifade etmesi çok ilgi çekmektedir.

“Yaban gülleri”nde ise:
“Başı dağların üstünden aşar”
diyor. Bu dize bizi dağ doruklarına götürüyor ve oralarda açan yaban güllerini getiriyor gözümüzün önüne. Çocukken hayvan güttüğüm dağlarımıza özlem duydum bu dizeyi okuyunca.

“Yamalı yırtık yıllarım” da ise:
“Koşarken yaşamın son kulvarında
Acılar beslenir yok baharımda”
demektedir.

Ölümün herkesin kapısını çalacağına eminiz ama arzulana bir konuk olmadığı da herkese malum. O nedenle
“Öğrendim yaşama tekrar doğulmaz” diyor şaire hanım.
Bu bence şiirin konusunu da aşarak bir uyarıdır ki, herkes yaşama çok sıkı sarılmalıdır.

“Sapkın yarınlar” şiirinin dizeleri mesajlarla dolu. Lakin şu dize benim belleğimi yaşamım boyunca rahatsız etmiştir. Şairenin:
“Nerede sevenlerin iyi zamanda”
diye soruşu başkalarının da iyi gün dostlarından şikayetçi olduğunu gösterdi bana.

“Çok gömüler bulur yalan kazısı”
bir de:
“Ömrünü verene ayır zamanı”
mesajları okuyucunun kendi muhasebesini yapmaya yönlendirmektedir.

“Yaşama bağlarım kopup gidende
Büyüler silindi gülümsemende”
diyor: “Yıkılır mı Dünya” şiirinde.
.
“Yer, gök surat asarken umarsızca bakarsın
Gizlendiğin yıldızda gönülleri yakarsın”
diyor bir başka şiirinde.
“Utançsız seviyorum”
şiirinde ise:

“İsyanımı bırakıp yazgıya bağlıyorum
Umuda uğur katıp usançsız seviyorum.”
Umuda uğur katmak sevginin, sevgisine inanmanın kanıtı olduğuna göre bu iki kelime nesrin hanımın çocuklarının isimleri olabilir mi diye düşünmedim değil. Sevmek ardından doğurganlığı getiriyor. Yeni sevgiler, yeni umutlar katılıyor eskilerine.

Bir anne sevgisinin kanıtı da şu dizelerde gösteriyor kendini:
“Omzuna maviden uğur yüklerim
Güzellikler seni seçer Umut’um….”

Nesrin hanım bir başka şiirinde nedense
“Ben Şair Değilim” demiş.
Bu şiiri okuduktan sonra yazdıklarımı silsem mi diye düşünmedim değil. Ama benim de ayni başlıkta bir şiirim. Hatta bu şiirimin bulunduğu kitabım da ayni adı taşımakta. Tabi ki içerik çok farklı. Nesrin hanım konuyu daha geniş almış mesajlarını alması gerekenler inşallah almışlardır.

“Durma sen de vur gitsin” şiiri
buraya kadar okuduğum şiirlerin babası gibi bir şiir.
Burada dizelerin yapılanması, düşünce farklı. Haykırış, ve ses de farklı. Burada bütün dizeler örnek teşkil edecek türünden ama ben her şiirden bir veya iki dize alacağımı yazmış olduğumdan şu dizeyle şiir dikkatinizi çekmek istiyorum:
“Kızaran hayallere bata camdan kırıklar”

ve arkadan gelen şiirinde de:
“Bulaşan hastalık yurdumda körlük” demiş.
İsabetli bir deyiş. Bu gerçeği kimse inkar edemez.

Nesrin Göçmen’nin bu şiirlerinin dışında antoloji sitesinde okuduğum çok değerli şiirleri olduğunu çoğumuz biliyoruz. Arkadan gelecek kitaplarında bizi o şiirleriyle de buluşturacağından şüphem yok.
Ben edebiyat uzmanı değilim.
'Bir maden ocağı nasıl çalıştırılır? ' diye sorsanız yanıtım hemen hazırdır.
'Bir binaya ölçülerini vermek koşuluyla kaç tuğla gider? ' diye sorsanız
yine yanıtım çok çabuk ve eksiksiz olur. Ben okuduğum şiirleri sanatsal açıdan da başarılı buldum.
Nesrin hanım şiir senin yaşam şeklin olmuş nice başarılar dileğiyle yeni kitaplarında bulaşalım.

Rahim Recep Akdora

*****************************
Zamansız Zamanlarda Bir Gezinti

*ŞİİR*
//ZAMANSIZ ZAMANLAR//
Z.Nesrin GÖÇMEN
-

Bir şairin duygularının en yoğun olarak yaşandığı zamanın adıdır “zamansız zamanlar” şairimizce…Ben buna 25.saatler derdim sorulduğunda.

“Zamansız Zamanlar” henüz elime yeni ulaştı. Ben de bir şeyler yazmak adına şöyle mor kalemimi elime aldım. Kitaptaki çetrefil desen üzerine bu ismin çok da uygun düşmüş olduğunu belirteyim öncelikle. Sonra da işte atıyorum yüreğimi kitabın sayfalarına dostlar…

Kitaptaki mevcut şiirlerin; mavilere boyalı “zamansız zamanlar”dan “saklı yarınlar”a yazılmış olduğunu söylersem inanın mübalağa etmiş sayılmam. Gücünün üzülmüş olduğuna inansak da, şiire olan sevdâsına ve tükenmez sabrına ilk şiiriyle tanık oluyoruz Nesrin’in:
“Dert etme yarını, dünlerin ayna.
Kendini sevdamda sorumlu sayma.
Gül eğlen neşeyle, güller tak oyna;
Beklerim sabırla, kaçamıyorum.

Islanmış cemreler gökten süzüldü.
Toprağın suratı, rengi bozuldu.
Nefret, öfke, kinle; gücüm üzüldü,
Yıllarla eskidim, koşamıyorum.”

Eğer bir adası olsaydı şairin, ki; bu ada “umutsuz mevsime uzanan rayı” silip atsaydı, bir maratoncu gibi koştuğunu birlikte görecektik… Fakat; olmadı bu koşu! ..
“Döl salmış kelebek bir sarmaşığa.
Ne yazık takılmış, yasak eşiğe.
Bebeğin sesine hasret beşiğe,
Süt dolu memeler, boşa akarken.”

Fırsatçılar tarafından şiir adına, sanat adına, nice ulvi değerlerin nasıl çiğnendiğine, menfaatler uğruna kullanıldığına sanırım yakından şahit ki; Melinda’sı şahsında hemcins fidanlarını bakınız nasıl uyarmakta. Bu uyarış bir başka şairimizin “çeşni ruha gıdadır, her gün bir başka yatakta yat” cinsinden bir uyarı. Aslında belli ki, her dizenin sonunda parantez içi kocaman bir ünlem işareti bulunmaktadır. Görelim ne der:
“Her akşam git ona, bazı da sabah.
Bak nasıl yanacak; “Ah Melinda ah! ”
Gururlan sevaptır yaptığın günah,
Mahkûm olanların esin dolsunlar.

Bizim buralarda her şey yolunda.
Çıktı çok sanatkâr, sağ ve solumda.
Kaçırma fırsatı sen de Melinda,
Sarıl yaklaşana, şair yapsınlar.”

Tanrı kadınları apayrı bir meziyetlerle donatarak yaratmıştır. Ben buna inanıyor ve böyle de biliyorum. Baksanıza; sevginin kaynağı her zaman onda, şefkat onda, vefa onda… O bütün bunların dışında;
“Yüreğinde saklı, köşende varım.
Yenildim yaşama, sendedir kârım.
Tenini okşayan ılık rüzgârım,
Kucağıma sarar saklarım seni.”

Diyebilecek kadar kendisini, ağrıyan başlar için o sızıyı dindirmeye talip liman görür kendini. Dalgalara karşı dalgakırandır da her bir durumda. “Karalarda saklı mavi” de kalınmaması mümkün müdür artık… Mavi dedim de; kitabı oluşturan şiirlerin on tanesinde mavi renk -ona çeşitli anlamlar yükletilerek- kullanılmış. Şairimizin diğer kitaplarında da bu renge sıkça rastlarsınız. Bu da gösteriyor ki, bir mavi sendromu yaşanmaktadır şairin ruhunda gizliden gizliye… Hattâ; “ölürsem cesedimi mavi sulara atın” şeklinde bir tembih sözünü de hatırlıyorum diğer kitaplarından. “Topraktan geldik, dönüşümüz ona olacak” ama, neylersiniz ki bir şair arzusudur bu…

Adı “yalan”da olsa, bir ada düşler zaman zaman şairimiz… Orada düşlerle diriltmek ister hayallerinin gizlerini;
“Işıkla raks etsin sevdânın kızı.
Gecelere dalsın ahlar ve sızı.
Saçımın telinden yaptığın sazı,
Çalan bir adamız olsaydı bizim.”
“Bu çok zor be şairim” diyenlere şöyle sorar: “Çok mu zor/ yapamaz mısın? ” ve ekler hemen;
“Kar mavilerinde açan çiçekler,
Buz yeşillerinden anlayış bekler.
Rüzgârlar kalbime sevdamı saklar,
Sabredip yönünü çizemez misin? ”

Doğacak günler, onun için hangi saç telini üzerine salar bilinmez ama; ille de güneş der dost şair Nesrin. Hatta onu görebilmek adına gökyüzünü yırtmalara kalkar iştahla;
“İnfazı bekleyen idamlık gibi.
Günahsız yakaran kurbanlık gibi.
Meyhâne önünde akşamlık gibi,
Doğacak Güneş’i özleyen benim.”

“Birlikte rahmet, ayrılıkta azap var” hadisine telmih yaparak, birlik ifadesini nasıl şiirleştirmiş olduğuna şöyle kapı aralığından bir göz atmak ister misiniz?
“Kızıl saçlarıma saklan ve okşa.
Okyanus bağrımda, özgürce yaşa.
Birlikte çıkalım en dik yokuşa,
Beklerim yolunda, gelmek istersen.”
Ve devamında; “eksilen yüreğin doldurulmaz mı/ koşarım gönlüne almak istersen…” Gelmek istemeyene son kez şöyle sorar: “ Fikrinde kararlı mısın? ”

Dingin ruhuna rağmen bazen Köroğlu gibi naralar atar şairimiz. Bu durum, med-cezir halinin yansımasıdır şiirlerinde. Yeri gelince karşısındakine der ki; “Kimsin sen? ” Öyle kör topal sevdalara eyvallah’ı hiç yoktur onun… Şu dörtlük bunun bir ifadesi değil de nedir sizce?
“Olmazsa olmazım, çayım mısın sen?
Geceyle sevişen ay’ım mısın sen?
Toprağım mı, yoksa köyüm müsün sen?
Karışma huyuma, görmem ben seni…”

Hemen her sözüne “ben şair değilim” diye başlar şair nesrin. Ben de hep gülüp geçmişimdir bu sözlerine onun. Her gece toplanan ahbap çavuşları bazen kargaya, kimi zaman da nesli bilinmeyen kuşlara benzetir açık seçik! .. Kimsenin gözüne girme gibi bir kaygısı ise hiç olmamıştır. O sadece göze alandır bu konuda. Gerçek bir yazar ve şairin emeğe pazar aramayacağı görüşündedir. Ne güzel!

Hemen her şairin yanından hiç ayırmadığı sembol bir eşeği vardır (affedersiniz) Şair aşkını, hüznünü, hasretini, etmeyenini ve de ederini hep buna yükler… O kadar güçlüdür ki bu sembol hamal; ıhhhhhhh bile demez şair ölünceye kadar. Şairimiz de çingene sembolüne her şeyini atmış. Sevdası da dahil buna. Buyurun:
“Çingene sevdâya düşünce gönlüm,
Çadırı gözüme saray göründü.
Gülüşü gizemli, bakışı sülün,
Yüzüyse gecem de bir ay göründü.

Çingene deyip de geçmeyin öyle.
Nasıl büyülerdi, üç beş sözüyle.
Eşsiz sevdâsını dünya gözüyle,
Görenler şaşırdı, merak büründü.”

Şairin yüreğine önce bir gül at da, sonra da hançerini salla bağrına korkma… O akan kan bile onun için kırmızı gül olur. İşte mutluluk! ..
“Hepsi bir birinden güzel.
Her birisi bana özel.
Göndermiş bir vefâlı el,
Güller geldi, güller bana.”

Yine özgün, yine beşeri duygularla devam eder “zamansız zamanlar”ın dörtlükleri…Uzar da gider içerisindeki sevgi kadar, acı kadar, hasret kadar… Ve kör kalemi devam eder yazmalarına:
“Yaşama bağlanan yüküm çok ağır.
Derler; “sevdiğini yardıma çağır.”
Oysa ki, o bana çoktan hep sağır,
Koş sarı gülüne hemen sevgili.”

Pişmanlık közleri yanarken bağrında, koca bir yürek; zamanı, anı, ve kendisini sorgulamaz mı hiç? Sözcükler yamulsa da kaleminde “yaz” der ona bir ses… “Yalın yaz, çıplak çiz! ” O da içindeki bu çocuğun sesine kulak verir… Nasıl mı?
“Dört yanımda gölge boyalı yüzler.
Geciken zamanı vurasın gelir.
Tükenen yılları sorgular gözler,
Başladığı yere varasın gelir.”
Ve şair Nesrin devamla “ısmarlama dünler taşan nehirde/ küstüğün toprağı sarasın gelir” der.

Eveeeeeet, zamansız zamanlarda şairimiz Nesrin bin bir çeşit duygularında yolculuk yapmış olduk bu noktaya kadar… Şimdi gönlümüzü döndürmenin zamanıdır sanırım kitaba ve şairimize. Etki/ Dize Yayınları/ İzmir kitabın yayın kuruluşu. Mart 2007 tarihini taşıyan eserin düzeltisi dost şairimiz Mine ÖMER’e, kapak deseni Mehmet ÖZER’e ait… Bu gönül dostlarına ayrıca buradan ben de teşekkürlerimi yolluyorum. Birinci bölüme: GÖKKUŞAĞI DUYGULAR ismi verilmiş ve bu bölüm 31 adet şiirden oluşmuş. İkinci bölümün adı: GÜZELE AĞIT adını taşıyor. Bu bölüm ise 6 şiirden oluşmuş… Toplam 37 şiirini bu kitabında toplamış şairimiz. 72 sayfalık bu eseri ilginç desenli bir kapak sarmış sarmalamış.

Pek çok şiirleriyle tanıdığım şairimizin bu kitabı beni biraz şaşırttı ilk görüşümde. Yeri geldiğinde “böyle yapmak zorunda mıyım” gibi sözlerle kural tanımayan birisi olarak kendini tanıtan Nesrin, teknik kurallara bağlı olarak yazımı sağlanan “hece ölçülü” ve “kafiyeli” şiirlere neden rağbet etmiş olsundu ki… Ama ben buna sevindim de bir yerde. Serbest tarzın iyi örneklerini veren hemen her şairimiz, önce bu tarz şiiri alt yapı olarak seçmiştir kendisine…Ama yukarıda vermiş olduğum sözünü duymak da istemediğimi belirteyim burada. Aslolan kuralsızlık değil, şiire yeni ses, yeni ritim ve soluk kazandırmaktır.

“Yalın insanın şiirleri bunlar” sözü boşuna söylenmemiştir bence… Yalın sözünü doğal olarak anlamlandırırsak yerini bulmuş. Çünkü şairimizin ruhu gerçekten doğanın özüne uygun bir yapıdadır. İçten pazarlık onun kitabında hiç yer almamıştır. Sözlere istediği anlamı yüklediği an dünyanın en mutlu kişisidir. Konu ve kelime seçiminde bazı tekrarlara düşse de temiz Türkçesi bu açığı rahat kapatıyor. “bebeğin sesine hasret beşik”, “karalarda saklı mavi”, “saç telli saz”, “kar mavisi”, “bir damla su yıktı sevdadan şehri”, “saklı yarınlar”, “yas/mavi gün” gibi sözcükler pek çok çağrışım katmış şiirlere…

Şairimizin çingene ruhunu (!) yeterince tanıyor ve kutluyorum kendisini bu eseri nedeniyle…“Asi Duygularım” ve “Bir Çingene Efsanesi..” Ardından gelen “Zamansız Zamanlar” öyle umuyorum ki Edebiyat dünyasında hak ettiği yere oturacaktır… Ne demişler: “Bekle ve gör! ..” “Görelim Mevlâ neyler/ eylerse güzel eyler..! ”

Hep birlikte sadece güzelliklere ve dostluklara… Sevgiyle!

21/03/2007

ALİ RIZA NAVRUZ
Mor Şair

******************************

Zamansız Zamanlar

‘’Zamansız Zamanlar’’ Şair Nesrin Göçmen Hanımefendinin üçüncü şiir kitabının adı. Postacı kitabı getirdiğinde ilk işim kapağını açarak, baştaki şiire göz atmak oldu. Huyumdur. İlk sayfadaki şiiri beğenmezsem, kitabın devamını okumam. Çünkü, zamanımızda kitap yapmak kolaylaştı ama okunacak kitabı bulmak da bir o kadar zorlaştı.
İlk şiir şu dörtlükle başlıyor.

‘’Gökyüzü sefayla dönünce sana,
Geceden soyunup, taşamıyorum.
Sahte yakamozlar sönünce bana,
Gerçeğin şavkında yaşamıyorum…’’

Yine ilk şiirin son dörtlüğü de şöyle bitiyor.

‘’Islanmış cemreler gökten süzüldü,
Toprağın suratı rengi bozuldu.
Nefret, öfke, kinle gücüm üzüldü,
Yıllarla eskidim, koşamıyorum…’’
**
Acaba güzel olan şiiri başa mı almışlar diye düşünerek, sonraki şiirleri okumaya koyuldum. Hayret, hiç de öyle değildi. Aksine sonrasında gelen şiirler daha da güzeldi. Şu senin, bu benim derken, bir solukta okuyarak, kitabı bitirdim.
Sonra düşünmeye başladım. Hiç zorlanmadan, usanmadan, sıkılmadan bir kitabı okuyup bitirmeye hasret kalmışım meğer…
Profesyonel bir düzenlemeyle basılmış kitabın kapağını incelediğimde Etki/Dize yayınları olarak basılmış olduğunu gördüm. Tabi ki, hemen Sayın Veysel Çolak ustayı hatırladım. Bu yayıneviyle Veysel Çolak yakın ilişki içindeydi. Dize dergisi adında bir dergi çıkarmaktaydı ve İzmir’de de bir Şiir Atölyesi vardı.
Kitabın dizgi/baskı kalitesinde Sayın Veysel Çolak’ın emeği olduğu kanaati hasıl oldu. Sonra Sayın Nesrin Göçmen’e sorduğumda o da düşüncemi onayladı…
Nesrin Göçmen Hanımefendi önceleri serbest tarzda şiirler yazardı. Sonradan nasıl olduysa heceye dönüş yaptı. Zamansız Zamanlar’ın tümü hece şiirlerinden oluşmakta.
Kendim de hece şiirleri yazdığımdan severim heceyi. Ancak, hece yazan çok şair kurallara uymaya zorlanırken şiirin akıcılığını ve konu bütünlüğünü kaybetmekte.
Sözünü eriğim kitaptaki şiirlerden hiç birinde böyle bir zorlanmaya raslamadım. Hepsi de Türk şiirinin en güzel örneklerinden sayılacak ve bestelenecek kalitede şiirler… Akıcı, hoş, konu bütünlüğü olan, kolay anlaşılır şiirlerden oluşmuş kitap…
**
İki bölüm halinde düzenlenmiş olan Zamansız Zamanlar’ın ‘’Gökkuşağı Duygular’’ adını taşıyan birinci bölümünde otuz bir şiir saydım. ‘’Güzele Ağıt’’ adlı ikinci bölümünde ise altı şiir yer almış…
Ancak, toplam yetmiş sayfalık bu kitapta neredeyse her konudan şiir bulmak mümkün. ‘’Kararlı mısın? ’’ konulu şiirde;

‘’Çürük bir tekneyle aştık da nehri,
Bir damla su yıktı, sevdadan şehri,
Çok mu vazgeçilmez inadın zehri,
İçerek doymaya kararlı mısın? ’’

Derken içinizi bir hüzün kaplamakta. Acı mizah ve eleştiri şiirlerini okuduğunuzda hüznü bırakarak düşüncelere dalmaktasınız. ‘’Ben Şair Değilim’’ şiirinde şairliğe özenerek, ahbap/çavuş ilişkisiyle kendini şair sanıp, havalarda uçan boş şairlere göndermelerde bulunmakta...

‘’Toplansın her gece ahbap çavuşlar,
Kim karga, kim şahin, bilinmez kuşlar.
Küfürlü yazarsan alkışlar başlar,
Sözlerini yağla dolduracaksın…’’

Zamansız Zamanları okurken bazı sayfalarda hüzünleniyor, bazılarında düşüncelere dalıyorsunuz ama kitabı bitirmeye geldiğinizde mutlaka gülmektesiniz. Neden mi? Nedeni ‘’Bunamış mıyım? ’’ konulu şiir…

‘’Unutur oldum her şeyi,
Baklava sandım köfteyi,
Buzu soğuttum ‘üf’ deyi,
Ben artık bunuyor muyum?

Yediğim yemeğin tadı,
Acı ama neydi adı?
Herkes diyor ki, bunadı,
Yoksa ben bunamış mıyım? ...’’

Nesrin Göçmen halen Manisa/Soma’da eczacılık yapmakta. Birkaç fakülte bitirmiş, çağdaş ve aydın bir Türk kadını. Hece şiirlerinde son derece başarılı, yetenekli ve çok güzel eserler üretmekte. Ancak, şiirlerinde zaman zaman uyak hatalarına rastlamama rağmen, edebiyatta iz bırakacağından hiç şüphem yok.
Halen, Bir Çingene Efsanesi ile Asi Duygularım’dan sonra Zamansız Zamanlar’ın da yayınlamasıyla üç eseri bulunmakta.
Yazı ve şiirleri bazı gazetelerde ve edebiyat dergilerinde yayınlanmakta. İnternet ortamındaki edebiyat sitelerinde eserlerine rastlamak mümkündür….
Kendilerine başarılar diliyor, yeni eserlerini merakla bekliyorum.

Mehmet Nacar

http://www.manisaeczaciodasi.org.tr/www/forum/index.php? %20topic=1567.0

Nesrin Göçmen
Kayıt Tarihi : 2.4.2007 13:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Sami Bağcı
    Sami Bağcı

    Sevgili Nesrin inan çok mutlu oldum bu habere en kısa zamanda temin edeceğim kitabını...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Nesrin Göçmen