Derin karmaşalığında yaşamaya çalışırken şehrin,
serin bir karanlığında uyumayı beceriyordum
uyandığımda, sabah ayazında
nasırlı ellerimle düşlerimi sayardım, bir bir
her sabah üşenmeden, nedenini bilmeden
yürürdüm ve peşi sıra, rüzgar
vururken esmerliğime
korkmayı unutarak bilmediğim tenhalarda
küllerini savururdu zaman, rüzgarla bulanık zihnime.
Şimdi sen girmeliydin oyuna,
tamda sırası gelmişken aşkı izlemenin
senin sırandı sahnede, bilmedin
papatyaları özlemeyi bilmediğin gibi.
Paravanlar, prangalar ve ardı sıra şehrin ışıkları
toz kondurmazken şairler hazır istanbul’a
hor görmemeli yakıştırmalı, diyesi gelmişken
sokak çocuklarını dinlemeli
hem de dinlemeli ki, beceremesekte ağlayarak.
Postumuzu sırtımıza alıp gitmeli
ki ceketten farksız
hazır samimiyetimizde masaya yatırılmışken
yüreğimizde harlanmış buzla
sebebimiz olur, hayattan yorulmuş bir orospuyla
birlikte.
Ayın kaçıncı gecesi olmalı ki bu,
kim hatırlanmalı bu mevsimde
ceplerimizde prangalarla
kimin kapısını çalmalı
kimin hor görmek, bir bakışta
yüreğine düşmez.
Postumuzu sırtımıza alıp gitmeli
hazır nasırlarımızda samimiyet bulunmadan
törpülemeli, en azından gözyaşlarını
dostlar sırtımızı meze yapmışken
unutmalı bir kez daha, hazır
radyoda tanıdık bir şarkı çalarken
ardımıza adım adım bıraktığımız bedduaları.
Hangi yüzümüzle utanmalı allah’tan, bu sefer?
Çayımıza yoldaş etmişken, bunca yıl
İster mi ki, peynir ekmeğin hesabını yeniden.
Bilmelisin allah’ım, dillenmesin
bir kuş düştü katından çırılçıplak,
düştü arzına çırpınarak
yine bir gün karşına gelecek, yalnız sana
gözünde yaş, ağlayarak.
15.08.2009/Ankara
Ahmet DumanKayıt Tarihi : 16.8.2009 16:34:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)