Zamansız Öyküler.. Rüya ve Kan..

Arda İnal
105

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Zamansız Öyküler.. Rüya ve Kan..

Gece, bilinmesi gerekmeyen bir yer, köhne bir lojman..

Masasına oturdu. Eline o lacivert kaplı defteri aldı. Bir sigara yaktı. Düşünmeye ya da düşünmeyi başarıyormuş gibi yapmaya başladı.Kafasının dağınıklığı, evininkinden beterdi. Aklına, o sabah yaşadıkları, bir de kuruyup giden geçmişin kırıntıları geliyordu. Yapması gereken şeyler vardı her zamanki gibi, ve yine o başka limanlarda demir atmıştı.

Sigarasının dumanı kadar bulanık ve boğuk idi beyninin içi.. Bugün, bu, üçüncü paketti. Düşünmeye kaldığı yerden devam etti. Haykırmak, küfretmek, bağırmak istiyor, yaşı, mesleği ve içtiği sigara bunu engelliyordu.

Bir gece önce, rüyasında, ilk sevgilisini görmüştü. Hani şu, öpmeye kıyamadığı, aradaki engellere rağmen uzun süre kafasından çıkaramadığı kızı. Rüyasında,

“Kendisi okkalı bir devlet adamı olmuş, sevdiceği de başarılı bir avukattı, ikisi, oğlanın ailesini ziyaret ediyorlardı. Aradan altı yıl geçmişti ilk tanıştıkları günden beri, ve ilk ayrılığın üzerinden BEŞ yıl geçtiğinde, herşeye yeniden başlamış, nişanlanmışlardı. Pek mutluydular. Yüzüklerinden daha fazla parlıyordu ikisinin de gözleri.. Hele adam, mutluluk deryasına kaptan olmuştu sanarsınız.. Bir sürprizi vardı, içten içe gülüyordu.”

Bir sigara daha yaktı. Gözleri uykusuzluktan mıdır, acıdan mıdır bilinmez, kan çanağı idi adeta.Gerçeği ve hayata dair diğer tüm süprüntüleri inatla reddediyordu kalbi. Bunu hissetmiş olamazdı. Şartlar, böylesine acı, böylesine gerçek bir halde tezahür edemezdi, etmemeliydi.

Rüya... “ Aile ziyaretleri sırasında, genç adamın ağabeyinin evinde gecelediler. İki taraf birbirine uzaktan akraba olduğundan, kızın nişanlısının ailesinin yanında geceyi geçirmesine izin vermişlerdi. İkisinin de heyecanı bu yüzdendi zaten, yıllar sonra ilk kez, hem de bir odada başbaşa kalacaklardı. Oğlan, kalacakları odanın kapısını çekti herkese “ iyi gece” temennilerinde bulunduktan sonra. Köşeye ilerledi, eğildi ve yerdeki bordo paketi açtı. İçinden beş büyük mum, bir şişe Şirince şarabı, 2 de kadeh çıkardı. Sonra mumları çakmağıyla mumları yakmaya başladı...”

Bazen acılar insanı ağlatmaz. Daha beter eyler. Ağlamak ister ama ağlayamaz o onulmaz acıyı çeken. Sanki biraz daha zorlasa gözleri kan dökecekmişçesine içinden yaşar o lanet olası hüznü.. İşte, öyle anlardan birinde çakılıp kalmıştı. Yaktığı her sigarayı, bir intihar cüretiyle içine çekiyor, ölemedikçe daha da kahroluyordu.

Hep garip biri olmuştu, hele ki ergenlik döneminden sonra. Tanrıya ilk kez içtenlikle dua edişinde, felçli olan biri olağanüstü bir biçimde iyileşmişti. Ardından, zaman geçtikçe bazı niteliklerini fark eder olmuştu. Gerçekten odaklanmayı başarabildiği anlarda, örneğin zarları kontrol edebiliyor, ya da olacak olanları olmaktaymış gibi öngörebiliyor, yahut birinin ağzından çıkmak üzre olan cümleyi kelimesi kelimesine tahmin edebiliyordu. Bu yeteneğini tam olarak kontrol altına alamamıştı. Bazen rüya gibi görüyordu olacakları, bazense düşüncelerinin gözüyle.. Ama bu seferki, çok farklıydı, kendisine lanet okutacak kadar farklı...

“...Herşey hazırdı. Bir süre sustu genç çift. Sessizliği erkek bozdu. ‘Karım olur musun? Beni ömrün bitene dek sadakatle sever misin? ’ Kız, çok şaşırmıştı, gözleri doldu, ânın büyüsüne kapılmıştı. ‘Evet, tabi ki de evet, seni bir ömür, ruhum ve bedenimle seveceğim SEVGİLİM! ’ Sarıldılar. Genç adam, tılsımın bozulmasına izin vermeden, ‘Sensiz geçen her yıl için...’ dedi ve tek tek mumları söndürdü. Oda, hasretiyle yandığı karanlığına kavuşurken, iki çıplak yürek, beden, ruh, birbirlerinin oldular...”

...

rüyanın ardından, sabah saatleri, aynı yer, bir cadde kenarı..

Oydu işte, yüzü kan içindeydi, açık kalan gözlerine dolmuştu kızıl kan. Boynundan, kırılan kemikler görülebiliyordu. Buna benzer görüntülere daha önce de şahit olmuştu. İşi buydu. O, bir savcıydı. Ama şimdi ayaklarının dibinde cansız yatan kişi, o idi, daha tamamına bile eremeyen rüyasında bıraktığı genç kız. Neden orada olduğunu bilmiyordu, her şeyin nasıl olduğunu da... Ama, orada yatıyordu işte, kanlar içinde.

“Gece bitiyordu. Genç erkek öbür yanına döndü, uyuyakalmış olmalıydı herşey olup bittikten sonra.. Ama, nişanlısı yanında değildi! Sadece kan vardı yatakta, bir an için dün geceden kalma olduğunu düşündü adam, ama bu olması gerekenden çok daha fazla idi. Git gide artıyordu, yatağın çeşitli yerlerinden akıyordu kan, dökülüyordu yere.. Kız, yoktu...”

Gerekli işlemler yapıldıktan sonra, kızın ailesini aradı savcı. Yıllar önce, kaçamak konuşmalar için arardı o numarayı, şimdi ise, hiç unutamadığı ve o ölü bedeniyle içine yerleşecek olan kızın ölümü gerektiriyordu aramasını. Toparlanmaya çalışıp, aramıştı, ailesine kim olduğunu belli etmeden onlarla görüştü. Konuşmanın sonunda, kızın evden bir kavganın da sonucunda, bavulunu toplayıp ayrıldığını öğrenmişti. Etrafta yapılan incelemeler sonrasında, elli metre kadar geride fermuarı patlamış bir bavul ve saçılmış eşyalar bulundu. Lacivert kaplı bir defter gözüne çarptı savcının, bu defteri hatırlıyordu. Yıllar önce, tuttuğu ve sonra okuması için kıza yolladığı günlüktü. Biraz kurcaladı savcı defteri. Son sayfada, kızın, olaydan bir gün önce yazdığı anlaşılan şu sözcükleri gördü..

“Bana, öyle bir zamanda gel ki, vazgeçmek mümkün olmasın demiştin. Senden sonra ne bizden vazgeçebildim, ne de hayatıma birini dahil edebildim ben. Engeller hep vardı sevgilim, ama ben bu kez, hepsini ardımda kapanmış bir defter gibi bırakıp, sana geliyorum...”

Arda,
Ankara, 8.4.2008, 02.00

Arda İnal
Kayıt Tarihi : 28.11.2008 02:58:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Arda İnal