Herkesin yorulduğu bir an gelir elbet. Durup nefes almak için mola vermek zorunda kaldığı... İşte o anların birinde yaşıyordu Kaptan. Hayat onu o kadar yormuş, yıpratmıştı ki karşısına çıkardıklarıyla... Karşısına hep girdaplar, hırçın rüzgarlar çıkmıştı dinlenebileceği güzel limanlar yerine. O, her girdapta, aradığı son liman için daha fazla bilenmişti, her fırtınada daha büyük sıkıntılar çekmiş, her büyük sıkıntıda ise umudunun bir kısmını yitirirken, daha büyük bir kısmını edinmişti kendine. Mücadelesini veriyordu doğru rotayı bulmanın, ama her yelken açış, onu dalgalarla acıya sürüklüyordu. Kendi deniziydi gemisini yüzdürdüğü, kendi hayatının deniziydi.
Gemisinde neler yoktu ki, varacağı limana bırakacağı güzel ve otantik hediyeler, orada kendisini bekleyenlerle paylaşacağı güzel günler, en önemlisi de Kaptan'ın ruhundan muhtelif parçalar... O, herşeyini, en önemlisi de umudunu ve yüreğini yük edip, onuru ve inandığı diğer erdemlerini de zırh misali gemisine kuşanarak çıkardı yola. Sezgilerinin dürbünü ile yaptığı gözlemler ona ufukta yalan yanlış limanlar göstermişti o güne değin. Hiçbirini son durak bellemedi kendisine kaptan, çünkü biliyordu, daha gidilecek yol, girilecek girdap, içinden geçilecek fırtınalar vardı.. Biliyordu ki, o, deniz tanrıçasının, Alustriel'in üvey oğluydu. Ya da, öyle sanıyordu, o güne değin.
O gün... Dalgaların ona Lilith'i getirdiği, rüzgarınsa onu Lilith'e götürdüğü o gün değişti herşey. Her kazada umut yükünün birazını tüketip orada bırakan Kaptan, sonunda gözleri bilinmezliğin ve umudun, inancın ışığıyla kamaşarak durdurdu gemisini. Demir attı sığ sulara... Gitmeli miydi?
..........
Hepimiz, kendi gemimizin kaptanlarıyız. Doğduğumuz günden itibaren, kah istediğimiz, kah istemediğimiz sürprizler sunar hayat bizlere. Bize yorum yapmak, seçim yapmak hakkı da düşmez çoğu kez. Çünkü yorumlar da yazmaktadır karakterimizin kağıdında, seçimler de, şıklar da... Yani biz sadece, oynanması gereken bir rolü oynarız önceden yazılmış bir tiyatro senaryosunda. Perde biz istemesek de açılır, bu yüzden hızla uyum sağlarız ortamın ışığına. Kimi zaman heyecan ve şevkle, kimi zaman da ağlayarak oynarız üstümüze düşen, bize verilen rolü. Nitekim zamanı geldiğinde, yine bizim seçimimizden bağımsız, perde kapanıverir. Öyle hızlı kapanır ki bu oyunun perdesi, alkışları bile duyamadan, göçer gideriz kulise, topraktan, yeryüzünden yapılı sahnenin kenarından.
Herşeye rağmen, yaşamaya değer bize altın tepsi içinde sunulan bu kısıtlı hayatı. Zaten hepimiz de öyle yapmadık mı, yapmıyor muyuz bu ekin tarlasının içinde... Ne kadar müptelası da olsak gamın kederin, daha sıkı tutunmuyor muyuz yaşadıklarımıza, yaşanmışlıklarımıza?
Kaptan da öyle yapıyordu. En son, Lilith'e dair düşüncelere, kuşkulara ve umuda dalarken bırakmıştık Kaptan'ı.
Peki kimdi, neyin nesiydi Lilith?
Kimi buna sığınacak bir liman diyor, kimileri hüzün anlarında başımızı yaslayacağımız omuz, kimi de aradığımız kişi... Bu, ne istendiğine bağlı olarak elbette ki değişiyor, ama hepsi de aynı kapıya çıkıyor: ona...
Kaptan, gözlerinin kamaşması biraz olsun dinip de kendine geldiğinde, olduğu yerde demir atarak düşünmeye başladı. Bir de, böyle anlar için sakladığı piposunu yaktı, biraz içkiyle yıkanmış tütün çekti içine. Ardından, kafasındaki bu anlam ve renk karmaşasını olabildiğince hizaya sokarak, münferit cevaplar aradı. Tayfası ikiye bölünmüştü her zamanki gibi. Bir kısmı beyni, diğer kısmını ise yüreği temsil ediyordu geminin şaşmaz terazisinde. Beyni, bu da öncekiler gibi olabilir dedikçe yüreği o çocuksu heyecanıyla karşı çıkıyor, böyle bir olaylar zincirinin, tesadüf olamayacağını, eğer tesadüfse de, bunun hayatındaki en güzel ve anlamlı tesadüf olduğunu söylüyordu. Aslına bakılırsa, herkes şaşırmıştı olanlara ve yüreciğinin tepkisine.
Kaptan, ilk başta bir çeşit direnç hissetti karşı kıyıda. Ama onu, lilith'i karşısına sığınması için çıkarmış olmalıydı kaderi, şimdi niye beklemesini söylüyordu ki? Tam bu kararsızlık anının ortasında, bir şey oldu. Uzak bir rüzgar ona, ölümün her zaman kapıda olduğunu hatırlattı. Ardından Kaptan'ın, en karanlık ve puslu anlarda içinden gelen o yankısız fısıltı, yine kendini gösterdi ve ona 'tek başına ve uzak bir gözlemci gibi, filikaya atla ve olanları gör' dedi. Kaybedeceği tek şey, birazcık daha umut ve bir kara liman daha olurdu. Ama kararlılığı ve ruhu, ona istediği geleceği verebilirdi. Sonunda Kaptan kararını verdi ve...
..........
4 Aralık Sabahı, 04.00
Arda İnalKayıt Tarihi : 4.12.2008 03:19:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
bu yeni, umut dolu hikayeyi bir kişi yazmayacak, hikayenin akıbeti iki yüreğe ve iki ruha bağlı olacak...
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!