Not: Bu öykü yaşanmış bir olaydan yola çıkılarak yazılmıştır.
Son dersin de bittiğini haber veren o güzelim zil çaldığında Melda'yı bir heyecandır sardı. Çünkü birazdan sevgilisiyle buluşacaktı. Memed onu okulun biraz uzağında bir köşeden alacak ve biraz gezdirip evine bırakacaktı. O yüzden o gün yine okul servisine binmeyecekti Melda. yürümekten şikayet etmeye de çok uzaktı zaten o an. Ağır ağır topladı çantasında eşyalarını, acele etmedi. İvedi koşup gelmiş gibi düşündürmek istemiyordu sevgilisine. Onca ay geçmişti beraber, ama hala gururunu koruma iç güdüsünü yitirmemişti bizim kız, bunun sevdiğiyle de bir alakası yoktu. Oğlancağız, hiç böyle şeyleri malzeme edecek biri değildi. Aşkından gözü zati böyle şeyleri görmezdi ki...
Sarıldılar. İkisi de öyle özlüyorlardı ki birbirlerini, her buluşmalarında sık görüşememenin acısını çıkartırcasına uzun uzun sarılırlardı böyle. Birbirlerini sımsıkı sarmalar ve ökseye tutulmuş ardıçkuşu gibi titreşirlerdi. Melda, yenice okuldan çıkan öğretmenlerinin kah meraklı kah garipseyerek bakan gözlerini umursamazdı. Çünkü Memed'inin aşkıyla ayrılır gibiydi aklı bu dünyadan...
Hafif esmer, siyah saçlı, zeytin karası gözlü bir güzeldi Melda. Boncuk boncuk bakar bakışlarıyla deler geçerdi karşısındakini. Okuldayken tokayla topladığı saçlarını açtı, hafifçe sallayıp düzeltti. Sonra hep olduğu gibi baktı yârinin gözlerine derinden.. Genç oğlan ucuz kot ceketini çekiştirerek; 'kasıtlı yapıyon di mi bunu? Beni her seferinde kendine daha çok aşık edip öldürmek için di mi? ' Filinta gibi bir çocuktu, uzun boylu, zayıf ve dimdik duruşlu... Zeybekler gibi yürür, çatık kaşları ve kılıç bakışlarıyla akranlarının üzerinde ürküten bir etki bırakırdı Memed. Ama Melda'nın gözleriyle buluştuğunda bir çocuğunkiler gibi masum, muhtaç ve ürkekleşirdi Memed'in gözleri. Melda'sını, ilk ve tek aşkını böyle saçları salınıkken görmüştü ilkin ve hep o haliyle daha çok sevmişti.
El ele yürüdüler bir süre sessizce. Sonra Melda başladı anlatmaya.
'Biliyor musun, bugün edebiyat hocamız beni şiir dinletisi yapacağı gruba seçti. Ben çok istemiyordum ama...'
'Hadi hadi, sen hep seversin şiiri falan, çok istemiyomuşmuş' gülümsedi, kızı da güldürdü. Böyle durumlarda öyle bir konuşurdu ki, Melda o ne derse desin gülmekten kendini alamazdı. Çok sevimli oluyordu çünkü, yeni kararan bıyıkları ve al al yanaklarıyla Memed'i...
Genç oğlan, babasını bir gün ansızın ölümün kucaklarına bırakınca anası ve ablasıyla kalakalmış, çok geçmeden de konu komşu eline bakmaktan bezip, liseyi bırakarak bir otobüs şirketinde muavin olmuştu. Bir gider ve üç dört gün dönmezdi, bazen fazla sefer yaptığı ve bir haftayı aşkın dönmediği olurdu. Bu yüzden işte, sık görüşemiyorlardı.
Asıl adı da Mehmet'ti. bizim Melda, bunu yazgısından, görünüşünden ve daha belki bilmediğimiz bir çok şeyden ötürü 'İnce Memed' adında bir roman kahramanına benzetirdi. Yaşar Kemal'in ciltlerce yazarak zulme başkaldırışın öyküsünü anlattığı İnce Memed efesine...Bu yüzdendir ki, sevdiğine 'Memedim' derdi. Bu yüzdendir ki, onun yanındayken korku nedir bilmezdi, Iraz gibi anaç, dirayetli olabilmek adına... Bu yüzdendir ki, sevgilisini hiç ölmeyecek, hep gözlerindeki çelik ışıltısıyla ona geri dönecek sanırdı.
'Ya deme böyle Memed'im yalan söylüyo muyum hiç ben sana? İstemedim dedim çünkü hocanın bana verdiği şiiri beğenmedim. Ayrılan, terk eden bir sevgiliye yazılmış ve genç bir şairin hiç bilinmedik bir şiiri. Çok abartılı geldi bana, sevmedim o yüzden...'
'Neyse boşver bak ne aldım sana! '
Aldığı, çok güzel, siyah bir şaldı. Tam Melda'nın sevdiği cinsten, sevdiği renkten... Memed her dönüşünde böyle ufaklı büyüklü hediyeler alırdı ona.
Tekrar sarıldılar, bir süre daha gezdiler ve sonra kızın evinin yakınlarında ayrıldılar. Ailesi görmesindi. İstemiyorlardı Memed'i. Biricik kızları şöyle okumuş ya da okuyan birileriyle olsun isterlerdi hep. Mehmet gibi bir işçi ile, asgari ücretle çalışan bu yoksul yetimle mutlu olamayacağını düşünürlerdi Melda'nın. Ondan sebep, bu ilişkiye hiçbir zaman onay vermemişlerdi. Bu ahval, Memed'iyle aralarındaki bağı daha güçlü kılıyordu. Ergenliğin beraberinde getirdiği isyankarlık zor aşkın karşı konulmaz tılsımıyla birleşiyordu ve bu iki körpe yürek, daha çok birbirinin oluyordu git gide.
* * *
Günler günleri haftalar haftaları kovaladı. Herşey iyiye gidiyordu Melda ve Memed için. Sınavları, aşkı, sağlığı ve hatta ailesiyle ilişkileri bile. Birlikte pek görünmedikleri için ailesi çocuğa dair pek şey duymaz olmuştu bu da gergin ipleri gevşetti. Evet, herşey iyiye gidiyordu - şiir çalışmaları dışında. Ona verilen şiire bir türlü ısınamadı Melda. Şiir ayrılık üzerineydi ama kendi ilişkisine baktığında hiç bu tür ayrılık izleri göremediğinden, giden yahut gitmeyi tasavvur eden bir sevgiliye ithaf edilen bu şiir ona pek bir aşırı geliyordu. Hal böyle olunca da özümseyerek okuyamıyordu Melda. Söyleyişi ve eserin muhteviyatı havada kalıyor, bu performans da kızı, ve işin açığı arkadaşlarıyla hocasını memnun etmiyordu.
Kendini şiire bir türlü teslim edemedi. Çünkü güçlü sevdaların bitmeyeceğine, zayıf sevdaların da insana böyle şiirler yazdıramayacağına inandırmıştı kendini. Nihayetinde, elinde bu olmazlıklar barındıran şiirle kalakalmıştı.
* * *
Son dersin de bittiğini haber veren o güzelim zil çaldığında Melda'yı bir heyecandır sardı. Çünkü birazdan sevgilisiyle buluşacaktı. Memed onu okulun biraz uzağında bir köşeden alacak ve biraz gezdirip evine bırakacaktı. O yüzden o kış günü yine servise binmeyecekti, bundan şikayetçi olmaya da hep olduğu gibi uzaktı Melda. Hızlı hızlı topladı eşyalarını çünkü artık gururuna yüz vermiyordu, Memed'ine de kendine olduğundan bile daha fazla güveniyordu. İyice bütün olmuşlardı artık. Hem Memed'ine sürprizleri de vardı. Ona boş vakitlerinde onun için gizlice ördüğü kazağı ve iki gün sonra sunulacak olan şiir dinletisinin bir biletini verecekti.
Hep buluştukları yere gitti, elinde kazağın torbası ve torbanın içinde biletiyle. Memed yoktu. Onun yerine sarı saçlı, kısa boylu tıknaz bir oğlan vardı. Ansıdı, Ömer'di o, Memed'in işyerinden arkadaşıydı. Şaşkın gözlerle ona bakarak yürüdü oraya doğru. Ömer yere bakıyordu boyuna, kafasını kaldırmıyordu.
'Merhaba, hayrola Ömer? Mehmet nerede? Gelmedi mi daha seferden? ...'
Sorusu havada kaldı. Ömer yere bakmayı sürdürdü, sonra kaldırdı kafasını yerden, gözleri ıslaktı.
'Mehmet... Mehmet öldü Melda... Otobüsü...Afyon'da kaza yapmış... Başkaları da...'
Gerisini duymadı, dinlemedi kız. Elinden attı torbayı, koşarak ve gözünde yaşlarla uzaklaştı hep buluştukları o yerden. Koştu, koştu... Bir kaldırıma yığıldı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Herşey durmuştu onun için, salt gözyaşları, Memed'inin ölü olduğu gerçeği ve umarsızca düşen yağmur damlaları vardı.
Böylesi bir ayrılığı hiç tasavvur etmemişti ki...
* * *
Gün gelmişti.Seyirciler yerlerini almış bekliyordu. Dinletide görev alanlar hep oğulları, kızlarıydı. Bu dinleti için aylarca hazırlık yapılmıştı, sahne dekoru ve müzik adeta kusursuz bir bütünlük oluşturuyordu. Vali bile, seyirciler arasındaydı.
Melda, genel provaya bile gelmemişti. Haberi duyan arkadaşları ona ulaşmaya çalışmış ama başaramamışlardı. Evine de gitmemişti Melda. Lakin şiir dinletisine birkaç saat kala çıkageldi. Gözleri şişmiş, berbat haldeydi. Zoraki makyaj yaptılar, kostümünü giydirdiler. Simsiyah, İspanyol tarzı bir çingene eteği, siyah bir tişört ve siyah bir şal... Ve salınık saçlarıyla, Melda...
Sıra onundu. Bu şiire bakışının böylesine değişeceğinden daha birkaç gün evveline değin o da bihaberdi. Ama şimdi, öylesine içinde hissediyordu ki şiiri...Önce müzik girdi. Kemanın o iç burkan ezgisinin
ardından güzel sesli bir kız şarkısının şöyle başlayan ilk kısmını okudu: 'Gitme, aklım sende kalır, uyuyamam geceleri..Hiç ayrılmadık seninle, değil bir sene, bir gün bile...'
Melda makyajı akarak ve yüzünde 'ince' bir kara iz bırakarak önce ağlamaya, ardından da yine gözyaşları ve haykırışlarla şiirini okumaya başladı..
Gitme
Sevdiceğim, gitme
Beni bir artık gibi bırakıp,
Yokluğuna mahkum ederek
Hayatımdan çekip gitme..
Bırak, kim giderse gitsin,
Ölen ölsün, yiten yitsin,
Suyumuz bitecekse bitsin,
Ama sen benden gitme...
Gidersen susmaz çığlığım;
Sessizliğin içinde boğulan,
Gözyaşlarımla kavrulan,
O sessiz, o sensiz çığlığım...
Kefen zamanı gelmedi henüz
Yolun sonu görünmedi
Gidersen öleceğim,
Karanlığa gömeceksin beni
Titrek, soğuk ellerinle...
Bir daha bakamayacağım
Hiçbirşeye, sana baktığım gibi
Acılar süzülecek
Nefes borumdan içeri,
Hüznü soluyacağım.
Ruhum bir ceset gibi
Hiçliğe yığılıp kalacak,
Gidersen güneş bir daha hiç
Eskisi gibi parlamayacak.
Feri sönecek gönül gözümün,
Pare pare bölüneceğim,
Her biri sana ait olarak...
Gitme,
Şiirler seni yazmasın,
Şarkılar adanmasın adına
Sıradan bir sevdalı ol
Yeter ki kimse seni
Terkeden olarak hatırlamasın..
Anlamını yitirmedi henüz
İçimde büyüttüklerim,
Hala gözlerinde tutsak,
Esir kalmış bedenim.
Kifayetsiz kalır bu şarkı, bu şiir
Sönüp gider pırıltılarım
Altımdan kayar bu şehir...
Akıp gidiyor önümüzde
Adına zaman denilen dere
Gidersen boğulacağım içinde,
Çırpınışlarım beyhude...
Sen de bensiz kalacaksın,
Hiçkimse seni ben kadar
Ben gibi sevemeyecek
Bu azapla yaşayacaksın..
Biz ayrılırsak ne olacağını
Bir gün anlayacaksın,
İyisi mi, o son yaklaşmasın
Kim bırakırsa bıraksın,
Sen beni bırakıp gitme
Sen, beni bırakıp, GİTME...
Kayıt Tarihi : 8.3.2009 01:30:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Arda İnal](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/03/08/zamansiz-oykuler-huzunlu-bir-dinleti.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!