Duvarda asılı bir saat gibi,
tik tak seslerinde eskiyen ömrüm,
bir mahzenin karanlığına kilitli,
paslı bir anahtarı bekliyor.
Gözlerim, rüzgârda savrulan bir yaprak,
tutunacak dalı olmayan…
Bir ömür boyu esen yalan rüzgârları,
düşlerimin köklerini kurutmuş.
Dualarım, yıpranmış bir seccadeye sinmiş,
gözyaşlarım, secdede iz bırakan su gibi.
Rabbim, içimde yankılanan sessiz çığlıkları,
bir gün rahmetinle dindirecek mi?
Ben, kaybolmuş bir sesim,
duvarlara çarpıp geri dönmeyen,
bir rüzgârın içinde savrulup giden,
adı unutulmuş eski bir türkü.
Ve zaman…
Bana bir yudum su vermeyen,
ama avuçlarıma küf bağlatan,
o merhametsiz cellat…
Bir ağaç gibiydim vaktiyle,
gövdemde yaz güneşleri uyurdu.
Şimdi köklerim çatlak topraklarda,
suyu unutmuş kurak bir hikâye.
Kaç bahar gördüm bilmiyorum,
kaç yaz sıcağı kavurdu tenimi,
kaç kış, üşümüş hayallerimi örttü,
ama sonbahar hep bende kaldı.
Gözlerim, sokakların yüzünü tanımıyor artık,
duvarlar bile eskimiş, soyunmuş rengi.
Dizlerim bana ihanet ediyor,
çocukluğumun koştuğu yollar,
şimdi bana dar geliyor.
Ve insanlar…
Onlar da bir gölge gibi,
geçip gidiyor yanımdan,
dokunmadan, hissetmeden,
bir an bile bakmadan yüzüme.
Kaç yıl oldu bilmiyorum,
ama takvimlerden düşen yapraklar,
şimdi toprağın altında çürümekte.
Zaman, ellerimde paramparça,
tutundukça kaçan bir serap gibi.
Geceler, eski bir gramofonun
çizilmiş plağı gibi dönüp duruyor,
aynı şarkıyı çalıyor bana:
"Sen bir hayaldin ve hayaller ölür."
Kendi kalbimin gürültüsünde kayboldum,
içimde sessizliğin derin boşluğunu dinliyorum.
Ama biliyorum, gün gelip bu şehir beni unutsa da,
Rabbim unutanların unuttuğunu unutmaz.
Rüstem Badıllı 3
Kayıt Tarihi : 1.4.2025 00:34:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!