Herkesin hayatında bir an vardır
Yaşamı anlamlı kılan.
Hayatı anlayan insan yaşamı anlamlı kılan insan
O an öyle bir andır ki şimşeğin çakışının
Yakalanıp tablolaştırıldığı efsunkar an
An ve zaman, iki nefer, yan yana duran
İnsanların hayatına bir kılıç gibi sokulur o an
Ve yarar her daim zulmetler perdesini
Geçmiş diye bir şey yoktur bir yerde varsa zaman.
Zamanının dünyasında ne bağlar olmuştur talan
Ne de harabeler viran.
Zaman kollarında gezindirir
Gölgesinde huzur bulanları.
Alır götürür uzak diyarlara
Bazen at üstünde ava çıkarsın
Yanında Oğuz Kağan
Bazen oturup nasihat dinlersin Kaşgarlı’dan.
Akıncılarla salınırsın Anadolu’ya Malazgirt’ten
Sonra dergahında oturursun Mevlana’nın,
Bazen de oturursun Dumlupınar’a
Seyre dalarsın uşak’a doğru.
“ ordular ilk hedefiniz Akdenizdir ileri...”
Diye başlarsın cümlelerine.
Bir tüneldir zaman
Alır götürür seni eskimeden
Zaman bir zirvedir her vadiye dorukluk eden
Ve görebildiğin manzara akar gönül dünyana
Gördüğün manzara kadar güzleri gönül dünyan.
Ve manzaranın ufku kadar
Ufuk vardır yüreğinin tepelerinde.
Yırtıyorum zaman perdesini
Göz kapaklarımın önünden
Çıplak bir zamana doğru
Yolculuğa çıkıyorum.
Bu gün yaşanan ılgıt ılgıt nefeslerin
Tomurcuklara gönderiliği
Açılmamış selamlar gibi
Açılıyor yüreğim eski zamanlara.
Gidiyorum samsun’a
Ayağımda kara lastik ayakkabı
Dizleri yamalı bir pantolon
Ve yakası uzun bir gömlek
Ata’m bugün samsuna çıkıyor
limanda vapur sesleri,
Düdük sesleri yırtıyor rüyalarımı.
Altın saçlı bir insan
Anadolu’yu topraklarına adım atıyor.
Kurtarılacak olan vatan
Zaman ötesine atıyor sesler beni.
Kıbrıs bir yanda yaralı ceylan,
Otuz bin gül var doğuda dikilen
Bu bir sevda ki suyu kan
Atam yürüyor,Erzurum’a geçiyoruz oradan.
Bir tren sesi yırtıyor İncirlik’in dar sokaklarını.
Demir ağlarla örün yurdu dört bir yandan
Tamam tam sesleri kanatıyor yüreğimi.
Ve bir tren gidiyor duman duman
Dağlara sevdalı şarkılar söyleye söyleye
Vardığımız yer Kurtalan
Yüreğimde tütüyor duman
hayal ediyorum atamın hayallerini.
Bir gün su gibi akan,
Irakları yakın yapan.
Sevdiğine çağırdığı türkü varmadan
Kendisi varan
Bir tren hayal ediyorum.
Hele bir istikbali bir görelim diyorum o an
Atam olur diyor
Kim varsa kurtuluşu soran
Kara trendir
Uzun yaylaya doğru yol alan
Bir ses geliyor kulağıma
Atamın makamından.
“arkadaşlar az zamanda çok işler yapmamız lazım.”
Herkes tam bir bağımlılıkla ses veriyor.
“Tamam Paşam tamam! ”
Az zamanda çok iş yaptık paşam
Diyorum da içimden sesleniyor ihtiyar bir duygu.
Sen gideli çok olu çok düşler kurduk.
Düşlerimizin derinliğinde boğulduk…
Sivas’a doğru yol alıyor, Sivas’a varıyoruz.
Bir mütevazı salonda
Yüzleri buram buram Anadolu kokan
Yurdum insanları
Ve kalem inandığı kadar fısıldıyor kurtuluşu.
İşte o an
Sivas genelgesi koyuyoruz adını.
Kitapların arasına siniyor kurtuluş kokuları
Dışarı bir kalabalık bir gürültü.
Bir yerlerden yükseliyor duman
Silah sesleri geliyor kulağıma.
İşte o an
İçimden eyvah diyorum.
Üzerimden çıkarıyorum geçmiş zaman gömleğini.
Durun diyorum daha dündü
Burada dünyaya bağımsızlığımızı
İlk fısıldadığımız günler demeden
Gözlerimden yağmurlar dökülüyor
Dünlerden haziran
Zaman perdesine takılıyor hayallerim
Kaldırın önünüzdeki zamanı
Kardeşliğin kokusunu alıyorum.
Ciğerlerime kadar çekiyorum
Vatan için çekilen çilelerin
ah feryatlarından çıkan
Yürek dumanlarının kokusunu.
dağıtamıyorum bu sisli havayı
biniyorum bir trene Ankara’ya doğru
Vardım Ankara metrosuna.
Tamam atam dediğin bu olsa gerek dedim.
İçim biraz rahatladı.
Bir uçak gördüm semada.
Atanın sesi yankılandı kulaklarımda.
“istikbal göklerdedir”
Atam bu nasihatini tutmuşuz bak diyordum
Cep telefonum çaldı işte o an
Türksat uydusu aklıma geldi.
Göğsüm kabardı
Çanakkale’de zafer kazanan Mehmetçiğin göğsü gibi.
Uzayın derinliklerine bir kulağımız vardı.
Ah bir de gözümüz olsaydı diye hüzünlendim.
Doğru koştum anıtkabire.
Beni sütçü imam karşıladı kapıda.
Adını sordum söylemedi
Bir imam diye bil yeter sütçülük yapan
Utandım bu mütevazı haline.
Geçtim atamın huzuruna.
nene hatun oturuyor bir köşede
Kağnılardan kalma nasırlı elleriyle
Lakin anlatacak bir şeyim yoktu.
İşte o an
Yerin altındakilerin
Yerin üstündekilerden görmeleri duymaları geri değildi.
Bizden daha çok biliyorlardı bizi.
“ne bu perişanlığınız kendinize gelin.
Parçalanmış bir memleket bütünleşirdik
Ümitsizliğe düşmeden”
Tam anıtkabirden çıkarken
Sahi hani bizim uzay istasyonumuz
Dedim içimden işte o an
Bakanlıkların önüne geldim
Seyre daldım biraz.
Yanımda duran eski bir zaman
Uzay bakanlığını göremedi gözlerim.
Hava komutanlığımız vardı
uzay komutanlığımızda olmalıydı.
Bak yine geç kalık diye içerledim
Gezdim eskimeyen duygularımla
Anıtkabire bir damla gözyaşı bıraktım
İlk meclis karargahına doğru yürümeye başladım
Anadolu türküleri söyleye söyleye
Sarı gelin gibi.
Sokaklarda karşılaştım atamla.
Halleştim kendi dilimce
Dilimin döndüğünce.
Biz, hayli zaman oldu
Birbirimizle uğraşmaktan şanına yakışır
İşler yapamadık.
Şarkılar tutturduk demir ağlar için
Ama öremedik yurdu dört bir baştan.
Kocatepe’ye vardım.
Ankara’nın o efsunkar sokaklarından.
Öylenin biraz ilerisinde
ikindinin başında duruyordu zaman.
Aporlörler açıldı başladı ezan
Akif belirdi az ileriden
O istiklal şairi bütün heybetiyle.
Sesiydi kulağımda yankılanan
“ Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli.”
Derin anlamlar yükledi yüreğime lahuti havalar.
Biraz mutlu biraz hüzünlü işte o an
Bayram Gökmen
Kayıt Tarihi : 16.7.2004 10:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!