Kaçak döğüşen silahşörler gibiydik zaman tünelinde. Ben kaçtıkça kaderimin kara yazgısından, kovalayan hep sendin aslında. Uzanmasaydın ellerime alev alev, dokunmasaydın yüreğimin ücra odalarına, okşamasaydın taş kesmiş kalbimi koyu bir kabusun ortasında, sever miydim yine seni, bilmiyorum. Kirpiklerimin düğümlerinde, acımasız bir savaş vardı senden habersiz, sen bilmiyordun.
Eşkin atlar otluyordu ömrümün bozkırlarında. Sert bir rüzgar yalayıp geçerken yüzümün çile yollarını, kuruyan dudaklarıma dokunuyordu göz yaşlarım, hasretin ovalarında. Sararmış bir resmin gölgelerinde saklanıyordu akşam. Saçlarından yakalayıp güneşi, avuçlarıma yakıyordum kına niyetine. Yanıyordum...
Issızlığın sesine karışıyordu, sensizliğin kalabalık misafirleri. Umudun tetiğine basıyordum hışımla, barut lekeleri yayılıyordu geceye, yavaşça. İçli bir kemanın can hıraş feryadı konaklıyordu çekiç-örs-üzengi üçlüsünün çıkmazlarında. Bıçak sırtı gezmelere çıkıyordu aklım. Saçlarım doru bir kısrağın yelelerinde, dört nala koşturuyordum, arkama bakmadan. Ayrılığın sağrısında şaklıyordu bir kamçı. Kırık bir tebessüm gelip yerleşiyordu, acıyla bükülmüş dudaklarımın kıvrımlarına.
Hiç düşünmemiştin, o hep istediğin ayrılığın, bir gün habersizce çalacağını kapını. Gözlerini kaybedeceksin mesafelerin arşınlarında, tükenecek sabrın fersah fersah. İlk yayda bekleyeceksin, gelmeyeceğim. Bir dilencinin torbasında bulacaksın, son yayın hüzün dolu serinliğini, şaşıracaksın. Alındığın her kelimeyi hatırladıkça, aslında bir çığlık olduğunu göreceksin.
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta