Bir akşam yattı ve gözleri sürekli akşamları görüp durmuştu. Nefesi, pencerelerin buğularını susuzluğa uğrattı. Sıkıştırmıştı atmosfer onu, elleri saçlarındaydı. Gözlerine gök çizdiğinde bakışları kırılmıştı. Uzuvları soluk soluğa kalmıştı ki, her nefes tebessümünü sarmıştı.
Bir sokağın köşe başında ya da Galata Kulesi’nin taşlarında ellerini parçalarken görebilirdi karşılaşmanın asi tanrıça kutsallığını. Veyahut bir bulvarda Konstantinopolis’e selam verebilirdi İstanbul; o esnada da görebilmek mümkündü karşı kaldırımdan kendisine doğru gelmekte olan ayak izlerini. Bir mezarlığın karşısında dilenen insanın halinden anlardı ölümlü. Mezara et parçasından başka bir şey girmezdi, neydi para? Bir siyasetçi anlardı siyasetçinin birikiminden; demokrasi yalan, neydi teselli? En büyük yıldız güneş ise, neydi onun gözleri?
Tuzlu ellerimle seviyorum yanaklarını.
Dikenler yutuyorum bir akşam,
Dikenlere yatıyorum zaafımca.
Küçük bir defterdi, ünlü siyasici.
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta