Susarak anlattım bütün gizliyi
Sakladım duygumu ben konuşarak
Bir acı tarlası sessiz yüzünde
Aşkı yürürlüğe koyma savaşı
İçimde bir düzen kaynaşmaktadır
Susarak anlattım bütün gizliyi
Sakladım duygumu ben konuşarak
Bir acı tarlası sessiz yüzünde
Aşkı yürürlüğe koyma savaşı
İçimde bir düzen kaynaşmaktadır
© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Zaman Şiiri - Yorumlar
22 Eylül 2025 Pazartesi - 06:02:22
şiir ziyafetine teşekkür
Özel gün ve gecelere asgaride olsa biraz saygı sayın Antoloji,
Şiir sadece aşk ve meşkten ibaret değildir,
Şiir,
aynı zamanda şiire ve şaire ve bu ülkenin kutlu değerlerine yeri geldiğinde hizmet etmektir.
Ne yazık ki senin sitende mili / manevi bu kutlu gün ve gecelerin hiçbir önemi olmadı,
yazık ki bu sayfada herkes hep duvara karşı konuştu...
EŞREFOĞLU RUMİ
[ Kaddesallahu Sırrahulaziz ]
Anadolu'da yaşayan büyük velîlerden, şâir. İsmi Abdullah olup, babasınınki Eşref'dir. Babasının ismi ile şöhret buldu. Babası, Mısır'dan İznik'e göç etti. Eşrefoğlu Rûmî İznik'te doğdu. Doğum târihi belli değildir. 1484 (H. 889)'da İznik'te vefât etti. Türbesi İznik'tedir. Eşrefzâde-i Rûmî diye de bilinir.
Babasının terbiyesi altında büyüyen Eşrefoğlu Rûmî, önce İznik'te bulunan medreselerde çeşitli âlimlerden ders aldı. Zamânın zâhirî ilimlerinde üstün başarılar elde etti. Sonra Bursa'ya giderek Pâdişâh Çelebi Mehmed'in medresesine girdi. Burada tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimleri üzerinde söz sâhibi olan âlimler derecesine yükseldi. Buradan mezun olunca, Bursa'da müderrislik yapan hocası büyük âlim Alâeddîn Ali hazretlerinin yardımcısı oldu. Çelebi Mehmed Han Medresesinde bir müddet ders veren Eşrefoğlu Rûmî bir sabah vakti medrese civârında dolaşırken, zamânın velîlerinden olan Ebdal Mehmed'e rastladı. Kalbinden; 'Tasavvuf yolundan bana nasîb var ise bâzı alâmetler görünsün.' diye geçirerek ona yaklaştı. Ebdal Mehmed kendisine bakarak; 'Ey medreseli! Bize köfteli çorba getir.' dedi. Bu söz üzerine çarşıya gidip, köfteli çorba aradı. Fakat bulamadı ve eli boş dönmemek için köftesiz çorba aldı. Ebdal Mehmed'e gelirken yoldaki çamurdan bir parça alarak, birkaç yuvarlak köfte hâline getirip, çorbanın içine attı. Ebdal Mehmed çorbayı karıştırıp köfte bulamayınca Eşrefzâde'ye; 'Hani bunun köftesi?' diye sordu. Daha sonra çorbayı iyice karıştırdı ve Eşrefoğlu'na uzatarak; 'Ye bunu!' dedi. Eşrefoğlu büyük bir teslimiyet ile tereddüd etmeden çorbayı yedi. Çorbanın içine atılan çamur parçaları köfteye dönmüştü. Bunun üzerine o zât; 'Ya sen olmayıp da kim olsa gerek.' şeklinde bir söz söyleyip oradan uzaklaştı. Eşrefoğlu bu sözlerden bir mânâ çıkaramamasına rağmen, tasavvuf yoluna girmesi hususunda bir işâret olduğuna inandı.
Nefsini terbiye etmek, kalp aynasını cilâlamak için kendi kendine uğraşmaya başladı. Bu yolda bir hoca bulmanın şart olduğunu düşünerek, kitaplarını dağıttı ve Bursa'da bulunan Emîr Sultan'ın huzûruna gitti. Talebesi olup, hizmetiyle şereflenmek istediğini bildirdi. Emîr Sultan, Abdullah'ın tasavvuf yolunun aşkıyla yandığını görünce, onu evliyânın büyüğü Ankara'daki Hacı Bayrâm-ı Velî'ye gönderdi. Sonra, Ankara'ya gidip, yeni hocasına tam teslim oldu.
TÖVBEYE GEL TÖVBEYE
Ey hevâsına tapan,
Tövbeye gel, tövbeye,
Hakka tap, Haktan utan,
Tövbeye gel, tövbeye.
***
Nice nefse uyasın,
Nice dünyâ kovasın,
Vakt ola usanasın,
Tövbeye gel, tövbeye.
***
Nice beslersin teni,
Yılan çıyan yer anı,
Ko teni, besle cânı,
Tövbeye gel, tövbeye.
***
Sen dünyâ-perest oldun,
Nefsin ile dost oldun,
Sanma dirisin, öldün,
Tövbeye gel, tövbeye.
***
Sen teni, sandın seni,
Bilmedin senden teni,
Odlara yaktın cânı,
Tövbeye gel, tövbeye.
***
Gör bu müvekkelleri,
Yazarlar hayrı, şerri,
Günâhtan gel sen beri,
Tövbeye gel, tövbeye.
***
Ey miskin Âdemoğlu,
Usan tutma âlemi,
Esmeden ölüm yeli,
Tövbeye gel, tövbeye
***
Ölüm gelecek nâçar,
Dilin tadını şeşer,
Erken işini başar,
Tövbeye gel, tövbeye.
***
Göçer bu dünyâ kalmaz.
Ömür pâyidâr olmaz,
Son pişman, assı kılmaz
Tövbeye gel, tövbeye.
***
Tövbe suyuyla arın,
Deme gel bugün yârın,
Göresin Hak dîdârın,
Tövbeye gel, tövbeye.
***
Eşrefoğlu Rûmî sen,
Tövbe kıl erken uyan,
Olma yolunda yayan,
Tövbeye gel, tövbeye.
EŞREFOĞLU RUMİ
'Zaman bir hızdir ve yıldızdır akan
Esneyen günler ve gece üstünden '
..Kopuk kopuk da olsa derin anlamlar barındırıyor..
Baştan sona, kopuk kopuk;
Sanki,serbest beyit, tarzı...
Şiir,bir uçuşan köpük ;
Nerede sünneti,farzı ?...
Kâfiyesiz iki dize ;
Bir anlam veriyor ancak...
Anlamı ne desenize ;
Kim çıkıp,ne anlatacak ?...
Beyit desek çift mısraya...
Dizsek akılda sıraya...
Arada bir bağlantı yok...
Mâna müphem,dizeler çok...
Gazel desek,gazel değil...
Mestedici,özel,değil...
Her beyitte başka anlam...
Yok arada bir insicam...
Farklı zamanlar,yerlerde ;
Yazılmış,bu çift mısralar...
Eserde bütünlük nerde ?...
Okuyan,acep ne anlar ?...
Geçen yıl günün şiiriymiş ve okuduğumda beğenmişim, ama bu yıl okuduğumda beğenmedim. Bu, iyiye alamet benim için; şiir içinse kötüye...
Bu antolojinin en çok eleştirilen bölümü bu 'Günün şiiri' bölümü... Yani... Bol kepçe lokantası olsa bir programı olur: Dünyanın her yerinde gemide, yerde nerede bir Türk topluluğu varsa; O gün hafta başı 'pazartesi' ise; yenilenecek yemek' Kuru fasulye, pilav ve hoşaftır' Türk insanı bilirki bu gün hafta başıdır... 'Ya gayret!..' deyip yola devam eder. Günün şiiri; güne, en azından o günün içinde bulunduğu haftaya, o aya uygun olmalıdır. Çanakkale Zaferi'nin yıl dönümünde 'Sarıl Bana' diye şiir yayınlayan bir düşünce sisteminden (ya da bilgisayar programını) yapan beyinden çıkan da: Bu sitede bulunan şiir yazan yaşayan yaşamış insanların birbrini kırması, yeterince anlamaması ve her durumda şiirin ne olduğunu tartışmalarıdır. Yorumculardan anladığım kadarıyla artık yaşamayan bir şaire yorum yazıyoruz... Yazdıklarımızdan ortaya çıkcak değerlendirmel edebiyet tarihçilerinin işine yarayacak. Biz yine itişip-kakışacağız. Şiire gelince: Usta yazarımız, çırak olanımız, altmış yıldır yazanımız, yeni başlayanımız bilmelidir ki şiir uzadıkça hatalar büyür, benzetmeler çoğalır, sözcükler yanlış kullanılır. Bu; sanatın bir kuralıdır. Resim sanatında da bu böyledir. Mısraları guruplama: Bir sistem içinde olur. Bunu, hece vezniyle yazan bu antolojide şiirleri bulunan arkadaşlardan güzel örnekler bulmaktayız... İkili düzende bu şiir neden yazılmış!? Bu bir dizilişin ötesinde bir anlam taşımıyor... Benzetmeler, bazı mısralarda 'Eh!.. İşte...' bazı mısralarda ise özenti ve zorlama olarak ortaya çıkıyor... 'Tema' bir gidiyor, bir geliyor... sözle yapılan buluşlar bazı mısraların anlam içeriğini yok ediyor. 'sulhçuluğum...' Barış sözcüğü varken bu sözcük neden kullanılır? Şiiri yazan birey bu konuda yetkin görünmesi karşısında bu yapıtıyla insanı şaşırtıyor... Biz ortaya konulan yapıtların tümüne bakmak durumundayız... Bir bölümü, bir sözcük, bir kıta... Genel değerlendirmeye ölçü olmamalıdır. İkili dizilişin bütüne hizmet etmemesi sonucu; ritim, melodik yapı, ses uyumu görülmemektedir. Şiir olma ölçülerine göre; yeniden üzerinde çalışılmalı görüşüm ağır basmaktadır.. Ama biliyorum ki bunun için artık çok geç... Söz kaldı, söyleyen artık yok. Saygılarımla
Tevfik YALÇIN
şimdiii...çok güzel ve anlamlı bir şiirdi diyerek anlamış gibi görünmek işime gelmiyor.Bana ters.hiç birşey anlamadım,dizelerde hep ha şimdi, habirazdan bir redif,bir kafiye bulurum diye sonuna kadar okudum.deseeem,kara cahillikle,şiir bilmezlikle suçlanabileceğim bir ortama yazıyorum.Ne diyeyim Allah
anlayanlara bağışlasın ve şairede rahmet etsin.
şiirinin ve mücadelenin bayrağı ellerimizde sen rahat uyu şair
muhalifx.............
Bu şiir ile ilgili 94 tane yorum bulunmakta