Zaman ömrün sıvı halidir
Kaynatırsan buharlaşıverir...Bülent ARKAN
Kayıt Tarihi : 13.2.2017 14:30:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Zaman ömrün sıvı halidir
Kaynatırsan buharlaşıverir...Bülent ARKAN
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Zaman 1 Şiiri - Bülent Arkan
Şiir ID : 2322691 - 4 Şubat 2025 Salı - 09:54:03
Hem de bu öğüt, içinde ancak yumruğu kadar olan ve içine düşen ısıyı en fazla muhafaza edebilen, bir organ taşıyan biz insanoğluna…
Ya da, hiçbir şeyi çok fazla istememek veya üzerine düşmemek mi?
Kim bilir, belki de yine iki satıra kocaman dünyanı gerçeğini sığdırıveren sevgili dostum haklıdır!
Tek kavgası, zamanla olan birine bile bunu söylettin ya, ne kalır bana, helal olsun demekten başka…
Sevgili dostuma, bir hikâye daha anlatmak geldi içimden…
Nimeti külfetinden az veya elde edilen kârın, harcanan emeğe değmeyeceği durumlarda söylenen bir sözümüz vardır ya bizim; “pösteki saymak”. İmkânlarımızın dışında kalan bir şey için, boşa çaba sarf edip, beklentiler içine girmenin mantıksızlığını anlatır ya bu tabirimiz.
Gelelim hikâyemize ve Osmanlı’nın inceliğine;
İstanbul’un Toptaş’ı Bimarhane’sine (akıl hastalarının tedavi edildiği hastane, tımarhane) alaylı paşalardan biri idareci olarak tayin edilir. Bu paşamız bir süre tabiplerin tedavi usullerini ve hastaların gidişatını takip ve müşahede eder. Ve zamanla, yavaş yavaş işin içine girmeye, yalnızca idarî değil, tıbbî meselelere de müdahale etmeye başlar. Koğuşları gezer, kendince delilerin vaziyetlerini inceler ve bazılarında hiçbir anormallik görmediği için de onların akıllandığına hükmedermiş.
Sonunda onları sınamak için kendince bir yol geliştirmiş. Buna göre delileri tek tek huzuruna çağırtıp ve önlerine de bir pösteki koyarak,
“-Say bakalım, şu pöstekinin tüylerini ve bize tam olarak söyle” diyormuş.
Eğer hasta,
“-Efendim, bu zor iş, hepsini sayamam” diyorsa dışarıya;
Yok,
“-Baş üstüne paşam,” deyip işe koyuluyorsa gerisin geri, hücrelerine gönderiyormuş.
Gel zaman, git zaman hastalardan biri bir gün,
“-Nasıl sayayım paşa hazretleri?” demesin mi?
Paşa naçar,
“İşte böyle...” deyip pöstekinin kıllarını tek tek sayar gibi yapmış.
Onun bu gayretini gören Bimarhane tabipleri, bu akıllılık testini her ne kadar tıbbî kaidelere uygun bulmasalar da, mantık kaidelerine uygun bulduklarından yahut da korkudan hiç itiraz edemezlermiş. Bizim sevgili Paşamız da zamanla bu işi o kadar ileri götürmüş ki, bütün gününü hastalar ve pöstekiler arasında geçirir, hatta hastaneye yeni getirilen hastalara da aynı testi uygulayarak, pöstekinin kıllarını saymanın zor olduğunu söyleyenleri, “deli değildir” teşhisi ile geri gönderir, hastaneye kabul ettirmezmiş.
O günlerde paşanın arkadaşlarından biri, yolda tabiplerden biriyle karşılaşıp sormuş:
“-Bizim paşa ne yapıyor?”
O da cevap vermiş:
“-Pösteki sayıyor.”
Ve o zamandan sonra yerleşmiş dilimize bu tabir…
Sence de, pösteki saymaya eş değer değil midir, ömrü olması gerektiği sıvı halde ve gireceği kabın şeklini alabilmesine çaba harcamak…
Çok ısınırsa, buharlaşır uçar, elde bir şey kalmaz…
Donarsa katılaşırsa, kırılmaya en müsait hale gelir…
Hadi gel de, çık işin içinden…
Hayranım bu ince zekâna…
Eline, diline, yüreğine sağlık…
Ömrüne, gönlüne, o ince zekâna bereket…
Daha nicelerine inşallah…
Her daim;
Sevgim, saygım ve fiddareyn saadetler duamla…
TÜM YORUMLAR (1)