z....KuTSAL EMANETLER...

Mücella Pakdemir
187

ŞİİR


43

TAKİPÇİ

z....KuTSAL EMANETLER...

Bugün Hırka-i Şerif Camiini ziyaret edecek sevgili peygamberimizin (s.a.v.) mübarek Hırkasını görecektim. Heyecanım abdest alırken başlamıştı. Vakit vardı ama nedense acele ediyordum. Güzelce giyindim. Bir telaş evden çıktım. Cami yakındı. En nihayet avludaki kalabalığa karışmış, diğer insanlarla birlikte salavat çekmeye başlamıştım. Ahirette, Peygamberimizin mübarek Sancağı altında toplanan ümmetiyle beraber şefaatine nail olma arzusu ile yaşlar gözlerimden kendiliğinden süzülüyordu.

Bu hal içerisindeyken, tok bir erkek sesiyle irkildim.

-“ Hanımlar ayakkabılarınızı poşetlere koyun lütfen. Camimiz kirlenmesin.”

İçeriye önce bir kısım erkek alıyorlar, onlar ziyaretini bitirdikten sonra avlunun diğer yanında biriken bir kısım kadını o taraftaki kapıdan ziyarete içeri sokuyorlardı. İtiş kakışla merdivenlerden üst kata çıkmıştım. Giderek hizalanmaya başlayan kadınların arasında salavat çekiyor, daha çok ağlıyordum. Nihayet Peygamberimizin Veysel Karanî Hazretlerine hediyesi olan, çok kıymetli gül kokan Hırka’sının yanına gelmiştim. Ramazan orucundan zaten kuruyan ağzımda, dilim heyecandan oynatamayacağım kadar ağırlaşmıştı. Gözümü Hırka’dan ayıramıyordum. Yanından gitmek istemiyordum ama arkadan iteliyorlardı. İstem dışı direniyordum. Nihayet Hırka‘yı öpmek için yaptığım hamlem Hırka’nın başında bekleyen görevli tarafından engellendi.

-“ Hanım dokunmak, öpmek yasak. Tek uyanık sen misin? İlerleyelim...! ”

Hiç düşünmeden yaptığım ani hareketten dolayı işittiğim azardan kalbim kırılmıştı. İçim burkulmuş olarak evime geri döndüm.

*
İki ay sonra Kurban Bayramı alışverişi için iki çocuğumla birlikte Eminönü ilçesinde dolaşıyorduk. Sirkeci tren istasyonu ile Büyük Postahane arasında bir yerlerdeydik. İşportacılar yollara, kaldırımlara mallarını serdiği için insanlar zorlukla hem alışveriş yapıyor hem de yerdeki malların üzerinden atlayarak ya da yanından geçerek ilerlemeye çalışıyorlardı.
-“Anne biz acıktık “

Zaten bunalmıştım. Çocuklarla kalabalıktan sıyrılıp eski tarihi bir yapının kenarına geldik. Temizlik açısından dışarıdan açık yiyecek almamaya dikkat ederdim. O yüzden taneyle muz satan birisinden dört adet muz satın aldım. Kalabalıkta yememek için küçük bir mescidi andıran tarihi yapının kapısından içeri süzüldük. Bahçeyi andıran avluda bir iki ağaç ve oturmak için sadece bir bank vardı. Poşetten iki tane muz çıkarıp soydum. Çocuklara verdim. Bir tane de kendime soyacağım sırada bankta oturan iki asker gözüme ilişti. Yan yana çok düzgün dik bir halde oturmuşlardı. Askerlerin kıyafetleri daha önce bazı tarihi fotoğraflarda gördüğüm eski modeldeydi ve elleri kabzalarını sağ ayaklarının yanında yere dayadıkları, basit uzun süngülü birer tüfek tutuyordu. Kalan iki muzu çocuklarla askerlere gönderdim. Askerler bir şey demeden gülümseyerek muzları aldılar. Ellerinde tutuyor ama yemiyorlardı.

Ayakkabılarımızı çıkartıp mescidin içine girdik. Mescit çok ufak bakımsız bir yerdi. Yine de tarihi eserlerin insana verdiği saygıyı uyandırıyordu. Kapının yanında bir de derin ve iç kısmı camlı bir pencere vardı. Camın alt kısmı yukarı doğru kaldırılmıştı. Pencere aralığında duran şeyi görmek için o tarafa yöneldiğimde şaşkınlık geçirdim.

-“ Çocuklar buraya gelin! . Bakın Peygamberimizin ayak izi. “

Kısa bir tereddütten sonra başımı camdan içeri soktum. İki cihan serveri Peygamberimizin (s.a.v) sol ayağının taşa çıkmış izini öptüm. Yüzümü sürüp ellerimle sevdim. Ardından çocuklar da sırayla öptüler. Salat-ı tefriciye okurken bir yandan da bu kadar kıymetli bir emanetin nasıl olup ta burada korumasız bir şekilde durduğuna hayret ediyordum. Dua edip mescitten avluya çıktık. Bankta oturan askerler gitmişlerdi. Etrafta bizden başka kimsecikler yoktu. Emaneti korumasız bir şekilde bırakmanın endişesini duyarak evimize döndük…


İki hafta sonra çocuklarımla aynı mescidi ziyarete gittiğimizde ayak izini göremedim. Avluda orayı süpüren yaşlı bir adam görünce seslendim..

-“ Amca bu camın içinde Peygamberimizin ayak izi vardı. Ne oldu? ”

-“ Ayak izi mi? Ne zaman vardı? “

-“ İki hafta önce gelmiştik. Şurada duruyordu. Şimdi yok.”

-“ Ben yıllardır burada görevliyim. Peygamberimizin ayak izi hiçbir zaman buraya getirilmedi. Bir yanlışınız olmasın? Belki başka bir yer, falan. “

Adam süpürmeyi bırakmış olayı anlamaya çalışıyordu. Ben ısrar ediyordum. Vardı yoktu iddialaşmalarından sonra avludan dışarı çıktık.

Etraftan birkaç kişiye daha sorup, biraz ileride tarihi bir yapı içerisinde Peygamberimiz (s.a.v) ait ayak izinin olduğunu öğrendim ve oraya gidip kontrol ettim. Fakat gördüğüm ayak izi aynı değildi. Üstelik muhafaza edildiği alan tamamen başkaydı. Hayal kırıklığı ile geri döndük.


Bu olaydan yedi yıl sonra, Gazetelerde ve Televizyon Kanallarında Kutsal Emanetlerin fotoğraflı tanıtımlarının yapıldığı bir kitaptan söz ediliyordu. Küçük oğlumun Üniversiteden okul arkadaşı olan manevi evladım, güzel bir sürpriz yaparak epey pahalı olan bu kitabı bana hediye olarak göndermişti.

Kitapta neler yoktu ki? Peygamberlerin kullandığı özel eşyalar, mektuplar, kılıçlar, kısaca Topkapı Sarayında ki kutsal emanetler tek tek fotoğraflanmış ve izahatlarıyla okuyucuya sunulmuştu. Sayfaları dikkatle çeviriyor, daha önce görmediğim emanetler hakkında bilgi edinmeye çalışıyordum. Gördüğüm bir fotoğraf karşısında birden irkildim. Şaşkınlık içerisinde iyice inceledim.

-“Oğlum buraya bakar mısın? Bu fotoğraftaki Ayak İzini hatırladın mı? “

Yıllar önceki mescit hatırasını ikimiz de unutmamıştık.

-“Evet evet. Aynısı. Okur musun anne, hakkında neler yazıyor? “

-“Peygamberimizin taşa basmasıyla meydana gelen mübarek ayağının izi, Topkapı Sarayında muhafaza ediliyormuş ve oradan dışarıya hiç çıkarılmamış. Mescit avlusunu süpüren yaşlı adam o ayak izinin hiçbir zaman oraya gelmediğini söylerken demek haklıymış. İyi ama bizim gördüğümüz de eminim ki gerçekten bu idi. Ne kadar ilginç değil mi? “

*
Kendimi biraz toparlayınca olayı şöyle yorumladım. Hırka-ı Şerifi öpmeyi çok arzu etmiş muvaffak olamamıştım. Yüce Yaradan bana sevgili Peygamberimizin (s.a.v) ayak izini öpmeyi nasip etmişti. Mescide girerken gördüğümüz askerler korumasız sandığımız Kutsal Emanetin bekçileri olmalıydılar. Sırrı ancak şimdi idrak edebiliyordum.

Ne demeli? En doğrusunu “Rab’bimiz “ bilir.

Mücella Pakdemir
Kayıt Tarihi : 4.1.2009 19:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Gerçektir.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Burakci
    Mustafa Burakci

    Allah c.c.onlarin sevgisini daim eylesin.Mükemmel,kutluyorum.

    Cevap Yaz
  • Ümmü Eymen
    Ümmü Eymen

    Bu şerefe nail olmak ne güzel bir duygudur kimbilir. Okurken gözyaşlarımı tutamadığım anınız kıskandırdı inanın ki. Yaradan gönlü güzele neler bahşetmiyor ki öyle değil mi? Kutlarım güzel yüreğini.

    Cevap Yaz
  • Sevilay Çartık
    Sevilay Çartık

    Kalbi güzel olanın mükafatı bu..........Etkilenmemek mümkün değil, çok güzel bir denemeydi. İçine aldı beni........

    Kutlarım sayın Pakdemir, saygılar.+10

    Cevap Yaz
  • Mücella Pakdemir
    Mücella Pakdemir

    Kemal Özdemir'in gönderdiği mesaj (12.01.2010) Her ikisine de çok teşekkür ediyorum.
    ++++++++++++++++
    günaydın Mücella hanım,

    aşağıdaki mesajı yazan isviçrede yaşayan kardeşim Hasan Hüseyin'den geldi.
    sözünü ettiği yazınızı okumamıştım. yorumda da yazdığım gibi çok etkileyiciydi. bu daha da ötesinde kötü anlamda değil ama ürperten bir yazıydı. sizin Ankara'ya gelişiniz ve tanışmamızla ilgili hiçbir şey konuşmamıştık. bu anımı aktarmak istedim.

    kardeşimin herhangi bir şiir ya da yazısı yok. googleda weni@widi üye profili görülebilir.

    Kimden : weni@widi (47)
    Kime : Kemal Özdemir 1
    Tarih : 11.01.2010 23:50 (GMT +2:00)


    Konu : slm

    mucella pakdemir etkileyici bir hikaye yazmis.. sonuc: etkilendim.. KUTSAL EMANETLER

    Cevap Yaz
  • Ali Basol
    Ali Basol

    SEVGİLİ MÜCELLA HANIM.. GÖZ YAŞLARI İLE OKUTTUNUZ YAZINIZI YADA ANILARINIZI .. ALLAH RAZI OLSUN.. FAZLA SÖZE NE HACET GÜL YÜREKLİ GÜL YÜZLÜ DOST.. SAYGILARIMLA..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (39)

Mücella Pakdemir