14.04.13 (Pazar)
Dün İzmit e gittim. Hoş her gün İzmit’teyim ya.10 yılı aşkın buradayım bu ilçede ama günlerim İzmit’te geçiyor. Bu ilçe beni sıkıyor. İlla ki doğup büyüdüğüm kentte olmak. Burası benim dayımın semti. Rahmetli burayı çok severdi.
Ben nereden buraya geldim ve neden. Onu şimdi anlatmayacağım. Oldu bir kere işte. Ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Öyle işte.
İzmit benim yuvam. Yıllarca yuvamdan ayrı düştüm. Önce eğitim, sonra öğretmenlik. Aşağı yukarı bir yirmi yıl. Adapazarı, Erzurum, İstanbul ve Ankara. İşte benim yaşadığım diğer kentler. İstanbul dışında diğer illeri pek sevdiğim söylenemez.
Adapazarı’nda bir yıl geçirdim. Birkaç ayrı evde oturdum. Önce Çark Caddesi, sonra Şeker mahallesinde. Tam bir yıl. Dile kolay. Lise yıllarından bir yıl. İlk defa gurbete çıkışımız. Hafta sonları evdeyiz. Şevki Yılmazla da bir evde oturduk semtini şimdi hatırlamıyorum. Anlaşamadık. O hiç iş yapmak istemiyor hep ben bilmem diyordu. Ne yemek yapmak ne de bulaşık yıkamaya yanaşmıyordu. Aramızdaki tek anlaşmazlık buydu. Bu da her şeyi berbat ediyordu. Ben kendimi enayi hissediyordum ve buna tahammülüm yoktu. Kısa zamanda ayrıldık. O evde piş piş pişmeyen kuru fasulye maceramız, aynı şekilde pişiremeyip yaktığımız et yemeği. Ah ne zormuş bu kadınların işi.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.