Z-3(Düz yazı) Başörtüsü, LAİKLİK VE ATA ...

Necip Zeybek
206

ŞİİR


7

TAKİPÇİ

Z-3(Düz yazı) Başörtüsü, LAİKLİK VE ATATÜRKÇÜLÜK

Arkadaşlar hiç Internet ortamında fikir beyan etmedim; ancak çocukça bulduğum bazı yorumlar okudum. Ve bu sefer bir çocukluk da ben yapayım diyerek aşağıdaki yorumu yazdım. Ancak sözün kimin ağzından çıktığının anlaşılması ve değerinin ona göre ölçülüp tartılması için yazıya kendimi bir parça tanıtarak başlıyorum.

Gençliğimde bir partiye sempati duydum. Fakat daha sonraki süreçte asla tek tip elbise giyen bir düşünce fakiri olmadım. Şimdi de sloganlarla değil, fayda zarar hesabıyla hareket eden birisiyim. Olaylara, insanlara, ekonomiye, siyasete, kısaca dünyaya bir ideolojinin penceresinden bakanların ve bir partinin dümen suyuna girerek onun eğrisine, doğrusuna kendini kaptıranların- diplomalarına bağlı olarak aldıkları etiket ne olursa olsun- gerçek bir aydın olamayacağını düşünenlerdenim.

Aslında bu yazıyı bir partinin kapatılması için açılan dava sürecinde kaleme aldım; fakat yayınlamadım. Ancak güncelliğini yitiren bazı bölümleri attığım için bu açıklamayı sözümün başına koyma ihtiyacı duydum.

Memleketimizde yollar Laiklik asfaltı ile düzgün bir şekilde akacağına zaman zaman laiklik taşı ile tıkanıyor. Her yol kazasında da hemen akla benzer sorular geliyor: Yüce Atatürk Laikliği ülkenin ekonomisi buzulsun, insanların huzuru kaçsın, birbirlerine inanç ve güveni azalsın, hata ülke bölünme korkuları yaşasın diye mi benimsemiş; yoksa ülkenin birliği dirliği, dolayısıyla saadet ve selameti artsın diye mi?

Niye laiklikten gayri memnun olanların sayısı arttırılmaya çalışılır hep? Ona öfke duyan insanlar mı laikliği koruyacak, sevip benimseyen insanlar mı?

Demokles ’in kılıcı gibi kâh sallanır meclisten, kâh sallanır üniversiteden, kâh adliyeden… Laiklik insanları kucaklayan değil de korkutan bir şey gibi gösterilir? Yoksa birileri kendi çıkarları bozuldukça bu kılıcı sağa sola sallayarak düzen yerine kendi çıkarlarını, ya da kendilerine yakın çıkar guruplarını mı koruyorlar? Sahi kılıç mı bu laiklik, yoksa demokrasi denizini besleyen en önemli ırmaklardan birisi mi?

Laikliğin neden amacına bakılmaz da tarifine bakılır? Amaca uygun tanım geliştilemez mi? Siyasî veya sayısal çoğunluğa sahip yönetimdeki güçlerin; ekonomik veya başka bir gücü elinde bulundurarak güç teşkil eden başka gurupların, kendi dini anlayışına uygun yaşaması için zayıf toplulukları zorlaması durumunda, devletin tarafsızlığını koruyarak çıkardığı yasalarla adaleti sağlaması, kimseyi kendi inancının dışında yaşamak zorunda kalmamasını amaç edinmez mi laiklik? Yani din ve vicdan hürriyetinin teminatı değil midir bu laiklik? Laiklik yapıcı, koruyucu mudur; zorlayıp yıkıcı mıdır? Pek ala çıkardığı yasalar herkesi memnun eder; kimseyi rahatsız etmezse, yani daha demokratik olursa toplum daha laik olmaz mı?

Laikliğin en çok tartışıldığı şu başörtüsü meselesine girelim. Başını “ört” demek bir taraftır, “aç” demek başka bir taraf. Başını açmaya zorlayanlar dikkat buyurun, faydalı olduğundan, sağlıklı olduğundan dem vurmuyorlar… Ölçü olarak modernliği, estetiği aldıklarını söylüyorlar. İyi de onu sana sevdirip benimseten, sana modern gösteren kim? Ona özgürlük anlamını kim yükledi? Sen bir düşüncenin, bir inancın etkisi ile başka insanları kendi inancın gibi giyinmeye zorlamıyor musun? Senin İrandaki mollalardan farkın ne? Onun tersi bir buyruk çıkarman mı?

Demek ki; demokratik, çağdaş ve laik anlayış gerçekte bunun ortası, yani isteyen kadının örtünerek, isteyen kadının da başı açık bir şekilde hayatını sürdürmesidir. Hatta özel kıyafeti olmayan iş yerlerinde ve kapalı olarak işini sürdürmesinde hiçbir mani teşkil etmeyen iş yerlerinde de çalışabilmesini savunmaktır bence laiklik. Ancak akılcı olmak gerekir her alandaki özgürleşme adımları her zaman sancılı olmuş, sıkıntılar doğurmuştur. Hak ararken de haksızlıklar yapmamak temel anlayışımız olmalıdır. Kızların yüksek öğrenim hayatını özgürce tamamlayıp en azından aydınlanması bile bir aşamadır.

Bazıları ama korkularımız var diyor. Hiç kimsenin bir korkusu, başka birisini korkutma sindirme hakkı vermez korkan insana. Ya korkunu yeneceksin, ya da korktuğun başına gelirse seni korkutan durumu yok etme hakkı kazanacaksın. Kimse paronayak olduğu için başka bir canlıyı katledemez. (Paranoyak ve katletme sözcüklerini bilinçli seçtim; çünkü bu korku herkes de oluşmamış, oluşan şu anda azınlıkta ve çoğunluk bu durumu görüp algılayana kadar bu durum paranoya bir korkudur. Yine “katletme” dedim; çünkü bir bayanın aydınlanma hakkını almak onu katletmekle eşit davranış biçimidir.)

Ben TV’den izlediğim kadarıyla en çok kendini çağdaş Atatürkçü Türk kadını olarak tanımlayıp,sonra da yüksek öğrenim de kızları rengine, kılık kıyafetine,sosyal ve siyasal yapısına bakmadan üniversitenin kampusuna buyur edeceğine; dış kapıyı gösteren kadınları anlamakta zorlanıyorum.Çünkü onlara da birileri bir dönem: ”Kadın okumaz, otur evinde, ne işin var üniversitede erkeklerin arasında! ..”demiş -mahalle baskısı oluşturmuş- onların önüne setler çekmişti! Şimdi de onlar gördüklerini maalesef yansıtıyorlar! .. Ve onlar ekonomik özgürlüğü olmayan bu kadınların erkek hegomanyasında olduğunu, baskıdan dolayı başlarını örtüklerini söylüyorlar. Pek ala çağdaş bayan, neden kadınların özgürleşmesini sen de istemiyorsun? Neden onları ekonomik güce kavuşturarak haklarını korur duruma getir miyorsun? Demek ki sen de kadın düşmanısın, egosunu yenemeyen erkeklere çanak tutuyorsun. Eğer bir kadınsan ki bilhassa kendi özgürlüğünün elinden alınmasına izin vermeyen bir Türk kadınıysan, başkalarının özgürlüğünü ellerinden almak yerine, başka kadınların da özgürleşmesi için mücadele verirsin, kendi inanç ve düşüncelerini onların üstünde uygulamak üzere değil. Sen dogmatik gördüğün karşındaki - sana göre biçare - kadından daha dogmatik davrandığının maalesef farkına varamayacak kadar, başını olmasa bile kalbini ve duygularını kapatmışsın. Eğer sen KADIN OLSAN ve kadınlığını göstersen bu ülke bu kadar gerilmezdi. Senin gibi düşünmeyen, senin gibi inanmayan başı açık veya tam tersi kapalı Türk kadınlarını bu kadar basiretsiz, bu kadar korkak, bu kadar kişiliksiz görmek yerine onların yerine kendini koyar ve aydınlanmalarına destek olurdun…

Belki sen haklısın! Şu anda erkeklerin baskısı ile öyle giyinme ihtiyacı duyuyor olabilirler (o zavallılar(?)) .O zaman onu kampusa davet etmen ve aklını başına alması için güç vermen, cesaret vermen; zamanı gelince kendisine haksızlık eden babası bile olsa, senin gibi “canınız cehenneme! ” diyebilsin! diye bunu yapman gerekmez mi? Görülüyor ki bu kişiler ne samimi, ne aydın, ne iyi niyet sahibi, ne de benim anladığım mânâ da kadın olan kimseler. Cumhuriyet yönetiminin böyle bağnaz ve hoş görüden uzak kadınlar yetiştirmiş olmasına hem şaşırıyor, hem de çok üzülüyorum.

Yine biz laiklik meselesine geri dönelim. Öyleyse eğer art niyetli değilseniz beyler, hanımlar, genişletin şu laiklik elbisesini. Dar gelip yırtılmasın elbise. Her bedendeki insana uyan ve her giyeni mutlu eden bir elbise dikin. Bunu yapabilecek kadar Atatürkçü müsünüz? Bilmem.

Atatürk’ün bütün özlü sözlerini tek tek gözden geçirdim. Onun eserlerini inceledim. Anılarını okudum. Ve başkasının yansıttığı şekilde değil, kendi gözümle, kendi aklımla keşfetmeye çalıştım tarihimizin en şanlı askerini, en büyük devlet adamını…

Büyüklüğünü ortaya çıkaran o kadar çok vasfı var ki bunları kimi inceleme kitaplarından okursunuz. Gerçekten hemen hepsi de doğru.

O’nu belki de çok büyük yapan en önemli özelliği, çok yönlü bir lider oluşudur. Ancak Atatürk’ün bu yönünü dikkatli okuyup anlamayanlar, bir birinden çok farklı Atatürk çıkarıyorlar ortaya. Elbet olsun, bu O’nun ne kadar renkli bir kişiliğinin olduğunu, ne kadar farklı ve çok sayıdaki düşünceyi özümseyip kişiliğine yansıttığını gösteriyor, diyeceksiniz. Ancak bu durumu iyi tahlil edemeyenler bir cepheden bakarak bazı güçlü gurupların Atatürk’ü yapıveriyor yüce ATA’yı. Yani milleti en büyük birleştiricisinden mahrum bırakıyor.

Herkes kendi doğrusunu kabul ettirmek için kendi Atatürk’ünü –dilim varmıyor ama sürüyor ortaya-Yani bizim yüce önderimizin önderi oluyor o zat ya da zatlar. Böyle davrananlara nasıl olurda ben ATATÜRKÇÜ derim, bilemiyorum! Atatürk ortaya çıkan her sıkıntıyı, her zorluğu kendi özel şartlarına bakarak farklı yol, yöntem ve araçlar kullanarak çözmüş. İlk meclise davet ettiği milletvekilleri ile ikinci meclise davet ettiği milletvekillerinin çoğunluğunun portresine bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Atatürk’ü doğru tanımak, onu çocuklarımıza sevdirmek ve hep birlikte onun yolunda yürümek istiyorsak. Birbirinden farklı yönünü vurgulayan ama samimi olarak Atatürk’e hayranlık besleyen, bilhassa Tarihçi ve sosyologlardan oluşan bir bilim kurulu oluşturalım ve Atatürkçü düşüncenin öncelikli ilkelerini oluşturmalarını isteyelim onlardan.Mesela bence bu fikrin en önemli ilkesi zaman ve şartlara uyum sağlama ve(plân ve programlarla) geleceğimizi yeni şartlara göre en iyi şekilde hazırlama olması gerekirken; yani değişim ve gelişimcilik olması gerekirken, şimdiki anlayışa göre değişmezlik, hatta değiştirilmezlik ilkesi gibi görünmektedir. Oysa böyle bir ilke olamaz.Bu ilke kararlılıkla yürütme ilkesi olabilir. Bu da bir önceki ilkeyi tamamlayacak şekilde dillendirilmelidir.Bunlar altı okla sınırlandırılmayacak kadar çoktur.Bu yüzden Atatürkçülüğün elif besini altı okla sınırlamak hele bazılarının yaptığı gibi ezberleyip tekrar ederek Atatürkçülük yaptığını sanmak Atatürk 'ü hiç anlamamak demektir.

Biz geçmişten dersler çıkarabiliriz,ancak geçmişe bakarak geleceği göremeyiz.Bu sebeple yirminci yüz yıla takılıp orada yaşayanlar, Atatürk'ün düşünce sistemini,felsefesini anlayıp yorumlayamazlar, bizi de Atatürk ideallerine taşıyamazlar.Hele hiç değişmediğini şişine şişine söyleyenlerin Atatürkçü'yüm dediği bir memlekette yaşadığımızı düşünürsek bu önerimin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlarsınız.Bu işin sorumlusu olacak kurum tabii ki 'Türk Tarih Kurumu 'olmalıdır. Yeni Anayasa yapmayı düşünenler işe buradan başlamalı, buradan Milli eğitimi şekillendirmeli, dış ilişkiler poltikası, ekonomik ve siyasi poltikalar bu kurulun oluşturduğu Atatürkçülük felsefesinin prensipleri doğrultusunda yeniden yapılandırılmalıdır.Aksi halde bu ülkede Atatürkçülük, atılımın adı değil, dogmaların adı olacak ve malesef çağdaş dünya ile yarışmak şöyle dursun onlarla kucaklaşmak bile ütopya olarak kalacaktır...

Aslında bunlar neden bir anda ağzımdan dökülüverdi bilmiyorum. Çünkü yazıya başlarken aklımda böyle ukala ukala konuşmak yoktu-Hoş şeytan yine gıdıklıyor ya, daha fazla çizmeyi aşmayayım…

Sabır gösterip okuyan herkese teşekkürlerimi bildiriyorum.

Necip Zeybek
Kayıt Tarihi : 1.11.2008 17:25:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Seyfeddin Karahocagil
    Seyfeddin Karahocagil

    Allah razı olsun Kardeşim. Paylaşımınız için teşekkürler.
    Selam ve sevgilerimle
    Seyfeddin Karahocagil

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Necip Zeybek