Bir bankın üzerine ilişti.
Teksir kağıdının arasından
Simidini çıkarıp,
Isırmaya başladı.
Beni göremeyeceği bir banka oturup,
Onu izlemeye devam ettim.
Duruşunu, oturuşunu,
Her hareketini yine hayranlıkla izliyordum.
Açık krem rengindeki pardösüsünün
Rengi yıllara dayanamayıp az atsa da,
İlk gün giyilmiş gibi temiz ve ütülüydü.
Sadece o pardösünün alındığı günü bilen biri
Onbeş yıllık olduğunu anlayabilirdi.
.....
İstiklal Caddesinde yan yana yürüyorduk.
Cıvıl cıvıl bir şeyler anlatıyordum yine...
Neredeyse zıplayarak yürüyordum.
Sadece onun yanında yürürken
Kendimi böyle hissediyordum.
Ayaklarım uçarcasına yerden kesiliyordu...
Onun yanındayken
Tüm caddenin en güzel kızı ben oluyordum....
Tüm şehrin en sevilen kızı,
Tüm dünyanın en mutlu kızı da ben...
Tabii tüm caddenin en korunan kızı da bendim.
Kalabalık yerlerden geçişlerimizde elini hafifçe belime koyup,
Kendini bana siper edip,
Rahat geçmemi sağlıyordu.
Tüm şehrin en seven kızı da bendim...
'İşte buradaydı' dedi.
Bir pasajın ikinci katına çıktık,
Bahsettiği kitapçıya ulaştık.
Raflara baktık.
Kitapların arasında o kitabı buldu.
Sayfalarını birlikte çevirdik.
Günler önce bu kitabı görmüş,
Sonradan almadığına pişman olmuştu..
Kitabımızı aldık,
O da ben de yine çocuk olmuştuk.
Kitabı sıkıca tutup,
'Evet, sonunda aldık' dercesine yukarı kaldırıp,
Diğer eliyle enseme dokunup,
Beni kendine doğru çekti.
Yine gözlerine takıldı gözlerim.
İkimizin gözlerinden de neden silemedik şu hüznü...
Yine vardı işte...
En mutlu anlarımızda dahi vardı işte...
Pasajdan daha mutlu bir çift çıktı,
Gözlerindeki hüznü ise boş verin....
Kız daha mutlu...
Erkek daha mutlu...
Köşeyi dönerken vitrinde görmüştüm o pardösüyü...
'Pşşşttt dedim, gelsene',
'Hadiii gellll', 'Hadiii yaaaa'...
Hemen mağazaya girip,
Üzerine giydirttim.
'Çokkk yakıştıııı, çokkkk' diye haykırdım.
Yine küçücük çocuklar olmuştuk.
Üşüyen ellerimi onun ceplerine sokup.
'Cebi de komacannnmışşş' dedim.
'İki kişilik'...
.....
Ceplerine takıldı gözlerim.
Hala komacandı,
Hala iki kişilik...
Bu sahil kasabasına iki gün önce gelmiştim.
Bir otele eşyalarımı yerleştirip,
Verilen adrese gittim.
Demek bu sokakta yaşıyordu.
Evi deniz görüyordu, ne güzel...
Sokağından sessizce geçtim.
Evinin numarasına bir daha baktım.
Evet, adres buydu.
Bu evde oturuyordu.
Pencereden bakan bir çift gözle karşılaşmaktan korkarak,
Kafamı çevirmeden pencereyi hissetmeye çalıştım....
Sadece gülümseyen menekşeleri hissedebildim.
Yine çiçekleri çok seviyordu...
Sonra kasabada dolaştım.
Yıllardır geçtiği sokaklardan geçtim.
Deniz kokulu kasabada onun kokusunu aradım...
.....
Sahildeki küçük çay bahçesinde
Sabah çayımı yudumlarken önümden geçti.
Titredim...
Bir an başım döndü,
Oturduğum yerde sendeledim.
İskemle devrilecek gibi oldu,
Çay elimi yaktı.
O geçti...
Hani şu bir andır ama,
Bir asra sığmaz anlar vardır ya.
Öyle bir an...
Hani hiç unutulmayacak,
Hani bir mühürcesine basılacak.
Hani bazen rüyalarda kovalayacak,
Hani, hani,
Hani hep seninle gelecek.
Hani,
Hatta yüzüne bir çizgi olup, yerleşecek...
Çay elimi daha da yaktı...
O geçti...
Şakakları ağarmıştı,
Saçları grileşmişti.
Yüzünde oluşan benden sonraki çizgileri fark ettim.
İçim ürperdi...
Üşüdüm....
Hala çok yakışıklıydı,
Hala dimdik yürüyordu.
Hala omuzları çok genişti.
Seslenmek istedim, yapamadım...
O geçti...
Çayımdan bir yudum daha aldım.
Yüreğim pır pır atmaya başlamıştı.
Bir ağacın üzerine tel ile tutuşturulmuş aynaya takıldı gözlerim.
Bir kadın bana bakıyordu.
Saçları uzundu...
Çayımdan bir yudum daha aldım.
Aynadaki kadın ağlıyordu...
Gözyaşları artık durmuyordu.
Sarsılarak ağlıyordu.
Onun gittiği yöne doğru baktı.
Uzakta bir parkın içine girdi,
Gözden kayboldu.
Aynadaki kadın ise hala ağlıyordu.
Küçük bir çocuk gibi iç çekerek,
Hıçkırarak ağlıyordu...
Sümüklü bir kız çocuğuydu artık.
Elbisesinin kollarına burnunu sildi.
Haa, elbisesi mi ne renkti?
Beyaz...
Bembeyazdı...
Bu sahil kasabasının rüzgarında uçuşacak kadar
Tiril, tiril beyaz...
Üşütecek kadar beyaz...
Evet, doğru, sonbahar...
Sırtındaki şalı düzeltti.
Bir kez daha iç çekti, içi titredi...
Ayağa kalktı.
Masaya birkaç bozuk para bırakıp,
Onun gittiği yöne doğru gitti.
Onun geçtiği yollardan.
Onun gittiği parka...
Ve pardösüsünün cepleri hala iki kişilikti.
O, orada oturuyordu.
O, ona dokunabilecek kadar yakındı.
Simidini bitirmişti...
.....
Kalkıp, gitsin mi yanına?
Yetsin mi bunca ayrılık?
Beklesin, izlesin mi?
Adam yanında getirdiği çantasından,
Beyaz dosya kağıtları çıkardı.
Sigarayı bırakmıştı,
Bir sigara yakmadı.
Denize doğru baktı,
Sonra yine kağıtlara...
Kadın...
Kadın izledi...
Kadın da sigarayı bırakmıştı...
.....
Sonra mı?
Belki sonra devam edecek.
Kadının gözleri çok şişti.
Şimdilik bu kadar yazabildi...
Kayıt Tarihi : 1.5.2005 12:26:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Leyla Ayyıldız](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/05/01/yuzune-bir-cizgi-olup-yerlesecek-o-an.jpg)
selam...
TÜM YORUMLAR (1)