Kırk esrar perdesinde,
Kaf dağının arafesinde
Göğün dili ölü.
Sefere mi çıkmış bedenler
Ahsen-i Takvimde
Bir bahar hikâyesinde
Uzakların dilinde.
Bela,
Kâğıttan hışırtı
Sonsuzluk türküsünde misafir.
Avuçlarıma tebessümle kazılan zindan
Yıkanır saçlarımın güneşiz terinde,
Köklerini yere salmış
Bir deli ağacım uçurum gölgesinde
Meyvem kan.
Hüzün serdim hıralı yollara.
İkametgâhım,
Mavi bir ağ örmek
Mağara önlerine.
Kırılsın çocukların düşlerine bırakılan mezar
Bir yıldız bozsun gecenin katranını semadan
Ah ey engizisyon çağ,
Gıcırdatma dişlerimi varoşlarda.
Cehennem doğuracağım
Ahdim var totemleri yıkmaya,
Çoraplarını çıkart yalnızlık
Homurtularınla kal baş başa.
Hangi istasyona girsem,
Boynumun ağrısında mızıka çalan çocuklardan
Bana ayaklarımı verin anamın emzirdiği kuşlardan.
Uzatma sürgünümü sonbaharlara,
Aşiyan’da kalsın bir yanım,
Eski yataklara serilmiş
Kırılmaz bir şarkı diğer yanım.
Uzak diyarları sevdikçe yaşlanıyorum,
Sökülüp ağaçların yeşil renklerinden.
Savaş görmüş kentler gibi tarumar olmadan
Bir bebek olmalıyım kelebek kanatlarında dağlara uçan.
Biz bu bedeli ödedik eskimiş tüfeklerin anısından.
Beni böyle vurdular aynalara
Yüzümün böğürtleninde bir eşkıya dağılırken.
Kayıt Tarihi : 3.5.2008 22:52:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Kutluyorum ....
TÜM YORUMLAR (1)