YÜZÜ SOĞUK SAVAŞLAR
Savaşlar yüzü soğuk savaşlar anlatması kolay yaşaması zor. Savaşlar tepedekiler için eğlenceli bir film sahnesidir, halk için ölüm, çile, yok oluş, vatan kaybı, bu anlamda bayrağını, toprağını kaybetmiş mülteciler, onların acısının tarifi mümkün değildir. Başka ülkelerde sıkıntı çeken, gittikleri ülkelere sıkıntı çektiren çaresiz, vasıfsız, perişan insan yığınları!
Örnek; Afganistan, Filistin, Irak, Suriye ve niceleri bunlar bizim coğrafyamızda, kulağımızın dibinde gördüğümüz savaş çığlıkları. Oysa her ülkenin toprağı kendisine yetecek kadar elbet vardır gözler ve gönüller doysa savaşlar olmayacaktır.
Aslında tepede oynayanların eğlence aracıdır savaşlar onlar eğlensin diye başta askerler olmak üzere sabiler, yaşlılar, garibanlar savaş acısı çekmekte. Ah yüzü soğuk savaş ah olmasan ne olur!
Dünya herkese yetecek kadar geniş herkes kendi toprağında yaşasa ne savaş olur ne insan kıyımı. İnsanlık huzur içinde yaşar, yavrular huzur içinde büyür, geleceğin mirasçıları çocuklar sefil, zelil, bedbaht olmazlar.
Halbuki o gül kokulu çocuklara iyiliği, güzelliği, barışı öğretmek olmalı gayemiz. Dünya misafirhane bizlerse üzerinde misafiriz, misafir olduğumuz aziz toprakları kanla kirletmemeliyiz buna hakkımız yok.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta