Aklın şaşmasın
Kalbin kaymasın
Günün modası bu
Zamanın kurtuluşu
Çağda neler görürsün
Orta çağı güldürürsün
Akılcılık der yürürsün
Umutları söndürürsün
Vicdan mı ne gezer?
İzan mı? Sözlükte geçer
Bir kilo demir
Bir kilo pamuk eder
Derlerse inanma sen
Bir kilo demir
Dünyalar eder
Bir toplantı gördüm
Düşündükçe güldüm
Hak hukuk ne getire?
Yasa bu işte, şirkete
Konuştular tartıştılar
Tartıştılar konuştular
Sonra oylamaya geçtiler
Parmaklar yükseldi havaya
Sanırsın insan var burada
O da ne? Nedir gördüğüm?
Biri çıktı dedi son sözüm
Benim oyum yüzde elli bir
Saymaya gerek yok sonuç bellidir
Benim oyum tek gerçektir, geçerlidir
Görüşlerim kesinlikle kararda egemendir
Düşün, kaşın hep boşuna
Seyrettim hayatı boşlukta
Düzen, yasa var dünyada
Kimileri yüzde elli bir güya
Kimileri yüzde kırk dokuzda
Seçim meçim hak getire
Sanma sonuç adalet getire
Lafın özü, sözün kısası
Hiç gelmez kırk dokuzun sırası
Birilerinin yüzde elli bir mayası
Tutar yoğurdu ayranı
Halk böyle düzenlerin hayranı
Kandırıcı sözler deler tavanı
Topla sen ardında kalanı
Adalet de, çağ de, fark etmez
Söz biter rezillik bitmez
Güçlülere karşı güç yetmez
Ne yaparım, ne ederim deme
Hedefin güçlü olsun yüzde elli bire
07.04.2008 - İzmir
Mehmet ÇobanKayıt Tarihi : 7.4.2008 00:05:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İçinde yaşadığım ülkede, eğitim kurumlarından aldığım bilgiler bana çok şey öğretti. Öncelikle öğrendiklerim için teşekkür borçlu olduğumu belirtmek isterim. Ancak öğrendiklerim hoşuma gitti mi sorusuna kocaman bir hayır demeliyim. Eğitim kurumlarından aldığım bilgiler ile, eğitim kurumları dışından aldığım bilgileri harmanladığım da önüme çıkan tabloyu şöyle özetleyebilirim. Öğrendiklerimiz idealde, söylemde mükemmel şeyler. İnsan bilgileri edindikçe ufku açılıyor. Geleceğe umutlarla bakıyor. Uygulamalara baktığımızda ise, uygulamaların hiçte yazıldığı, söylendiği gibi olmadığı ortaya çıkıyor. Bilerek veya bilmeyerek yüksek tahsilimi ekonomi üzerine yaptım. Çağın en gelişmiş ekonomik düzeni olarak öğretilen kapitalizm ve karşıtı sol ekonomik düzenlerin çağımızdaki kıyasıya mücadelesinde ne yazık ki kapitalizm çağa damgasını vurdu. Sol kurduğu komünist rejimlerle darmadağın oldu. Rusya dağıldı. Çin kapitalizme geçti. Örnek Küba’nın ise bu sol oluşu tartışılır. Liberal düşünceyi öne çıkaran sermayenin, varlıklar ve emek üzerindeki egemenliğini esas alan kapitalizm çıkarcılığı esas aldı. Sonuca ulaşmak için her şey mubahtır (yasaldır) kavramıyla hareket ederek sınırsız bir güce ulaştı. Diğer taraftan “vergisi verilmiş kazanç kutsaldır” esprisiyle öne çıkarılan düşünce de, vergisini verdikten sonra kazancın nereden, nasıl geldiği soruşturulmayacağı anlayışı insanlara egemen kılındı. Çıkarlara yönelik hazırlanan yasalar, sermayenin kendi içindeki savaşından kaynaklanır şekilde toplumda ticari faaliyetlerdeki yasaklık, serbestlik sınırlarını belirledi. Kapitalist ekonomi düşüncesinin temelini teşkil eden liberal düşünce, demokrasi kavramlarını devlet yönetimi için ortaya attığından bu yana, ülkemiz ve dünya demokrasiyi uygularken, aynı zamanda tartışmaktadır. Tartışmalara dikkat ettiğimizde söylenen demokrasinin henüz gerçekleşmediğini, zaman içinde demokratik anlayışların insanlarda teşekkül ederek, demokrasinin gelişip büyüyerek olgunlaşacağını iddia eden düşünceler, uygulamalardaki çarpıklıkları hafifletmeye çalıştı. Uygulamalardaki çarpıklıklar nedir sorusunu açtığımızda, genelde demokrasinin uygulandığı ülkelerde çarpıklıkları şöyle sıralayabiliriz. - Sermaye görünen düzenin arkasında temel bir güç olarak ortaya çıktı. Güçlü sermaye günlük politikalara çıkarları doğrultusunda yön verdi. Bu yönetimi sağlamak için, yazılı ve görsel medya, gerektiğinde düzenin arkasında oluşan mafya / çete iş başına getirildi. Sermaye kendi aralarında uzlaştığında ortaya mükemmel bir tablo çıktı. Ancak sermaye kendi aralarında rekabete başladığında, çatıştığında, çarpıştığında ortaya çıkan tablo hiçte iyi değildi. Uzlaşma ve uzlaşmazlık kavramlarına göre şekillenen siyaset ve güncel politikalarla medya ile halk derin bir uykunun veya savaşın içine sokuldu. - Sermaye istemediği yönde gelişen devlet yönetimlerine karşı sivil veya askeri darbeler yapılmasını sağlayarak gücünü gösterdi. Sivil darbeler, güçlerin birbiri aleyhine topladığı delillerin zamanı geldiğince kullanılması olarak görünürken, askeri darbeler daha çok ulusallığı öne çıkaran ülkelerde seçimle gelen iktidarları devirerek, devletin görünen yönetiminin arkasındaki güçlerin istediği yönde yönetimi sağlanmasını gerçekleştirdi. İster sivil, isterse askeri darbelerde kazanan taraf her zaman sermaye oldu. Kaybeden ise halk. Bugün Amerika, Avrupa ve bazı ülkelerde darbeler genelde sivil olarak öne çıkarken, ne yazık ki, ülkemizde sivil ve askeri darbeler neredeyse ortalama her beş yılda gerçekleşir oldu. Yaşım gereği yaşadığım askeri darbeleri sayacak olursam, 1960 ihtilali, 1971 muhtırası, 1982 ihtilali ve arkasından gelen askerin siyasete yaptığı ihtarlar, kimilerine göre balans ayarları 1982’den bu yana defalarca tekrarlandı. Olaylar göstermektedir ki, 57 yaşında biri olarak üç darbe, sayısı azımsanmayacak derecede muhtıra ve parti kapatma davalarıyla demokrasi uygulamalarının çarpıklıklarını izledim. Bütün bu olanlardan şunu çıkarıyorum. Demokrasinin uygulandığı söylenen ülkelerde, halkın seçtiği ve yönetime getirdiği iktidarlar birilerinin hoşuna gitmediği zaman, yasaların uygulanması yerine, gücün uygulanmasını ortaya çıkarmaktadır. Anayasa, ceza yasaları uygulanacağına, ya asker düdük çalmakta, ya da sivil iktidarları yok edecek medyatik şovlar başlayarak ülkenin gündemi değiştirilerek devreye güçler sokulmaktadır. O zaman demokrasi dediğimiz kavram, halkın sandık başına giderek kendini yönetecek iktidarları seçmesinin bir anlamı kalmamaktadır. Ekonomi tahsil eden biri olarak, kapitalist ekonominin temelini teşkil eden şirketleri incelediğimde bir gerçek görmekteyim. Özellikle kapitalist ekonominin temel şirketi olan Anonim şirket çeşidinde, halka açılma, halktan sermaye toplama anlayışı hakimdir. Ancak bu toplanan sermayenin, yönetimde, şirketin kar marjlarını bölüşümün de etkileri neredeyse sıfır derecesindedir. Çoğumuz bu gerçeği bilmez. Zira şirketleşme yönteminde ülkemizde daha çok aile yapılandırması hakimdir. Şimdi bu şirketleri özünden incelediğimizde, - Şirketin esasını teşkil eden ortaklar. Bunlar bir veya birkaç kişi olabilir. Birkaç kişi olduğunda genelde aileler iş başındadır. Bu ortakların şirketteki gücü daima yüzde elli birdir. Bu şu demektir. Ne olursa olsun şirketin kar bölüşüm kararını, yönetimi, bu ortaklar belirleyecektir. - Şirketin halktan oluşan ortaklarıdır ki, bunlar sayısal olarak alabildiğine çok olabilir. Ancak bunların toplam gücü daima yüzde kırk dokuzda bırakılır. Buna karar veren güç şirketteki yüzde elli bir hisseye sahip olan güçtür. Dolayısı ile yüzde kırk dokuz hisse sahipleri sayısal olarak toplantı salonunu doldursalar ve kararlarda ittifakla oy birliğine varsalar bile hiçbir şey değişmez. Zira koca bir salon insan, yüzde elli biri elinde tutan hisse sahiplerinin karşısında bir hiçtir. - Yüzde elli bir gücü elinde tutanlar, görsel gösteri olarak kararlarını toplantı salonunda bulunanlara okuyabilir, oylayabilirler. Veya tersine, kararları okuyarak “oylama yapılmıştır, kabul edilmiştir” diyebilirler. Her iki uygulamada da durum değişmez. Yüzde elli bir güç, kendi arasından veya toplantı salonundan yönetim seçebilir. Ancak toplantı salonundan bir yönetim seçtiğinde, yönetimin bütün gücünü elinden alan uygulamaları da getirebilir. Murahhas aza veya şirket başkanı kavramlarını gündeme getirerek sonuçta bütün yönetim kararlarının altında imzası olmasını isteyebilir. Böyle bir durumda yönetim kuklaya dönüştürülür. Bütün bu bilgilerle demokrasi anlayışındaki ülkelerin yönetim tarzına baktığımda neredeyse tamamı şirket mantığını ortaya koymaktadır. İşte bu mantık, söylenilen demokrasi kavramıyla özde ters düşer. Zira demokrasi kavramıyla ifade edilen, “halkın temsilcilerini seçerek yönetilme isteklerini belirlemesi, yöneticilerini seçmesi” anlayışı, şirketlerdeki gibi, demokrasi düzenini oluşturan yüzde elli birlerin gücüne toslayarak uygulamada çarpıklıklar doğurur. Amerika ve Avrupa gibi ülkelerde yüzde elli bir gücü oluşturan sermaye, elinde tuttuğu güçlerle istemediği yöneticileri iki günde ortalıkta perişan edebilirler. Ülkemizde ise, yüzde elli bir gücü oluşturanlar yine ellerinde tuttukları güçle, medyayı, çıkar gruplarını, siyasal olayları, siyasal çatışmaları gündeme getirerek seçilenleri zorlayabilirler. Daha olmazsa zorlamalar ileriye götürülerek asker veya bazı güçler devreye sokulmaya çalışabilir. Ülkenin bütünlüğüne yapılan bu saldırıların amacı, görünen yönetimlerin arkasında görünmeyen yüzde elli bir gücün çıkarları yatar. Zira halk kendi çıkarlarını korumak için güvendiklerini yönetimlere getirdiğinde, yönetime gelen yöneticiler halkın çıkarlarını öne çıkarmaya çalıştığında, halkın çıkarlarıyla yüzde elli birin çıkarları çatışır. Böyle bir durumda çıkar çatışmasında kazanan taraf yüzde elli bir olacaktır. Çünkü halkın yüzde elli bir gücün karşısında yapacağı hiçbir şey olmaz. Zira halka söylenen, beğenmez isen demokraside çare vardır gider sandıkta düşünceni belirlersindir. Halk sandıkta söyler ancak uygulamaya geçirme şansı olmaz. Halkın sandıkta belirlediği güç, yüzde elli bir güçle çatışamaz. Çatışırsa da kaybeder. Yüzde elli bir güç girişimlerini uygulamaya başladığında, toplumda kendine medya aracılığıyla yandaş bulur. Yandaşlarını harekete geçirerek toplumsal olaylar doğurur. Doğan olayların mantığını anlamak güçtür. Bunu bir örnekle açıklamak isterim. Mesela ülkemizde son günlerde çalışanların (memur, işçi, yani bordro mahkumlarının) yararına bir kanun tasarısı ortaya atılıyor. Kıdem Tazminatı karşılığı ayrılması. Bu kanundan amaç, çalışanlar için işverenler (devlet veya özel sektör) , çalışanların hakkı olarak bir aylık brüt maaşları karşılığını kıdem tazminatı fonuna yatıracaktır. Yasa daha meclise gelmeden işçi sendikaları yasa aleyhine yürüyüşe geçtiler. Muhasebeyi yeni kavramaya çalışan biri bana şunu soruyor. - Mehmet Bey, ben yasayı okudum. Yasa işçilerin tazminat haklarını garanti altına almak için çıkarılıyor. Peki işçiler niye karşı yürüyüş düzenliyorlar? Evet kardeşimiz anlayamamış. Siz anladınız mı? Niçin işçiler kendi lehlerine çıkan bir yasa için yürüyüş yapıyor? Bakınız bu konuda şimdi ki uygulama nasıl? - İşverenler çalışanlar için kıdem tazminatı ayırtmazlar. Şöyle düşünün, işletmesinde bin işçi çalıştıran bir firma, her işçisine bir yıl sonra kıdem tazminatı fonu ayırtmaya kalksa, bugünkü asgari ücretten hesaplarsak 638,70 x 1000 = 638.700.- ytl. Yani eski tabirle 638 milyar ayırtacak. Yani bu parayı işçileri memurları için gidip bankaya kıdem tazminatı fonu olarak yatıracak. Yasa çıkarsa. Peki şimdi yatırıyor mu? Hayır. Bu parayı sermaye olarak kullanıyor. Kârından işçiye hiçbir pay vermiyor. Şimdi işveren durup durduğu yerde bu kadar parayı niye bankaya işçi namına yatırsın değil mi? Öyleyse işçileri kandırıp yasa aleyhine döndürmelidir. Sermaye sahipleri bu yasa çıkmazsa işçi kıdem tazminatlarını sermaye olarak kullanacaklardır. - İşverenler genelde emeklilikte ödenen kıdem tazminatlarını ödememek için bin türlü hileli yollara başvururlar. Sonuçta ödememeyi hedef seçerler. Özlük dosyalarına konulan suçlamalar. Çalışanların ufak tefek hatalarını büyüterek işten atmalar. En çarpıcı olanı da, bir yıl önceden alınan istifa dilekçeleri ile, kağıt üzerinden giriş çıkış yapmalar. Bütün bunların amacı, çalışanların haklarını ödememek için alınan kararlardır. - Diğer taraftan şirket zarar eder. Batar. İşçilerin tüm hakları ölür gider. Karlı dönemlerde ise ortaklar karları bölüşmüş, şirketinin içini boşaltmışlardır. İçi boş olan şirket bir gün işçilerini çıkarmak zorunda kalırlarsa tazminat olarak ödeyecekleri para yoktur. Sonuç sıfır olur. Çıkartılması düşünülen kıdem tazminatı yasası, uygulamalardaki aksaklıkların önlenmesi için, çalışanlar adına haklarının korunması içindir. Sonuçta bu yasa çalışanların lehine, işverenlerin aleyhinedir. PEKİ NİÇİN İŞÇİLER YASANIN ÇIKMAMASI İÇİN ÇALIŞIYORLAR? Düşündünüz mü? Çünkü sermaye iş başındadır. Yani yüzde elli bir…. Sonuç olarak söyleyebilirim ki, demokrasi ile yönetilen ülkelerde yüzde elli bir gücü elinde bulunduranlar oldukça, asla kitaplarda veya ilkelerde sözü edilen demokrasi olamaz. Sanıyorum tarihin geçmişindeki iktidar mücadeleleri de sanki yüzde elli bir güce ulaşmak içindir. Krallıklar, imparatorluklar, padişahlıklar yüzde elli bir mücadelesinden başka ne olabilir ki? Ancak yüzde elli bir gücün belki de en masumane, yumuşak uygulanış şekli demokrasi anlayışıdır. Gerçekten kitaplarda, ilkelerde sözü edilen demokrasi kavramının, uygulamada yüzde elli bir güçlerin elinden kurtarılmasıyla belki dünyaya örneklenebileceği aşikardır. Ne dersiniz? Eğer gerçekten “egemenlik milletindir” ise, milletin egemenliği önüne, yüzde elli bir güçler çıkmamalıdır.
K...U...T...L..U...Y...O...R..U..M
U..U........................................
T.......T...................................
L............L..............................
U.................U.........................
Y.....................Y.....................
O.........................O.................
R.............................R.............
U..................................U........
M......................................M... Eyüp Şahan
Hak vermemek mümkün değil.
Yüreğine sağlık. Saygılar.
Kurulu şablonlar dahi, birazdan bozulup değişecek. Bu değişip bozulmaya cevap üretmek gerekiyor. Hemde cevaptan hemen sonra ve seri. Yoksa bir önceki tutumları dile getirerek övgü ve yergiler dizmemek gerekiyor.
Bunlar kişilerin eylem sahasındaki bilinci ile olabilecek etkileşebilecek tutumlardır. İşte bu tutumlara istismarcı kurnaz tutumları gördürmek gerekiyor.
Şair bu tutumların somutlanmış bir örneğini çalışmaya girişmiş. Güzel ve başarılı bir çaba ortaya konmuş. Tebrikler. Selamlarımla...
İşte bu sözün özü. kaleminiz hiç susmasın. Tebriklerimle...
TÜM YORUMLAR (28)