Bu satırları; o bahsettiğim el ayak çekilip de ıssızlaşan ve buna mukabil sessizleşen, çıt çıkmayan vakitte, kahvemi yapıp pencere kenarına tüneyerek alemi ve halimi seyrettiğim anda,karmakarışık duygular içerisinde, biraz mutsuz biraz karmaşık ve biraz da –olmayışlara-olamayışlara-olamazlara, diş sıkar kıvamda fakat aynı anda yüzümde bir de sahici bir tebessümle yazıyorum.
An’ın tasvirine girsem saatler belki günler sürer anlatmam: pencereye çarpan ve her çarptığında tok bir ses çıkartan perde anahtarından, masanın üstünde biri sönmeden diğeri yanan sigaradan, fonda –Kürdîlihicazkârdan okuyan Zeki Müren’den, ‘Gün doğmayacak belli bu aşkın gecesinden’ diye çalan kemandan, boş duvarlardan, batan güneşten, akşamüstünden, karşıdan vuran akşam güneşinden ve daha nicesinden…
Uzun zamandır böyle güzel –sohbet etmemiştim demeyeceğim, hiçbir şey yapmamıştım. Ne böyle güzel bir yemek yedim, ne böyle güzel su içtim, ne böyle uyudum, ne böyle yol yürüdüm, ne böyle akşam ettim, ne böyle ne de başka türlü… Başka türlüsü şu: Ben uzun zamandır hiçbir şeyden, bugün senin sohbetinden aldığım keyfi almamıştım. Ne sohbetten, ne sükuttan, ne iyiden, ne kötüden, ne açtan, ne toktan, ne gece ve ne gündüzden… Kahveden ve envai meşrubattan.
Hiçbir şeyden!
Sağ ol.
Bir âlemi hayâle dalan âb uyanmasın.
Âğuş'u nev-bahâr'da, hâbîdedir cihân;
Sürsün sabâh-ı haşr'e kadar, hâb uyanmasın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta