KIRK MEKTUBA SIĞMAYAN SÖZ
Eskiyen kabadayı,çivi çakılan mermer
Damların pervazında,boşluğu sıkan kemer
Toplanın başucuma, koşun, bütün tarifler..
Yazılmaya vukuat,sorun, isteyin benden
Kalem biçtim elime, kaburga kemiğimden...
Sabır bez gibi yırtık, korku dumanda kıvrım
Sefalet pazarının, tezgahında varlığım
Geçip gitti yanımdan, ilgilenir sandığım...
Her aşina uzanış, yalnızca biraz itti
Etime rampalarla, sokulan etiketi...
Sindikce gözlerime, karası koğuşların
Herşey çok uzak gider, çok uzaklara yarın
Allah a depremlerle secde eden dünyanın
Ucunda yırtık parka, vakit denilen hesap
Terkediliş; ruhları vitrine koyan kasap...
Yirmi hasta tırnaktır kırılan avucumda
Şilte, deli gömleği; tehlike sınırında...
Tel örgünün duvara gerdan olan ucunda
Çeker kendine beni, varır oyalanırım
Kendimi böldüğümde, payıma düşen yarım...
Sayım vakti kılıkta, bakışta çeki düzen
Geçer o siyah kavis, herşeyin üzerinden
Bizde sabitlik şaşmaz, ses gelirde zeminden..
Her sıfırlık görüntü, yüz taburluk düşünce
Kaybetmek mi? Oyundur, anın ilişiğinde..
İki ucundan yanıp, iki ucundan tüten
Tünelde kaderini, taşıyan trenlerden
Ne ben ondan farklıyım, ne de o ayrı benden...
Ona da temiz sular, gelip geçmiş bir anlık
Her ranzada baştacı, kurum tenli çaydanlık...
Her sükut ayrı feryat, her kelime kırılış
Yürek yüreğe selam,omuz omuza duruş
Davranış,ikram ediş,gülüş,sonra burkuluş..
Serçelerin sırtında, sübyanlığın günahı
Öpülmeye özlenen,eldir bayram sabahı..
Elbiseler değilde ütüden henüz çıkan
Sanki bir bilinmezdir, gövdeyi dimdik tutan
Mırıltıdan tercüme; ne üzül, ne de utan..
Çeyizlik halıların, eskiyen ilmiğinde
Doğduğunu düşünde sen,taptaze bir desenle..
Her gece başucuma bağladığım silüet
Tablolaşan görüntü, kireç yüzlü hayalet
İkrar; sır perdesinde iğnelenen felaket
Der gibi; ressamımı vurdular da yarımım
Yine de her duvarda, sizden daha çok varım...
Her duvarda mayınlı, lugattan düşme kavram
Ne kaşığa çatala,ne bıçağa varmadan
Beynini tek öğünde haşlayıp yiyen adam..
Bekle! sesleri duyar, daha zaman var bekle
Dosyasına her yeni bir cürüm eklenişte..
Gri boya, mikrofon, kıldan tüyden cemiyet
Daktilo da parantez, lüzümsuz ehemmiyet
Aslını icrasında ortaya koyan niyet
Tutanakta harflerin gıcırdayan süksesi,
Flaşlarda yüzümü kapattırma hevesi...
Adam boyu olan ne? Suç mu, kar mı,yağmur mu?
Tek kibritle yaktığım, tütün mü,onurum mu?
Bin voltluk ampullerle alnıma çarpan soru
Omuzun ne işi var sırtının ortasında
Ah kül olan yeşillik, cinayet sobasında..
Tıkırtılar kurşuna on koyarken akrebi
Gökte siyah kuşların çelikten gövdeleri
İner kendinden önce taktaklı ritmleri
Görüş günü ses geçmez, camların arasında
Su götürmez kahpelik, camların mayasında..
Puslu öksürüklerle sallanan yedi çubuk
Demirde boşvermişlik, menteşe de yamukluk
Pervaneden kaçan bir kelebek kadar çabuk
Alır gider başını, memlekete hayalim
Pensedir şakağımda, saçımı sıkan elim..
Hela, yemekhanelik, su dolu bidon dibi
Koku; tuğla leşinden, tiksiniş müsebbibi
Et gibi içiçeler, üstüste kemik gibi..
Dirseğimin, dizime kan tüküren yaması
Açtığım üçgen kağıt, bir hücre pusulası..
Ezberimde evimin antresi voltalık
Atılan bir adıma, bir diğer adım tanık
Gökyüzü, yüzüm üzre,uzandığım meydanlık..
Acemi marangozun pervasız takibinde
Boğuşur çekiçlerle altımdaki tabure..
Sen mi oldun benimle, dinleyen bu alkışı
Kulenin üzerime, inen keskin bakışı
Yaslasalar gövdeme, körkütük bir sarhoşu
Ayılırda çilemden, benden öteye düşer
Düzelir yürüyüşü birer,ikişer,üçer...
Düşün, düşün, boynumdan yukarı giden damar
Düşün, yörüngesinde devri tükenen radar
Düşün, adı maziye çıkmış zamanlar kadar
Düşün, havan topuna mevzilenmiş er gibi
Düşün, tükürüklerle ıslatılmış yer gibi..
Otur düşün, kalk düşün,ara düşün, bul düşün
Bu nehirden geçmeye, kayık düşün, sal düşün
Eğik düşün, çatlak düşün, topal düşün, lal düşün
Bir fırsat dilenipte bahtsız akşam üstünden
Çırpsam düşünce düşer, yastığımın içinden..
Düşün, hangi dalgadır, saldığın haberleri
Bu ummanda bozupta, sana gönderen geri
Kırk mektupa sığmayan sözün yarım cümleyi
Geçmez her bir harfini çarpmassan düşünceyle
Kurmassan denklemini düşüne formülüyle..
Rabbim soru değildir, böldüğüm bu uykular
Yitik! yok dediğince, Cürmü kadar tüm varlar
Bahçemi tereddütsüz geçen misafir sular
Emzirir memesinde, beni toprağı, kumu
İşte her bekleyişin, arayışın en sonu..
En paslı temaasıyla, kolumdaki zincirin
Lira büyüklüğünde, sancı doğuran irin
Düşen son yaprağıdır, bu hüzün mevsiminin...
Zevkini aynalarda söndürüp dursun asır
Nasıl olsa her yokuş her yol sana ulaşır
Döndürmem bakışımı, dönen dünyaya inat
Raptiyenin sırtıdır, huzurunda kainat
Başı teneke taçlı, şu zavalllı saltanat
Huzur denen nesneyi çektikce eşiğimden
Sana düşler görürüm kavuşmak hevesinden...
İndirme bu burçlardan, çile denen bayrağı
Kötürüm ipliklerle bağla da dimağını
Şu körpe gençliğimin, kanına giren çağı
Kamburun irin yüklü belinden kıracağım
La ilahe illalah, bu savaşta sancağım...
Cevdet Çankaya 1984
İsa SarıKayıt Tarihi : 28.1.2014 03:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!