Yusuf Polat 2: Hayatı, Biyografisi, Eser ...

3

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

YUSUF POLAT 2 HAYATI

Şairin Hayatı İle İlgili Bir Bilgi Girilmemiş

Eserleri


Savaşta parçalanmak aptalların ısırığından daha az acı verir

Neden yalnız yaşanır?
Çünkü insanlar öldü, cesetler kokuyor

Yaşamak nedir! Öldürmektir!

En büyük suçlular suçlayanlardır

insan evrimin en büyük hatasıydı

inananlar değil, şüphe edenlerdir, en imanlı olanlar

inançsızlık bile bir inanç olarak değersizdir

inançlarla yaşamak yerine, şüphelerle ölmeyi tercih ederim

hayvansı tarafımıza namus yüklediğimiz zaman
insansı tarafımız namussuz kalır

üzgünüm tanrım, ama aynı fikirde değiliz

felsefe dünya dışıdır ama dünyaya bakar

Devlet kendini yok edemeyecek kadar korkaktır

Devletler gurur duyulacak bir şey değil utanç duyulacak bir şeydir

Bir böceğin gözünde çocuk bile canavardır
toplumun gözünde canavar olanlara ne mutlu

insan dostunu tanıdığı kadar tanımaz kendini

her sabah intihar etme düşüncesi bir yaşam sorgulamasıdır

adalet intikam almanın karışık bir yoludur


Ölüm her şeyi unutmaktır hatta kendini bile

Özgür olmayı isteyen biri onu saran zincirleri kırması yetmez
Elinde sıkı sıkıya tuttuğu değerlerin
Zincirlerini de bırakmalıdır

ışığın hizmetçisi olacağına
karanlığın efendisi ol

Varoluşun eşsiz mücadelesi, ahlaktan daha gerekli daha değerli olduğunu kanıtladı.

Ruh doğada kaybolmuş bedenin seyircisidir

Şu tembel hayvanlarada bakın ellibin yıl önce insan oldular ama Hala uyuyorlar

Ahlak sürülerin işidir yanlız yaşayan için ahlak yoktur

bir zamanlar hayvanlarla savaştık Sonra insanlarla
kendiyle savaşanların vakti geldi
Kılıcını kendine sapla

bir evde kütüphane yoksa, o evi terk edin

Çok sessiz olan her şeyi gürültülü sanır

Fikirlerimiz onları savunmayı bıraktığımızda ancak özgür olabilirler yani öldüğümüz zaman

Delilik dehanın düşünme yöntemidir

İnsan korkuları yüzünden düşünmeyi
Tutkuları yüzünden uçmayı öğrendi
Kül ve kırgınlık ile çıktım,dağlara, mağaralara
Yanlızlıkla ve şölenle geçirdim, sessiz yılları
Ey kutsal yıldız! yankıt kasvetli şarkımı ovalara
Ak kartalım, kızıl yılanım, yeryüzünün kıralları

Uçuyorum kara bulutlar, yıldırımlar üzerinde
Yıpranmış elimde,ruhsal diyarların anahtarı
Doğayı dinler ağlarım, cehennem köprülerinde
Evim denizler, gemi dumanları,ağaç kabukları

Ey düşleri durgun, gözleri uğultulu, acı kurbanlarım
İçinde tek kum tanesi kalmış kırılgan bir saatim
Keskin kılıcımı haz, demir kalkanımı düşman sayarım
Dans ediyorum, acı yerine neşe doluyor diye yüreğim

Duygular kusuyorum Gökkatlarımda şelalelere dönüşen
Tomurcuklar kemiklerde biter, tabutum saksı oluncaya dek
Korkuyorum, kilitli lahitler ardında ışığı göremezken
Ah kış gölgesi dünyam benim, mezarlıkta yaşarım bir tek

Ey büyülü kitapların yontulmamış harap ve yanlız ruhları
Fışkırıyor hasta ağaçlardan sökülen pis kokulu buhurlar
Ürkütüyor ölü ormanların duman ayinleri, lanetli sandıkları
Rüyalar evinde, Beynimi kemiriyor sonsuz deli karanlıklar

Parıltılı güneş yansıyor odama yüzyıllık aynalardan
Alevler bürüsün parmaklarımı, onlar ızdırap yorganlarım
Dünyanın perdeleri insin üzerime, geçip giden bulutlardan
Evrenin avizeleri altında, nemli kayalar kovuğunda yatarım

Ey ölümlü, katil tanrı, kilitli kapılar Arkasında sinsi bakan
Gözlerim pıhtılaşıyor, sonsuza uzanan acımasız kutup buzlarında
Derindir dünya, uzun masallar yazıyor, dingin yürekleri burkan
yatıyorum sızlanarak, kıkırdayarak, boz ayıların mağaralarında

Ah uçsuz bucaksız saharalar, kökleşiyor hiçliğin doruğunda
Tuzaklarının hışırtısını duyuyorum, kül rengi düşmanlarımın
şimdi çiçekli yolların kâşifiyim, ölü tanrıların tapınağında
Acılarımın sarp yamaçlarını süslüyor, şafak dolu kanatlarım

Serildiğide yaşlı bedenim yorgun ruhum garip dikenli tellere
Ah çiçekler çelenkler içinde uğurlanır kırgınların cenazeleri
Üzgün şarkılar mırıldanır melekler ateş suyuyla solgun mavilikte
Şimdi bir ağaç kökleşmiş yüreğimde dalları hüznün resimleri

Rüzgar süzüyor kuru karanfillerin sert kokulu yapraklarını
Hala güzeldir söğütlerin ve dal kuşlarının söylediği şarkılar
Ey sarmaşıklar burgulu bir sarkaç yapın yakıcı adandıklarımı
Sönük Yangınlarda doğduğumda Yazgım darağaçları ve çarmıhlar

rüyalarla öldüm köpükler arasında deniz mezarlarının orada
Çığlık duydum derinlerde içime korku veren kalbimi mühürleyen
Gümüş silahların süngülerinde körelmiş kılıçların kabzalarında
Ey alazlı gemiciler söyleyin ne istersiniz çırpınan bedenimden

Yıldızlar üzerime yağsın, ufuksuz gökyüzünün girdapları açılsın
Gecenin rengi şu ay karanlık yüreği beyazlarla ışıklandırıyor
kumtaşları düşsün kulelerden nurlarla parlayan meşaleler yıkılsın
Ey kahverengi kızıl toprak Bulutlardan lav yaprakları püskürüyor

Bir aynadır dünya vadilerde ruzgarla kederli selleri çağlayan
Ah Çatılardan düşen derin acı loş bahçelere usul usul damlar
Bir ölüdür ki insan boş dalgalarda kayıp sessiz uğuldayan
Kanlı nehirlerin altın kemerleri yanında isimsizdir mezarlar

Kararmış adalara sönük yıldızların gölgeleri birden düşer
Sürünürüm o zaman zambaklar üzerınde adaların sürüklediği yere
Hergün dogarım yeniden Uçurumun ağzında yeşersin diye çiçekler
Akıp geçen gecelerde sandalım alıp götürür beni garip ülkelere


Sabah limanında Dalgaların sesleri duyulmuyor işkenceden,
Acıdır Solgun gözler; mum ışığında parçalanan kalplerde.
Sahrada Yalvarıyor bir avuç toprak için binlerce ölü beden!
Bu ülkede! Kokuların hatıraları savaştır Ölgün bahçelerde.

Arşın duvarlarına sığdıramadım, kanlı hatıraların anıtlarını.
Ey Ufkumuzum batık güneşi.! denizin suları yanıyor ruhumda;
Dinliyorum rüzgarlarla gelen dalgınların eski şarkılarını.
Soluk, alal yanan, Gökyüzüne uzanan, kahırlı basamaklarda

Ah Kayalara çarpar gibi, birden bire dökülüyor hayallerin.
Acımı yazgın, ah tatlı kadın? o zaman sonsuza salla beşiğini!
İşte ağlıyor; soğuk toprakta, Yaslar içinde çırpınan yüreğin;
Güz ormanlarının solgun ışıkları aydınlatmaz hüzün dolu evini!.

Ağarınca kum tepelerinde umuda küsmüş başları eğri kuru ağaçlar
Yanlız kışın üşüttügü beyaz kuşun Mezar taşı kollarımda ısınacak
Her ürpertide her havada
İnce kayada zayıf tahtalarda
Gece yıldızda ve tablolarda
Çürük kalemimde, renk renk boyada
Acıdır benim yazgım

Dünyanın derin kalbinde
Göz yaşlarının nehrinde
Evde ve hüzünlü tepelerde
Deniz fenerinde, eski trenlerde
Korkudur benim yazgım

Hisarlardan, sahildeki altın tozdan
Ayazdan ve kabarık mezardan
Yırtıcı kaplan gibi insandan
Savaştaki kan, yosun çığlıklarından
Kurtulmadı benim yazgım

Örgülü ipekten, bilek zincirimden
Kafeste güvercinden, dudaktaki mühürden
Meleğin gözünden ve şeytanın emrinden
Dişlerimde kelpeten,düşlerimde işkenceden
Ölmedi benim yazgım

Kuğulu gölde, devlerin türküsünde
Taze ölülerle, gizemli öyküde
Devenin ağır yüküyle, ankanın pençesinde
Kuru dikende ve ıslak çimen üstünde
Eriyor benim yazgım

Üzgün Ozanlara, ılımlı filozoflara
Kasvetli tanrılara, hasta dindara
Öte dünyaya, çarmıha gerili isaya
Çiçekli masaya, büyülü âsaya
Kuşkuludur benim yazgım

Beyaz heykellerde, yorgun ezgilerde
Tiz sesli kefende, mozartın bestelerinde
Kül yağmuru çölde, kırık iskeleler de
Mavi gemide ve yanık kulelerde
Uçuyor özgürce yazgım

Soğuk odada, kış uykusunda
Yeşil kırda, engin adalarda
Puslu rüyada,yarasanın kulaklarında
Filin hortumunda, hortlayan duygularda
Ağlayan gezgin benim yazgım
Yelkenleri açtım iblislerin boynuzlarına
Yangında gözleri parıldayan cesetler için
Bir baykuşun gözleriyle daldım ürkünç rüyasına
Toprağın yaratıkları, altında kaldı büyük kiliselerin

Çamuru seven çocukla yürüdüm yükseğe
Göğün yedinci katına göz kırpmadan
Tattığım mavilikler, kömürdendi dudaklara, yüreğe
Yüzüm kurumuş nehir, uyanmadı engin sâhrâdan

Çürümüş çiçekleri kokladım üzerine güneş inmeden
Yumuşak dikenlere bastım Gecenin karanlık ışıltısına
Kızılkan damlıyor, yeşil ağaçlara, parıltı gelmeden
Rüyadaydım gittim Denizin kelpiçleri arasına

Hayaller kuru düşlere sıkıştı, ölü rüyalar tabutunda
Meleğin tahtı uğruna, pas tuttu dalgın ağaçlar
Düşünceler atılmış, kayalara düşen anılarda
Kök saldı karanlığa, soğuk göğe yükselen çınar

Bir duman sardı gürültünün dört bir yanını
Çimen mezarı kapattığı uzun saatlerde
Ey toprak yağdır üzerime pınarlarını
Kışın titreyen böceklerin üzgün evinde

Günahlarımı kutuyla gömdüm denizin enginlerine
Ruhum kızgın, acımasız, kafesler içindeyken
Boşluğa bıraktım kutsal sayfaları, kör derinliklerine
Yanlızdım , Zehirli yollarda, yıldırımları izlerken

Kanla boyanık beyaz güller bahçemde açmış
Kemirgenlerin etiyle beslenen, duygusuz çiçekler
Sinsi ormanlarda kuraklık, es rüzgar gelsin yeterki kış
Bilinmedik kitaplardan dağılsın dağılsın hüzünler

Ey sömüren korku, ne acı, dikenli sarmaşıkların
Mumların kalplerinde bir sürünün gazapları
Kurtarıcım, gözlerinde yürekleri kabarmış uçurumların
Ne yazık, kilitlendi, ölüm meleğinin korkunç kanatları

Mısır tarlalarında, mavi güneş çirkince gülümsediği an
İlahi mektup mühürlenmiş, kalplerin kirden elleri
Yozlaşmış çobanların duaları kabul edildiği zaman
Açar dalından kara tohumlar, eşsizce ağlayan şiiri

Uzun uykuya dalıyorum düzmece dünyada
Ölü masalları anlatan, filozofların kara günü
Kozaların renginde, bulutlar döndü kayada
Ah ne yazık göremedim, aptal denizlerin sahte yüzünü

kapılar çarpıldı utanmadan, sonsuzca suratıma
Sığ ırmaklarda süzülüyor öfkeyle çaresizlik
Kuşların dallar taşıdığı kırılgan soğuk yuvama
Asırlardan geniş, gölde süzülüyor bitkinlik

Değirmenlerin öğüttüğü yanlızlıktan mı geldin
Hastalıklı gülüşüne, kurtlar mı uluyor yoksa
İşkenceci, durgun, iğrenç çarklı saatlerin
Hepsini al deri, kemik, kıyıların dağıttığı ne varsa

Evimdeki çayırların, kırların, üzerine binalar dikildi
Patikalı masanın üzerinde, iskelesi kuruldu salakların
Alçaktaki odalara, inciden parıl parıl küller serpildi
Korkuluklar yıkıldığında, akbabalar geldi akın akın

Hayat kancasını sapladı sırtıma, tanınmadık bir ihtiyar
Yabanıl tilkinin kulaklarıyla, sedef dalgaları dinledi
Savaşın çığlıkları atıyor, sığınakları kumdan torbalar
Sarsılan çöllerde, damarların sıkıştığı bir kıyamet yerdi

Örtüsü siyahtı, tuzak kuran, acımasız ruhların
Kör olsaydım, sivri oklarla, yaralı bir düşman
Ey alaca güneş, Sabaha yaklaştı, sefil donmuş suların
Haykırışlar duydum, Kuyusunda acıyla kaynayan,

Derinden yılanların mercan dişlerine, liman kurmaya
Kızıl bulutların etrafında, kuşlar gibi özgürce döndüm
Yükselirken gün, Gölgeler sarsın dikenli kollarına
Gözlerimi kapatıyorum usulca, güneş üstünde körüm

Ey dağların ulu koruyucusu, dehşeti suratına vuran
Dişlerimi gıcırdatan korku, baltalara sarılmışım
Benim Eşsiz yıldırımlar kenarına, dertsiz tasasız yatan
Kulakları çınlatan nehirlere, endişeyle dalmışım

Buğulu aynalarda suratım nasılsa huzursuz
İçine kurtçuklar doldurulmuş, insana çarptım aniden
Attığım her rasgele adım, garip ve kusursuz
tedirgin Sokakta, kâhinin papuçlarıyla dolaşırken

Kasvetli yankıların duyulmadığı kuytu bir yerde
Sandalıyla sisli koylarda yorgunca süzülen
Kralım Kimsesiz büyülü fener göz önünde
Orduların kestiği parmaklar gibi kanlı bir şölen

Kılıcımı göğsüme bastırın, düşünmeden delice
Ey karanlık bulutların güçlü, sert rüzgarları
Yerleri çatırdatan Taşlar yağdırın üzerime sakince
O zaman Örselerdi rüzgar, yüreğimdeki tomurcukları

Ilımlı korsanlar gibi, tüm neşem kayıp
Yağmaladım şeytan yürekleri, acımadan tek tek
Ayazından korunmak için, ruhları ateşle korlayıp
Gördüm onu, cıvıl cıvıl, rengarenk bir kelebek
Günler geçiyorken, sonsuz mevsimleri
Hatırla üzerinde koştuğumuz, bağ bahçeleri
İkindi sarmıştı tepede, yorgun bedenimizi
Coşkun nehir kenarına, pamuklar serpilmişti

Toprağa serili Soframızın, hasırı hayalimde
O tatlı gülüşler. gözlerin hâlâ yüreğimde
Elimizde tatlı karanfiller, ışıltılı gecede
Ey aşk! ay mı yansıyor ruhun ücra köşelerine

Son kez dinle beni ey sevgili
Bu dünya sadece acılar ülkesi
Geleceğe tutunmak ki bir uçurumun dalı
Darağacıma bakın nice kanlı çiçekler asılı

Beyaz güller kan içinde esir
Kanlar olmuş vadideki bir nehir
Ne sevdalılar bıraktı uğruna sevdiklerini
Ne mektuplar yazıldı cevapları geri dönmeyeni

Uyan ey mavi Güneş derin rüyalardan
Göz yaşlarımla karıştı damardaki kan
Ağlama artık kalbim buzdan şarkılarla
Ey düşünce arındır beni hatıralarla

Nasıl tedirgindir yürekler sevginin sularına
En küçük hareketle yakınmaz mı çırpına çırpına
Düşerse insan hayat denen bıkkın gemiden
Kurtulamaz hiç kimse aşkın karanlık denizinden
Ey pis! sıkıcı! yaşamı kaldıramayan;
Korkak yüreğinle sen! anlamsız kahraman.
Kara bir ahlak bürümüş, bütün bilincini;
Acı çekiyorsun, acı çekmemek için ey deli!

Onur ve saygımı tanrıdan dileğin?
Unutma Ancak hayattayken şereflisin.
Ölürer şan beklemez, soğuk mezardayken;
Hayat onurdur, toprak ağır, ıslak gelmeden.

Gönlün ferahlasın diye, kılıç yersen eğer;
Ne kussallık bekle benden, nede değer.
Bir hayal uğruna bıkmadın mı uçurumdan?
Kurtlar kemirir gözlerini, yaşamı bırakırsan

Sevdiklerin için mi? ölürsen sevemezsin!
Söyle! sevgini derin çukura mı gömeceksin?
kahramanlık terk etmektir hemde herşeyi;
Hayatın, acın, hatıralar ve değer verdiklerini.

Güçlü asker, avcıdır av, olduğu gibi;
Koyuna benzer, intaharı seven yüreği.
Korkaksın! en iyisinden, öfkeli hemde,
Utangaç, kıyıda değilmisin söylesene!

Ey tayfalar denize susadınız kara topraklarda
Yabancı geliyor size kuru ve sıcak diyarlar
Gürler fırtınalar kent boyunca uzanan tarlalarda
Güneş batışında gözleriniz ufka doğru yalpalar

Horozların korkusuz sesleriyle uyandım patırtıda
Dalganın engin vagonları cehennem yurduna yakın
Oturup bekledim yanlız kurak körfezin yanında
Şimdi titriyor içinde ruhum karanlık bir ormanın

Demir attığım yerde, Üzerime yağar uyku
Kapıldım ölümün masum bakışlı rüzgarına
kargalar gelsin, dağılsın havadaki koku
Zincirini çözün gitsin, kurtların yuvasına

Hırkalar paltolar ısıtamaz yüreğimdeki ayazdan
Aynalar yansıtamazdı bukadar derin acıyı
Bir adam vardı deniz köpükleriyle yıkanan
Şimdi körler gibi dinliyorum karanlık ayı

Balmumu karıştı gökyüzüne Güneş geceleri doğar
Çakıl taşıyım nehir alıp götürsede gittiği yere
Bataklığa gömülü tabutumda soğuktur kırmataşlar
ilahiler fısıldar melekler çürümüş kemiklerime

Kılıç mızrak hançer ok ve tüm ürpertici savaşlar
Korkutucu soğuk evrene kanlı gölge sararken
Fırıl fırıl bulutlara yaklaşıyor acımasız dağlar
Dünya daha çocuksu mavi yeşil taptaze kokarken

Yosun kapladı Yüreklerinizi şu yabanıl ülkede
Ey Mercan adaların iğrenç ve evsiz sakinleri
Ekmek ve biraz üzüm yiyelim derin göklerde
Sen kükreyen cin parçala yine topraktan evleri

Ey insanlar çorak toprağın evlatlarısınız;
Yaklaşıyorum size, balçıklarla, bulantı sözlerle
Vahşice solgun, hayali yaratıklarsınız
Soğuk demir bir beden, ve gümüş gözlerle


Bir hayal gibiydi akıp giden
Yollar vardı senelerce bitmeyen
Korku veren bir ses yankılardı cevap veren
Her şeyi tekrar eden Bir dostum vardı adı yanlızlık olan
Her halden anlayan
Hep yanlız bırakan ama hiç unutmayan
Göz yaşlarımla karıştı damardaki kan
Bir acıydı bedenimi saran adı sensizlik olan

O bizimleydi içimizdeydi
Dönen çarkların başında beklerdi
Ne zordur gelince kapının önüne hiçbir şey bilmemek
Ne zordur onu bilmek hiç hissetmemek
Sadece kayboldum deyip geçmek
Yada orada bir yerde gitmesini beklemek Çok yanımızdayken gizli davranması neden
Unutmaksa her şeyi bitirir aniden
En yukarıya cıksakta en aşagına olsakta
Asla kutulamayız ölümden Ölüm sen ne yücesin
Her iblisin her meleğin içindesin
Hiç bir şeyin olmadığı yerde sen
Ötesinde olan bitenin Ama işe yaramaz yaşam olmayınca
Oldugun yer senin
Bana göre alçak birisin zatan son değilmisin
Bana bağlı yürümen gerek
Koparırsan iplerini sende ayrı birisin
Son gelirse unutma ben senim olmadın hiç kendin
Bitince satırlarım ismin anılır senin
İşte senin ismin beni duymak için "son"

Serefsizin sırtından vur hançeri
Çünkü onun döküldü tek tek kahbe hayalleri
Yaşattığı acılar kırdığı kalpler kadar acısını çeksin
Bırak yavaş yavaş ruhu bedenini terk etsin Aldırma yalvarışlarına sinsice bakışlarına
Aldırma ateşler içinde eriyip gitsin
Nice mum ışığında parlayan yürekleri söndürdü
Gunahları pişmanlık vermedi yinede iblislerle güldü Kafanı kaldırıp gözlerini aç gör yalancıyı
Gün ışığında kaybolup yürüdüğünü
Kaldırma hançeri sırtından bak ona
Yalvarışlarına öfkeli bakışlarına
Nerede o yalancı yüzü
Baksana yaşlarla doldu kahbe gözü Hayatına devamet kaldığın yerden tekrar yürü
Bakışlarınla ağlatma sevdiklerini
incitme sözlerinle
Yaptığın şey yüzünden zalim olma sende

Bizi bekliyor uzun yaşayan adam;
O heycanlı insan, yokluğa yaklaşmış olan,
Gözü yaşlı, uzun yaşayan adam;
Derin derin yerlerin altından.Yükseliyor sesi, çağırıyor bizi!
Yoksa vaktimizmi geldi, eli artık tutmayan?
Kalbi durmuş, uzun yaşayan.
Geldik yanına, söyle bana;Sevgi büyüyormu, yoksa hergün ölüyormu?
Uzun yaşayan adam, söyle ey aptal insan!
Görmüyor artık gözlerin, çıkmıyor sesin,
Sevgi bilmeyen kalpsiz insan. Gölgeler ve yaratığın sesi, çekip götürdü seni
Unuttular artık derin sözlerini;
Ruhu hastalıklı insan,
Karanlıklara karışan.
Sıyah örtülü orduları sarıyor şeytan.
Umurzamazmı sanıyorsun,seni düşman?
Ne yazık öyle birisin öfkeyle tuzak kuran.Dışında çok dışında kat kat kıyamet.
Hesap veremiyorum tanrım tanrım birazcık yardımet.Beyaz güller kan içinde.
Kanlar olmuş vadideki bir nehir.
Ne sevdalılar bıraktı uğruna sevdiklerini.
Ne mektuplar yazıldı cevapları hiç geri dönmeyeni.Dalgaların sesleri duyulmuyor işkenceden.
Burada kimsenin yüzü gülmüyor ızdırap ve kederden.
Solmuş yüzler parçalanmış kalpler.
Yalvarıyor bir avuç toprak için binlerce ölü beden.
Tanrım tanrım bırazcık yardımet birazda merhamet

Siyah bir resim duvarda
Küçük beyazlık görünür ortasında
Çöle düşen tek bir damla
Denize düşen tek bir kum
Var olmak böyle bir şey
Yok olmanın yanında