Şairin Hayatı İle İlgili Bir Bilgi Girilmemiş
Eserleri
Savaşta parçalanmak aptalların ısırığından daha az acı verir
Neden yalnız yaşanır?
Çünkü insanlar öldü, cesetler kokuyor
Yaşamak nedir! Öldürmektir!
En büyük suçlular suçlayanlardır
insan evrimin en büyük hatasıydı
inananlar değil, şüphe edenlerdir, en imanlı olanlar
inançsızlık bile bir inanç olarak değersizdir
inançlarla yaşamak yerine, şüphelerle ölmeyi tercih ederim
hayvansı tarafımıza namus yüklediğimiz zaman
insansı tarafımız namussuz kalır
üzgünüm tanrım, ama aynı fikirde değiliz
felsefe dünya dışıdır ama dünyaya bakar
Devlet kendini yok edemeyecek kadar korkaktır
Devletler gurur duyulacak bir şey değil utanç duyulacak bir şeydir
Bir böceğin gözünde çocuk bile canavardır
toplumun gözünde canavar olanlara ne mutlu
insan dostunu tanıdığı kadar tanımaz kendini
her sabah intihar etme düşüncesi bir yaşam sorgulamasıdır
adalet intikam almanın karışık bir yoludur
Ölüm her şeyi unutmaktır hatta kendini bile
Özgür olmayı isteyen biri onu saran zincirleri kırması yetmez
Elinde sıkı sıkıya tuttuğu değerlerin
Zincirlerini de bırakmalıdır
ışığın hizmetçisi olacağına
karanlığın efendisi ol
Varoluşun eşsiz mücadelesi, ahlaktan daha gerekli daha değerli olduğunu kanıtladı.
Ruh doğada kaybolmuş bedenin seyircisidir
Şu tembel hayvanlarada bakın ellibin yıl önce insan oldular ama Hala uyuyorlar
Ahlak sürülerin işidir yanlız yaşayan için ahlak yoktur
bir zamanlar hayvanlarla savaştık Sonra insanlarla
kendiyle savaşanların vakti geldi
Kılıcını kendine sapla
bir evde kütüphane yoksa, o evi terk edin
Çok sessiz olan her şeyi gürültülü sanır
Fikirlerimiz onları savunmayı bıraktığımızda ancak özgür olabilirler yani öldüğümüz zaman
Delilik dehanın düşünme yöntemidir
İnsan korkuları yüzünden düşünmeyi
Tutkuları yüzünden uçmayı öğrendi
Kül ve kırgınlık ile çıktım,dağlara, mağaralara
Yanlızlıkla ve şölenle geçirdim, sessiz yılları
Ey kutsal yıldız! yankıt kasvetli şarkımı ovalara
Ak kartalım, kızıl yılanım, yeryüzünün kıralları
Uçuyorum kara bulutlar, yıldırımlar üzerinde
Yıpranmış elimde,ruhsal diyarların anahtarı
Doğayı dinler ağlarım, cehennem köprülerinde
Evim denizler, gemi dumanları,ağaç kabukları
Ey düşleri durgun, gözleri uğultulu, acı kurbanlarım
İçinde tek kum tanesi kalmış kırılgan bir saatim
Keskin kılıcımı haz, demir kalkanımı düşman sayarım
Dans ediyorum, acı yerine neşe doluyor diye yüreğim
Duygular kusuyorum Gökkatlarımda şelalelere dönüşen
Tomurcuklar kemiklerde biter, tabutum saksı oluncaya dek
Korkuyorum, kilitli lahitler ardında ışığı göremezken
Ah kış gölgesi dünyam benim, mezarlıkta yaşarım bir tek
Ey büyülü kitapların yontulmamış harap ve yanlız ruhları
Fışkırıyor hasta ağaçlardan sökülen pis kokulu buhurlar
Ürkütüyor ölü ormanların duman ayinleri, lanetli sandıkları
Rüyalar evinde, Beynimi kemiriyor sonsuz deli karanlıklar
Parıltılı güneş yansıyor odama yüzyıllık aynalardan
Alevler bürüsün parmaklarımı, onlar ızdırap yorganlarım
Dünyanın perdeleri insin üzerime, geçip giden bulutlardan
Evrenin avizeleri altında, nemli kayalar kovuğunda yatarım
Ey ölümlü, katil tanrı, kilitli kapılar Arkasında sinsi bakan
Gözlerim pıhtılaşıyor, sonsuza uzanan acımasız kutup buzlarında
Derindir dünya, uzun masallar yazıyor, dingin yürekleri burkan
yatıyorum sızlanarak, kıkırdayarak, boz ayıların mağaralarında
Ah uçsuz bucaksız saharalar, kökleşiyor hiçliğin doruğunda
Tuzaklarının hışırtısını duyuyorum, kül rengi düşmanlarımın
şimdi çiçekli yolların kâşifiyim, ölü tanrıların tapınağında
Acılarımın sarp yamaçlarını süslüyor, şafak dolu kanatlarım
Serildiğide yaşlı bedenim yorgun ruhum garip dikenli tellere
Ah çiçekler çelenkler içinde uğurlanır kırgınların cenazeleri
Üzgün şarkılar mırıldanır melekler ateş suyuyla solgun mavilikte
Şimdi bir ağaç kökleşmiş yüreğimde dalları hüznün resimleri
Rüzgar süzüyor kuru karanfillerin sert kokulu yapraklarını
Hala güzeldir söğütlerin ve dal kuşlarının söylediği şarkılar
Ey sarmaşıklar burgulu bir sarkaç yapın yakıcı adandıklarımı
Sönük Yangınlarda doğduğumda Yazgım darağaçları ve çarmıhlar
rüyalarla öldüm köpükler arasında deniz mezarlarının orada
Çığlık duydum derinlerde içime korku veren kalbimi mühürleyen
Gümüş silahların süngülerinde körelmiş kılıçların kabzalarında
Ey alazlı gemiciler söyleyin ne istersiniz çırpınan bedenimden
Yıldızlar üzerime yağsın, ufuksuz gökyüzünün girdapları açılsın
Gecenin rengi şu ay karanlık yüreği beyazlarla ışıklandırıyor
kumtaşları düşsün kulelerden nurlarla parlayan meşaleler yıkılsın
Ey kahverengi kızıl toprak Bulutlardan lav yaprakları püskürüyor
Bir aynadır dünya vadilerde ruzgarla kederli selleri çağlayan
Ah Çatılardan düşen derin acı loş bahçelere usul usul damlar
Bir ölüdür ki insan boş dalgalarda kayıp sessiz uğuldayan
Kanlı nehirlerin altın kemerleri yanında isimsizdir mezarlar
Kararmış adalara sönük yıldızların gölgeleri birden düşer
Sürünürüm o zaman zambaklar üzerınde adaların sürüklediği yere
Hergün dogarım yeniden Uçurumun ağzında yeşersin diye çiçekler
Akıp geçen gecelerde sandalım alıp götürür beni garip ülkelere
Sabah limanında Dalgaların sesleri duyulmuyor işkenceden,
Acıdır Solgun gözler; mum ışığında parçalanan kalplerde.
Sahrada Yalvarıyor bir avuç toprak için binlerce ölü beden!
Bu ülkede! Kokuların hatıraları savaştır Ölgün bahçelerde.
Arşın duvarlarına sığdıramadım, kanlı hatıraların anıtlarını.
Ey Ufkumuzum batık güneşi.! denizin suları yanıyor ruhumda;
Dinliyorum rüzgarlarla gelen dalgınların eski şarkılarını.
Soluk, alal yanan, Gökyüzüne uzanan, kahırlı basamaklarda
Ah Kayalara çarpar gibi, birden bire dökülüyor hayallerin.
Acımı yazgın, ah tatlı kadın? o zaman sonsuza salla beşiğini!
İşte ağlıyor; soğuk toprakta, Yaslar içinde çırpınan yüreğin;
Güz ormanlarının solgun ışıkları aydınlatmaz hüzün dolu evini!.
Ağarınca kum tepelerinde umuda küsmüş başları eğri kuru ağaçlar
Yanlız kışın üşüttügü beyaz kuşun Mezar taşı kollarımda ısınacak
Her ürpertide her havada
İnce kayada zayıf tahtalarda
Gece yıldızda ve tablolarda
Çürük kalemimde, renk renk boyada
Acıdır benim yazgım
Dünyanın derin kalbinde
Göz yaşlarının nehrinde
Evde ve hüzünlü tepelerde
Deniz fenerinde, eski trenlerde
Korkudur benim yazgım
Hisarlardan, sahildeki altın tozdan
Ayazdan ve kabarık mezardan
Yırtıcı kaplan gibi insandan
Savaştaki kan, yosun çığlıklarından
Kurtulmadı benim yazgım
Örgülü ipekten, bilek zincirimden
Kafeste güvercinden, dudaktaki mühürden
Meleğin gözünden ve şeytanın emrinden
Dişlerimde kelpeten,düşlerimde işkenceden
Ölmedi benim yazgım
Kuğulu gölde, devlerin türküsünde
Taze ölülerle, gizemli öyküde
Devenin ağır yüküyle, ankanın pençesinde
Kuru dikende ve ıslak çimen üstünde
Eriyor benim yazgım
Üzgün Ozanlara, ılımlı filozoflara
Kasvetli tanrılara, hasta dindara
Öte dünyaya, çarmıha gerili isaya
Çiçekli masaya, büyülü âsaya
Kuşkuludur benim yazgım
Beyaz heykellerde, yorgun ezgilerde
Tiz sesli kefende, mozartın bestelerinde
Kül yağmuru çölde, kırık iskeleler de
Mavi gemide ve yanık kulelerde
Uçuyor özgürce yazgım
Soğuk odada, kış uykusunda
Yeşil kırda, engin adalarda
Puslu rüyada,yarasanın kulaklarında
Filin hortumunda, hortlayan duygularda
Ağlayan gezgin benim yazgım
Yelkenleri açtım iblislerin boynuzlarına
Yangında gözleri parıldayan cesetler için
Bir baykuşun gözleriyle daldım ürkünç rüyasına
Toprağın yaratıkları, altında kaldı büyük kiliselerin
Çamuru seven çocukla yürüdüm yükseğe
Göğün yedinci katına göz kırpmadan
Tattığım mavilikler, kömürdendi dudaklara, yüreğe
Yüzüm kurumuş nehir, uyanmadı engin sâhrâdan
Çürümüş çiçekleri kokladım üzerine güneş inmeden
Yumuşak dikenlere bastım Gecenin karanlık ışıltısına
Kızılkan damlıyor, yeşil ağaçlara, parıltı gelmeden
Rüyadaydım gittim Denizin kelpiçleri arasına
Hayaller kuru düşlere sıkıştı, ölü rüyalar tabutunda
Meleğin tahtı uğruna, pas tuttu dalgın ağaçlar
Düşünceler atılmış, kayalara düşen anılarda
Kök saldı karanlığa, soğuk göğe yükselen çınar
Bir duman sardı gürültünün dört bir yanını
Çimen mezarı kapattığı uzun saatlerde
Ey toprak yağdır üzerime pınarlarını
Kışın titreyen böceklerin üzgün evinde
Günahlarımı kutuyla gömdüm denizin enginlerine
Ruhum kızgın, acımasız, kafesler içindeyken
Boşluğa bıraktım kutsal sayfaları, kör derinliklerine
Yanlızdım , Zehirli yollarda, yıldırımları izlerken
Kanla boyanık beyaz güller bahçemde açmış
Kemirgenlerin etiyle beslenen, duygusuz çiçekler
Sinsi ormanlarda kuraklık, es rüzgar gelsin yeterki kış
Bilinmedik kitaplardan dağılsın dağılsın hüzünler
Ey sömüren korku, ne acı, dikenli sarmaşıkların
Mumların kalplerinde bir sürünün gazapları
Kurtarıcım, gözlerinde yürekleri kabarmış uçurumların
Ne yazık, kilitlendi, ölüm meleğinin korkunç kanatları
Mısır tarlalarında, mavi güneş çirkince gülümsediği an
İlahi mektup mühürlenmiş, kalplerin kirden elleri
Yozlaşmış çobanların duaları kabul edildiği zaman
Açar dalından kara tohumlar, eşsizce ağlayan şiiri
Uzun uykuya dalıyorum düzmece dünyada
Ölü masalları anlatan, filozofların kara günü
Kozaların renginde, bulutlar döndü kayada
Ah ne yazık göremedim, aptal denizlerin sahte yüzünü
kapılar çarpıldı utanmadan, sonsuzca suratıma
Sığ ırmaklarda süzülüyor öfkeyle çaresizlik
Kuşların dallar taşıdığı kırılgan soğuk yuvama
Asırlardan geniş, gölde süzülüyor bitkinlik
Değirmenlerin öğüttüğü yanlızlıktan mı geldin
Hastalıklı gülüşüne, kurtlar mı uluyor yoksa
İşkenceci, durgun, iğrenç çarklı saatlerin
Hepsini al deri, kemik, kıyıların dağıttığı ne varsa
Evimdeki çayırların, kırların, üzerine binalar dikildi
Patikalı masanın üzerinde, iskelesi kuruldu salakların
Alçaktaki odalara, inciden parıl parıl küller serpildi
Korkuluklar yıkıldığında, akbabalar geldi akın akın
Hayat kancasını sapladı sırtıma, tanınmadık bir ihtiyar
Yabanıl tilkinin kulaklarıyla, sedef dalgaları dinledi
Savaşın çığlıkları atıyor, sığınakları kumdan torbalar
Sarsılan çöllerde, damarların sıkıştığı bir kıyamet yerdi
Örtüsü siyahtı, tuzak kuran, acımasız ruhların
Kör olsaydım, sivri oklarla, yaralı bir düşman
Ey alaca güneş, Sabaha yaklaştı, sefil donmuş suların
Haykırışlar duydum, Kuyusunda acıyla kaynayan,
Derinden yılanların mercan dişlerine, liman kurmaya
Kızıl bulutların etrafında, kuşlar gibi özgürce döndüm
Yükselirken gün, Gölgeler sarsın dikenli kollarına
Gözlerimi kapatıyorum usulca, güneş üstünde körüm
Ey dağların ulu koruyucusu, dehşeti suratına vuran
Dişlerimi gıcırdatan korku, baltalara sarılmışım
Benim Eşsiz yıldırımlar kenarına, dertsiz tasasız yatan
Kulakları çınlatan nehirlere, endişeyle dalmışım
Buğulu aynalarda suratım nasılsa huzursuz
İçine kurtçuklar doldurulmuş, insana çarptım aniden
Attığım her rasgele adım, garip ve kusursuz
tedirgin Sokakta, kâhinin papuçlarıyla dolaşırken
Kasvetli yankıların duyulmadığı kuytu bir yerde
Sandalıyla sisli koylarda yorgunca süzülen
Kralım Kimsesiz büyülü fener göz önünde
Orduların kestiği parmaklar gibi kanlı bir şölen
Kılıcımı göğsüme bastırın, düşünmeden delice
Ey karanlık bulutların güçlü, sert rüzgarları
Yerleri çatırdatan Taşlar yağdırın üzerime sakince
O zaman Örselerdi rüzgar, yüreğimdeki tomurcukları
Ilımlı korsanlar gibi, tüm neşem kayıp
Yağmaladım şeytan yürekleri, acımadan tek tek
Ayazından korunmak için, ruhları ateşle korlayıp
Gördüm onu, cıvıl cıvıl, rengarenk bir kelebek
Günler geçiyorken, sonsuz mevsimleri
Hatırla üzerinde koştuğumuz, bağ bahçeleri
İkindi sarmıştı tepede, yorgun bedenimizi
Coşkun nehir kenarına, pamuklar serpilmişti
Toprağa serili Soframızın, hasırı hayalimde
O tatlı gülüşler. gözlerin hâlâ yüreğimde
Elimizde tatlı karanfiller, ışıltılı gecede
Ey aşk! ay mı yansıyor ruhun ücra köşelerine
Son kez dinle beni ey sevgili
Bu dünya sadece acılar ülkesi
Geleceğe tutunmak ki bir uçurumun dalı
Darağacıma bakın nice kanlı çiçekler asılı
Beyaz güller kan içinde esir
Kanlar olmuş vadideki bir nehir
Ne sevdalılar bıraktı uğruna sevdiklerini
Ne mektuplar yazıldı cevapları geri dönmeyeni
Uyan ey mavi Güneş derin rüyalardan
Göz yaşlarımla karıştı damardaki kan
Ağlama artık kalbim buzdan şarkılarla
Ey düşünce arındır beni hatıralarla
Nasıl tedirgindir yürekler sevginin sularına
En küçük hareketle yakınmaz mı çırpına çırpına
Düşerse insan hayat denen bıkkın gemiden
Kurtulamaz hiç kimse aşkın karanlık denizinden
Ey pis! sıkıcı! yaşamı kaldıramayan;
Korkak yüreğinle sen! anlamsız kahraman.
Kara bir ahlak bürümüş, bütün bilincini;
Acı çekiyorsun, acı çekmemek için ey deli!
Onur ve saygımı tanrıdan dileğin?
Unutma Ancak hayattayken şereflisin.
Ölürer şan beklemez, soğuk mezardayken;
Hayat onurdur, toprak ağır, ıslak gelmeden.
Gönlün ferahlasın diye, kılıç yersen eğer;
Ne kussallık bekle benden, nede değer.
Bir hayal uğruna bıkmadın mı uçurumdan?
Kurtlar kemirir gözlerini, yaşamı bırakırsan
Sevdiklerin için mi? ölürsen sevemezsin!
Söyle! sevgini derin çukura mı gömeceksin?
kahramanlık terk etmektir hemde herşeyi;
Hayatın, acın, hatıralar ve değer verdiklerini.
Güçlü asker, avcıdır av, olduğu gibi;
Koyuna benzer, intaharı seven yüreği.
Korkaksın! en iyisinden, öfkeli hemde,
Utangaç, kıyıda değilmisin söylesene!
Ey tayfalar denize susadınız kara topraklarda
Yabancı geliyor size kuru ve sıcak diyarlar
Gürler fırtınalar kent boyunca uzanan tarlalarda
Güneş batışında gözleriniz ufka doğru yalpalar
Horozların korkusuz sesleriyle uyandım patırtıda
Dalganın engin vagonları cehennem yurduna yakın
Oturup bekledim yanlız kurak körfezin yanında
Şimdi titriyor içinde ruhum karanlık bir ormanın
Demir attığım yerde, Üzerime yağar uyku
Kapıldım ölümün masum bakışlı rüzgarına
kargalar gelsin, dağılsın havadaki koku
Zincirini çözün gitsin, kurtların yuvasına
Hırkalar paltolar ısıtamaz yüreğimdeki ayazdan
Aynalar yansıtamazdı bukadar derin acıyı
Bir adam vardı deniz köpükleriyle yıkanan
Şimdi körler gibi dinliyorum karanlık ayı
Balmumu karıştı gökyüzüne Güneş geceleri doğar
Çakıl taşıyım nehir alıp götürsede gittiği yere
Bataklığa gömülü tabutumda soğuktur kırmataşlar
ilahiler fısıldar melekler çürümüş kemiklerime
Kılıç mızrak hançer ok ve tüm ürpertici savaşlar
Korkutucu soğuk evrene kanlı gölge sararken
Fırıl fırıl bulutlara yaklaşıyor acımasız dağlar
Dünya daha çocuksu mavi yeşil taptaze kokarken
Yosun kapladı Yüreklerinizi şu yabanıl ülkede
Ey Mercan adaların iğrenç ve evsiz sakinleri
Ekmek ve biraz üzüm yiyelim derin göklerde
Sen kükreyen cin parçala yine topraktan evleri
Ey insanlar çorak toprağın evlatlarısınız;
Yaklaşıyorum size, balçıklarla, bulantı sözlerle
Vahşice solgun, hayali yaratıklarsınız
Soğuk demir bir beden, ve gümüş gözlerle
Bir hayal gibiydi akıp giden
Yollar vardı senelerce bitmeyen
Korku veren bir ses yankılardı cevap veren
Her şeyi tekrar eden Bir dostum vardı adı yanlızlık olan
Her halden anlayan
Hep yanlız bırakan ama hiç unutmayan
Göz yaşlarımla karıştı damardaki kan
Bir acıydı bedenimi saran adı sensizlik olan
O bizimleydi içimizdeydi
Dönen çarkların başında beklerdi
Ne zordur gelince kapının önüne hiçbir şey bilmemek
Ne zordur onu bilmek hiç hissetmemek
Sadece kayboldum deyip geçmek
Yada orada bir yerde gitmesini beklemek Çok yanımızdayken gizli davranması neden
Unutmaksa her şeyi bitirir aniden
En yukarıya cıksakta en aşagına olsakta
Asla kutulamayız ölümden Ölüm sen ne yücesin
Her iblisin her meleğin içindesin
Hiç bir şeyin olmadığı yerde sen
Ötesinde olan bitenin Ama işe yaramaz yaşam olmayınca
Oldugun yer senin
Bana göre alçak birisin zatan son değilmisin
Bana bağlı yürümen gerek
Koparırsan iplerini sende ayrı birisin
Son gelirse unutma ben senim olmadın hiç kendin
Bitince satırlarım ismin anılır senin
İşte senin ismin beni duymak için "son"
Serefsizin sırtından vur hançeri
Çünkü onun döküldü tek tek kahbe hayalleri
Yaşattığı acılar kırdığı kalpler kadar acısını çeksin
Bırak yavaş yavaş ruhu bedenini terk etsin Aldırma yalvarışlarına sinsice bakışlarına
Aldırma ateşler içinde eriyip gitsin
Nice mum ışığında parlayan yürekleri söndürdü
Gunahları pişmanlık vermedi yinede iblislerle güldü Kafanı kaldırıp gözlerini aç gör yalancıyı
Gün ışığında kaybolup yürüdüğünü
Kaldırma hançeri sırtından bak ona
Yalvarışlarına öfkeli bakışlarına
Nerede o yalancı yüzü
Baksana yaşlarla doldu kahbe gözü Hayatına devamet kaldığın yerden tekrar yürü
Bakışlarınla ağlatma sevdiklerini
incitme sözlerinle
Yaptığın şey yüzünden zalim olma sende
Bizi bekliyor uzun yaşayan adam;
O heycanlı insan, yokluğa yaklaşmış olan,
Gözü yaşlı, uzun yaşayan adam;
Derin derin yerlerin altından.Yükseliyor sesi, çağırıyor bizi!
Yoksa vaktimizmi geldi, eli artık tutmayan?
Kalbi durmuş, uzun yaşayan.
Geldik yanına, söyle bana;Sevgi büyüyormu, yoksa hergün ölüyormu?
Uzun yaşayan adam, söyle ey aptal insan!
Görmüyor artık gözlerin, çıkmıyor sesin,
Sevgi bilmeyen kalpsiz insan. Gölgeler ve yaratığın sesi, çekip götürdü seni
Unuttular artık derin sözlerini;
Ruhu hastalıklı insan,
Karanlıklara karışan.
Sıyah örtülü orduları sarıyor şeytan.
Umurzamazmı sanıyorsun,seni düşman?
Ne yazık öyle birisin öfkeyle tuzak kuran.Dışında çok dışında kat kat kıyamet.
Hesap veremiyorum tanrım tanrım birazcık yardımet.Beyaz güller kan içinde.
Kanlar olmuş vadideki bir nehir.
Ne sevdalılar bıraktı uğruna sevdiklerini.
Ne mektuplar yazıldı cevapları hiç geri dönmeyeni.Dalgaların sesleri duyulmuyor işkenceden.
Burada kimsenin yüzü gülmüyor ızdırap ve kederden.
Solmuş yüzler parçalanmış kalpler.
Yalvarıyor bir avuç toprak için binlerce ölü beden.
Tanrım tanrım bırazcık yardımet birazda merhamet
Siyah bir resim duvarda
Küçük beyazlık görünür ortasında
Çöle düşen tek bir damla
Denize düşen tek bir kum
Var olmak böyle bir şey
Yok olmanın yanında
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!