YUSUF KUYUDA
Yeni evimize taşınalı bir kaç gün oldu.
Bodruma götürülmesi gereken eşyalarımız vardı.
Onları alıp, aşağıya indim.
Rutubetli,
Soğuk,
Karanlık,
İnsanın içini ürperten bir yerdi.
Eşyaları bırakıp hemen çıkmak istiyordum.
Sessizliğin içinde,
Bir öksürük sesiyle irkildim.
Baktım etrafıma,
Kimse yoktu.
Öksürük sesleri devam ediyordu.
Kulak kesildim, dinledim;
Yandaki bölümden geliyordu.
Yavaşça ve korkak adımlarla yaklaştım,
Kapısının önünde durdum.
Öksürükler devam ediyordu...
Hafifçe kapıyı araladım,
İçeriye bir göz gezdirdim.
Tavandan aşağıya doğru sarkmış,
Işık yansıtmakta tereddüt eden bir lamba,
Sağ tarafta kırık, dökük bir masa,
Masanın altında eski bir tabure,
Üstünde bir kaç eskimiş tas, tabak,
Karşıda yatağa benzer bir şey,
Ve içinde paçavralara bürünmüş,
Yatmaya çalışan bir ihtiyar vardı.
Manzarayı görünce çok şaşırdım.
“Bey amca ne arıyorsun burada? ”, diyebildim.
Yaşlı adam bana baktı; baktı….
Bir şeyler anlatacak gibi oldu;
Başını bodrumun küçük camına doğru çevirdi:
“Sen kimsin? ”, diye sordu.
-Şey ben, yani, biz yeni taşındık bu apartmana.
İsmim Yusuf..
-Yusuf ha, Yusuf..
Yusuf kuyuda yeğenim,
Yusuf kuyuda…
*
-Anlamadım bey amca; ne kuyusu?
Sen kimsin?
Ne arıyorsun bu bodrum köşesinde?
-Ben, dedi..
Ağlar gibi güldü..
-Ben, dedi, Yakup.
Yeğenim gerçekten beni dinlemek istiyor musun?
Aslında içimi dökmeye öyle ihtiyacım varki...
-Anlat bey amca, dinlerim..
Elimden geldiğince yardım ederim, diyebildim..
Başladı anlatmaya:
-Yetmiş yaşını çoktan geçtim.
Lakin bir zamanlar gençtim.
Bey babam varlıklıydı.
Yoksulu, garibanı gözetir;
Zekatını, sadakasını verirdi.
Elinden geldikçe ibadetini yapar,
Benimde yapmamı arzu ederdi.
Fakat mal tatlı geliyordu.
İmkanlar geniş olunca,
Gezmek, tozmak, gönül eğlendirmek,
Günümü gün etmek istiyordum.
Oysa ki babam,
Dünyanın faniliğinden,
Zevklerin geçiciliğinden dem vuruyordu.
O’nun, üzerimde tesiri fazlaydı.
Gençliğimi, nefsimin arzuladığı gibi yaşayamadım.
Derken evlendim;
Bir oğlumuz oldu.
Zaman içinde serpildi, büyüdü,
Tığ gibi bir delikanlı oldu.
Bu arada babamda rahmetli olmuş,
Mirası tümden bana kalmıştı.
Oğlumun isteklerini hiç geri çevirmedim.
İstediği, son model arabayı, aldım.
Gezdi, tozdu,eğlendi.
Gün oldu, eve zil zurna geldi.
Gün oldu, otel odalarında sabahladı.
“Hazıra dağ dayanmaz” derler, evladım.
Bizimki de o hesap,
Eridi eridi, bitti.
Sonunda bu binayıda sattım.
Parasını oğlum aldı;
Çarçur etti;
Anası dayanamadı,
Bana sitemler ede ede,
Öbür aleme göçtü.
Dedim, oğlum belki bundan ibret alır,
Ama almadı.
Anasının cenazesine bile gelmedi.
Sorup soruşturdum;
Bir tefeciye borçlanmış,
Köşe bucak kaçar olmuş.
Sağolsun evin yeni sahibi,
Bu bodrum katta bana bir oda verdi.
İşte gördüğün gibi,
Aksıra aksıra, bu odada yaşamaya çalışıyorum.
Ben bunu hakettim;
Çünkü evladımı kendi elimle
Kuyuya ittim.
Bu sebepledir ki, diyorum:
Yusuf kuyuda, yusuf kuyuda..
İhtiyarın hali beni çok etkiledi.
-Bey Amca gayrı korkma,
Müsterih ol sen.
Önce seni buradan kurtaralım;
Sonrada Yusuf’u kuyudan çıkarmaya çalışalım.
Senin bu halinide cümle aleme
İbret olsun diye anlatalım ki,
İbret alanlar, yavrularını itmesinler kuyuya.
Sahip çıksınlar yavrularına...
Midelerini doyurdukları gibi,
Gönüllerinide doyursunlar.
Yusufların gönülleri doysun,
Hakk’a kul olsunlar ki,
Düşmesinler Kuyulara,
Düşmesinler…
18.09.2008
Yusuf AkkayaKayıt Tarihi : 21.4.2012 22:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yüreğine emeğine sağlık....değerli çalışmanızı ve sizi içtenlikle kutlarım....Başarınız daim, kaleminiz tükenmez olsun....
Selam saygı sizedir ....
TÜM YORUMLAR (4)