Deveran ediyordu dünya,
İki boynuzun arasında sallanan.
Buzlar dökülüyordu bulutlardan
Tepesine Fin ormanlarının.
Kucaklanmıştı aşılmaz sislerle etraf,
Geyiklerin burnundan yükselen…
Arzuluydum görmek için göl güzelini
Balıkları gözleyen martılar kadar
Yüklüydüm, dökmek için buharlaşan aşkımı
Göle göz kırpan bulutlar kadar
Derindim sonu gelmeyen kederimle
Ortası kadar gölün
Nasıl açardı incir ağaçları soğuk iklimlerde
Güneşin kaskatı olduğu metruk diyarlarda
Mucizevi görülürdü bazı çiçekler
Sıcak havaların buseler konduramadığı ağaçlarda
Ve vadilerde
İmbat rüzgarlarının asla konuk olmadığı…
Kavuşmuştum Kazablanka sokaklarına
Uçuşurken ikindinin rengi akşama
Tükenmişti billuriye dükkanındaki ışıklar
Heybetli tepenin dizlerine bakan…
Boyun eğmiştim altuni düşlere
Kaplardı etrafı soluksuz bir sis
Kutsal metinlerin sayfalarından çıkan
Sabırla beklerdi And Dağları
Soluk almayan serüvenleri
Machu Picchu’da…
Düğününde kumların rüzgarlarla,
Geliniydin çöllerin destan dillere
Giydiğin nedir garbın karasından
Ey Palmira?
Saklambaç oynardın yıldızlarla
Yaraşmazdı başka bir bedene
Vücudunun ahengiyle dans eden pardösü
Donakalırdı asilzade fraklar
Geçerken güneşi gizleyen şemsiyenle
Avrupai salonlardan, meydanlardan…
Açılmıştım eski bir gemiyle okyanusa
Uyanmamışken yunuslar henüz
Dağınık saçlarıyla güneş
Suların aynasına bakmamışken daha…
Kalkmıştı kızıl ufkun kanatları
Dökülüyordu sakuralar baharda
Hatırlatıp geçici zamanı
Seyredalmıştım ölümün yolculuğunu
Arafta kalmış gözlerimle
Kaskatıydı ayaklarım
Atamıyordum hür adımlarımı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!