Bir Eylül sabahı gel,
Beraber yürüyelim sonsuzluğun son demlerine.
Dökülen yapraklar değil de,
Düşen herbir yağmur tanesi umut olsun yüreğimize..
Bir eylül sabahı gel
Bilmem biter mi acep bu intizarım
Hazan vurdu, yaşayamadım baharım
Biçare viran oldu bu hayalim
Garip oldum, bulamadım aguşum.
Aşık-ı Mehcurum, tükenmez bu mihnetim
Virana düçar olsa da hayallerin
Terk edip biçare
Eyleme beni
Sürur-u nefsine perçemi çekip
Ruhundan bihaber
Fırtına derdini anlatabilmiş miki insana?
İnsan da anlatsın içinde kopan fırtınaları insana...
Hiçbir şey değil! Bu düşünceler öldürecek beni
Suskun zamanın çığlığı, kulaklarımı sağır edercesine döner başımda
Ah dört duvar, yadigar masam kitaplarım.
Ara ara zihnime tak eden kafiyeler.
Delirmeme ramak kaldı.
Manasızlığın boşluğu tabut gibi sarmış bedenimi
Söyle bana sevdiğim.
Mahcemalini görmeye ömrüm yeter mi
Bu hasret bir gün biter mi?
Uğruna kaç şiir yaktım, kaç mısra tükettim
Ruhumun sayikaları bir gün diner mi?
Yaşamak, zorlu ve soluk soluğa
Bir sen var, sen değil senden öteye
Kavuşmak, uzak ve sonsuz
Gönlümde bir düş var, senden öteye
Nefes alamıyorum
Takatsiz kaldı bedenim ruhumun ağırlığında
Sessiz sadasız çığlıklarla bekliyorum sonumu
Bir düş kırıklığı bu, bir umut yoksunu.
Etrafımda beni saran dört duvar, sanki öldürürmüşcesine sıkıyor.
Bedenim ruhuma zından.
Bir gün ansızın gideceğim bu şehirden.
Dalına küsmüş yapraklar gibi,
Ömrünü bitirmiş hayatlar gibi terk edeceğim bu şehri.
Ne huysuzluklarım kalıcak geriye, nede benden bir zerre.
Hayallerde kalan kırıklıkları toplayacağım terk edeceğim bu şehri.
Bir tını bir ses bir suskunluk
Alır beni benden
Skutun verdiği huzur,
Susmanın kattığı manalar...
İnsan anlamak için kendini susamlı bazen.
İçinde Kopan fırtınaların sessiz bağrışlarına kulak vermeli.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!