Adım Yusuf Bulut. Adü/Edebiyat bölümü okuyorum. Son sınıfım. Şiirlerimin yanında yazılmakta olan bir romanım da bulunmaktadır.
Bir an için sessizliğin hüküm sürdüğü şu anlarda, meyvesiz iki kuru daldan ibaret ağaçlar, birkaç Sovyet döneminden kalma, donuk bakışlı; soğuk ruhlu binalar,
Bununla beraber derme çatma aydınlatılmış, sarı ve sönük ışıkları yanan birkaç bacasız ev..
Üstelik camların yerine üstü yanık muşambalar örtülmüş.
Soğuk olan sadece binalar değil; bakışlarımız, konuşmalarımız, parmak uçlarımız, umudumuz, ruhumuz, ama en çok da bu havanın soğukluğu..
Sanırım hepsi bundan kaynaklanıyor. Bu soğukluk...
Hatırladım seni dün akşam plaktan gelen boğuk bir sesin tınısında
Çok da dolu olmayan bu ruha üfledin. Bir lahzada. Garip bir akşam...
O ilk öpüşün ve beyaz buz kütlesi ince ellerin.
Adını koyamadığım ince rütuşları nakış gibi işlediğin o garip ve hüzünlü akşam.
Hani şu karnımda garip bir mutluluğu duyduğum o ilk an.
Bir annenin evladına baktığı gibi bakışın ve bir terzinin ustalıkla diktiği söküğü tamir eder gibi ellerin...
Kulaklarında bir ses var öznenin
Varlığı kesin değil henüz.
Boğazında bir düğüm. Hiç de eksik kalmaz bu durumdan.
Hemen yanında vişne çürüğü, çatısı sacdan yapılmış ıssız bir ev.
Ona arkadaşlık eden, rüzgarda düzensizce sallanan, yörüngesi belirsiz kuru otlar...
Bir de rutubet kokusu.
Kendini kandırmak için yattığın uykudan gözyaşları içinde uyandırır hayat
Aynı çarşaf, aynı yastık, aynı yorgan
Otobüsün kaçmasına aldırış etmezsin, güne saat kaçta uyandığın umrunda değildir.
Aynı insanlar, aynı kalabalık ve aynı hüzün.
Tutunacak bir dal ararsın kendine, yaptığın her şey o an anlamsız gelir insana
Bir an dalarsın uzaklara, ruh sömüren şarkılar fısıldanır kulağına her yalnız kalışında.
Bazen kalabalıklar içinde boğuluyor insan...
Sarı sokak lambası ve elli senelik bakkalın olduğu şu sokakta
Hani şu yeşil parkalı ve faulleri ağzına kadar dayanmış, şu sert mizaçlı adamların bulunduğu sokakta
Ya da ambulans ve polis sirenlerinin hiç eksik olmadığı, kırık salıncağın bulunduğu bu soğuk kaldırımlı yerde
Altı taksit kundura ve veresiye defterinin on cilt olduğu, en çok radyo sesinin hâkim olduğu bu mahallede
Bazen kalabalıklar içinde boğuluyor insan...
Ne de çabuk geçti zaman...
Ne geçmiş kaldı ne gelecek
Biraz tütün kokusu, biraz da gaz lambası yağı kaldı.
Ne insafızca tükettik ruhumuzu...
Biraz güldük, biraz ağladık ama en çok da sustuk.
Suskunluk dudağın kenarında mahzun bir tebessüme bıraktı kendini.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!