2001'de Fatih'te doğdu. 2015'de Ölüm Çağrısı isminde korku türünde romanı yayınlandı. Cumhuriyet, Koyu Antoloji, Eecstaticc vb. gazete ve dergilerde şiir ve yazıları yayınlandı. Tıp eğitimi almaktadır.
ağaçların ellerindeki yüzyıllık çizgilerin kaderimi yazdığına inandığım bir gündü, halbuki ansızın inançsız bırakılabilirdim sevgilim. seninle baştan sona yarattığımız sözlüğün her bir kelimesinin sonuna olumsuzluk eki getirmemeye yemin içtiğimiz o gün, inandığım günün ertesiydi ve gün sarhoştu da, seninle gözlerimiz sevişmişti ağaçların arasında. kırlangıçların çığlığından kulaklarını örtüp gözlerini ağacın ellerine verdiğin anda tüm kırlangıçlar bir çırpıda ölmüş, göğü boyamıştı. sense pastel sesinle maviyi davet etmiştin, korna sesleri bizim toplumun kurallarına uymayaraktan sessizliğini korumuştu. ışıklardan sarıydı, donakalmıştı sarıda, ansızın bir kaza haberi gelmişti; füsun tutunamamış, robotlar insana karşı ilk galibiyetini almıştı. sen de benim doğum lekemin üzerinde gözlerini örtmüş, tüm bunların yalan olması gerektiğini ummuştun, seni kandırmak, bizi kandırmak istemediğimdendi; son kez sözlüğümüzün kapağını çevirdim ve sana rastgele birkaç kelime ettim. kırlangıçlar mezarından ağlayan bir anne geldi yanıma; tek kanadıyla tüm sözlüğü aldı ve üsküdar'a uçarken mavi suyun rastgele bir yerine fırlattı. kemal, odasında son nefesini verdiği bu saniyede; ben kırlangıçlar mezarlığında bir babayla ağlayarak dua ediyordum sevgilim. elimde senden bana kalan, yalnızca, bir mürekkep dolusu kağıt parçası vardı. kırlangıçlar mezarına gömdüm onu, boyadığın göğe sığınaraktan, oğlumun mezarına gömdüm; şu dön'üm gecesinde, senle benin aşkını, bir kırlangıç mezarlığına gömdüm.
açıkça gözlerime dönük avuçlarımın hatrına, dönüşte tanrı Söz verdi bana ve sözlerini 'allahaısmarladık' diyerekten tamamladı.
ah o şarabın yokuşundan dümdüz meyhanelere inen yollar, o saç tellerin, alacakaranlığın gece yüzünde sınırlıyor kadehimi, kırılgan ve içkin bir karanlık akşamında. kalbinden uzak yollara akan şarap damlalarının renginde saç tellerini, parçalı kadehimin aralarından çekip keskince öpüyorum. alacan olmak için, kalbini bir kadehin içerisinde seyredip karanlığı meyhaneler yokuşunda bırakacağımı ve seni, herakleitos'un endişesiyle dönüşürken, aşkla koklayacağımı bilmeni, göğsümü dayadığım kalp atışlarına olan sesin üremesindeki güzelliği kadar bilmeni istiyorum. ah o yokuşumun akan kalpli kırmızısı, hayatımın en güzel şarabını içtiğim o gün, seninle uzakta dönüşümümüzün cesaretine aşık oldum. maşuğum herakleitos, kır tüm kadehleri, yık tüm meyhaneleri; şu karanlık gecesinde yokuşların dönüşümünü izlemekten kaçınma! kuş çırpınan şu şaraptan kadınımın yüreğinin yorganını sereyim, ey meyhaneciler, tüm yokuşlara selam söyleyin kırmızı kadından, bir kalbin attığını, tüm şehre bağırarak söyleyin. efesli kayıp sevgimizi birlikte aradığımız kadınımla, kırmızı beyoğlu yokuşlarının adlarını bağırarak söyleyin!
Hatırlarsınız toz duman İstanbul’u, ağızlarında atkılarla acele acele koşan insanların çağ atlayışını. Bu da öyle bir gündü ki, çağ sonrası, atkısını göğe atmış bir herifin teki geldi kara bir denizin ötesine, minarenin üzerinde duran bir çağdaş herife seslendi: “işitiyor musun türkümü, haydi başla şarkıya!”
Şarkı başladı. Tanrı’nın gülüşünden olsa gerek; sanmayın ki dalgaların kıyıya sertçe vurduğunu, denizin ortadan ikiye yarıldığını, gemilerin alabora olduğunu... şölen başlamıştı tanrının odasında. Tanrının kemanı tellere vururken çello çalan bu nazik herif; şarkının sözlerini mırıldanmaya çalışıyordu da, duyuları ritimsizce savruluyordu duru denize.
Çağ sonrası herif acıyla kıvranıyordu. Bira kapakların sersemce ‘düşüş’ sesi, yan masadan istenen çakmakların ateşe 'dönüşüm’ünde verdiği ses, türlerin öpüşmeleri, kara kedilerin ciyaklamaları,
hepsi çağ sonrası herifin gözünde canlanıyordu. Çağdaş herifin sesiyle iç içe geçiyordu kara şehrin gürültüsü.
insandan karlar yapıp birbirimize fırlatıyoruz. karları kirletiyoruz, yazıklar oluyor. biraz olsun senden olması için kaç kar tanesi gerek diye düşü(nemi)yorum; senden kaç tane olur da bu güzel kar tanesi olur diye düşünüyorum; senden sen kez görüyorum ki, insandan karların en güzeli sen oluyorsun. bu ıssız delilik gecesinde, yönünü şaşırmış kardan adam olan ben, beyaz ışıklı insandan kara adımlar attığımı, hayal meyal anımsıyorum. ve ben bu gece hatırlıyorum ki, bedenimle senin karlarının altına sokulup, en yağmurumsu yerinden öpüyorum.
bir sümerli takviminin
mayalı bir herifin anadolu hasretiyle,
hamurundan eksilmişti Şubat,
utanmazca kopuvermiş,
kıvrılıp atılmış
dürer boşuna fırça dökmedi eller için. el=emek. ekmek gerek doğduğunda eller. frigyalı bir çocuk ekmek için ağlamıştı, rüyasında 3 nolu kadının. ellerini açmış, ekmek dileniyordu çocuk. el, ekmek, emek, ve yine el. kendi düşünde çocuğa el olan 3 nolu kadın. el olan bu kadının elinde en elinden sigara dumanı var, şu karşıda çamaşırlara kokusunu sindirmeye gidiyor. oysa melahat en iyi deterjanları felan kullanır çamaşırları için. gel gör, eller nesnelere nasıl da siniyor, değer teorisinde buna emek denir, ekmeksiz eller. taburedeki yavru kedi üşüyor tabii elsizlikten, ah 3 nolu kadın pati nedir sen bilir misin? frigyalı bir kedi sigara dumanının kokusunu sever. 3 nolu kadın frigyalı kediyle zumdan görüntülü konuşuyor, taburedeki postmodern yavrunun dedikodusunu yapıyor. "çay ister misin." deniyor soğuk bir kokuyla. olur diyor. ama diyor, masa çok karışık, şeker kutusunu götürün diyor, çayı oraya koyarsınız diyor. tamam deniyor. el sigarayı katledip öldürüyor, cinayet masasından melahat çamaşırları toplamaya çıkıyor ve yavru çöp kutusuna yanaşaraktan ekmek diye bağırıyor. frigyalı kedi zumdan sesini kapatıp gülümsüyor. 3 nolu kadın el sallıyor ve fermuarı açık olan çantasına elsiz cihazını koyaraktan kalkıp gidiyor. çay geliyor gibi oluyor. çayın dumanı 3 nolu masada kadının elini bekliyor.
sisli manzaralar şehrine reverans veren yalınlık insanları, dar sokak yokuşunun ortancasında ağlayan nehirler, hayatı kovalayan kanatlı sarı tekerlekler, şehrin iri sokaklarını kıymıklara bölen demirden taş plakları, birbirlerine sırtını çevirmiş türlerin uygar ilgisizliği, kafasını camdan çıkarmış modern yaratığın kırmızı perdesi, genç bir adamla kadının melankolik ayrılışı ve şehrin kaçamak insanlara batışı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!