Etrafımda binlerce insan
Kadın/erkek, genç yaşlı
Sıcak güneşin altında
Biraz önce uğradığım
Tüm coşkuları yaşadığım
Allah’ın evi Kâbe’den
İnançla tepeye yürüyorum
İçimdeki coşku selini
Dışımdaki insan selini
Kafamdan geçenleri
Kalbimden geçenleri
Tarifi imkânsız olarak
Bütün derinliğinde
İçtenliğinde yaşıyorum
Tepeye vardığımda
Bakındım şaşkınlıkla
Binlerce/milyonlarca
Beyaz giysili insanlarla
Vadiler, tepeler doluydu
Dünyanın her yerinden
Dilleri/ırkları farklı
Ülkeleri/kıtaları farklı
Birbirini konuşarak
Anlamaz birçok insan
Aynı inançla/din diliyle
Aynı şeyleri söyleyerek
Yürüyorlardı tekbirleriyle
İçimden yükselen
Bilgi ve bilincimle
Düğümlenen dilime
Yüreğimden söylenen
Aklımla/muhakememle
Sezgimle ve kalbimle
Rabbime yöneldim
Ufukların tepesinden
Arafat’ın yükseğinden
İşte huzurundayım
Biliyorum her yerde
Her zaman senin
Hep huzurundaydım
Ama bu gün, ayrı
Bu gün çok farklı
Toplanın dediğin yerde
Ben, aklımla kalbimle
Tekrar huzurundayım
Dünyaya geldiğimden
Benliğimi edindiğimden
İtibaren hep seslendim
Senin yolunda yürürken
Dünyanın çeşitli yerlerinden
Sürekli sana yöneldim
Zamanlar içinde kendimi
Süzdüm yanlışlar içinden
Ganjın serin sularında
Yıkanıp temizlenirken
Himalayaların tepesinden
Budha’nın aydınlık ateşini
Karanlığa yaktığı yerlerden
Tibet yaylalarından seslendim
Mısırın Nil nehrindeydim
Anadolu medeniyetlerinden
Azteklerin ülkelerinden
Avrupa’nın orta yerinden
Olimpos’un tanrılar şehrinden
Uçsuz bucaksız çöllerden
Dünyanın güneyinden/kuzeyinden
İsa’nın çarmıha gerildiği yerden
Muhammed’i yükselttiğin yerden
Musa’nın ateşi gördüğü
Kutsal saydığın tepeden
Mısır piramitlerinin dibinden
Muhammed’in taşlandığı
Kan revan içinde bırakıldığı
Sürgün edildiği Mekke’den
Sürekli sana seslendim
Beni duymanı, korumanı
Beni sevmeni, yanına almanı
Bütün gönlümle istedim
Biliyorum dünyada görevim
Sona ermeden, vaadin gelmeden
Senin yanına gelemem
Sana eğik yüzümle/kalbimle
İçimi yakan kirlerimle
Sana asla gelemem
Ama sana sevgimle
Bütün kalbimle yönelirim
Uzun yolculuğumda
Siyahtım/beyazdım/sarıydım
Her kabileden/ırktandım
Her dili konuştum sana
Amacım sana ulaşacaktım
Öyle dar zamanlar
Öyle zorlu/sıkıntılar
Geçirdim ki tanrım
Korkularım vardı
Çoğu zaman benim
Beni senden uzaklaştıran
Çoğu zaman
Korkularıma yenildim
Dünyada yaşamayı
Ölümsüz olmayı istedim
Kurgularımla
Kendimi evrenin
Özünde buldum
Evrenin derinliklerinde
Dünyadan öte dolaştım
Benden önce yaşayan
Atalarımın ruhlarından
Evlatlarımın torunlarımın
Ruhlarında yaşadım
Başka insanların
Başka varlıkların
Vücutlarında dünyaya
Defalarca geldim yaşadım
Senin varlığında
Hepten kayboldum
Vücudunda vahdet dedim
Bende tanrı’da bir dedim
Ve sonunda tanrı benim dedim
Seni bende, beni sende gördüm
Ama şimdi biliyorum
Bütün bunlar korkularımın
Aklımda, muhakememde
Dalgalandırdığı insandım
Korkularımın yanılsamasında
Aklımın güçsüzlüğünde
Ve de sınırlarında
Cehalet içindeki atalarımın
Öngörü ve tabularında
Seni kaybettim
Sensiz güçsüzleştim.
Artık şundan kesin eminim
Bütün şüphelerimi hallettim
Sen yaratansın ben yaratılan
Sen ayrı varlıksın ben ayrıyım
Ben sana hiç bir şey yapamam
Sen bana her şey yapabilirsin
Sen hiç bir şeye muhtaç değilsin
Ben sana muhtacım/bağlıyım
Şimdi huzurundayım
Korkularımdan arınmış
Kalbim sevginle dolmuş
Senin gönderdiğin dünyada
Senin istediğin şekilde huzurda
Sana sesleniyorum
Sana yalvarıyorum
Korkularımı affet
Kurgularımı affet
Ben içimdeki
Bütün şeytanlarımı
Acımasızca taşladım
Şeytanla arkadaşlığımı
Bitirdim/soyundum/yıkandım
Dünya elbiselerinden arındım
Atalarımdan gelen yanlışlardan
Bilgilerin/bilinçlerin kirlerinden
Arındım/temizlendim sana geldim
Özgürlüğümü hissederek
Aklımla hükmederek
Muhakememle erişerek
Sevginle/sevgimle yönelerek
Yara Rabbi,
Bundan böyle,
Aklıma yenilmeyeceğim
Tarihe yenilmeyeceğim
Atalarıma yenilmeyeceğim
Şeytana yenilmeyeceğim
Korkularıma yenilmeyeceğim
Senden gelen hidayeti/aydınlığı
Kin/nefret ve korkudan gelen karanlığı
Bilgi ve bilinçle ayırıyor
Bilgi ve bilinçle seçiyor
Bilgi ve bilinçle özgürlüğü
Huzurunda haykırıyor
Ve buradan dünyaya
Seninle, yeniden doğuyorum
Beni dünyaya gönderdiğin
Aklıkla/saflıkla/berraklıkla
Senden geldiğim özle/esasla
Yeniden dünyaya/hayata
Görevlerimi özgürce yapmaya
Tüm kirler ve haksızlıklardan
Tüm yalan ve riyakârlıklardan
Uzak durarak/ve savaşarak
İnsanca yaşama dönüyorum
Geçmişimi tümüyle af et
Geleceğimde bana yardım et
Beni hidayete/aydınlığa
Ulaşan kullarınla beraber kıl
Beni özgürlüğe/kurtuluşa
Eren kullarınla beraber kıl
Bizi hidayete/aydınlığa
Özgür yarınlara nasip kıl
Sen en büyüksün Allah’ım
Sen en güçlüsün Allah’ım
Sen yaratan/verensin Allah’ım
Sen gönderen/alansın Allah’ım
Senden geldim, sana geliyorum
Beni katında kabul et Allah’ım
31.12.2006 - İzmir
Mehmet ÇobanKayıt Tarihi : 29.12.2006 09:24:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
HAC Vikipedi, özgür ansiklopedi → Başlığın diğer anlamları için Hac (anlam ayrım) sayfasına bakınız. Hac, İslam'ın beş şartından biridir. Hacda Müslümanlarca kutsal olan Kâbe ziyaret edilir. İslam'da, maddi durumu uygun olan her Müslüman’ın hayatında bir kez hac yapması farzdır. Namaz, oruç ve zekâttan sonra farz kılınmıştır. Terim olarak Hac, Zilhicce ayında ihrama girerek Belirli bir zamanda yani arife günü Arafat'ta vakfe yapmak, sonra da Kâbe'yi tavaf etmekten ibarettir. Hac suresinde, 27 ve 28. ayetlerde hac şöyle tarif edilmektedir: 'İnsanları hacca davet et ki, gerek yaya olarak ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla sana varsınlar. Böylece onlar dünyevi ve uhrevi menfaatlerini görsünler ve belli günlerde Allah'ın kendilerine rızk olarak verdiği hayvanları kurban ederken Allah'ın adını ansınlar. Siz de onlardan yiyin, yoksula ve fakire yedirin.' Ali İmran suresinde, 97. ayette: 'Yoluna gücü yetenlerin Kâbe’yi haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.' Müslim'de Hac bahsinde geçen hadiste: 'Şüphesiz Allah haccı farz kıldı, haccı ifa ediniz.' İslam'da haccın bir kişiye farz olması için çeşitli şartlar vardır. Bu şartlara uygun olmayan kişinin hac yapması farz değildir, gerekmez. Bu şartlar: • Müslüman olmak, • Ergenlik çağına ulaşmış olmak, • Akıllı olmak, • Hür olmak (özgür olmak) , • Asli ihtiyaçlarına ve evine dönünceye kadar aile fertlerine yetecek, yol ve vasıta masraflarını karşılayacak kadar paraya sahip bulunmak, yani maddi olarak uygun olmak. HAC TARİHİ Tarihte her zaman kutsal yerlere yolculuk ve ziyaret yapılmıştır. Bu kutsal yerler Delfi Tapınağı, Zeus Mabedi, Amon Tapınağı, Ganj Nehri, Gaya, Kudüs, Roma, Meryemana, Sion Dağı, Zeytin Dağı, Benares, Kusanagara, Sarnath, Ajanta, Sanchi'dir. Yahudilikte hac Kudüs'teki Beyti Mukaddes'i ziyarettir. Süleyman Mabedi'ndeki Batı duvarı veya Ağlama Duvarı'nda dua edilir. Hıristiyanlıkta hac yolculuğu Petrus ve Pavlus'un mezarlarının bulunduğu Roma'ya ve özellikle Noel, Yaslı Cuma, Paskalya günlerinde Kudüs ile Betlehem'e yapılır. İslam dininde haccın tarihi Hz. İbrahim'le başlar. Hz. İbrahim, eşi Hacer ve oğlu İsmail ile Filistin'den Mekke'ye gitti ve ailesini orada bıraktı. Hacer, çölde azıksız ve susuz kalıp önce Safa tepesine sonra Merve tepesine çıkıp etrafı araştırdı. Vadiye inince İsmail'i bulamadı. İki tepe arasında 7 kere koşup aradı. Sonunda İsmail'i, Zemzem kuyusu yanında buldu. Hz. İbrahim Filistin'den onların yanına geldi. Rüyasında İsmail'i kurban etmesi isteniyordu. Mina'ya giderken şeytan ona musallat oldu. Taşladı. Sonra şeytan Hacer'e musallat oldu. Hacer de şeytanı taşladı. İsmail'e yanaştı, o da taşladı. Sonunda Hz. İbrahim tam İsmail'i kurban edecekken gökten bir koç indirildi. Kurban'ın farz kılınması böyle oldu. (Kur'an: Saffat, Hac, Bakara, Ali İmran sureleri.) Hz. İbrahim ile Hz. İsmail Kâbe’yi inşa ettiler. Yapı yükseldiğinde Hz. İbrahim’in üzerine çıktığı taştaki ayak izine Makam-ı İbrahim denir. Kâbe tamamlanınca köşesine Hacer-i Esved'i haccın başlangıç ve bitişini göstermek üzere yerleştirdiler. Hz. İbrahim'den sonra Kabe putperestlerin hac yeri oldu, içini putlarla doldurdular. Bu Cahiliye dönemi, hicri 9. yılda Hz. Ebubekir'in hac emirliğinde yapılan ilk İslam haccı ile sona erdi. Hicri 10. yılda Peygamber Aleyhisselam ilk ve son haccını (Veda Haccı) yerine getirdi, hac ibadetinin esaslarını gösterdi. Osmanlı, Hz. Peygamber'in sünnetine uyarak hac yöneticiliği (Emirülhac) işini yürüttü. Surre Eminliği adıyla bilinen bu kurum, Mekke ve Medine'ye Surrei Hümayun denilen yardımları götürürdü. Surrei Hümayun'un İstanbul'dan çıkışı törenle olurdu. Osmanlı zamanında İstanbul-Mekke arası gidiş dönüş 8 ayı bulmaktaydı. 19. yüzyıl başlarına kadar hac ulaşımı at, katır ve deve sırtında yapılırdı. 1869'da Süveyş Kanalı'ndan gemiyle, 1908'de Hicaz hattından trenle gidilmeye başladı. Selçuklu ve Osmanlı sultanlarının (Cem Sultan hariç) hiçbiri hacca gitmemiştir. Yavuz Sultan Selim Mısır'a kadar gidebilmiştir. Şeyhülislamlar, padişahlara hac lazım değüldür diye fetva vermişlerdi. Türkiye cumhurbaşkanları da aynı geleneği devam ettirmişler, Cevdet Sunay ile Kenan Evren ise Umre yapmışlardır. (Bkz: Umre) Başbakanlardan hacı olanlar Turgut Özal ve Necmeddin Erbakan'dır. Hacca gidenler uğurlanır, dönüşte karşılanır ve tebrik edilirdi. Hacı evinde tehniye merasimi yapılırdı. Misafirlere hacdan getirilen zemzem suyu dağıtılırdı. Osmanlı İmparatorluğu çökerken Hicaz'ı kaybetti. Türkiye, milli mücadele ile meşguldü. Surre tarihe karıştı. 1947'lere kadar Türkiye'den hacca resmen izin çıkmadı. 1948'de döviz yokluğu bahanesiyle hac yine yasaklandı, ancak 1949'da serbestçe hac izni çıktı. O yasaklı yıllarda Rusya dahi hacılarına yasak koymamıştı. Hacı sayısı 1949'da 7.000 idi. Bugün 180.000'dir. 12 Mart döneminde de hacılar Mekke'ye gidememiştir. Suudi Arabistan 1988'de hac kontenjanı sınırını ilan etmiştir. Her ülkenin nüfusuna göre hacı kafilesi olmaktadır. Karayolu tehlikeli olduğu için Türkiye hacıları havayolundan gitmektedir. 1979'a kadar isteyen her kişi veya kurum hac seyahati düzenleyebilirdi, bu tarihten sonra hac işini DİB organize etmeye başlamıştır. DİB her yıl kur'a usulüyle hacı adayları belirlemektedir. EDEBİYATTA HAC Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi, Şair Nabi'nin Tuhfetülharemeyni, Bedii Şehsuvaroğlu'nun Hac Yolu, Emel Esin'in Lebbeyk Hac Hatıraları, Necip Fazıl Kısakürek'in Hacdan Çizgiler, Renkler ve sesleri, Cenab Şahabeddin'in Hac Yolundası, Malcolm X'in hac yolculuğu notları en meşhur hac edebiyatıdır. Malcolm X'in hayatında hac önemli bir dönüşümdür. Şöyle yazar: 'Hiç böyle bir şeye şahit olmamıştım. Böyle sıcak kucaklaşmalara, bu kutsal yerde yaşanan, ırkları ve renkleri ne olursa olsun gerçek kardeşlik gösterilerine... Geçen bir hafta içinde etrafımdaki her renkten insanın sergilediği bu cana yakınlık karşısında söyleyecek söz bulamıyorum... Sizler, belki de bu sözcüklerin benden gelmesine şaşıracaksınız. Fakat bu kutsal ziyarette gördüğüm, tecrübe ettiğim şeyler beni sahip olduğum tüm eski düşüncelerimi yeniden gözden geçirmeye ve takındığım birçok tavrı bir kenara atmaya zorluyor... Amerika, İslam'ı anlamak zorunda. Çünkü toplumdan ırk problemini silen tek din o...Kahire'den Cidde'ye, kutsal şehir Mekke'ye kadar gözleri mavinin mavisi, saçları sarının sarısı, derisi beyazın beyazı olan insanlarla aynı tabaktan yemek yedim, sözlerinde Nijerya'nın, Sudan'ın, Gana'nın Afrikalı müslümanların sözlerindeki kardeşliği, içtenliği hissettim.' (Malcolm X ve Malcolm X Konuşuyor'dan naklen) . Ülkemizde (Türkiye’de) son devirde yazılan ve kaynakları bol olan Mustafa Asım Köksal’ın HZ. MUHAMMED (a.s.) VE İSLAMİYET MEDİNE DEVRİ (İrfan Yayınevi. Istanbul-1979 basım) 9.Cildinin 426 ve 427 sahifelerinde, Mekke’nin fethinden önce, hicri 9.yılda yapılan ve Allah’ın elçisi Hz. Muhammed’in katılmadığı hac ile ilgili tarihi bölümü vermeden önce kısaca bir özet geçeyim. Bir yıl önce, hicri 8.yılda, Müslümanlar Mekke’ye hac etmek için yürüdüler. Mekkeliler Müslümanları yolda durdurdu. Müslümanlar ile Mekkeliler arasında yapılan antlaşmanın özetinde, Müslümanlar Mekke’nin içyapısı nedeniyle bu yıl hac etmeyecekler, bir yıl sonra hac edeceklerdi. Mekkeliler de bu hac esnasında Mekke’nin güvenliğini sağlayacaklar ve Müslümanların rahat ve huzur ortamında hac etmelerine imkân hazırlayacaklardı. Bu antlaşma gereği Müslümanlar geri döndü. Hicri 9.yılda Müslümanlar Mekke’ye hac için gitmek istediklerinde, peygamber hac etmeyeceğini ifade etti. Müslümanların hacca gitmelerini söyledi. Hazırlanan hac kafilesinin başına Hz. Ebu Bekir’i hac emiri olarak atadı. Hz. Ali’ye ise, kendini vekilen elçilik görevi verdi. Aşağıdaki satırlar Mustafa Asım Köksal’ın hicri 9.yılda Müslümanların yaptığı hacla ilgili tarihi aktarımlardan ibarettir. Hz. Ali’nin, Berae Suresini Okuması ve Elçilik Vazifesini Yerine Getirmek Hz. Ebu Bekir, hutbesini bitirince, Hz. Ali kalktı. “Ey insanlar! . Ben sizlere, Resüllah’ın elçisiyim” dedi. Müşrikler (İslam’ girmemiş putperestler) “Ne hakkında? ” diye sordular. Hz. Ali, Berae suresini okudu. Peygamberimizin emri gereğince halka tebliğ ve ilan edeceği şeyler hakkında. “Ben, sizlere dört şeyi bildirmeğe memurum. 1. Hiçbir kafir, cennete giremez. 2. Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac etmeyecek. 3. Hiçbir çıplak, Beytullah’ı (Allah’ın evi=kabe) tavaf etmeyecek 4. Kimin, Resulüllah Aleyhisselam’la anlaşması varsa, onun anlaşması, müddeti bitinceye kadar muteber olacak. Bunlar dışında kalan her müşrike, emniyet ve selamet yerlerine, yurtlarına dönebilmeleri için ne ahd, ne de himaye vardır. Allah ve Allah’ın Resulü, müşrikleri himayeden uzaktır.” Dedi. Hz. Ali’nin hicri 9.yıldaki hac da okuduğu berae (Tövbe) suresinin ilk 30 ayeti.. Kaynak. Süleyman Ateş’in internet sitesindeki sayfası TÖVBE Adını 104. âyetten alan sûre'ye Berâ'e Sûresi de denilir. Başka isimleri de vardır. Hicretin dokuzuncu yılında Medine'de, Hadid Sûresinden sonra inmiştir. Son âyeti Mekke'de nâzil olmuştur. Mushaf'ta 9, inişte 113. sûre olup 129 âyeti içermektedir..3 Hz. Peygamber (s.a.v.) , Tebûk seferinden döndükten sonra, Hac mevsiminde Hz. Ebûbekir'i hac emiri olarak atamış, Ebûbekir'in hareketinden sonra bu sûre inmişti. Hz. Peygamber, 'Benden olan bir şeyi ancak benden onlan biri tebliğ edebilir' diyerek, sûreyi halka okumak üzere Hz. Ali'yi görevlendirdi. Hz. Ali, yolda Ebûbekir'e katıldı. Hz. Ebûbekir'in, âmir olarak mı, me'mur olarak mı geldiğini sorduğu Hz. Ali, me'mur olarak geldiğini, ancak sûreyi insanlara kendisinin tebliğ edeceğini söyledi. Müşriklerin Allâh ile ilgilerinin kesildiğini, bundan böyle kendilerinin Ka'be'ye yaklaştırılmayacaklarını, dört ay içinde Allâh'ın birliğini, O'ndan başka tanrı tanımamayı kabul etmedikleri takdirde öldürüleceklerini bildiren sûre, artık şirkin sonunun geldiğini gösterir. 9/113/1 Allâh ve Elçisinden, andlaşma yaptığınız müşriklere ihtârdır. 9/113/2 Dört ay daha yeryüzünde dolaşın, bilin ki siz, Allâh'ı âciz bırakamazsınız ve Allâh, kâfirleri rezil, perişan edecektir! 9/113/3 En büyük Hac günü, Allâh ve Elçisinden insanlara duyurudur: Allâh ve Elçisi puta tapanlardan uzaktır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha iyidir. Ve eğer dönerseniz bilin ki siz Allâh'ı âciz bırakacak değilsiniz! (Ey Muhammed) kâfirlere acı bir azâbı müjdele. 9/113/4 Ancak andlaşma yaptığınız müşriklerden, (andlaşma şartlarından) hiçbir şeyi size eksik bırakmayan ve size karşı hiç kimseye arka çıkmayanların andlaşmalarını, kendilerine tanıdığınız süreye kadar tamamlayın. Çünkü Allâh korunanları sever. 9/113/5 Harâm aylar çıkınca (Allah'a) ortak koşanları nerede bulursanız öldürün; onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde otur(up) onları bekleyin. Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirlerse yollarını serbest bırakın. Çünkü Allâh bağışlayandır, esirgeyendir. 9/113/6 Ve eğer ortak koşanlardan biri güvence dileyip yanına gelmek isterse, onu yanına al ki, Allâh'ın sözünü işitsin; sonra onu güven içinde bulunacağı yere ulaştır. Böyle (yap) , çünkü onlar, bilmez bir topluluktur. 9/113/7 Ortak koşanların, Allâh'ın yanında ve Elçisinin yanında nasıl andlaşması olabilir? Ancak Mescid-i harâm'da andlaştklarınız hariç. Onlar size dürüst davrandıkça siz de onlara dürüst davranın, çünkü Allâh, korunanları sever. 9/113/8 Evet (Allâh ve Elçisi yanında onların) nasıl (ahdi olabilir) ? Eğer onlar size gâlib gelselerdi, sizin hakkınızda ne and ne de andlaşma gözetmezlerdi. Ağızlarıyla sizi râzı ederler, fakat kalbleri (sizi) istemez. Çokları da yoldan çıkmışlardır. 9/113/9 Allâh'ın âyetlerini az bir paraya sattılar da O'nun yoluna engel oldular. Onların yaptıkları, gerçekten ne kötüdür! 9/113/10 Bir mü'mine karşı ne and, ne de andlaşma gözetmezler. İşte saldırganlar onlardır. 9/113/11 Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar ve zekâtı verirlerse, dinde sizin kardeşlerinizdirler. Biz, bilen bir kavme âyetleri böyle uzun uzun açıklıyoruz. 9/113/12 Eğer andlaşma yaptıktan sonra andlarını bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa, o küfür önderleriyle savaşın. Çünkü onların andları yoktur; belki (böylece küfürden) vazgeçerler. 9/113/13 Andlarını bozan, Elçiyi (Mekke'den) çıkarmağa yeltenen ve ilk önce kendileri siz(inle savaş) a başlamış olan bir kavimle savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçekten inanan insanlar iseniz, kendisinden korkmanıza en lâyık olan Allah'tır. 9/113/14 Onlarla savaşın ki Allâh, sizin ellerinizle onlara azâbetsin, onları rezil etsin, sizi onlara üstün getirsin ve inananlar toplumunun göğüslerine şifa versin; 9/113/15 Yüreklerinin öfkesini gidersin. Allâh, dilediğinin tevbesini kabul eder. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. 9/113/16 Yoksa siz, Allâh içinizden cihâdeden ve Allah'tan, Elçisinden ve mü'minlerden başkasını kendisine sırdaş edinmeyenleri bilmeden, bırakılacağınızı mı sandınız? Allâh yaptıklarınızı haber almaktadır. 9/113/17 (Allah'a) Ortak koşanlar nefislerinin küfrünü göre göre Allâh'ın mescidlerini şenlendiremezler. Onların yaptıkları işler, boşa çıkmıştır. Ve onlar, ateşte sürekli kalacaklardır. 9/113/18 Allâh'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar şenlendirirler. Onların, doğru yolu bulanlardan olacakları umulur. 9/113/19 (Ey müşrikler siz) , hacılara su verme ve Mescid-i harâm'ı şenlendirmeyi; Allah'a, âhiret gününe inanan ve Allâh yolunda cihâdeden(in eylemiy) le bir mi tuttunuz? Bunlar, Allâh katında bir olmazlar. Allâh, zâlimler topluluğuna yol göstermez. 9/113/20 İnanan, hicret eden ve Allâh yolunda mallarıyle, canlarıyle savaşanların, Allâh katında dereceleri daha büyüktür. İşte kurtuluşa erenler onlardır. 9/113/21 Rableri onlara, kendisinden bir rahmet, rızâ ve içinde sürekli kalacakları ni'meti bol cennetleri müjdeler. 9/113/22 Orada ebedi kalacaklardır. Şüphesiz büyük mükâfât Allâh katındandır! 9/113/23 Ey inananlar, eğer imânâ karşı küfrü seviyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli tanır(dost tutar) sa işte zâlimler onlardır. 9/113/24 De ki: 'Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabânız, kazandığınız mallar, düşmesinden korktuğunuz ticaret(iniz) , hoşlandığınız konutlar, size Allah'tan, Elçisinden ve O'nun yolunda cihâdetmekten daha sevgili ise o halde Allâh emrini getirinceye kadar gözetleyin (başınıza gelecekleri göreceksiniz) ! Allâh, yoldan çıkmış topluluğu (doğru) yola iletmez. 9/113/25 Andolsun Allâh size birçok yerlerde, Huneyn gününde de yardım etmişti. Hani (o gün) çokluğunuz sizi böbürlendirmişti. Fakat size hiçbir yarar da sağlamamıştı. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü başınıza dar gelmişti, nihâyet bozularak arkanızı dönmüş(kaçmağa başlamış) tınız. 9/113/26 Sonra Allâh, Elçisinin ve mü'minlerin üzerine sekinetini (güven veren rahmetini) indirdi, sizin görmediğiniz askerler indirdi ve kâfirlere azâb etti (onları bozguna uğrattı) . İşte kâfirlerin cezâsı budur! 9/113/27 Sonra Allâh, bunun ardından yine dilediğinin tevbesini kabul eder. Allâh bağışlayandır, esirgeyendir. 9/113/28 Ey inananlar, (Allah'a) ortak koşanlar pisliktir, artık bu yıllarından sonra Mescid-i Harâm'a yaklaşmasınlar. Eğer (onların hacca gelmemeleri sonucu ekonominiz bozulup) yoksulluğa düşmekten korkarsanız; biliniz ki Allâh dilerse yakında sizi kendi lutfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allâh, bilendir, hikmet sâhibidir(104) . 104 Gerçekten o yıldan sonra fetihler birbirini izlemiş, müslümanlar çok zengin olmuşlardır. 9/113/29 Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allâh'ın ve Elçisinin harâm kıldığını harâm saymayan ve gerçek dini din edinmeyen kimselerle, küçül(üp boyun eğ) erek elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın. 9/113/30 Yahûdiler: 'Uzeyr, Allâh'ın oğludur.' dediler. Hıristiyanlar da: 'Mesih Allâh'ın oğludur.' dediler. Bu, onların ağızlariyle geveledikleri sözleridir. (Sözlerini) , önceden inkâr etmiş(olan müşrik) lerin sözlerine benzetiyorlar. Allâh onları kahretsin, nasıl da (haktan bâtıla) çevriliyorlar! ? 9/113/31 Hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan ayrı rabler edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de öyle. Oysa kendilerine yalnız tek Tanrı olan Allah'a ibâdet etmeleri emredilmişti. O'ndan başka tanrıı yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir(105) . 105 Rivâyetlere göre yahûdîler, Tevrât'ın hükümlerini uygulamayı bırakınca yüce Allah, Tevrât'ın içinde bulunduğu Tâbût'u ortadan kaldırmış. Tevrât'ın yazılı metni ellerinden gittiği gibi, belleklerindeki âyetler de tamamen silinmiş. Tevrât'ın ortadan kalkmasına çok üzülen Uzeyr (Kitapı Mukaddes'e göre Ezra) , Tevrât'ın kendisine verilmesi için Allah'a çok yalvarmış. Nihâyet bir gün, Allah'a yönelmiş vaziyette namaz kılarken Allah'tan inen bir nûr, içine dolmuş ve Tevrât, olduğu gibi kalbine doğmuş olan Uzeyr, Allah'ın, Tevrât'ı kendisine verdiğini kavmine duyurmuş ve Kutsal Kitapı onlara öğretmiş. İşte bunun için İsrâîl Oğulları: 'Uzeyr, Allah'ın oğlu olmasaydı, Tevrât kendisine verilmezdi' demişler (Taberî, Câmi'u'l-beyân: 10/111) . Bu rivâyetlerin, İsrâîl Oğulları geleneklerinden tefsîrlere geçtiğinde şüphe yoktur. Gerçek şu ki: Yahûdîlerin Kutsal Kitaplarını taşıyan sandık, birkaç kez düşmanlarının eline geçmiş; Kutsal Kitap saldırıya uğramış; bizzat Hz. Mûsâ'ya verilen levhaların orijini ortadan kaybolmuştur. 9/113/32 Allâh'ın nurunu ağızlariyle söndürmek istiyorlar. Halbuki, kâfirler hoşlanmasa da Allâh, mutlaka nurunu tamamlamak ister, (bundan başka bir şeye râzı olmaz) . 9/113/33 O, Elçisini hidâyetle ve hak dinle gönderdi ki (Allah'a) ortak koşanlar hoşlanmasa da o (hak di) ni, bütün din(ler) in üstüne çıkarsın. 9/113/34 Ey inananlar, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve (insanları) Allâh yolundan çevirirler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allâh yolunda harcamayanlar var ya, işte onlara acı bir azâbı müjdele! 9/113/35 O gün cehennem ateşinde bunların üzeri ısıtılı(p pullanı) r; bunlarla, onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır: 'İşte nefisleriniz için yığdıklarınız, yığdıklarınızı tadın! ' (denilir) . 9/113/36 Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre Allâh'ın katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü harâm(ay) lardır. İşte doğru din budur. O aylar içinde (konulmuş yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve (Allah'a) ortak koşanlar nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın ve bilin ki Allâh korunanlarla beraberdir. 9/113/37 (Harâm ayını) Ertelemek, küfürde daha ileri gitmektir. İnkâr edenler, onunla saptırılır. O(harâm ayı) nı bir yıl helâl sayarlar, bir yıl harâm sayarlar ki, Allâh'ın harâm kıldığının sayısını denk getirip, Allâh'ın harâm kıldığını helâl yapsınlar. Yaptıkları işin kötülüğü, kendilerine süslü gösterildi. Allâh, kâfirler toplumuna yol göstermez(106) . 106 Ka'be ziyâreti, bütün Arabistan'ın ortak ibâdeti haline gelince Araplar, hac mevsimini, herkesin kolayca gelip gidebileceği ılımlı bir mevsime getirmeye gerek duymuşlardır. Arapların kullandıkları Ay takvîminde Ay yılı, Güneş yılından kısa olduğundan, hac mevsimi, yılı dolaşmakta, çok sıcak yaz günlerine veya çok sıcak kış günlerine de rastlamakta idi. Bu çok sıcak veya soğuk mevsimler, gelen hacıların sayısının düşmesine, dolayısıyle ticâretin durgunlaşmasına, ekonominin gerilemesine neden oluyordu. İşte hac ibâdetini her zaman ılımlı bir mevsime rastlatmak için nesî'e denilen şu uygulamaya başvurdular: Güneş yılındaki fazlalık bir aya vardığı zaman, o artık yılı on üç ay kabul ediyorlardı. Güneş yılından 11 gün eksik olan Ay yılı, üç yılda 33 gün fazlalık verir. İşte her üç yılda bir yıl, 13 ay hesabedilince ayların yerleri de değişir. Muharrem Ayı Safere, Safer Rebî'u'l-Evvel'e, Rebî'u'l-evvel Rebî'u's-sânîye, Rebî'u's-sânî Cumâdâ'l-ûlâ'ya, Cumâdâ'l-ûlâ Cumâdâ's-sâniye'ye, Cumâdâ's-sâniye, Receb'e, Receb 9/113/38 Ey inananlar, size ne oldu ki: 'Allâh yolunda topluca savaşa çıkın! ' dendiği zaman yere çakılıp kaldınız? âhirettense dünyâ hayâtına mı râzı oldunuz? Ama dünyâ hayâtının geçimi, âhiretin yanında pek azdır. 9/113/39 Eğer topluca (savaşa) çıkmazsanız, (Allâh) size acı (bir şekilde) azâbeder ve yerinize sizden başka bir topluluk getirir, O'na hiçbir zarar veremezsiniz, Allâh herşeyi yapabilendir. 9/113/40 Eğer siz o(Hak elçisi) ne yardım etmezseniz, iyi bilin ki, Allâh ona yardım etmişti: Hani yalnız iki kişiden biri olduğu halde, inkâr edenler kendisini (Mekke'den) çıkardıkları sırada ikisi mağarada iken arkadaşına 'Üzülme, Allâh bizimle beraberdir! ' diyordu. (İşte o zaman) Allâh (ona yardım etti) onun üzerine sekine(huzûr ve güven duygu) sunu indirdi ve onu, sizin görmediğiniz askerlerle destekledi; inanmayanların sözünü alçattı. Yüce olan, yalnız Allâh'ın sözüdür. Allâh dâimâ üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir. KISACA ÖZETLERSEK, Hac olayı Müslümanların toplumsal özgürlüklerini, Kâbe’nin Müslümanlar adına kurtuluşunun ilanını gündeme getirir. Hac tarihi Müslümanlar açısından incelendiğinde, Müslümanların özgür iradeleriyle egemenliklerinin dünya çapında Mekke’de toplanarak vurgulanmasıdır. Müslümanların en az yılda bir kez Mekke’de Allah’ın huzurunda toplanarak, dünyadaki Müslümanların, hakları elinden alınan mazlumlarının durumunu görüşmektedirler. Ancak bu gün Hac olayı bu bilinçten uzakta, şekillere boğulmuş, özünden saptırılmış olarak yapılmaktadır. Dünyanın her tarafında Müslümanların durumu Emperyalist güçlerin oyunlarıyla ve egemenlikleriyle hakları elinden alınırken, dünyanın çoğunluğu açlık ve sefalet içinde, çıkarcı güçlerin oyuncağı olurken, gerçekte/özünde yapılması gereken haccın ne olması gerektiği anlaşılmaktadır. Hac ne gün, ezilen, sömürülen halkların özgürlük şarkılarının yükseldiği an olursa, o zaman gerçek anlamlarıyla yapılmış olacaktır. Sadece Müslümanların haccı değil. Bütün dünya dinlerinin haclarının özlerine bakıldığında aynı özlere rastlamak mümkündür.
![Mehmet Çoban](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/12/29/yuruyus-049-huzurda.jpg)
Hocam, yine engin bilgi dağarcığından güzellikler sunmuşsun Rabbim emeklerini boşa çıkarmaz. teşekkürler sevgili kardeşim yüreğimiz sayende nasiplenir inşallah.Saygılarımla.
TÜM YORUMLAR (12)