Yürüyoruz Dudağımızda Ay

Hayati Yavuzer
135

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Yürüyoruz Dudağımızda Ay

Necati Zekeriya’nın hikayelerini ilk okuduğum günlerden beri Orhan ve Sevin’i hep merak etmişitim. Özellikle Orhan bir bilinç abidesiydi. Necati Zekeriya’nın, Makedonya Türklüğünün ideal çocuğu olarak ortaya koyduğu Orhan kimdi? Şimdi neredeydi, ne yapıyordu?
Necati Zekeriya, onu kafasında dizayn etmiş, bütün milli ve insani değerlerle donatmış, öksüz/yetim Türk toplumuna ideal bir numune olarak sunmuştu. On yıllar boyu devam eden bir süreçte, Orhan’lı, Sevin’li hikayeler birçok Türk çocuğunun dimağını beslemişti. Ama neredeydi bu gençlik? Uzun bir süre bu soru zihnimi meşgul etti.
...
Futbol dolu günlür yaşıyorduk... Dünya Futbol Şampiyonası bütün dünyayı saran ve sarsan bir heyecan fırtınasına dönüşmüştü. Türk Milli Takımı finale koşuyordu.Bütün Türk dünyası, sınırları hiçe sayan bir ruh beraberliğine ulaşmıştı.
İşte bu günlerden birinde, kanepeme uzanmış, elimdeki “Bizim Sokağın }ocukları”na göz gezdiriyordum. Öylece dalmışım. Hayalle rüya arası bir haldeyim galiba... Bir çayhanedeyim. Üsküp’ün hayat iksiri değerindeki suyu ile demlenmiş limonlu çayımı yudumluyorum. Omzuma bir el dokundu. Dönüp baktım. Beyaz gömleği, desenli fuları ve yukarı kalkık kırlaşmış saçları ile Necati Zekeriya yanımda... Resimlerine ne çok benziyordu! Elinin sıcaklığını omzumda hissettim. Gülümseyen gözlerle “ Bu gece Orhan ve Sevin’i göreceksin. Onları iyi izle. Orhan ruh dünyasının kapılarını açacak sana”
Oturup benimle bir çay içmesini istirham etmek üzere ayağa kalktım... elimdeki kitap yere düşmüş, uyanmıştım. }evreme baktım, ne Necati Zekeriya vardı ne de bir çayhanedeydim.
...
Bir anda telefonlar, cep mesajları yağmaya başladı: “Hocam akşama kutlama var! Konvoylar oluşturulacak! .. Bayraklarızı almayı unutmayın.! ”
...
Üsküp’te ender rastlanan coşkulu bir kalabalık önce Ertaş Mehmet Pa; a konağına doğru akıyor. Bu tür gece kutlamalarının ilk durağı bu konak. Nabızlar burada adeta ayar ediliyor... Ve bu konağa uğramadan şehrin caddelerine dağılmış, kendiliğinden oluşmuş yüzlerce araçlık başka konvoylar.. Biri giderken bir diğeri geliyor. Yediden yetmişe bir katılım. Ama en çok da kızlı erkekli genç gruplar.. Aklımda Necati Zekeriya’nın sözleri.. Bu gece Orhan ve Sevin’i göreceğim.
Şehrin bütün caddelerinde coşkulu bir kalabalık.. Arabalar, bayraklar, korna sesleri.. Arabaların pencerelerinden sarkan eli bayraklı gençler.. Sanki bir anda bir aysbergin bütün varlığıyla su üstüne çıkması gibi onlarca, yüzlerce genç çıkmıştı ortaya. Bu coşkulu kalabalığın içinde Orhan ve Sevin’i nasıl tanıyacaktım?
...
Geceyarısına kadar onları izledim, beraber oldum. Vakit hayli geç olmuştu, eve gelip biraz uzandım. Yine hayalle gerçek arasında bir yerdeyim. Zihnimde, kendileri de bayrak görünümlü, eli bayraklı gençler.. Gözkapaklarım kapandı. Karşımda Necati Zekeriya.. “Bundan sonrasını ben anlatayım mı? ” dedi. Gülümseyerek kalemimi ona uzattım.
...
Biraz öncesine kadar sokakları dolduran davullu- zurnalı, bayraklı kalabalıklar artık yorulmuş, içlerindeki coşkuları ile evlerine çekilmişlerdi. Sevin için de vakit geçti, o da evine gitmişti. Ama Orhan’ın içindeki coşku evine sığmayacak kadar büyüktü. Tekrar sokaklara daldı. Yürüdü.. yürüdü.. }arşıya saptı. Ayakları onu Murat Paşa Camii avlusundaki şadırvana çektı. Şadırvanda elini yüzünü yıkadı, su içti. Üsküp’ün suyundaki lezzeti başka hiç bir yerde bulamadığını düşündü. Kendini sonsuz bir mutluluk içinde hissetti.
Günlerdir yaşanan heyecanlar adım adım mutluluğa yaklaştırmıştı bir çok insanı. Adeta yediden yetmişe herkes futbolcu olmuştu. Hasan’ın, İlhan’ın, Ümit’in ayaklarındaki enerji gücünü bu sokaklardan da alıyordu. Bu sokaklardaki abidelerden, insanlardan... Temizliği, abide değerindeki eserlerle sembolleştiren atalarını düşündü. Onlar hayatın temel dinamiklerini ne kadar isabetli kavramış ve kültürlerine yerleştirmişlerdi! Bu kadar uzun soluklu olmak başka türlü nasıl mümkün olabilirdi ki... “Ben –kültürel anlamda- ben oldukça varım! Ve biz, birlik-beraberlik içinde oldukça, ‘hak’ta biz, vazifede ben’ diyebildikçe var olacağız. Futbolda olduğu gibi bir çok şeyde birlik beraberliğe ihtiyaç vardı. Kültürde, ekonomide, siyasette... Makedonya’da eksik olan, açlığı hissedilen de bu birlik-beraberlik değil miydi?
Ertaş Paşa –ki Yiğit Paşa soyundan yüreği kendinden büyük bir insandı- ne demişti? “Futbol bir ekip oyunudur. Rakibe karşı önce iyi ve tek bir takım olun. Eğer bir takım olmazsanız, her biriniz, ayni sahada en az iki takıma karşı maç yapmak zorunda kalırsınız ve çoğu kez kendi kalenize gol atarsınız.”
Orhan bu düşüncelerle Mustafa Paşa Camiine doğru yürüdü. Mehtap, bu muhteşem abideye bir başka heybet kazandırmıştı ama bu yarı aydınlıkta bile minarenin bir kısmı yaralı birini andırıyordu. Orhan içinde bir sızı hissetti. Bu eserler, kendisi gibi insanlar burada yaşadıkça var olabileceklerdi, ayakta kalabileceklerdi. Oysa hergün birileri göç ediyordu. Burada bir değerken, göç edip milyonlar içinde sıradan biri olmayı içine sindiremiyordu Orhan.
Kaleye doğru baktı, burçları taradı. Bakışları biraz daha öteye kaydı. Ertaş Paşa Konağının üst katında, vakit geç olmasına rağmen, bir ışık yanıyordu. İçinde bir sıcaklık hissetti. Bakışlarını daha yukarı kaldırdı.
Tepede, haleler içindeki ay hilal şeklini almış ve biri çok parlak bir çok yıldızı kucaklıyordu sanki. Hilal’in gülümsediğini hissetti Orhan.
Gecenin serinliğini içine doldurup dudağında bir ıslıkla yıldızlara karışırcasına evinin yolunu tuttu.
(30 Haziran 2002 Üsküp)

Hayati Yavuzer
Kayıt Tarihi : 16.9.2007 18:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Necati Zekeriya, Çağdaş Makedonya Türk Edebiyatı'nın (şair ve yazar olarak) sembol ismidir. Yazı Makedonya'da kaleme alındı ve orada bir avuç idealist Türk genci tarafından çıkarılan Üsküp KÖPRÜ dergisinde yayımlandı.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hayati Yavuzer