Yürü Ya Derviş Dede Şiiri - Muharrem Soyek

Muharrem Soyek
22 Temmuz 1953; Kastamonu / İnebolu/ Üçevler Köyü
261

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Yürü Ya Derviş Dede

Açlık zıpkın gibi saplandı mideme
Bari şiir dolması sarayım kendime
Gel gör ki ne çare
Küf kesmiş dilim biçare;

Şişman tanrılar karnavalında
Fıstıklı helva kavuranlar
Beni de pazarlayın bir meteliğe
Şiir anası tükürmüşken dilime.
Kaçak bakışlar geçti burnumun ucundan,
Kaypak sözler duydum hâlime acıyan,
Sıkıca sarılmıştı bencil ruhuna yalan,
Gölgesini toplayıp kaçarken vicdan;

Tepiklendiğim gündü dost bildiğim kapıdan
Kurşun bile geçemedi gönlümü ezen acıdan
Gazeteler atlamıştı günbatımı öldüğümü
Göremediler kalbimi nereye gömdüğümü;

İsyana döşenen bir gündüm
Karanfil kurusuydu ölüm,
Sürünürken ecel sathında
Yaban gülüne çattım tren hattında,
Gül solgundu bülbüle hasretten
Şiir döktüm güle, ruhumdaki rahmetten;
Kuru otlar susam koktu burnuma
Yarım bir simit buldum gül dalında
Umut çektirdi jilet yüzlü raylar
Bugün değildim ölmeye son karar;

Ölmek sorun değildi
Yüz çevirip güle diken ucundan
Benimkisi deli işiydi deli!
Can sürmekteydim ölü otlardan
Son şiiri cehenneme atmadan…

Sızarken gece, şamata şarap dibinde
Gömüldü insan bencil nefsine
Duyamadı ölümün nefesini
Can büken baykuşun sesinde;
El açmışken ölmeye son duamda
Gelmeseydi aklıma cami avlusunda
Merhume hayrına helva ekmek bedava
Belki de bendim yatan musalla taşında.

İnsan yutmakta toprak her gün
Az önce gömüldü komşu kadın
Bir sağanak boşaldı gökten
Herkes kaçışıp toz oldu birden
Ne ağlayan kaldı ne inleyen.

Herkes kendi ölüsünü kutsadı
Mermer taşlar yıkandı paklandı
Ölü canlar dualarla sulandı
Fakat kimin günahı aklandı?
Bir damla bile ıslanmadı
Bencil nefsin vicdanı…

Kanayınca sinesi dikenden
Kim uzattı kalbini bülbüle?
Hangimiz koklattı gonca gülünden?
Dadandık mı diken üstü aşk etmeye?

İstanbul gömülse çıvgın karlardan
Buzdan heykel kesse de her yan
Gene de ölemiyor insan
Sıcak ekmek kokusundan;

Umut fakirin ekmeği
Elbet fırıncı Şakir de şiir okur
İşte o gün şiirden ekmek yapılır
Tuzluk içinde pirinç olur vicdan
Gözyaşını siler ağlayan tuzun.

Parası yoktur kuşların ekmek almaya
Benim de param yoktur amma
Tanrım, şair olduğumu hatırla
Sen bana şiirden ekmek mayala...

Bir umut çektim bahtıma
Bir daha dirildim ufuktan
Alnıma vuran turuncudan,
Şiir kokusu çektim
Kaldırım eziği otlardan;

Bugün de şiir zikrine durmalı
Şair ruhlardan medet ummalı
Elbette açlıktan dem vurmalı
Bakarsın insaf keser gökler
Bir somun ekmek atar melekler
Çoğunu kendim yerim
Azını kedime veririm
Hani ziyan olmasın diyedir ekmek
Ne de olsa kedicik benden küçücük!

Kimse almaz, kimse aldırmaz
Ben oturmuş şiir yazarım;
Yakında gene karlar yağar
Ne kedim affeder beni ne kendim…

Değilse şairin bir sonraki derdi
Gazeteyi okumadan külah yapan kestaneci,
Hele ki emeğin teri mazgala düşmüşse
Ve erdemin namusu müşküldeyse
Eyvallah derim
Şiirin içine tükürene…

Şiir saçarım etrafa sefil açlığımla
Sümük atar çocuklar üstüme
Kaçarım, hüzün asar da suratıma
Çünkü bilirim ne hâldir mahalle!
Koyun koyuna yatar kalabalık hane
Ayaz gecelerde saman döşek üstünde…
Kırağı düşmüştür teneke damlara
Bekçi baba düdük çalar karanlığa
Köpekler yolları kesmiştir
Anam beni merak eder
Otura kalmıştır pencere dibinde
Sokağı dinliyordur kalbi dua içinde.

Maşallah İstanbul’un asfaltına
Taksiler boş geçer yağmur altında,
Maşallah fırıncının okkasına
Bir somun çeker iki lokma,
Maşallah! Kasabın kemik sıyıran insafına
Eyvallah! Gelecek yıldan ödünç alan aylara…

Kulağında telefon
Elleri cepte sallanan
Kaldırım ortası yaylanan
Yalnız zamanlara kaldı insan;
Biz böyle değildik eskiden
Ben şiir okurken ağlardı kadınlar
En çok Tahtalı Duriye ağlardı
Alnımdan öper dururdu beni
Sevda kırığı kalpleri iyi bilirdi;

Eskiden hamallar bile ağlardı
Hamal Hamdi çok ağlardı
Açlığın ne olduğunu hatırlar da
Ayranlı ekmek dağıtırdı hayrına;

Ben de eskiden böyle değildim
Sarhoş olup ağlamazdım,
Şarabın dibine düşsem bile
Düşmezdim bir sadaka peşine.

Kalbimden öpen düşlere
Yağmayan bahar bulutuna
Bir umut düşmeli bu şiire,
Daldaki son yaprak aşkına
Rahmet olmalı ölü otlara…

Çürüyen yapraklarla üstümü örtme
Hüzünlü akşamlarla kalbimi bükme
Güzel bir şey yap benden!
Bir şey varmış aşk denen
Tanrım, ona şiir yapsan ya benden!

Dudaklarımda karanfiller açan bir duayla
Her akşam bir daha yontulan totem sabrıyla
Ve merhameti utandıracak kadar şefkatle
Şiir kınası yakmalı umudun ellerine.

Hak aşkına yeminli derviş dede
Dalar en rezil gecelerin dibine,
Sefil sokaklardan utana geçerken
Kahrolur vicdan gerçeğin gözünden
Tanrılar yürürken açları görmezden…

Kim satın almış onuru
Kim kapatmış namusu?
Sorguladın mı Beyoğlu’nu
Kimmiş beyler boyundan
Kim değilmiş Âdem soyundan?

Sarsa da umudu lanet bir kara delik
Güneşe niyet yanmalı sabaha dek
Yürümeli aşkın aynalı kalbiyle
Yenice bir insan sırrına ermeye
Varmadan diriliş günü mahşere
Yarının günahlarını yakmalı
Boşaltıp cehennem katlarını
Sevgi sarması
Son bir tanrı yapmalı,
Yapmalı da dünyaya indirmeli
Ben insan oldum demeye değmeli…

Kundakta ağlayan
Çaresiz bebek değiliz,
Kaderin yırtık ağında
Çırpınan balık hiç değiliz...

Şefkatin bağrında
Sevda emzirelim kana kana
Göstersin artık mutlu yüzünü ayna,
Kimin yüzüdür bu?
Elbette o yüz bizim!

Kardeşçe bölmeli ekmeği
Hakkınca pay etmeli emeği
Paranın eline tükürmeli,
Kimin eli bu?
Elbet bu el de bizim!

Dağın üstüne dağ gibi yürümeli
Çağın içinde çağ gibi büyümeli
Kader bizi ecelden önce güldürmeli,
Kimin kaderi bu?
Elbette bizden bildiğimiz kadarı!..

Gülün altında kanayan diken
Bu yakaran şiir kimden?
Şiir benden, bülbül hepimizden...

Mezar taşımı öpen dua niyetine
Şiirden kefen biçtim kendime
Hani bir yüzüm olsun diye
Toprak cesedime tükürdüğünde
İnsan olmaya öldüm demeye…

Çekilin kara çadırlı totemler
Ben sizin yamyamınız değilim!
Sen de şair çekmesi
Yap artık şiirden ekmeği
Bırak aynada kendinle sevişmeyi
Gelmiştir inme vaktin karadut dalından
Gönül açmalı şimdi gelincik beyazından…

Yanmaya salmışsan ruhunu aşkın alazından
Süslemişsen gönlünü gonca gülün alından
Kadeh çatıp şiir anasına
Candan geçiren canan aşkına
Cehennemi yakan isyan da sen
Cennete uçuran iman da sen…

Muharrem Soyek
Kayıt Tarihi : 16.1.2016 12:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Sahaflar Çınar Altı’nda demli bir çayını içtiğim Hüseyin Avni Dede'nin kulakları çınlasın. Bana, “Acıya Kurşun Geçmez” (Bayraktar Yayınevi 1976) adlı şiir kitapçığını hediye etmişti. O kitapçıktan esinle yukarıdaki şiiri yaptım. Gönlümün ilham perisini uçuran esin kaynağıma teşekkürle...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Reyhan Altaş Şairler Dünyası Grubu
    Reyhan Altaş Şairler Dünyası Grubu

    Arkadaşım yüreğine ve güçlü kalemine sağlık eline sevgi dolu yüreğine sağlık beğenerek okudum tebrik etmek gerekir böyle güzel yazanı kutlarım çok güzel ve anlamlı bir şiir kaleminiz daim olsun saygı ve sevgilerimle.

    Cevap Yaz
    Muharrem Soyek

    Teşekkür ederim. Sizin beğenmeniz şiirimin övüncüdür.

TÜM YORUMLAR (1)