Yürek Yangını Şiiri - İnci Germenliler

İnci Germenliler
432

ŞİİR


39

TAKİPÇİ

Yürek Yangını

Yandım! Komşular koşun, yandım!
Çıra gibi alev aldım
Biberlerin en acısını yedim
Zehirlerin en zembereğini içtim
Kor ateşlerde yürüdüm
Belli etmedim halimi kimselere
Sonsuz ateşle yanan garip yüreğim,
Yangını hangimiz körükledi bilemedim
Sana bir türlü söz geçiremedim
Çok istedim, gayret gösterdim
Bu ateşi yıllar yılı söndüremedim
Yandım! Kor oldum, bittim, eridim
Fakat bu büyük yangında ben,
Ne duman ne de kül görebildim.

İnci Germenliler
Kayıt Tarihi : 9.2.2008 01:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Birinci ve ikinci kitaplarımın tanıtımında, dağıtımında yardımlarından ve desteklerinden dolayı başta ablam Güzide Gürçağlayan Alper ve kızım İrem Germenliler Sayar olmak üzere tüm yakınlarıma, şiir sever dostlarıma sonsuz sevgi ve teşekkürler. İnci Germenliler (Gürçağlayan) 1948’de Mudanya / Bursa’da doğdu. İlk ve ortaokulu Mudanya’da bitirdikten sonra Bursa Kız Lisesi’ne ve İstanbul Olgunlaşma Enstitüsü’ne devam etti. Daha sonra evlendi. Genç yaşta eşini yitirmesiyle evliliği çok kısa sürdü. Germenliler, duyarlı, sorumlu, özverili bir Türk kadını olarak, ömrünü biricik kızı İrem’in yetişmesine, mutlu bir yuva kurmasına adadı. Anne olarak bu büyük işi başarmanın mutluluğunu yaşadı. Şairin şiire, güzel sanatlara ilgisi çocukluk ve gençlik yıllarına dayanır. Ne var ki şiir, O’nun dünyasında ağırlıklı gerçektir. İlk eseri olan ‘SEN YOKSUN’ isimli şiir kitabı 2007 yılında basıldı. İkinci kitabı “BULUTLARIN TADI” isimli şiir kitabı 2012 yılında basıldı. Üçüncü kitabı olan bu eser, O’nun, acılardan, ayrılıklardan, yalnızlıklardan, sitemlerden, terbiyeli ve tatlı isyanlardan dokulanmış özgeçmişidir bir bakıma… Şair’in bütün dizelerinde yarım kalmış bir mutluluğun gölgeleri kımıldar gibidir. İnci Germenliler’in bütün dizelerinde; hayatın acımasızlığına karşı tek başına direnen, ışığa, umuda, sevgiye, barışa, başarıya yürüyen yalnız bir kadınının erdemi gülümsüyor. “Her zaman şair ol, düz yazıda bile”.(C. Baudelarie) ŞİİR öyle bir bilinmezdir ki şair ilham gelmeden, kalemi eline almadan ve şiirini yazmaya başlamadan önce, ne yazacağı hakkında kendisi bile hiçbir şey bilemez. Ne şiirin temasını ne de adını. Gönül pınarımızdan süzülen sevgi ve hüzün damlaları, dizelerde sel olur, akar gider mecrasına. Şiir gelirken bazen isminin elinden tutar bazen omuzlarının üzerine alır hatta bazen başına taç yapar da gelir. İlhamın ne zaman nerede ve ne şekilde geleceğini şair kendi bile kestiremez. Bazen aylarca semtinize uğramaz, bazen de sık sık ziyaret eder. Bir şiire başlayıp bitirene kadar, geçen zaman diliminde, şairle şiirinin arasında yaşananları kimse tahmin dahi edemez. Bu nedenle bazı şiirlerin dilini çözmemiz, manasını tam olarak yorumlamamız asla mümkün değildir, zira yorum yapılsa dahi her zaman yanılma payı mutlaka vardır. Her harfin kendine has bir anlamı değeri vardır. Kelimeleri güldüren de ağlatan da harflerdir. Ünlü harflerle ünsüzler bir araya gelince dans eder hatta halay bile çekerler. Harflerle yaşam arasındaki ilişkiyi göremeyen, harflerin ötesinde canlı ilişkiler olduğunu sezemeyenler için şiir yazmanın tek amacı kendisini oyalamaktan başka bir şey değildir. Bazen yüreğimizdeki duyguları, içimizdeki binlerce sesi anlatmaya yirmi dokuz harf bile az gelir. Şair benliğiyle ruhuyla yazar her harfi her heceyi, eliyle kalemiyle değil. Elinden önce ruhu ulaşır kelimeye, kalemiyle alır yerleştirir şiire. Şiir yazarken özgürleşen şair elinde kalemi, kağıdın başında bir başınadır ama asla yalnız değildir. Koskoca bir dünya vardır içinde. Gönül gözüyle görür, çoğaltır dünya nimetlerini yüreğinde. Şiirin kapısında bekler şair, yatar pusuya, ayak seslerinden tanır gelişini. Oltaya takılan şaşkın balıklarca çırpınır durur, dalamaz uykuya, şiiri bitirene değin. Şiirle sorgular dünyayı, barışı, sevgiyi, aşkı, şiiri sorgular, hatta kendini sorgular. Şiirle oynar, kalıplarıyla, uyaklarıyla hesaplaşır. Heceleri, harfleri, sözlükleri silkeler, sonra birer birer itinayla toplar hepsini. Körelmiş kelimeleri biler iyice, şerarelerden parıldayan yıldız kümeleri yaratır, asar lacivert kadifeden geceye. Hecelere takılır şakayla karışık, kelimelere emir verir, sorguya çeker, yanıtlar bilgece. Şiiriyle sevişir adeta, olur yekpare. Gökyüzüne salar sözcükleri usulca, uçurur uçurtmalarca, bulutlardan yıldız yağdırır, yıldızlardan inciler. Türküler söyletir nehirlere, denizlere. Dikkatle seçer en güzelini yerleştirir dizelere. Şiirle dünyanın görünmeyen duvarlarını aşmak, ulaşmak ister ötesine. Kelimeler duvar, ötesi anlatım özgürlüğüdür. Zengin kafiye dilini uçurur, biçemini derinleştirir, şiirin özgürlüğünden sonsuz bir haz alır. Siz okurlar da bir solukta okur bu hazzı paylaşmanın mutluluğunu yaşarsınız. Her sahilden her gün yüzlerce binlerce kişi gelir geçer. Ama bunlardan pek azı arkasında ayak izi bırakır. Coşkun dalgaların silemediği izler, kumlara damgasını vurur. Şiirler dünya durdukça durur. Şair çağının tanığıdır derler, her ne kadar başkalarının ruhuyla yazmaya çalışsa da aslında kendi hüznünün birikimini neşeyle hemhal etmesini bilendir. Şiir çılgın bir ruhun bentlere sığdıramadığı anbean debisi yükselen duygu çağlayanıdır. Belleğimizde derin izler bırakan yürek adımlarıdır. Gönül imbiğimizden damıttığımız nadide damlaların dizelerde coşup yüreklerde taşmasıdır şiir. Dizelere halay çektiren, kelimelerin coşkusudur şiiri sevdiren. İçeriğine bir ölçü çılgınlık katılmayan şiir, eksik şiirdir. Şiirler, masallarla yakın akrabadır aslında. Öykülerin kız kardeşidir şiir bir bakıma. Şiir ruhumuzun derinliklerinde köpüren duygularımıza, sihirli kelimeler giydirerek, aksesuarlarla süsleyerek, yüreklere saat gongu gibi duyurabilme sanatıdır. Şiir yaşam gücü, hayal gücü verir insana. Hayal gücünden de öte hayal dünyası yaratır, bu öyle bir alemdir ki içinden kolay kolay çıkılmaz. Şiir her şairin kendi hayal dünyasında yarattığı bir kurgudur. Şiir yalnız biçim, yalnız ahenk değildir. Şair, sözcüklerle saraylar, kuleler kurar, kaygan zeminlere, bunlar çoğu zaman camdandır. Cam, çabuk kırılır ve bütün olumsuzlukları da gösterir. Şair, insan ruhu denilen deryanın derinliklerinden inciler çıkarmayı bilmelidir. Şair; duygulardan ezgiler düzer, masal bahçesinin çiçeklerinden başlara taç örer, boyunlara çelenk yapar. Şair, usta bir kuyumcu gibi şiirin haz dediğimiz parıltılı taşlarını elindeki elmasla dikkatle işler. Bu değerli pırlantayı kadife kutusunda saklar. Bu kutu vezin (ölçü) dir, kafiyedir. Yüreğimizin satır aralarından dökülen, her şiirin bir öyküsü vardır, her yüreğin olduğu gibi. Kimi yürekle beraber mezara gömülür, kimi dizelerin arasına saklanır. Tıpkı kırlardan topladığımız kır çiçeklerini defter sayfalarında sakladığımız gibi. Ben de hayal bahçemden topladığım, renkleri ve kokuları eşsiz güzellikteki, hayal güllerimden bir demeti sizlere armağan ediyorum. SEVGİLERİMLE İNCİ GERMENLİLER İÇİNDEKİLER 1-Öptüm Yanağından 2-Tam İsabet 3-Bursa’da Akşam 4-İçimden İstanbul Geçti 5-İhtiyar Yabancı 6-İksir 7-Şiir Avcısı 8-Antikacı Kadın 9-Saatin Gongu 10-Sırça Fanus 11-Batık Geminin Çanı 12-Acıyı Yakmak 13-Şiir Yalan Söyler mi? 14-Can Dostu 15-Sabit Fikir 16-Yükseklerde Uçar Barış Kuşu 17-Tanrı Misafiri 18-Çılgın Erguvanlar 19-Lacivert Akşamlar 20-Yazılamayan Şiirler 21-Aşk mı? 22-Ruh ve Beden 23-Öncüler Artçılar 24-Toprak Ana 25-Ajan mısın Nesin? 26-Salkım Söğüdün Dalları 27-Göz Yaşlarının Tadı 28-Son Kare (Post Mortem) 29-Harikalar Diyarı 30- Şairenin Sihirli Şapkası 31-Ben Sensiz Kanarım 32-Mükafat 33-Metastaz 34-Eskisi Gibi 35-Kızın Adı 36-Diyemem 37-Akıl/sız 38-Aşk Halayı 39-Rönesans 40-Kaybolan Yıldız 41-Gelecek 42-Alarga 43-Mülteci Akını 44-Gücüme Gidiyor 45-Kurşun Kalemin Suçu 46-Hamarat Karıncalar 47-Salkım Salkım S/öğütler 48-Sihirli Saksı 49-Sardunyalar 50-Beş İşlem Aşk 51-Ağlayan Nar 52-Uykusuz Geceler 53-Hayal Yolculuğu 54-Rüya Ötesi 55-İkircikli 56-Az’ı Bilmeyen Çok’ la Çarpılır 57-Gülü/ver/sen 58-Hamam Tasları 59-SEN 60-Tesbih Böceği 61-Güzel Köylüm 62-Umutlar Bitmesin 63-Bir Bilmecem Var 64-Mavi Çocuk 65-Buğulu Çiçeklerimiz 66-Kara Sevda 67-En Büyük Aşk 68-Merak 69-Irgandı Köprüsü 70-Hayal Gemileri 71-Kırk Ayağın Ayak İzleri 72-Gülen Az 73-Hüzün Peşimde 74-Sensiz- Bensiz 75-Madalyonun Arka Yüzü 76-Kardeşlik 77-Sevmek Güzeldir 78-Cennete Sığınan Çiçekler 79-Ah! Sesleri 80-Gece Treni 81-Ok Ve Yay 82-Nasıl Nefes Alsın Toprak 83-Naftalin Ve Güveler 84-Şikatetim Var 85-Deyimler ve İnsanlar 86-Vefa 87-Ömür En Gerçek Film 88-Alın Yazısı 89-Utangaç Venüs 90-Zaman Ve Biz 91-Neredesin İnsanlık 92-Yerinde Dursunlar 93-Dağarcık 94-Şimendifer 95- Kayboldu İstanbul Sisler İçinde 96-Kahvenin Adı 97-Hayat Yolu 98-Çığlık 99-Yaktın Beni Şubat 100-Dürre (İNCİ) 101-Asil Yürek 102-Hayal mi Gerçek mi 103-Hırsız Polis 104-İhtimal 105-Buzlu Anılar 106-Kar/anlık Adam 107-Pusu 108-Beş Benli Güzel 109-Gülümsemek 110-Paralel 111-Sabır Merhemi 112-Dinlence 113-İstisnalar Var 114-Bilmece 115-Kum Adam – Kül Madam 116-Ailem 117-Fidan 118-Evler -Devler 119-Yolcu – Can Kuşu 120-Ağaç ve Toprak 121-Kepçe Kulak 122-Hazan Gülü 123-Kuyruklu Yalan 124-Arı 125-Bir/inci Boğaz Köprüsü 126-Yıldızları Topla Gel 127-Hayal Alemi 128-Köçek/çe 129-Hatır 130-Annem 131-MEN- Mühür 132-Derin K/uyu 133- Sanal Alem 134- Ankara 135-Keser 136-Gür Çağlayan 137-keskin Bıçak- Usta 138-Masallar 1- ÖPTÜM YANAĞINDAN Sıyrılınca ruhum cendereden Pencereden şöyle bir uzandım Öpüverdim ay dedemi Yıldızlara sezdirmeden Siz şimdi bana İnanmadınız değil mi Yemin ederim öptüm Hem de iki yanağından Şapur şupur Rüyamda tabii ki Ne yapalım Buna da şükür Dedi ki; “Şaşırdın mı gülüm Ben ateşim, Yanar dudağın" Dedim; “Yanmaz, Ben zaten külüm” 2- TAM İSABET Şu koskoca evrende Minik bir hedefim Nereden baksanız İnciyim sedefim Iskalar diye düşünürdüm Feleğin kurşunu İki kapı arası Yanılmışım Tam isabet Vurulmuşum on ikiden Kaşla göz arası 3- BURSA’DA AKŞAM Avcı kartalın dönüşü gibi yuvaya Süzüle süzüle iniverdi usulca Akşamın pusu Yemyeşil zehirli ovaya Kocaman kara kanatlarıyla Odaya öyle garip bir yalnızlık çöktü ki Derinden derinden Yakamadım ışığı Kalkamadım yerimden Şimdi duyuyorum dışarıda cıvıldayan Narin kırlangıçların kalp atışını Sanki dörtnala koşuyorlar Sevinçle uğurluyorlar güneşin batışını Kan ter içinde atlarıyla Ne çok uğraştılar saçak altlarıyla Usanmadan günlerce Yapmak için bir göz oda Canla başla Yorgun gagalarıyla Ah! Bilemiyoruz ki uçuşlarındaki gizemi Akşamın kızıllığında yanmak mı niyetleri Belki son kez selamlıyorlar gülkurusu ufku En coşkulu serenatlarıyla Yoksa yangın mı var ne Karşıdaki mor dağların ardında Duman duman gün batımı 4- İÇİMDEN İSTANBUL GEÇTİ Ah! İstanbul koca İstanbul Geçmeseydi boğazından o serin deniz Ne sen olabilirdin dünya şehri Ne de ben İstanbul' lu Yanaşabilir miydi limanına onca gemi Ya ben ne yapardım acaba Duymasaydım yüreğimde palazlanan Yalın ayaklı martıların kanat seslerini Akmasaydı o derin deniz içime Açabilir miydim şiir deryasında yelkenimi Katmasaydın İstanbul tadını aşına Başına toplayabilir miydin On beş milyonluk mahşeri Olmasaydı içinden geçen o köpüklü deniz Altın denilir miydi toprağına taşına Olabilir miydin Şehr-i Efsane Yerleşmeseydi İstanbul gönüllere Nice şehir var içinden geçer nehir Senden başka yok Boğazından deniz geçen şehir 5- İHTİYAR YABANCI Gecenin esrarlı siyah dudağı Öperken isimsiz şehrin göbeğini Döküyordu sıcacık evlerin isli bacaları Sessiz karanlık izbe sokaklara Dünyanın çöp öbeğini Arasın bulsun diye birileri aşlarını Onlar ki seremediler bir gölge Serinletmeye başlarını Söküyordu ihtiyar yabancı yorgun adımlarla Sinsi tuzaklar kurulu Uyuyan buzlu kaldırım taşlarını Direndi yarı aç yarı tok Beyazın kavuran işkencesine Küllenen ateşin önünde gülümserken acı acı Ölümün soğuk yüzüne Diz çöküyordu çaresiz kadere Düşüverdi birden sırt üstü Derin uykunun kuytu köşesine Ne eskiciydi ne dilenci Kim nereden bilsin O eski gök bilimci Ne gören oldu ne duyan Avuçlarında dondu bilinci Sabah oldu uyan yabancı uyan Son kez bakarken semaya Asarken hayallerini aya Okyanuslar gözlerinden aktı Yeryüzünden gökyüzüne Sönen bir yıldız kaydı 6- İKSİR Şiirlerle öyle mesudum ki bu dem Sanki sırlar alemi oldu Gözümde alem Cennet görünür Her ne yana baksam şimdi İçtiğim şerbet mi Sohbet mi Yoksa şiir mi iksirli Bilmem. 7- ŞİİR AVCISI Dalarken gündüzün gölgeleri Gecenin kör karanlığına Usul usul salıver ığrıpları Şiir deryasının koynuna Bilirim uyku tutmaz sabaha değin Döner durursun Yakalanan şaşkın balıklarca Kulaç kulaç dal hülyalara Gerçekleri gör inanma rüyalara Derinlerde yüz esinle Dolaş enginlerde takılma oltaya Yüreğinden çek ığrıpları Doldur çavalyeye mısraları Ganimeti topla da gel Sisli gri perdeyi aralayan Şafağın o pembe beyaz ışıklarıyla Günaydın Unutuldu akşam nerede hani İşte burada sabah Kahvaltı hazır arı sütünden Bıldırcın yumurtasına Dök turfanda şiirleri sofraya Dökülsün ortaya gözyaşları Yine bir eksik var masada Gölgen bile dursa yeterdi bana 8- ANTİKACI KADIN Antikayım antika Antik çağdan kalma Antikaların antikası Antikalık ne varsa Bende daniskası Silinmeyen izler var Ruhta bedende tende Üstelik antik/acıyım Bedestende 9- SAATİN GONGU Mıhlanmış duvara Kıpırdamaz yerinden Seyreder geleni geçeni İnceden inceden Yarışır birbiriyle Akreple yelkovan Sanki biri var Peşlerinde kovalayan İstemez kimseden Ne ekmek ne de su Tik- tak’ larla geçer ömrü Gelmez uykusu Çınlatır kulakları Vurunca gongu Her saat başı Hatırlatır sonu 10- SIRÇA FANUS Sahipsiz garip yüreğim Sırça bir fanustur İnci mercan sırlarla dolu Okyanustur sahilsiz kaşifsiz 11- BATIK GEMİNİN ÇANI Gömülürken bilinmeyenin mavi gölgelerine İnliyordu yorgun gemi Nasıl da neşeliydi çözülürken palamarı rıhtımdan Martı çığlıkları eşliğinde Kucak dolusu öpücüklerle Islak mendillerle uğurlanırken son sefere Donakaldı yaşlı kaptan Sarmaş dolaş oldu köpüklerle Yol verirken farelere Terk etmedi köşkünü Dibe vurana kadar Büyük lokmaydı ağır ağır geçti boğazdan Demir leblebiydi zordu hazmı Sorgulanmadan günahı sevabı çok mu az mı Batırmadan kılçıkları Yutuluverdi birden taşırmadan hacmi Denizler ülkesinin sarayı Yaslanırken karanlığın derinlerine bembeyazdı rengi Mercan tarlası güvertesi şimdi görünmez pastan Yüreğinde gizli definesi İnci yıldız kaynayan alemde taşınırken uzaklara ruhu Asılı kaldı pruvasında kocaman bir soru Yüzerken günün birinde Denizin içinden 'çın' sesi gelirse kulağınıza Bilin ki; Kesin değmiştir batık geminin çanına Dalgın bir balığın kuyruğu 12- ACIYI YAKMAK Bundan böyle hiçbir acı Yakmasın diye canımı Döktüm köklerine kibrit suyunu Yakıverdim çırayla tüm acılarımı. 13- ŞİİR YALAN SÖYLER Mİ İnanmayın sakın şiirlere Benzemez şiirdeki "aşk" la Gerçek hayattaki birbirine Yalandır şairlerin aşka dair sözleri Doğru olsa da özleri Sevda denilen şey Ne güldürür ne güldür Ne gül çeker bu acıyı Ne bülbül taşır bu yükü Yakar kavurur yüreği Geriye kalan küldür Aşk yabanıl kuştur Yuvası yokuştur Sığmaz ele avuca Gözle görülmez mahluktur Bırakır gider kızgın çöllere Olmaz su veren bir kaşık Istırapla taşır aşık Başının üstünde bu garip kuşu O da bir dakika bile doğru durmaz Vira gagalar ruhu. 14- CAN DOSTU Bekleme böyle Issız sahilde yalnız başına Kolay değil öyle Getirmez dağlarca köpüklü hırçın dalgalar İnci yüklü istiridyeleri Sakın üzülme onlar okyanusların ötesinde Görmek istiyorsan Avuçlarında siyah inciyi Dalacaksın maviliğin morcivertine Derinlere en derinlere Faydasız arama boşuna Gitmese de hoşuna Acı gerçek bu Darılma gücenme kimseye Bulamazsın can dostu Onlar çıkar duvarlarının önüne Sererler postu 15- SABİT FİKİR Ne sabit maviymiş Yüreğimdeki mavi Yıllar oldu Ne silindi Ne soldu Unutamadı onu Tonu hala masmavi 16- YÜKSEKLERDE UÇAR BARIŞ KUŞU Barış uğrunaydı yaşamları Uçup gitse de her seferinde barış Annelerin elem dolu kalbi Ak gerdanında atıyordu muzaffer kuşun Yaşlı gözlerin pırıltısında donan seken kör bir kurşun Yıllardır usanmadan peşinden koştuğu Benliğimin zeytin dalı gül pembe gagasındaydı Bedenimin onulmaz yarası gönlümün bitmeyen sevdası Okşanmayan bembeyaz yorgun tüylerinde gizliydi Kurşundan ağırdı yükü Öylesine yücelerdeydi umut biteviye çıtası yükselen Sindir içindeki kanat sesine evrensel düşü Süzülürken üzerinden kabarır denizin döşü Şaha kalkar dalgalar köpükler alkışlar Haydi! doğrul çırp kanatlarını Yüksel dolaş bulut bulut Sök at üzerinden kini nefreti unut Dünyada yok böyle güzel yurt gel artık sulh Hangi avcı kıyabilir hangi eller vurabilir Kurşun sıkılmaz barış kuşuna Minik yüreğinde savaşın ürküsü Her teleğinde farklı inler her telde ayrı titrer Her tende aynı zikreder barış türküsü. Sona erdir artık yükseklerdeki sonsuz uçuşu Dört bir yanımızı saran utanç duvarlarını aş da gel Seni bekler insanlık hiçbir kuvvet olmasın sana engel Süzül süzül de dünyaya kon Barış Kuşu. 17- TANRI MİSAFİRİ Tanrı misafiriyim dedi Buyur ettim içeri Yalnızlıkmış adı Sanırım tuttu inadı Çörekleniverdi evime Yok gidesi Hadi gönder bakalım geri Giderse Niyeti belli Pek sevdi beni 18- ÇILGIN ERGUVANLAR Bürünmüş eflatun şala Boğazın iki yakası Bürümüş İstanbul’u Çılgın erguvanların cakası Mor düşlerce süslemiş her yanı Hasretle kucaklamış baharı Sarmaş dolaş kolları Geliyor insanın içinden Yüreğine koyası Gönül verdim vereli erguvana Gelmedi bir araya Sevda gömleğimin iki yakası 19- LACİVERT AKŞAMLAR Gecelerden bir gece Dönüşürken siyahtan laciverte Gecenin bir yerinde Belirirken sütunsuz kubbenin fonunda Yaldızlara bulanan Pırıltılı yıldızlar nakış nakış Hangi göz hangi bakış Hayran olmaz bu muhteşem olaya Kamaştı ayın gözleri Dayanamadı ihtişama Gizlendi bulutlara Elbet bir bildiği vardı onunda Yüreğimden geçerken sessizce Çözemediğim binlerce bilmece Gözlerime çekerken perde Mavinin buz kırığı tonunda Lacivert kadifeden gece Usulca uçup gitti sonunda... Gördüğüm sanki düştü iremce Çizilmiş avucuma yıldıziçe 20- YAZILAMAYAN ŞİİRLER Nakşettiremez her fırça darbesi tuvale yüreğin rengini Aksettiremez her söz dizesi şiire yüreğin sesini Şairler gider şiirlerdir yaşayan Ne şiirler var yollarca uzayan Çağları aşan dolanan dillere Dünya döndükçe okunan Bazı şiirler kıssadan kısa Unutulan söylendiğinde Öyle şiirler var içimde kalan Olmadı ne okuyan ne duyan Yazamam söyleyemem kimseye Benim şiirlerim onlar s/aklımda kalan Uyuyan nice şiirler var sinemde Bir ben bilirim bir de yazdıran 21- AŞK MI? Hiç anlamam Ne yıldırımından Ne anlık Ne yıllık Ne de asırlığından Çünkü; Aşk pembe bir yalan Bir aşk var inandığım O da yüce Yaradan. 22- RUH VE BEDEN Ey ruh! Aklım senin avaren olmuş Yüreğim ezelden Seyyaren olmuş Can vasıl olmadan Anayurduna Ayrışmaz bedenim Yekparen olmuş 23- ÖNCÜLER – ARTÇILAR Yüreğimin gamzelerinde palazlanan martılar Kanatlanınca buharlaştı artılar Donakaldı eksiler Yirmi beşler Kırk beşler Elli beşler Altmış beşler Aysbergler Sevginin temelindeki eğreti taşlar Oynayınca yerinden Hafif sarstı öncüler Bana kaldı artçılar Beşler Yediler Dokuzlar Richterler Dostlar sofrasındaki pişmemiş aşlar Soğuyunca aralar Erken açtı tatlılar Sona kaldı acılar Karalar Kırmızılar Yeşiller Biberler Zehirler Zemberekler Daha neler Neler? 24- TOPRAK ANA Ah! Kara toprak Ne tırnaklarımla tırmaladım Ne tırmıkladım Ne belledim İpek eleklerden eledim Beledim okşadım Saksılarda uyuttum seni Suladım besledim Şiirler söyledim Sen de iyi davran Geldiğimde incitme İtme dipsiz kuyulara Şefkatle sar sevgi kundağına Sakın üşütme Sıcacık koynunda uyut Avut öykülerle Yalvarırım ezme beni Üzme e mi Toprak ana 25- AJAN MISIN NESİN Ne yana dönsem Bir solumda bir sağımdasın Hangi yöne gitsem Ya önümde ya peşimdesin Sadık kölelerce Dibindesin ayaklarımın Gizlenirsin gün yatınca Güneşin ajanı mısın nesin Canıma güç veren Görünmeyen ruh musun Yansıyarak içimden Uzaya kısala Enerji mi yüklüyorsun güneşten Vazgeçmiyorsun takipten Yoksa koruyucu meleğim misin Yanımdan ayrılmayan Dost musun düşman mısın İnan ki bilemedim Kim olursan ol Yine de alıştım sana Herkes gitse bile yanımda kal gölgem Sensizliğin korkusuna Vuramıyorum gem Bitmek bilmiyor gecem Gölgem ne olur İtme beni yalnızlık girdabına Gölgeler uzarken gitme 26- SALKIM SÖĞÜT'ÜN DALLARI Uzanmış tüm ağaç dalları Dua ederken göğe Eğilmiş huşuyla secde eder Köküne can verene Bir senin dalların Salla nakıl saçlarını Salınsın salkım saçak Bırak rüzgarın akışına Okşasın usul usul Susuzluktan dudağı çatlayan toprağı Kondursun alnına sevgiyle masum bir buse Üzülme sakın tarumar oldu diye Sararıp dökülürken tutam tutam O narin yaprakların Efsunlandım cennet yeşilinin rengine Doyamadım seyrine Açmış kollarını acıkmış bekliyor bak Gel diyor “Kucak kucak” Kara toprak doysun uyusun ki Yeşersin yeniden Baharla birlikte o zarif dalların 27- GÖZYAŞLARININ TADI Sızlarken eski bir gönül yarası Ezelle ebed arası Yağmur rengi gözyaşları Süzülür avucuma Dağlarken tuzu yüreğimi Eklenir uç uca Silemem Sevda derler bunun adına Varamadım tadına Keskin bir acı mıydı Akıcı mıydı Yakıcı mıydı yoksa Bilemem. 28- SON KARE (POST MORTEM) Seni özlemek var ya bir tanem Sensizliğin bitmeyen ayazlarında titreyen yüreğin Buğulu gözlerle sonsuz ufuklara umutsuz bakışıdır Seni özlemek var ya nar tanem Sensizliğin kuzguni siyahlarında inleyen yüreğin Dinmeyen hasretinin damarlarından akışıdır Seni özlemek var ya nur tanem Sensizliğin çılgın girdaplarında daralan yüreğin Yağmur rengi yaşlarının yıldızlarca yanağından kayışıdır Seni özlemek var ya kar tanem Sensizliğin sönmeyen yangınlarında kavrulan yüreğin En ücra köşesindeki fay hatlarının kırılışıdır Seni özlemek var ya çiy tanem Sensizliğin hoyrat rüzgarlarında savrulan yüreğin Güneşin dayanılmaz sarı sıcaklarına sarılışıdır Seni özlemek var ya inci tanem Sensizliğin gizemli dehlizlerinde kaybolan yüreğin Alev saçlarından saçılan kıvılcımları arayışıdır Seni özlemek var ya can parem Sensizliğin derin sessizliğinde boynu bükük kalan yüreğin Doruklardaki soyut aynaya tekrar tekrar sevdalanışıdır Tarayışıdır sevdiğinin saçlarını sihirli aynada tel tel Hayata yıldızlara aya dünyaya herkese darılışıdır Kırışıdır somut aynaların hepsini teker teker Seni özlemek var ya son karem. 29- HARİKALAR DiYARI Yine tomurcuklandı Sardı çardakları Şarabi gülün narin dalları Ne yakışır yeşilliğe Boynu bükük Nazlı gelinciğin alları Neşesidir kırların güler yüzlü Masum beyaz papatyaları Kızlar yolar taç yaprakları bakmak için aşk falları Petekleri doldurur Çiçekleri alnından öpen Altın sarısı arıların balları Usanmadan sallanır durur Yalnızlar korusunda Salkım söğüdün zarif saçları Oynaşır kelebekler çifte kumrular baharı bekler Karıncalar kaynaşır rızkına lokma ekler Gözlerim yaşarır mest eder halleri Nasıl dans eder rüzgarın gizemli kanatlarıyla Çiçeklerin mis kokusu doyurur ruhumu Kurdurur renkli hayalleri Anlatmam mümkün değil hepsini ayrı ayrı Bahar değil sanki harikalar diyarı Yoktur gönlümün ayarı kayıverdi hasretle kucakladı baharı. 30- ŞAİRE'NİN SİHİRLİ ŞAPKASI ŞİİRBAZ ŞAİRE Adım gibi biliyorum ki Günün birinde ardımda Şu dizeler kalacak akılda “Garip bir kadın yaşarmış Yalnız başına Bursa’da Meğer gizlermiş nice şiirler O eski şapkasının altında” Şapka değil taktığım gülüm Günbegün küllenirken acılarım Demlenir içinde şiirlerim Kelimeleri ısıtan beyaz saçlar Kucak açar anılara Çıkarınca şapkayı En güzel incilerini saçar Ah! Solan şapkam Vah! Ağlayan dizelerim Ey! Kanayan gülüm Hey! Ağaran saçlarım Çatlamaya hazır Narlarca kızardı yüreğim 31- BEN SENSİZ KANARIM Ateş söner kül olur İçin için yanarım Nedenden niçine Niçinden içime Bir kor düşer Usanmam Her an seni anarım Ucu yanık mektupların Adressiz zarflarına Pul pul yağarım Sitem dolu harfler Dökülür yüreğimden Uslanmam Sözlerine satır satır kanarım Sevda derler bunun adına Benzemez başka şeye Ömre mühür vuran Yara kabuk bağlar Iğıl ığıl kanarım. 32- MÜKAFAT Dağlara, taşlara, duvardaki panolara Sahildeki sandallara, kumlara Martıların kanatlarına Aynaların tozuna Camlardaki buğulara Beni yazdın her yere Aşığım diye diye Ağaçlara, banklara Mendirekteki fenere Kazıdın yüreğine, tenine Ezberlettin kafesteki kuşlara Dört harfi Sildikçe fırtınalar Yağmurlar dalgalar Boyalar fırçalar örttükçe adımı İyice büyüttün ümitsiz aşkını İzledin attığım her adımı Alamadın benden ne yıldız ne terfi Menfi oldu cevabım her zaman Herkes yitirdin sandı aklını Yalnız kalınca anladım Aldım galiba senin “ah”ını Nasıl da çıktı aheste aheste Sevginden derle bir gül deste Gel bak biraz dinle İnle zevkten mest ol Büyük aşkına yazdım bestelenmeyen güfte. 33- METASTAZ Sakın aldırma gönlüm Ne geçen zamanın metastazlarına Ne hicran yaralarına Bilirim alışkın değilsin Gözyaşlarına aşina bir kadın gibi Sağanak yağmurlarına Aralarken sabahın nurlu beyaz aydınlığı Yağmurun gri perdesini Daha fazla tutma pınarlarında Hadi yol ver gözyaşlarına Aksın varsın mecrasına Sen de ferahla. 34- ESKİSİ GİBİ Bir gelebilseydin sevdiğim Her şey gittiğin gibi Karlı dumanlıdır dağlar Bağlar güllü bülbüllüdür Dalgalanır denizler Coşar çağlar sular Aynı renk ağlar gözler Ay doğar güneş batar Güneş doğar ay yatar Aynı tas Hamam aynı Hepsi yerli yerinde Bıraktığın gibi tastamam Bir ben değilim eskisi gibi Öyle ağır geldi ki sensizlik Kaldıramadım yokluğunu Ezildi bedenim hasretinden Büküldü belim tutmaz oldu elim Bir görebilseydin sevdiğim Tanıyamazdın Eminim 35- KIZIN ADI Gülmemiş ömründe bir sefer Bin vuslata değer bir gülücüğü Kızın adı “Gül” müş meğer Gülsene kız haydi Güldür bakalım gülerse Dağıtmış kucak dolusu sevgi İlgi görmemiş kimseden Kızın adı karşılıksız “Sevgi” Sevsene kız haydi Sevdir bakalım severse Çınlatırken kulakları kahkahalarla neşe Kader dönüvermiş güneşe sırtını Susmuş şen sesler kızın adı “Neşe “ Neşelensene kız haydi Neşelendir bakalım neşelenirse Hayatta her zaman gelmiş birinci Olmamış tüm sevinci yarım kalmış Oysa kızın adı sadece bir ”İnci “ İncilensene kız haydi İncilendir bakalım incilenirse 36- DİYEMEM Ben şiire şiir demem Şiir beni sarmayınca Şair demem her şaire Kalpten şiir sağmayınca Her nehire nehir demem Kalpten kalbe akmayınca Sevda demem ben sevdaya Gönülleri yakmayınca Ben yağmura yağmur demem Şiir nehrim taşmayınca Sevi demem her seviye Sevi kalbi aşmayınca 37- AKIL / SIZ Beynime belleğime sığmayan İkide bir kabından taşan Canı sıkılan bol kapasiteli Işık yıllarınca uzaklarda aklım Yelken etme yüreğimi rüzgarlarına Sabrım kalmadı çılgın fikirlerine Yoktur kimseden gizlim saklım Bakıyorum da pek meraklısın Hemen billur kuleler kurmaya Hayal kırıklığının doğurduğu Köpüklü hırçın dalgaların savurduğu Her dalgada yer değiştiren Islak ince kumları üzerine Yosunlu kaygan zeminlere Yıkılıversin diye ilk tusunamide Benden sana izin kafamdan usulca sız Aldırma deseler de bana akılsız Al başını çık git dolaş gezin Gönlünce bir gün yaşa şiir tadında Çekinme kimseden hatta ışınlan başka aleme Göğün en parlak yıldızına tüne Gülümse yeni doğan güne Uç uçabildiğince ister daldan dala hopla İster sallan gönlünce Kirazlar topla küpe yap kulaklarına Takılma saçımın aklarına El salla Eblehler şehrinin pazarına Akıl taşıyan katarlara 37- Yalnız şunu söyleyeyim peşin peşin Unutma sakın Gerçekleşmeyince hayallerin Geri dönmezsen tasına Öyle bir görmezden gelirim ki Şüphe edersin varlığından Kelaynak kuşları Birecik’ten kanatlansa bacama konsa Cehennem bile donsa Denizler kalsa çakılsız Yaşayamam akılsız Bozma aklımın terazisini Olamam sensiz Bırak atraksiyonu Terk et yalnızlar istasyonunu Gel aklım başıma. 38- AŞK HALAYI ** Aşk; Ne büyüksün dünyaya hakimsin İn misin cin misin nelere muktedirsin Ne kadar şıksın yüreklerde ışıksın Aşk; Tek hece ama Uyutmaz adamı gündüz gece Sihirli kelimelerle ne yakışır şiirlere Aşk; Yüreğinden dökülür her harfi damla damla Dizilir dizelere İmkansız olsa bile dalga dalga yayılır ruha Aşk; Bir şarkıdır kalplerde ateştir Hatırlanmaktır anmaktır yanmaktır Kanatlanmaktır katlanmaktır Aşk; Üç harflidir üçü de marifetlidir A ayartır Ş şaşırtır K kavurur Aşkı söylemesi kolay yaşaması olay Aşk; Yerleşince gönüllere el ele tutuşturur Dizeleri halayına katar Ayakların coşkusuyla halay çektirir Aşıkların alayına Sonu çıkar balayına 39- RÖNESANS Kurşun kalemi tutan yazar Müzisyen kırık sazı çalan Ressam kıl fırçayı alan Şiir yazan aşka dair Kendini sanır şair Herkes sanatçı Herkes usta Şüphe yok bu hususta Her yerde sergi Her yerde konser Kimse yazmaz yergi Kimileri vermez vergi Her taraf doldu monşer Ne mutlu sana Türkiye’m Rönesans’ı yaşıyor ülkem 40- KAYBOLAN YILDIZ Gizemli siyahlarına bürünen Gecenin en koyu renginin koynunda Arıyorum kaybolan yıldızımı Sabahlara kadar penceremde uykusuz Kuşkusuz o da beni arıyordur Belki aç belki susuz Gözlerim tarıyor usanmadan Gökyüzünü umarsız Bulamıyorum bir türlü Tanırım oysa binlercesinin içinde Biliyorum kayboldu umutlarım gibi Sonsuzlukta toz oldu Bir gösterse güzel yüzünü Silecek içimdeki hüznü Akıp gidiyor zaman gün doğacak birazdan Başlıyor tan yeri ağarmaya gözlerimse kapanmaya Sönüyor yıldızlar birer birer Sokak lambalarıyla beraber Gidiyor gece usul usul Sabahın ilk ışıklarını kucaklıyor çifte kumrular Bildiğim dualar dudaklarımda Hadi nazlanma yıldızım oradaysan çık meydana Gecenin masumiyetinin hatırına Ay dedenin tanıklığında Simsiyah esrarlı perdenin arasından göster o gülen nurlu yüzünü Ne olur bir kerecik kırpıver gözünü. Yoksa sen de mi istiyorsun Kızlar gibi yüz görümlüğü 41- GELECEK Barış notaları çalmayan Tüm sazlar akortsuz Barış şarkıları söylemeyen Tüm sesler detone Siz deyin yarın Ben diyeyim yarından yakın Belki uzaydan Aydan belki Umut dolu güzel bir gelecek İnanıyorum gelecek Geçecek bugünler Gülecek herkesin yüzü Barışla sevgi Günün birinde Kol kola çıkagelecek 42- ALARGA Atın beni bir sandala Salın gidem alargaya Bata çıka dalgalara Gözyaşlarım aka aka El sallayın yanım sıra Varamazsam sabahlara Hesap sorun rüzgarlara Yunuslara selam edin Martılara simit verin Baka durun ardım sıra Bir gün yıldız olduğumda Göğe ışık saçtığımda Uçtuğunda ruh bedenden Hakka kanat açtığımda Anın beni ara sıra 43- MÜLTECİ AKINI Sessiz sessiz huzurla uyurken ana karalar Serin okyanus sularının koynunda Kızışıverdi petrol kavgası kıtalar arasında kıyasıya Suçlu kimdi bu acımasız oyunda Yerleştirirken dünyanın sahipleri dünya haritasında Canının istediği yere yeni yeni ülkeler Can doldu mataralar kevgire döndü miğferler Söndü çocukların gözlerindeki fer Emerken terörün lanetli memesinden Acı ve zehirli siyah sütü Nasırlaştırdı sıcacık minik yürekleri Gerçeğin soğuk yüzü Seyretti ibretle cümle alem rahat koltuklarından Olmadı oynatan ne kalemini ne parmağını Sus pus oldu evrendeki onca insan Değişiverdi mayın döşeli sınırlar Ateş çemberini yararken mülteciler Tırmandılar uçurumların sarp ve kaygan yamaçlarına Pembe umutlarla kucak açarken kimliksiz yarınlara Sustu yanan yüreğindeki isyan Toplayamadan tası tarağı terk ettiler evi barkı Kırdılar dikenli tel ağı başladı mülteci akını Tenlerinde değil savaş yaraları Ruhlarında alevlendi ihanet yangınları Unuttular işgal edilen yarınları 43- Hüzün yüklü bakışlarıyla Uçmak isterken özgürlüğe Kanat açtılar mutluluğa gebe geleceğe Ters dönmüş ünlem işaretlerince Ayaktalar her gece Her gün başka bir geminin ambarında Çoluk çocuk kadın kız Simsiyah yıldızsız Dalgalı denizlerde taşınırlarken çok uzak yerlere Taşırlar savaş ayıplarını zamanın ötesine Dili geçmişlerden yayarlarken geniş zamanlara İster istemez olurlar sınır dışı Oradan tekrar deniz aşırı Issız tuzlu yabancı bir denize Sonrası haberlerde Yürek burkan hazin hikaye Ya cehennem ateşi Ya denizin dibi Onlar mülteci 44- GÜCÜME GİDİYOR Usanır mıyım hiç sevmekten Uslanmayan deli gönlüm Sus söyleme kimselere Aman duymasınlar sakın Bir sen bil bir de ben Kınayanlar olur belki Bunca kine nefrete Duyarsızlığa Acımasızlığa rağmen Seviyorum diye Hala daha insanları Hadi durmayın söyleyin Nedir bu olayda İyilerin doğruların Suçu günahı Söyleyin ben de bileyim Ne olur ağlamayın gözlerim Yaşlarla gülmeyin yüzüme Gidiyor zaten çok gücüme Ne yapayım elimde değil Seviyorum işte bile bile Bin bir ümitle Sevdikçe belki yontma taş kalpleri Sevgi yosunları sarar diye 45- KURŞUN KALEMİN SUÇU Kalem kurşun döker Deler geçer şiiri Dökmek istedim derdimi Kurşun kaleme Duyurmadan gizlice el aleme Sessizce dinledi dinledi Dönüp bir baktım ki Kurşun yağdırmış dizelere Anında Duyurmuş cümle aleme Benim derdimden sana ne Bir daha mı Tövbeler tövbesi Bundan böyle En iyisi Aç koynuna söyle Halini ahvalini 46- HAMARAT KARINCALAR Sabah, sabah Bir baktım ki Allah! Allah! Üşüşmüş evime Bahçemdeki onca hamarat karınca Sırf onları ezmiyorum Ekmek ufalıyorum diye Sevgiyle ilgiyi birlikte karınca İstila edivermişler her yeri Böyle habersiz gelinmez ki “Kadın Sığınma Evi” mi sandınız Zor geçiniyorum zaten emekli maaşımla Karınca kararınca Haydi! Kızlar iş başına Yok öyle yan gelip yatmak Caka satmak hava atmak Hadi durmayın alın ödüllerinizi Yükleyin sırtınıza Haramla yalandan maada Hava kararınca Evli evine köylü köyüne Sığışamayız hepimiz Kimin evi yoksa karınca deliğine 47- SALKIM SALKIM S/ÖĞÜTLER** Salkım salkımım Salkım saçağım Salıncaklar kurduğum alkımım Dilek ağacım Sığınağım dert ortağım Hayaller kurduğum otağım Yağmur yıkamış pırıl pırıl Topuğuna değen saçların Güneş kurutmuş Eğil biraz ben de tarayım Her teline inciler asayım Taç etmişsin başına kuşların Dans ediyorlar cıvıl cıvıl Nasıl salınır kırılgan dalların Gül ağacının mis kokulu Esintisinin kucağında kımıl kımıl Salkımım söğüdüm Yeşilinden çalmış gözlerim Bilsen Ah! Bir bilsen seni ne çok severim Bir an görmesem özlerim Bilirim ağaçların en zarifisin Başkadır bende yerin Elbet bir gün gelir ölür ağaçlar da Gururlarından yatmazlar toprağa Çürürler ayakta ağır ağır Salkım salkımım söğüdüm Sana salkım salkım öğüdüm; Bir gün bensiz kalınca Üzülme yanma harıl harıl Şiirlerimi oku avunursun Zamanla her şeyi unutursun 47- Sevene dört elle sarıl Dostla düşmanı ayır İşin çok zor güzelim Kendini nankörden sakın Bunca yalan riya varken Doğruyu nerede bulursun Dik tut başını Paylaş dostlarınla aşını Gölgene sığınan herkesi ben sanma Vefasızları anma Söylenen her şarkıya kanma Okşarcasına değince narin dalların ellerime Yel vurunca hıçkıran yaprakların düşünce yüzüme Gölgen şemsiye olunca üzerime Yayılır ilahi bir duygu yüreğime ığıl ığıl Öylesine garip bir bilmece ki; Tanrı’nın her yana uzanan o kutsal eli Sanki sıcacık avucumun içinde ılgım 48- SİHİRLİ SAKSI Yoksa siz Çiçek mi sandınız Saksıda büyüyeni İnanın yanıldınız Sevgidir ümittir Sabırdır inançtır Emektir büyüyen Harmanlanır toprağında Hepsi birbirine karışır Kokusunu rengini Onlardan alır Tüm güzelliğini 49- SARDUNYALAR Ne güzel çiçektir sardunyalar Ne naz eder ne niyaz Demez hiç kış yaz Nereye eksen bitiverir Onun olur dünyalar Ne soğuk der ne sıcak Her iklime dayanır yavrucak Güneşi de sever gölgeyi de Öyle her gün Su falan da istemez hani Bazen bahçede bazen saksıda Allanır pullanır boyanır Alır kokusunu toprağından Rengarenk giyinir Çiçeklenir buket buket 50- BEŞ İŞLEMLİ AŞK Hem yıldırımlarca çarptın Bin parçaya böldün Hem zıvanadan çıkardın Sonra da yerlerden topladın Çarpma beni aşkınla Bölme sevginle bin parçaya Çıkarma aklından bir an Toplama vuslatınla Gel aşkım yapalım son işlemi Tartalım aşkını sevgi terazisinde Tamamlansın sağlama Sağlama alalım işi 51- AĞLA / YAN / NAR Ne kadar benzeşir Kızaran kabuğuna sevdalanan Nar tanelerinin Kanayan dağılışıyla Sevdiğini yitiren yüreğin Kan ağlayışı Geçti sevda çağın Ağla nar yan nar Söküldü sevgi bağın Derdine katlan nar Kana kana ağla Sabret dayan Aksın içine gözyaşların Dökme sakın dışarı Kopmasın boran Ağla nar Yan nar 52- UYKUSUZ GECELER Herkes uyuyor Uyuyamıyorum bir türlü Salıncaklar kuruyorum Geceyle gün arasına Sallanıyor Sallanıyorum Söylüyorum yanık bir türkü "Uykuda mısın sevgili yavrum Uyan uyan uyan" Aç pencereyi hatır sor ara sıra Kurtar elini cebinden Şöyle bir bakıver ortalığa Herkes derin uykuda Sanki alem komada Yok mu sesimi duyan 53- HAYAL YOLCULUĞU Durduk yerde Öyle bir gitmelerim vardır ki; benim Oturduğum yerden Vakitli vakitsiz Yönü adresi belirsiz Habersiz valizsiz Beş parasız Olmaz ardımdan Ne uğurlayan Ne bir tas su savuran Ne mendil sallayan Basınca hayal tuşlarına Tutunduğum gibi Rüzgarın kanatlarına Dolaşırım alemi Bir uçtan diğer uca Kutuplardan ekvatora Yıldızlardan bulutlara Gider gider dönerim Sessiz sedasız Duymadan kimsenin ruhu Ne karşılayan Ne kapıyı açan Ne kucaklayan 54- RÜYA ÖTESİ Aramızda parola Bir öpücük gönderdim sevgili ay dedeme Yıllardır tanır beni demez hiç “ İnci hanım hayrola” Yapar her istediğimi sallandırıverdi ip merdiveni Tırmandım vakit geçirmeden sütunsuz gök kubbeye Öyle bir manzara yok dünyada Gider gelirim ara sıra akıl ermez bu sırra Yürürken samanyolunda salına kırıta Çıktı aniden bir fırtına Başladı yıldız yağmuru düşen düşene kayan kayana Topladım önüme geleni Doldurdum coşkuyla ceplerimi eteğimi Bıraktım kendimi sonsuz boşluğa Eriştim doyulmaz bir hoşluğa Buldum kendimi balkonumda Girdim hemen mutfağa yaptım bir kazan çorba “Yıldız şehriyeli çorba“ ismi İçine kattım bir avuç sevgi ekledim tuzunu biberini Verdim terbiyesini Dağıttım konu komşuya Hamurdan değil şehriyeler bunlar gerçek yıldız O yüzden çorbam bu kadar leziz Şiirimi okuyanlara da birer kaşık var hepinizi beklerim Bahtınız yıldızlar kadar parlak olsun yüreğinize ilham dolsun Benden söylemesi yıldızlar çok sıcak üfleyerek içiniz Umarım beğenirsiniz afiyet şeker bal olsun. 55- İKİRCİKLİ Ne görmek isterim seni Ne görmemek Hicap duyarım baksam yüzüne Bakmasam azap duyarım Hem sevmek isterim seni Hem sevmemek Merhamet duyarım sevmesem Sevsem sevgimden nedamet duyarım 56- “AZ” I BİLMEYEN “ÇOK” LA ÇARPILIR*** Hor görme sakın daldan yere düşen inciri Çözüverir bir anda kalbi saran zinciri. Güzel olacak bugün besbelli Perşembenin hayrı Sabahından belli Yürürken yolda İki dirhem bir çekirdek Birden ağaçtan atladı önüme Yemyeşil bir incir Ballı mı ballı Tatlı mı tatlı Alırken kısmetimi yerden Bir de üstüne Beş kuruş buldum haybeden İyi mi Düşmüş kim bilir kimin sökük cebinden Belki şans getirir diye Koyarken heybeme Çözülüverdi bir anda Yüreğimi saran zincir Umudum kanatlı Ufkum iki katlı Daha ne olsun değil mi 57- GÜLÜ / VER / SEN Ne olur bir kerecik yüzüme gülüversen Dünyalara değişmem bana o gülü versen Üzülme olanlara her şeye gülüver sen Derle bütün gülleri en güzel gülü ver sen 58- HAMAM TASLARI Çeyizin olmazsa olmazı Kimi altın gümüşten Kimi pirinç dövme bakırdan Kimi alüminyum naylondan Gözyaşlarıyla karıldı içinde Kim bilir kaç genç kızın kınası Kasılırken kaynanası Boynunu büker kız anası Ürperirken baştan ayağa ten Paklanır yorgun beden Hangi geline döküldü sevinci Bilinmez günahı kaç erkeğe Hastaya şifası Kırkı bebeğe Sevabı mevtaya İlham oldu kurnadaki duruşuyla Anlayınca suyun kaldırma gücünü Arşimet buluşuyla Dünyaya oldu ilan Hamamdan fırladı Anadan üryan Feryat figan Buldum …Buldum….Evreka 59- SEN Öyle bir sen var ki içimde İnan tanımıyorum ben de Sanki senden ayrı biçimde Sen gitsen bile O kalır bende 60- TESPİH BÖCEĞİ Kardelenler bile Enkazdan çıkan depremzedelerce Tonlarca karın altından Güneşi gördüğünde Solacağını bildiği halde Korkusuzca uzatırlarken başlarını Çatmadan kaşlarını gerine gerine Güler yüzle güne Gel de bak şu çiçeğin yaptığı işe Orada tespih böceği gibi büzüşeceğine Çıksana şöyle güneşe Bırak seni sarsın sarmalasın Isıtsın yüreğini Çözülsün buzların Gelsin yüzüne renk Ruhuna ahenk Gönlüne neşe Durma gölgede üşütürsün Görülmemiş böylesi Çözemedim inan ki Söylesene Sen hangi türsün 61- GÜZEL KÖYLÜM Saçları örülü Şalvarı güllü Püsküllü heybesi Vefakardır güzel köylüm Çorak toprağı karan Tandır ekmeği yoğuran Doğuran güzel bebeleri Cefakardır güzel köylüm Güleç yüzleri yanık Al topukları yarık Yanık içli sesleri Neşelidir güzel köylüm Yemenisi oyalı Altın bileziği burmalı Yanakları kudretten boyalı Kınalı nasırlı elleri İşvelidir güzel köylüm Tarlanın güneşi Ailenin nüvesi Köyün neşesi Yoktur güzellikte eşi Çalışkandır güzel köylüm 62- UMUTLAR BİTMESİN Öylesine umutluydum ki Dut yaprağından atlas Koruktan helva Oluyor diye Nedense yıllardır mayalanmadı bir türlü Dalında kuruyan şarabi gülüm Dostluğa barışa kardeşliğe Kanatlarının sıcaklığında bülbülün Bekliyorum bin bir ümitle Diye diye Belki bir gün 63- BİR BİLMECEM VAR Kim kimi öldürür Kim kimi güldürür Ateş mi söndürür suyu, Su mu yakar ateşi Hangi yürekten gelir Bu 'coz' sesi, Hangisi tüttürür dumanı Elbet bulunur bir bilen Cevap bekliyoruz Buhar hanımla Kül beyden 64- MAVİ ÇOCUK Öyle mavi Öyle maviyim Mürekkeple yoğrulmuş Mavi pompalar kalbim Denizlerden okyanuslardan Gökyüzünden bile mavi Dudağımdan tırnağıma Baştan ayağa maviydim Gönlüm kayınca kırmızıya Birden morardım Görüverdim mor ötesini 65- BUĞULU ÇİÇEKLERİMİZ Sakın siz bunları Aynalara camlara hohladığımız Yazıp yazıp sildiğimiz Buhar sanmayasınız Uçup gidiveren Silemediğimiz en güzel yazgımız Yürekten dökülen dize dize inci Şairin sevdası En büyük sevinci Şiir bunlar Sizlere bırakıp gideceğimiz Ardımızdan açan buğulu sevgi çiçeklerimiz Hem de yediveren 66- KARA SEVDA Kara mı? Kara Bahtım gibi Büyük mü? Büyük Derdim gibi Güzel mi? Güzel Huyum gibi Sıcak mı? Sıcak Yüreğim gibi Özel mi? Özel Sevgim gibi Sessiz mi? Sessiz Senin gibi Soğuk mu? Soğuk Elin gibi Acı mı? Acı Sözün gibi Yalan mı? Yalan Aşkın gibi Çirkin mi? Çirkin Özün gibi 67- EN BÜYÜK AŞK Mecnun ararken Leyla’yı Sonunda buldu yüce Mevla’yı Aşık oldum ben aşka Buldum aşkı ben aşkta Daha güzel ne var ki Dünyada aşktan başka Aşkı ara bulursun Bir gün aşık olursun Sen de Allah kulusun Aşk ne kadar ulusun Aşk aramam başka Buldum sabırla deva’yı Bu aşk bambaşka. 68- MERAK Kapıldım gidiyorum deli divane yele Savuracağı meçhul o yer acep nere Tırmanırken sarp ve dikenli yamacı Var elbet Yaşamamın bir amacı Öğrenmektir merakım sonumu Yaşamalıyım ki okuyalım Macera romanımın sonunu Acele etme biraz sabret Geçerken ağır ağır dünyadan Akla karayı seçerken Derken gitmek için çok erken Ne olacak son konu Hangi şiire konacak son nokta Ne olacak bu öykünün sonu Ölüyorum meraktan 69- IRGANDI KÖPRÜSÜ Hıçkırarak ırlarken geçmiş zaman Geleceğin korkusundan Irgandı antik köprü salıncaklarca bir an Bursa’nın nadide gerdanlığı Tarihin canlı tanığı Köprülerin şahı Kim bilir üzerinden kimler geldi geçti Sırtında taşıdın kaç sultanı Selamladın kaç padişahı Oldun yol geçen hanı Var mı ülkemde böyle köprülü çarşı Emsali nerede hani Dükkanları karşı karşı Seyrediyor gıptayla yukarıdan Tüm heybetiyle "Setbaşı Köprü"sü Yıpratmamış seni asırların törpüsü Yorulmamış malzemen Barındırır sanatçıları bünyen Sıralanmış üzerine her tür sanat atölyen Sağlı sollu sanki tren Neler yok ki içlerinde Hepsinde ayrı sergi Hat-ı,Kat-ı’sı, Ebru’su, Tezhip-i, Ağaç oyması, sedef kakması, seramiği "Irgandı köprü'sü"nün altından Gökdere’nin köpüklü selleri geçer Üzerinde sanat yelleri eser. 70- HAYAL GEMİLERİ Siyah kadife perdeyi ağartan Günün o nurlu ışıkları Yavaş yavaş soldurmaya başlarken Gökyüzünde parıldayan yıldızları Usulca kabaran dalgalardan Yükselen sis yüzünden Göremedim ne yazık ki Gecenin kuzguni siyahında Birbirine teğet geçen Rotaları sabit hayal gemilerince Varamadım farkına Yanı başımda esen Mutluluk rüzgarını Helak oldum Kovalarken yalın ayak Hayallerimin gölgelerini Asırlık çınarın asfalt dallarında Koşturdum durdum Kan ter içinde Umudun peşinde ömrümce Yoruldu hayallerim Hallerim değişmedi Yanaşmadı limanıma Hayal gemilerim Yakalayamadım ne umudu ne hayalleri Bomboş kalıverdi ellerim 71- KIRK AYAK’ IN AYAK İZLERİ Sökemedim yosunlarından Mavi kabarcıklı kaya midyelerini Çözemedim kapalı kutunun gizlerini Kesilen ellerim değil Dilim dilim Sevgisizliğin asit kokusuyla Tuz biber yangınlarında Çentiklenen biçare yüreğim Sahilde toplarken eteğime Birer birer şeytan minarelerini Dönüp baktım ardıma Siliverdi bir anda köpüklü başıboş dalgalar Çıplak ayaklarımın ıslak kumlara bıraktığı Otuz sekiz numara ayak izlerini Anladım o an Olsam bile kırkayak Kolay değilmiş öyle Sessizce geçerken dünyadan Derin izler bırakmak Yürüdüğüm taşlı dikenli yollara Varmak için emin adımlarla hayallerimdeki güle Gerdanlığa dizeceğim balçıktaki inciye götürmez ayaklarım İzlerin üzerine örtülen Gözlerime çekilen önüme gerilen Maviliğin buz kırığı rengi buğulu perdesini aralarken anlak Alıverir sahnede yerini büyülü ihtişamıyla sanat. 72- GÜLEN AZ Ne gül açar bağımda Ne bülbül var dağımda Geldi beni buldu dert Henüz gençlik çağımda Avaz avaz ağlasam Güler miyim ki biraz Bülbül etme güle naz Bu dünyada gülen az 73- HÜZÜN PEŞİMDE Ardım sıra gelme hüzün Yüzüme bakacak Kaldı mı yüzün Hüznü ektin avuç avuç Yüreğimin gamzelerine Sağdım acılarımı avucuma Uç uca ekledim Al gözyaşlarım Olsun sana hediye Yorgun gönlüm Kapattı kapılarını yarınlara Yok sana diyecek başka bir sözüm Düş başkasının peşine Rahatlasın özüm 74- SENSİZ- BENSİZ İyi bilirdik Birbirimizi Sezerdik Gözlerimizden halimizi Seni ben sanırdım Beni de sen Anladım sen değilsin Bendeki sen Al götür senin olsun Sendeki ben Alıştım sensizliğe Yeter bana Bendeki sen 75- MADALYONUN ARKA YÜZÜ Madalya yapsam dünyayı Taksam dostun yakasına Çok gelir Dayanamaz Şaşarım cakasına Bağışlasam dünyayı komşuma Az gelir Kaldıramaz Gitmez hoşuna Uğraşlarım boşuna Madalyon yapsam Assam boynuma Ağır gelir Taşıyamam Bakınca arka yüzüne Dünya zindan olur gözüme Bana dar gelen dünya Belki size bol gelir Yıkıverdim dünyanın gizemli duvarlarını Gördüm gerçeğin somut aynasını Oh! Dünya varmış Dünya yıkılsa umurum değil 76- KARDEŞLİK Kardeşin kardeşle kucaklaşması Bulutlara inat güneş gibidir Sevgiyle sarılıp koklaşmaları Gecelere inat seher gibidir 77- SEVMEK GÜZELDİR Güzeldir sevmek Seviyorsa sevilen Sevmek güzeldir Sevilen özelse Güzeldir sevmek Sevdiren güzelse Güzeldir sevmekten bile Sevmemek bir daha Sevince bir kere sevmeli Sevmemeli başka birini Sevdin mi aşkla sevmeli Öyle sevmeli Öyle sevmeli Değmeli sevdiğine Ömür boyu sürmeli 78- CENNETE SIĞINAN ÇİÇEKLER Masum bir güz gününün sabahında Tan yerinin titrek pembe ışıklarıyla Usulca açarken perdesini güneş Soluyordu kırların rengarenk sevgi çiçekleri Gün geçtikçe azalıyor çeşitleri Kimi kayboluyor kökünden kimi kaçıyor türünden Gülmüyor artık yaban gülleri Mahkum ediyorlar kokusuz bir yaşama Cezalandırıyorlar bizi Ya da terk ediyorlar petrol asit kokulu dünyayı İnsanlar doğanın değerini anlayana İnsanlık mertebesine erene değin dönmeyecekler geri Belki de nefes almak için saklandılar çiçek cennetine Tütsüleri koklarız bundan böyle onların yerine Kuşlar bile fark etti bizden önce çiçeklerin sessiz göçünü Cıvıldıyor erkek kuşlar dişilere solan çiçeklerin hüznünü Dişi kuşlar sürtüyor kanatlarını Şefkatle güz çiçeklerine güldürebilmek için yüzünü Dans ediyor kuş sürüleri çemberler çizip hep birlikte Soru işareti bırakıyorlar semaya hiç gördünüz mü Uçtu kuşlar arılar kelebekler Kaçtılar karadan çığlık çığlığa korktular insanlardan Seyrettiler ürpererek meleklerle sisli gri bulutların ardından Fayda yok kanat çırpışlarından Anlayabilseydik kuş dilini çözerdik verdikleri şifreyi Göçerlerken sıcak ülkelere selamlıyorlar bizleri Görülmeye değer şovları Para uğruna insanlar kurban ediyorlar doğayı Düşündünüz mü acaba ya gelmezlerse bir daha geri 79- “AH” SESLERİ Sadece sevdalı gönüllerin Gülleri açtıran Bülbülleri şakıtan Aydınlatan ruhları Özlem dolu iç çekişlerinden gelmez “Ah” sesleri Kafesli pencerelerden umarsız yankılanan Detone seslere karışan Kaybolan akortsuz sazların tınısında Yüreklere hançer sokan Karşıki dağları yıkan Acılı inlemeler verir Ah”lara ismini. 80- GECE TRENİ Vagonları esrar yüklüdür Efkar tüttürür bacaları Gece trenlerinin ne dumanı görülür ne rengi Kara yılanlarca kayar gider gecenin kör vakti Çalar durur düdüğünü Yırtar siyah kadifeyi yürek hoplatan sesi Yıllar yıllar önce Dilinden dökülürken kahkahalar Anlatırdı yaşlı komşu teyze Hiç yalanı yoktu bence Kafkasya’nın bir dağ köyünde gecelerden bir gece Gecenin en koyu vaktinde dizilivermiş saf saf Işıklı evler vadiye hele canavar sesi Yankılanmış karşı tepelerde Herkes saklanmış bir köşeye Sabah bakınca bütün köy şaşmış bu işe Yeller esermiş yerlerinde ne ev varmış ne izleri Yollamazlarmış kızları köyün dışına Eşkiyalar kaçırmasın diye Kafkasya ormanlarına Kimse inemezmiş korkudan ışıklı vadiye Gözler olmuşlar her gece Ürperirmiş herkes bu ışıklı pencerelerden Haberleri yokmuş ne vagondan ne trenden Soru sormak çok ayıpmış o devirde büyüklere Onlar da gece olunca bekler olmuşlar sabırla Seyrederlermiş gizlice perdelerin arasından saf saf Gelince gece treni periler yine geldi diye Çıkamazlarmış yorganın altından gözlerinden uyku akıncaya değin 81- OK VE YAY Olmasın sitemin şair Ne yıldıza ne güneşe ne aya Ok saplanınca yüreğe Geri dönmez yaya Geçemedin dümene Kaldın yaya. 82- NASIL NEFES ALSIN TOPRAK Ne orman kaldı ne kaynak Ne köşk kaldı ne konak Ne manolya ne leylak Hani kafes hani cumba Hani tango nerde rumba Şimdi moda dubleks villa Nasıl nefes alsın toprak. Her yer duman her yer baca Zehir salar dört bir yana Her damda bir baykuş Hani ağaç hani kuş Gece kondu doldu yeşil ova Yollar asfalt parke taşı Beton oldu yeşil BURSA Nasıl nefes alsın toprak? 83- NAFTALİN VE GÜVE O keskin kokusu yok mu Ciğerlerimizi yakan Yaşamımızın üzerine Tuz biber gibi serpilen Güveleri ürküten Kırk bohçaya Sarsam sarmalasam Naftalinlesem Sandıklara saklasam İçime gizlesem kendimi Ne yapar eder Yine de gizlice Yer bitirir Gitti nice güveyler Gelinler çiçeği burnunda Acep nerelerde gizlenir Gözle görülmeyen Ömrümüzü yiyen güveler. 84- ŞİKAYETİM VAR Söndürmez yağmur rengi gözyaşları Ne vicdan ne orman yangınlarını Haykırdım yüreğimdeki tüm acıları Çığlık çığlığa Avazımın yettiği kadar Olmadı duyan Dünya susmuş Pusmuş insanlar Yürekler sağır Ölüyor ağır ağır doğa Kokmuyor güller solmuş Küsmüş ötmüyor bülbüller Küller sarmış ormanları Bir haller olmuş herkese Kalmamış vicdan Nerelere gideyim Kimi kime şikayet edeyim Uyan insanoğlu uyan Geç kalmadan Çalmadan alarm zilleri Var mı sesimi duyan 85- DEYİMLER VE İNSANLAR Kimi bilmez nerede durduğunu Terk eder yurdunu kimi yer vurgunu Yapar soygunu kimi vurur vurgunu Kimi vur deyince öldürür olur kader kurbanı Söndürür ocağını Kimi kaybeder yolunu bulur kimi Kimi gelir oyuna kimi bakmaz boyuna Basar hem dalına hem nasırına Kimi çakar çiviyi hem nalına hem mıhına Biri çağ açar kimi dağa kaçar Dağları aşar diğeri Kiminin yüzünde güller açar Biri takar çelmeyi çeneyi yarıştırır diğeri Gelir giderler iki kapı arası Birinin gözleri kömür karası gözü kara diğeri Bazısı ana kuzusu Çoğunun içinde kalır arzusu Kimi şeytana ters giydirir papucu Kiminin dama atılır papucu Biri vazgeçmez huyundan geçer borudan diğeri Kimi kıl aldırmaz burnundan Kimi görmez burnunun ucunu Burnundan getirir diğeri Burnundadır ispirtosu Biri yürütür saman altından suyu Diğerinin çıkmadan canı değişmez huyu Kimi kılı kırk yarar kiminin içi seni dışı beni yakar Birinin başına vurur harı diğeri tutar zarı Kiminin tutar ah’ı ağlatır zarı zarı 86- VEFA Eğretiyse temel taşları sevgide Yıkılıverir ilk depremde Her veda değildir elveda Sevginin aşkın Olmazsa olmazı Elveda değil vefadır Vefa 87- ÖMÜR EN GERÇEK FİLM Anlayamadım hiç bir şey Ömür denen şu kısacık filmden Daha yerleşmeden yerime Bitiverdi hemen Hadi durma makinist Sar makarayı başa sar bakalım sarabilirsen Doğarken ağlayarak çırılçıplak Bilmeden geldiğimiz yeri Senaryo alnımızda yazılı önceden Mecburen oynarız verilen rolleri Hadi durma artist Seç kendine güzel bir rol seç bakalım seçebilirsen Kaparız bazen kolayca başrolü Bazen zor buluruz figüranı Ya siyah beyaz çekeriz Ya da renkli sinemaskop Affetmez hatayı yönetmen Yanlışlar yaparız istemeden Hadi durma senarist Çöz makarayı baştan sona çöz bakalım çözebilirsen Memnun oluruz uzun metrajlı olursa Dramda güleriz ağlarız komedide Çekip gideriz meçhule film şeridi bitince Arkamızda feryat figan Cepsiz meteliksiz yalın ayak anadan üryan Hadi durma öbür dünyadan dön bakalım dönebilirsen 88- ALIN YAZISI İkiye yarılsa Parçalansa kafatası Silinmez hiçbir şeyle Alnındaki yazısı Olmamış bugüne kadar Ne okuyan ne gören Hangi dilden yazısı Son sözü söyleyen Her zaman Alın yazısıdır Alın yazısı Ne savcının ithamı Ne hakimin kararı Ne mahkeme zaptı Değişmez asla İlahi gerçeğin yasası 89- UTANGAÇ VENÜS Sarayın gizemli kırkıncı odasında bir kadın Soyunur ağır ağır kadınca Herkes zanneder bahtiyar Bilmezler zamansız olmuş ihtiyar Soyunurken korkularından kadınlarca Soyundukça soyunur acılardan Sıyrılır anılardan Soğuktan ürperirken tüyleri Birden gayri ihtiyari İzlendiğini sanır aklınca utanır sıkılır Bakınır iyice etrafa gizlenir hemen köşeye Örterken elleriyle gizlerini Görmesinler diye izlerini Avucuyla doldurmaya çalışır Göğsündeki boşluğu sızlarken ciğerinin köşesi Yankılanır sağır duvarlarda sesi Seyretmeyin buruşmuş tenimde zamanı Hemen yumun gözlerinizi Size sesleniyorum dilsiz duvarlar Bakmayın sakın ayıptır Sanmayın ki bu sizin için kayıptır Görmezden gelin zaman aşımından geri kalanı Sen ayna niye döktün sırlarını ortaya Bir zamanlar bakışımla çatlardın ya Şimdi dön arkanı sakın kırılma Söyleyin bakalım yastıklar Neden böyle pörsüdünüz Size ne oldu perdeler niye kırış kırışsınız Yoksa bana mı güldünüz kıkır kıkır Siz kendinize bakın ütüyle de düzelmez Buruş buruş her yanınız 89- Hayallerle anılardır yaşlanmayan Harcarken zamanı Bozuk paralar gibi zaman zaman Avuçlarında kırıştırıverdi kağıtlarca Yüreğimi acımasız zaman Değilim ki taştan mermerden Yaratıldım etten kemikten Sessiz film çekimi yok burada Bilmiyor musunuz Yer çekimi var Hiç mi görmediniz çıplak insan Doğmadık mı anadan üryan Rahat bırakın beni Soyunmadan nasıl değişirim üstümü Gidin seyredin müzelerdeki heykelimi Çalınmadan kaçırılmadan Asırlardır zamana meydan okuyan Dipdiri süt beyazı Gencecik Stariçe Venüs’ü 90- ZAMAN VE BİZ Zaman değil geçip giden O durur yerli yerinde Aslında biziz Zamanın çekirdeğini delen Geçerken zaman tünelinden Bırakmadan geriden gelenlere Meçhule dair bir iz Bizi öldüren zaman değil Biziz zamanı öldüren Zaman mı bizden vazgeçen Yoksa biz miyiz Gelmek için cihana Yanlış zamanı seçen Gel de çık bakalım zamandan Geçmeden gidemezsin an’ dan Kaçamazsın dünyadan 91- NEREDESİN İNSANLIK Yitirdik o güzel sevecen duyguları Toplu ölümlerin sancısıyla Yeni bir asrın şafağında Acımasız bakışlar altında kurşunlanan Korumasız yürekler paramparça Hüküm giymiş tüm sevgiler Umutsuz göç yollarında Utanç maratonu uygarlığın sırtında Yıkılmış vicdanın eğreti temeli Yok olunca masum canların bedeli Bir yıldız yuvarlandı yanaklarımdan Tutuksuz gözyaşlarımla Arıyorum her yerde bir anlığına Göçtü insanlık Gecelerin yoksul karanlığına Soylu atlara binerek uzaklaşan Soyu tükenen soylu insanlar Yalvarıyorum size "İnsanlık Namına" Neredeyseniz dönün geri İnsanlar göçük altı 92- YERİNDE DURSUNLAR Gelir biri elimden alır diye Dileğimi bile tutamadım avucumda İyi mi Adamın biri yıkar diye Hayallerimi bile kuramadım gönlümce Güzel mi Densizin biri uyandırıverir diye Rüyalarımı bile göremedim özgürce Olur mu Olmayınca dileğim Gökyüzündeki tüm yıldızlar Yüreğime kaysa ne olur kaymasa ne olur Onmayınca dertlerim Baştan ayağa yağmurlar Yağsa ne olur yağmasa ne olur Okunmayınca şiirlerim Şehrin neonlarında ismim Yazsa ne olur yazmasa ne olur Dursunlar yerli yerinde Daha güzel değil mi Yeter ki parıldasın billur kubbe Bundan böyle Dileğim olsa ne olur olmasa ne olur Olmasa da olur 93- DAĞARCIK Tırmanırken insan Hayat ağacına Ömür boyunca Neler neler yükler Dağarcığına Kader alınca eline silgiyi Siler her şeyden ilgiyi Yürürken darağacına Unutur tüm bilgiyi Korkudan maada… 94- ŞİMENDİFER Lokomotif çıkınca gardan Yalnız da gider Gideceği yere Vagonlar kalır öylece Rayların üzerinde Biçare Tren lokomotifsiz Katar vagonsuz olmaz Yeter ki; Çıkmasın raydan Değiştirirken makası Karışmasın kafası Götürsün doğru istasyona makinist Yoksa çekemez Bunca gam yükümü Koskoca marşandiz. 95- KAYBOLDU İSTANBUL SİSLER İÇİNDE Dün öyle bir sis vardı İstanbul’da Yoğun mu yoğundu görmüyordu göz gözü Vakit akşam zamanım dardı Yüreğimse yorgun mu yorgundu Yolun değil sonu görünmüyordu başı Yordu gözlerimi kesafeti kat ediyordum mesafeyi Adeta milim milim İptal oldu tüm seferler ne gemi ne uçak vardı Sanki inliyordu köprü inim inim Kasvet sardı ruhumu kaldım sisler içinde iki kıta arası Her yer oldu kömür karası Durdun durdun da kadın gidecek bugünü mü buldun Atlı köşkü, müzeleri gezmeye Boğaz’da balık yemeye Pera ‘da beş çayı içmeye İlham Gencer'in piyanosu eşliğinde "Eski Dostlar" şarkısını söylemeye Sana ne Ayvazovski’den Pıcasso’dan Agatha Christie’nin kaldığı odadan Otur oturduğun yerde bak keyfine Kaybolacaksın İstanbul gibi sisler içinde Güzeller güzelim hatırlamadın mı beni Yıllardır ziyaret etmedim diye yoksa bana mı küstün sen Bak işte geldim göstermedin yüzün Yine de yaşadım rüya gibi bir gün Köprüden mi geçtim bulutlarda mı uçtum bilemedim Sanki sis değil illüzyondu Ne muhteşem bir olaydı Koskoca şehir gözden silindi bir an Yok oldu cümle alem durdu İstanbul’da zaman 96- KAHVENİN ADI SOHBETİN TADI Kahveler mi bayat Üzerime mi geliyor hayat Bilemiyorum ki neden Alamıyorum ikisinden de bir tat Yoksa dilim mi paslı Kahve aynı kahvedir belki Köpüğüyle mis gibi sakız kokusuyla Rengiyle, büyülü dumanıyla Kallavi fincanı lati-lokumuyla Aynı olmasına aynıdır da Aldanmayın sakın Kahvenin markasına adına Fincanın gülüne alına İşin aslı İki laf edecek dost olmayınca Nasıl varsın bu gönül kahvenin tadına 97- HAYAT YOLU Olmasa da her yolcunun eskortu Vardır elbet her yolun garip bir yolcusu. Kimi yolcu esrik artist vari Kimi yol yılankavi Olmaz hayat yolunda U dönüşü Bazı kazaların da özrü İz bırakır geçerken azı Herkes kendi yazar yol hikayesini Kavşaklar göstermez sağı solu Kendin bulacaksın yolu Önemli değil yolun başı sonu Ne gittiğin mesafe Ne hızın Virajlar keskin Boş ver şimdi onu bunu Hayat yollarında durumlar böyle Senden ne haber Cevap ver Neler sığdırdın Binlerce kilometreye Ne taşırsın sırtındaki heybede Onu söyle İşte esas mesele 98- ÇIĞLIK Rengarenktir tenlerimiz gözlerimiz saçlarımız Tek renktir gözyaşlarımız On parmaklıdır ellerimiz Kişiye özeldir parmak izlerimiz Farklı olsa da ses tonlarındaki tınımız Dünya makamlarında aynı sestir barış çığlığımız 99- YAKTIN BENİ ŞUBAT Yanıyordum yanar mı insan eksi on beşlerde Saçaklar kılıç kılıç buz gözlerimde pus Sokaklar diz boyu kar Öyle bir yanıyordum elim ayağım bumbuz Yağıyordu şehre lapa lapa efkar Yollar kapalı uçaklar iptal Her yer bembeyazdı hava ayaz mı ayazdı Beyazdı ölüm karaydı yazım Günlerden 24 Şubat’tı yanıyordu içim Kan ağlıyordu yüreğim Susuyordu etraf yüzlerde endişe Ellerim ellerinde gözlerinde gözlerim Sen soğuyordun ben yanıyordum Üşüyordu herkes buz kesiyordu camlar Duvarlar titriyordu donuyordu kuşlar Hava bile üşüyordu yerlere düşüyordu Bin parçaya bölünen sessiz çığlıklarım Çözülüyordu avuçlarımda Boğazımda düğümlenen hıçkırıklarım Yanıyordum cayır cayır Seni cüce seni yaktın kül ettin beni Kasırgalarca savurdun evimi Uzadı mı boyun bari elimden aldın da yari Karlı bir pazar sabahı aldın benden onca “ah”ı Affetmem asla dargınım sana Şubat Sakın görünme bana görmüyor musun Halim perişan, berbat… 100- DÜRRE (İNCİ) Sahipsiz dürreyim Sahilsiz okyanusta nihan Bir zerreye sığdırmış yüreğimi cihan Şahsiyetim günün birinde Belki bir sarrafa olur ayan Olmasam da kabuğumdan memnun Her dalgıca etmem halimi beyan. 101- ASİL YÜREK** Parmak izi gibidir kalpler Benzemez hiçbiri birbirine İçlerinden çıkar bazen alpler Tarih yazar birer birer Bilir misiniz hepsi ayrı çeşittir Girebilir misiniz bir kalbe vizesiz Yürekle kalp nasıl eşittir Kalp sadece et midir Yürek kanı pompalayan alet midir Kalpler yalnız, kalpler aşık Kalpler iyi kalpler kırık Kalpler yumuşak, kalpler yufka Dokunmayın sakın Çok incedir narindir kırılıverir Tamir olmaz kolay kolay Kalpler kötü, kalpler katı Kalpler taş, kalpler kaya Kalpler kör kalpler sağır Dokunmayın sakın Çok haşindir haindir kırıverir Tartışılmaz kolay kolay Kalpler şair kalpler cesur bayrak için durur Kalpler yüce vatan uğruna ölür Bulunmaz herkeste Dokunmayın sakın Nadirdir kıymetlidir asildir Taşınmaz kolay kolay 102- HAYAL Mİ GERÇEK Mİ Semadan süzülürken Uzayın pırıltılı tohumları Gözlerimin çimenine Öyle daldım ki Masum gecenin esrarına Çektim siyahları üstüme Sardım sağıma soluma Usanmadan bir bir yıldızları saydım Karıştırıverdim varlığınla yokluğunu Gerçek sandım hayalini Yatırdım kucağıma Meğer ay dolanmış boynuma İşte o an aydım Yıldızlardan hasret düştü yüreğime Bir damla gözyaşımın içinde 103- HIRSIZ – POLİS Öyle bir dağıtmış ki; Hırsızlar Annemin evini Sanki çarşamba pazarı Hallaç pamuğu gibi Attıkları halde Evdeki her şeyi Bulamamışlar Annemin mücevherlerini Yemişler tabaktaki mücverleri Sormayın Söylemem neredeydi Öğrenir sonra hınzırlar Yerini İşin garibi Polislerden biri İki saatte zor buldu Şapkasını koyduğu yeri. 104- İHTİMAL Çoktan giderdim buralardan çoktan Kurtulabilseydim eğer Yüreğimi delen oktan Çoktan unutulurdum çoktan Dolmasaydı yüreğime sihirli inciler Çoktan ölürdüm çoktan Olmasaydı gönlümden süzülen dizeler Ne yapardım ben Ya olmasaydı bu şiirler Öyle giderdim ki Gideceğim yer olsaydı Bir ihtimal var ama İyidir hiç yoktan Henüz değil sırası 105- BUZLU ANILAR Yaşayamadım heveslerimi gençliğimde Dondurdum duygularımı yüreğimde Şimdi çıkıyorlar gün yüzüne Onun için yazdıklarım genç ve taze 106- KAR / ANLIK ADAM (KARDAN ADAM) Ağzı var gülesi yok Gözü var göresi yok Kulağı var duyası yok Burnu var nefesi yok İsmi var cismi yok Sesi yok gölgesi var Siyahı yok beyazı çok Bedeni var canı yok Süpürgesi var silahı yok Şapkası var selamı yok Ünü var dünü yok Yarını yok bugünü var 107- PUSU Kader yollarıma kurdu pusu Sardı beni yalnızlık korkusu Almadı gönlümü kimse Bende kaldı tapusu Silemedi güneş bile Gözlerimdeki pus’u Hararet basan dünyama Yağdırıver Mevlam su 108- BEŞ 'BEN’Lİ GÜZEL Ben Söylemesi ne kolay Üç harf tek hece bir kelime Aslında benle yaşamak olay Ben’in içini anlamak ayrı bir dert Hele içimdeki ben’leri anlatmak Başka bir mesele Sadece ben olsam neyse Yalnız değilim ki Şu narin bedende Beş ben yaşıyor benimle Sanki bilmece Biri bildiğiniz gibi bendeniz İkincisi içimdeki sessiz Gülümsüyor aynadaki Yoruyor gözümü tenimdeki En kıymetlisi gönlümdeki Yabancı değilim saymayın, boş verin beni İçimdeki garibin ne ağzı var ne dili Ne yazık ki kıramam aynadakini Görmezden gelelim yanağımdaki minik beni Peki gönlümdekine ne demeli Aklımdan fikrimden silemem ki 109- GÜLÜMSE Gülümse hadi durma gülümse Güneş her göründüğünde Gülümseyiver mümkünse Yüreğine karlar yağsa Canın bile yansa gülümse Gülümserim gülümsemesine Gül, benim gülümse Aldırmam kimseye amma Bakınca dünyanın haline Gelmiyor gülesim 110- PARALEL Nakşoldu alnıma bir çift koşut Olmadım bundan hiç hoşnut Ne aşkın derin izi Ne düz çizgi Olsa olsa Yüreğimden kanatlanan martılar Kondular alnımın ortasına Uçup gitti artılar Bana kaldı eksiler Belki bunları lazer siler 111- SABIR MERHEMİ Çaresizim şairim Erken vurdu hazan Sabrettikçe bitmedi Dediler budur cezan Yüreğimdeki onulmaz yaraları Sabır merhemli Şifalı sargılarınla Usulca sarmaya çalışma Boşuna uğraşma zaman Nasılsa kalem tutan parmağımdaki Kabuk bağlayan yaraları Gün gelir ilk fırsatta Acımadan yolar Iğıl ığıl kanatıverir an 112- DİNLENCE Silsin hüznünü sabahın seher yeli Yuğsun yüzünü güneşin ışık seli Ferahlatsın yüreğini dalgaların sesi Yaz gününün güzelliğini yaşa. Bülbüller şakısın gönül bağında Güller açsın yediveren dalında Geçmeden henüz gençlik çağında Yaz gülünün güzelliğini yaşa. 113- İSTİSNALAR VAR Bakın neler söylemiş ünlü şair Sevgiye aşka vefaya ölüme dair; ** “Yaşarsın karıcığım, Kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; Yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı En fazla bir yıl sürer Yirminci asırlılarda Ölüm sancısı” Ah! Değerli Nazım Nereden bilirdin Yirmi birinci asırlılarda bile Ben gibi divaneler var Kimsenin suçu günahı yok Böyle yazılmış yazım Kara dumanlar sardı güneşimi Dağılmadı rüzgarlarla hatırası Yaşadım yaşamasına Eğer bu yaşamaksa Gel bir de bana sor Dinmedi kırk yıldır Ölümün ne acısı ne sancısı Yaşarken öldü karıcığı. **Nazım Hikmet 114- BİLMECE Giymiş kadifeden kaftan Siyahtan siyah sanki katran Üzerinde pırlantalar nakış nakış Bil bakalım bilmeceyi kaptan Fırlat şöyle çapkın bir bakış Her tarafı esrar bezeli Sadece bir kelime iki heceli Okumasını bilene iremce Bilmeyene bilmece Çözenlere büyük alkış 115- KUM ADAM- KÜL MADAM Herkes yapar kış ayazında “Kardan Adam” Kar erir kuma gömülür adam Okyanusun ıssız sahilinde Sarı sıcağında yaz gününün Islık çalarken rüzgar Balıkların kemanları Şarkıları eşliğinde martıların Dalgalardan uzakta püfür püfür Yapıverdim kızgın kumlardan Yosunlu kaygan zeminlere Yakışıklı bir “Kumdan Adam” Görünmeden Zümrüd-ü Ankaya Bir de yapabilsem Soğuyan küllerimden Güzel bir “Külden Madam” Tamam olur aşıklar Güneşin gülkurusu ışığında Gizlesem kumdan kaleye Alır götürür onları köpüklü dalgalar İlk met cezirde Kül direnemez ne denize ne yele Yel külü üfürür Kum çöker dibe kül erir suda Kum karışmadan küle Gömme başını kuma Kuma olma kimseye Kırılmadan kumkuma 116- AİLEM Annem; Nefesim Mutlulukla salındığım Çiçekli bahçem Sevgi tasından Kana kana su içtiğim Kutsal çeşmemdi Babam; Hayatım Güvenle sırtımı dayadığım Yüce varlığım sonsuz neşemdi Gölgesine yaslandığım Soy ağacım huzur şemsiyemdi Kardeşlerim; Yüreğimin yağı Neşe yumağı Narımdı inci taneli Hepsi narlarca bir yana dağıldı Ah! O yüce dağlara Erimeyen karlar yağdı Kutupların buzulları eridi Erimedi yüreğimin buzları Kurudu sevgi kaynağım Ömrümün en güzel çağı, Onlarla yaşadığım zamandı Hayatın anlamı birlikte olmaktı Ölümse onlarsız kalmaktı. 117- FİDAN Boynu bükük Yaşı küçük Garip bir fidanım Yoktur arayanım soranım Yalnız geçer her anım Ne su veren oldu toprağıma Ne bakan var yaprağıma Toprağım binlerce ton Beton doldu her yanım Nasıl yeşereyim Nasıl boy vereyim Siz söyleyin 118- EVLER-DEVLER Evler evler ah! evler Ev değil sanki devler Sessiz dilsiz evler Kagir betonarme Cüce kaldı kerpiç evler Evler ahşap çelik teneke Yetmez tek katlısı Villası dubleksi tripleksi Beş katlısı on katlısı yetmez Çık müteahhit çık Evler elli katlı Sardı her yanı ikiz kuleler Gökdelenler rezidanslar Evler ev değil Sanki masallardaki devler Kimsesiz ışıksız evler Uzandı merdivenler bulutlara Çanak antenler uydulara Perili evler Yetmez elli katlı Doymaz gözler Yap müteahhit yap Evler yüz katlı Bu devler var ya Toprağı yiyen beton devler Gün gelir ezer bizi Hem ezer hem yerler 119- YOLCU Sen deniz feneri Ben yel değirmeni Yaktık çok yürekleri Kürekleri çek artık Yolunda gerek yolcu Affetsin bizi felek. CAN KUŞU Çırpınır durur içimde Gümüş kanatlı can kuşu Geçmek için gidişe İçince yücelerden can suyu Sabırla bekler startı Varmak için finişe 120- AĞAÇ- TOPRAK Sarılıp ağlamak istedim gölgene Götürmüşler onu bile Ağaç sökülürse yerinden Kurtulur belki Toprağın esaretinden amma Asla olamaz özgür Yaşayamaz olmadan toprak Dökülür yaprak yaprak Sona erer ömrü Kurur tomruk olur ancak 121- KEPÇE KULAK Gerek yok yerin kulağına Öyle bir sarılmış Zehirli sarmaşıklar Dünyanın gri duvarlarına Dayamış koca kepçe kulağını Olmak için medyatik Dinler merakla Gelse de sesler metalik Üzerlerinde harika böcekler teknolojik Arkalarında paparazzi ordusu Yoktur onların yakalanma korkusu Kalmadı gizlilik mahremiyet Halimiz tele-kulağa emanet Kiminin canını yakarlar Kimine uzaktan bakarlar Haberler hem komik Hem trajik 122- HAZAN GÜLÜ Hiç solmasın gönül bahçesinin gülleri Dikenler kanatsın vefasız yürekleri. Hüznüyle geldi hazan Vurdu kavurdu gülü Güz yası soldurdu o güzel yüzü Dayanmak zor olsa da Dayan gülüm dayan Anasız kuzu misali Boynun büküldü gülüm Senin de benim gibi Uçup göçtü mü bülbülün Yan gönlüm yan Nedir bu gizem bu sitem Ayrılık hasreti mi içini yakan Böyle yazmış yazan İsyanın kime Kadere mi bülbüle mi An külüm an Yüreğindeki ateşten mi Güneşten mi Nedendir bilinmez Yanık yanık kokar Hazan gülleri. 123- KUYRUKLU YALAN Yaptığı işe bakın Şu kuyruklu yıldızın Ansızın Geçerken yanımdan Olmayan aklımı Çalıverdi başımdan 124- ARI Uyandım birden gece yarısı Girmiş odama bal arısı Altın sarısı rengine kanma Çuvaldızdan beter iğnesinin acısı Alıverdim raketi elime Düştüm arının peşine Yakaladım onu bir köşede Ne çare yüzüm şişti balon gibi 125- BİR / İNCİ BOĞAZ KÖPRÜSÜ Irlarken rüzgarın ıslığıyla Boğaziçi’nin lacivert suları Uçuyordu dalgaların bembeyaz köpükleri Asılırken gerdanına son tabliyesi Irgandı koskoca köprü bir an Sevinçten coşarken İstanbul’da zaman Yıl bin dokuz yüz yetmiş üç Günlerden yirmi altı mart Bağlanıyordu o gün Asya Avrupa'ya Davetli geldiler çok uzaklardan Görevli oldukları Van'dan Geçerlerken yeni evli Damat İsmail ile İnci gelin Karayolcu olmanın avantajıyla Doğudan batıya ilk kez yaya Birinci boğaz köprüsünün üstünde “Köprüden geçti gelin “sözleriyle Karayolları heyetiydi alkışlayan Gelin ey millet gelin Bugün tarihi bir gün İki kıtayı İki yakayı birleştiren Boğazı süsleyen çelik gerdanlığı Muhteşem güzelliği görün Yürürlerken adım adım Rüzgarın itici gücüne karşı Seçilmiş olmanın gururuyla Sanki kucaklıyorlardı arşı Gittiler iki kule arası Bin yetmiş üç metre Kol kola elele güle eylene Titrerken yürekleri mutluluktan Denizden altmış dört metre yüksekte Donuyorlardı soğuktan Onlar için köprü değil sırat’tı İstanbul için milattı 1.Boğaz Köprüsü henüz trafiğe açılmadan, son tabliyesinin asıldığı gün 26 Mart 1973 (Asya'dan,Avrupa'ya) yaya olarak ilk geçenler Kara yolları heyetiyle beraber özel davetli olarak Van’ dan gelen Karayolları 11. Bölge Müdürü İNŞ.YÜK.MÜH.İSMAİL GERMENLİLER ve eşi İNCİ GERMENLİLER’dir. 126- YILDIZLARI TOPLA GEL Sanma ki sana olur sadık yar Gökyüzünde yalnız gezen Garip yıldızlar Yalnız mı sandın sen yıldızları Milyarlarca yıldız var Yalnız gezen yalnız değil Yıldızları yoklayan var Yalnızları sen yalnız mı sandın Bilir misin yalnızlık nedir Yalnız gezen yalnız değil Yalnızları koruyan var Yokla gel hatırını Işığını şokla gel Kokla gel ıtırını Yıldızları topla gel 127- HAYAL ALEMİ Düşle gerçek kucak kucağa Olmuşlar sarmaş dolaş Açıktır her zaman Hayal aleminin kapısı Dolanıp durma önünde Çekinme çalmadan gir Dal içeriye Hayallere dal Kulaç kulaç Unut gerçekleri Orada kal 128- KÖÇEK/ÇE Saçında gül sırtında şal Sen ne kıvrak bir köçeksin Çalkalaya çalkalaya Çalparayı çala çala Al parayı al al al al al Ellerinde kastanyetler Ayağında sandaletler Sen ne oynak köçekçesin Çalkalaya çalkalaya Çalparayı çal çal çal çal 129- HATIR Olsaydı Şimdiki aklımın yarısı Kanar mıydım sözüne Olmasaydı Eski günlerin anısı Bakar mıydım yüzüne Olsaydı Bugünkü aklım Yapar mıydım dünkü hatalarımı Yapmasaydım hataları Olmazdı Bugünkü aklımın tamamı Kavuşur muydum özüme. 130- ANNEM Aklımda hala söylediğin ninnilerin adı Damağımda emzirdiğin sütün tadı Sensizliğin verdiği acı içimde Ayrılığın yaktı tatlı canımı Hayalin süslüyor her bir anımı Olmaz tanımı anne sevgisinin İnan sensiz içim yanıyor anne Şimdi damarımda kanımsın anne Bil ki yüreğimde canımsın anne Düşlerimde bana gülüver anne Cennetten en güzel gülü ver anne Ben unutmadan sen ölmezsin anne Ben andıkça yaşayacaksın anne. 131- MEN Men men men Sen beni bilmen Bilmem ben seni Nafile debelenmen Çözemen beni MÜHÜR Maziyi alnımıza Nasıl nakşetmişse seneler Aşkın ebedi mührüdür Yürekteki çentikler 132- DERİN K/UYU Unutmalıyım tatlı uykularımı bölen Tüm düşünceleri endişeleri Silmeliyim aklıma kazıdığım her kelimeyi Seni, beni hatta cümle alemi Kırmam lazım Kaderimi yazan kalemi Ne mümkün Gözümün önünde derin k/uyu Uyuyabilirsen uyu Sere serpe uzandığım yatağım Çift kişilik rahat değil Usulca başımı koyduğum yastığım Sözde kuş tüyü yumuşacık Kafama göre değil Yorganım desen ipek saten Sarmıyor sıcacık Uyumak istiyorum derin derin Nasıl olacak bu aklımdan gitmiyor ki kuyu Hadi gel de uyu Odam serin mi serin Yatağıma beyaz çarşaflar serin Gelin uykular gelin Döner dururum Bir sağa bir sola sabaha değin Hayır yok ne uykuda ne rüyada Uykular tavşan rüyalar karabasan Derin mi derin k/uyu Dipsiz kuyulardan derin konu Uyku tutarsa uyu İmkansız kaçması kurtulması Taşlar yastık Toprak yorgan olunca Nasıl yatacağım dönmeden Hem soğuk hem ıslak O karanlık daracık kuytuda Düşünme şimdi bunları Olacaksın zaten uykuda Haydi yat uyu Huzur yeridir derin kuyu Korkma çekinme sakın Bunca insan gitti akın akın Var mı uyanan Binlerce yıllık derin uykudan Yabancı değil gideceğin yer Sana herkesten yakın Bizden öncekilerin gittiği Sonrakilerin gideceği Evrenin bir bucağı Ebedi istirahatgahı Şefkatle sarar Ne de olsa toprak/ana kucağı 133- SANAL ALEM Kadının biri Şair sanır kendini Gece yazar Şaşar sabah Elleri saçlarını tarar İnci takar her teline Dalar uzaklara Gözleri ufku tarar Kim bilir kimi arar Ne kadın kadın Ne şiir şiir Ne şiir kadın Ne kadın şair Alem sanal 134- ANKARA Ankara an kara Başkent Ankara Kalmışsın tam ortada Sağın solun Anakara Bir yanın Avrupa bir yanın Asya Gelem dedim yanına Bahtım kara gözüm kara Yollar kara asfalt kara Çıkamadım yaya Çankaya çok rampa 135- KESER** Bendeniz çelik başlı Ahşap saplı Kirli paslı Eski bir keserim Alet zembilinde Sessiz sessiz beklerim Ustam alınca eline Rüzgarlarca eserim Hem çakar hem sökerim Kah yontar kah döverim Bazen şaşar sekerim Keskinim epeyce Yeri gelince keserim Aslım demir Gövdem ağaçtır Ondan alırım emir O olmasaydı eğer Hurdalığa atardım demir 136- GÜR Ç/AĞLAYAN 136- GÜR Ç/AĞLAYAN Süzülürken karlı dağların yanağından Köpük köpük göz yaşları Dökülür yükseklerden tutam tutam ak saçları Çağıldar gürül gürül yorgun nehrin içli sesi Çağlayanlar doğanın tükenmeyen nefesi Sen şafaklarca gür çağlayan Zeytin yeşili gözlerimde yaşsın hiç dinmeyen Çağlar çağlar ağlarsın ığıl ığıl Ağlar ağlar çağlarsın çağıl çağıl Suyun akar gider yad ellere Karışır nice sırlara Yayılır yemyeşil ovalara kırlara Çağlar boyu hem çağlar hem inlersin Kendin söyler kendin dinlersin Yaraşır sana ağlamak Yarışır çağlayanlar kükreyen sellerle Sülürken ükarlı Köpük köpük göz yaşları Dökülür yükseklerden tutam tutam ak saçları Çağıldar yorgun nehrin içli sesi çağıl çağıl Sen şafaklarca gür çağlayan Zeytin yeşili gözlerimde yaşsın hiç dinmeyen Çağlaya çağlaya ağlayansın ığıl ığıl Çağlar çağlar ağlarsın Ağlar ağlar çağlarsın Suyun gider nice sırlara karışır Hem çağlar hem inlersin Ağlayan değil çağlayansın Çağlar çağlar akarsın Ağlar ağlar bakarsın Kendin söyler kendin dinlersin Ağlarsın çağlar boyu Çağlayana ağlamak yaraşır Çağlayanlar şarkılarla yarışır 137 GÜLESİM GELDİ 138 KESKİN BIÇAK Dayandı bıçağın ucu kemiğe Gitmiyor ileriye Biri gelse “böh” dese Atıvereceğim kendimi yerlere Ağlayacağım Tepine tepine Dövüne dövüne. USTA Kalem olunca usta Özlü yazar her hususta Unutulmaz hiç bir sözü Hepsi kalır usta. İncitme narin kalpleri Bulamazsın onaracak usta MASALLAR Canlıları anlatır aslında masallar Hiç yokmuş çok varmış derken evvel zamanlar Sallatır bana annemin beşiğini tıngır mıngır Kimi masal uzun sürer eşikten atlatır Deve tellal pire berber iken Kimi masal biter erken Yerli yerinde durur cansızlar Dünya kuruldu kurulalı Güneş ay yıldızlar Parıldar hepsi altın gibi Hani nerde onca canlılar Nerde uçan halılar Cücelerin peşinde devler Sonsuz olmak masal demek Masal olmak ölmek demek Gün gelir anlatırlar bizi Gökten düşen üç elma Acep kimin başına Masallarda yaşam gibi Kah güldürür kah aldatır Keser Kırk Haramiler yolunu Hayatın acı sürprizleri Bağlatır elini kolunu Açıl susam açıl Masal da burada biter Onlar ersin muradına Çıkmadan Alaattin’in cini lambadan Biz çıkalım abanoz tahtlara 131- ÖZLEDİM SENİ Özledim seni İstanbul Nefes almanın ötesindeki şehir Ne selamın gelir ne haberin Umutla bekler seslenirim kuşlarına Hasret kaldım Boğaz turlarına Adım adım çıktım surlarına rüyamda Yazdım en yeni şiirlerimi Bütün antik duvarlarına Seni düşlerken bir tanem Teselli makamında geceler gelir İçimde için için yanan Yazılamayan dizelerin dumanıyla Görmüyor göz gözü Yanıyor heceler her yer İS Henüz ağarmadan TAN Durma ara kaybolan ruhunu BUL Sevgin yüreğimde akan coşkulu bir nehir Seni çok özledim canım İSTANBUL İNCİDEN DİZE DİZE İNCİLER Umarsızım şairim erken vurdu hazan Sabrettikçe bitmedi dediler ki; budur cezan 0000000000000000000000000000000000000

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mehmet Özparlar
    Mehmet Özparlar

    Yüreğinize sağlık değerli üstadım.tekrar tekrar okumak geliyor şiirlerinizi,inanın büyük bir zevkle de okuyorum.Güzel günlerin sizinle olması dileğiyle.Saygı ve sevgilerimle.

    Cevap Yaz
  • Barış Erdoğan
    Barış Erdoğan

    inci germenliler, yangınların şairi olarak kalacak belleğimde..hüznün en acısına yelken açar her dizesinde , acılarını soğutmaktan vazgeçer, tekrar hayal alemlerinde yol alır..bizi acısına ortak eder..hoş dizeler okudum..

    Cevap Yaz
  • Yusuf Şahan
    Yusuf Şahan

    bu yangınını su söndürmez
    dumanı külü insanı inan öldürmez
    ama ?...

    Saygılar

    Cevap Yaz
  • Hikmet Yurdaer
    Hikmet Yurdaer

    Anlam yüklü,değerli paylaşımınızı kutluyorum.Tam puan+ANT. Saygı ve sevgiyle kalın.

    Hikmet Yurdaer

    Cevap Yaz
  • Talat Semiz
    Talat Semiz

    Çok başarılı... özellikle şiirin bitim bölümü gerçek anlam yüklenen muhteşem bir düşünveyi yansıtıyor.

    ..........+10 + Ant. Esen kalınız...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (6)

İnci Germenliler