Neden tutukluyum, neden tutuklusun diye düşündün mü hiç? Neden hiç gülmelere erişemediğini sordun mu kendine? Oyunların içinde, piyon oluşunu sorguladın mı? Günahların neden peşini bırakmadığını ya da? İçinde kopan fırtınaların dinmeyişinin tek sebebinin, senin yüreğindeki depremlerin olduğunu kabul ettin mi? Yeryüzü yerine, sen kabuk değiştirdin mi? Neden sorularını hep son ana sakladığını ve neden o sondan durmadan kaçtığını irdeledin mi? Ben cevabımı verdim desem…
Ben, işte o ben… Ben kaçtım herşeyden. Sağ yanımın sol yanıma yenik düştüğünü gördüğümde kaçtım. Ben de filizlenen ve bana ait olmayan bir canavarın varlığını öğrendiğimde başladım kaçmaya. Ateşe atlamak için yaşatamadım cesaretimi. Cesur olmaktan bıktım, herşeyi göğüslemekten sağlam kalan tek yanımla. Beni en çok acıtan denizden uzaklaştım, kokusunu uzaktan içime doldurarak. “Yeniden bir fidan dikmeye hazır mıyım? ” diye baktım aynada kendime. Belki hazırım belki de değilim. Cevap veremediğim tek soru buydu, bu kadar hatıradan sonra. Acı…
“Yüreğimde kopan fırtınadan haberin yok.Ruhun rüzgara vurmuş kendini.Günahlardan azat olmayı diliyorsun.Rüzgarım sana değseydi eğer tarumar olacağından bihaber yaşıyorsun.Gözlerini ufka doğrult, gördüğün kim? Sen hala baktığın heryerde kendini bulduğunu sanıyorsun...”
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
bazenn bir aşk... bazen bir mızrak girer bedenimize...
bazen de kimsesiz bir canın gagası dediğimiz sözü deler içimizi..
ve
küskünlükleri mızrak yapar...
kınleri, hınçları ve de yalnızlığı takar peşine gelir...
unutmaksa unutmak, acıysa acı, nefretse nefret deriz...deriz de içimizden kanlar, kinler boşalır...
nefret başlar ettiğimiz eski zaman sözlerimizden..
kendimizden ...
karşımızdakinden...
sevdim seni dediğimizden...
ve
bu hayatı boş yere vermişik sana deriz...
daha bitmez bu yazım bu yazıda...
hoşçakal mavisihir...
mustafa yılmaz
hoş,beğendim.
YÜREK SESİNİZ SEL OLSUN KALEMİNİZ DAİM OLSUN TEBRİKLER :))
Şarap gibi değildir aşk, içtikçe başını döndürür ama yavaşça öldürür. Tam keyif almaya başlarken, sıkar yüreğini. Aşk avcısının işi…
Kutlarım.... Başarılı bir anlatım...
ne kadar yaşarsan yaşa,
sevdiğin kadardır ömrün...
ve aşk avcısı,
seni kutlarım...sevgiyle sevgiyle...
Böyle seslendim sana bir zaman sonra. Cevabının suskunluk olacağını bile bile sordum.
Özlemin tarifini sordu kendi kendine…
Uzun bir uğraştı bu cevabın ardında kalan bir gerçekliğin sadece bekleyişi…
Bekleyiş…
Özlemin ikizi sanki… Sanki sevmenin özü… Çok sevmenin kıskançlığı sanki…
Sanki bir pusu… Geleceğe bütün benliği ile sinerek, karartılarda bekleyiş…
Pusu…
Sanki bir çıkmaz yol çaresizliği gibi sevilmekti bekleyişe…
Belki de düşüncelerin bir kuytuda demlenişi bu sevgiye pusu kurmak…
MUSTAFA YILMAZ
ANT+10
Rüzgar esmeye başladı yine, dönüp arkamı gitmeliyim şimdi. Yüreklere acıkmışlığım var benim, yudum yudum içmeye susamışlığım var. Aşka mahkum aşk avcısıyım, adımı böyle kazımış zaman toprağa…
mükemmeldi okurken dalıp gittim kutluyorum
Bu şiir ile ilgili 7 tane yorum bulunmakta