Biliyormusun;
Sen yokken yüregime bastılar tüm cümlelerini de, ezdiler beni.
Sarıldıkça anılara büküldü belim,
Suskunlukla itham ediyorlarken beni.
Bakma öyle!
Hasretlerle cümlelerin kapısı kapandı.
Niyet ettiğim kaç yolum olduysa bilerek çıktım, sabrederek vardım
güneşin tersine git
sol tarafından kalkmış bir taze
sabah bulunsun yanında
Kent! gümüş kanatlı melek
yalancı düşler uyuyor olsun
Devamını Oku
sol tarafından kalkmış bir taze
sabah bulunsun yanında
Kent! gümüş kanatlı melek
yalancı düşler uyuyor olsun
Bitmiş olması görüşmeleri, buluşmaları, birlikte geçirilecek zamanları ifade ediyor bazı insanlara. Hala sesini duymasıni istediğin o yürekle, hafızasında en taze şekilde var oluyor.
Takvimler onsuz ama ona açılıyor..
Bu yarayı hissettirebildiysem ne mutlu..
Var ol Olcay....
Baştan sona kesintisiz bir iç döküş gibi; sanki birine mektup yazmışsın ama o mektup posta kutusuna değil, doğrudan kalbine bırakılmış.
Okurken fark ettim ki, burada “sen” dediğin kişi yalnızca bir insan değil; aynı zamanda zamanın içinde kaybolmuş, hatıraların arasında gölgelenmiş bir anlam.
Başlangıçta, “yüreğime bastılar tüm cümlelerini” dizesiyle gelen o sert duygu, aslında kırgınlıkla yoğrulmuş bir sahiplenme. Hatıralara sarıldıkça bükülen bel, sadece fiziksel bir yorgunluğu değil, içsel ağırlığı da anlatıyor. Ardından gelen “Bedeli çoktan ödenmiş sevdayı neden kanatır zaman?” sorusu ise, şiirin tüm tonunu belirliyor: Bu, kapanması gereken bir yaranın bile bile kanatılma hikâyesi.
Metin boyunca çok güçlü karşılaştırmalar var. “Körlerin körlere yol göstermesi” imgesi, hem çaresizliği hem de ironiyi çok derin hissettiriyor. “Hep noktalar bırakıyordun, virgüllerini çalmıştı suskunluğun” dizesi ise teknik olarak da çok etkili; suskunluğun bile cümle çalmaya başlaması, dilin ve sessizliğin birbirine karıştığını gösteriyor.
Şiirin ilerleyen bölümlerinde zaman temasının giderek ağırlaştığını görüyoruz. Takvimler, saatler, biletler, alfabeler… Hepsi bir şekilde “sen”e bağlanıyor. “Bugün yine takvimler ilk merhabana ayarlı” cümlesi, geçmişe saplanmış bir kalbin hâlâ aynı günü yaşamaya devam ettiğini çok sade ama vurucu bir şekilde ifade ediyor.
Final ise, “Beni sen duy, beni sen bil istiyorum” cümlesiyle, baştan beri örülen tüm iç monoloğu bir yalvarışa dönüştürüyor. Burada artık sitem, yerini tamamen teslimiyete bırakıyor.
Bence bu şiir, bir aşkın bitişini değil; o aşkın bitmesine rağmen hâlâ sürdürülen duygusal sadakati anlatıyor. Okuyan, sadece bir hikâyeyi değil, hâlâ kanayan bir yarayı hissediyor. Kaleminiz daim olsun.
Bitmiş olması görüşmeleri, buluşmaları, birlikte geçirilecek zamanları ifade ediyor bazı insanlara. Hala sesini duymasıni istediğin o yürekle, hafızasında en taze şekilde var oluyor.
Takvimler onsuz ama ona açılıyor..
Bu yarayı hissettirebildiysem ne mutlu..
Var ol Olcay....
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta