Sadece bekledim, taze toprak kokusunda gelecek olan sevgiyi. Dışında olmayı beceremedim. İçine giremedim, tozunu silkeleyemedim yıllarca. İçimdeki özleminle yüreğimin körfezine demir atıyordun.
Kokun bile kalmadı, omzumda şalın, elimde tekrar tekrar okunmuş bir kitap dilimde ayrılık şarkısı. Yaban gülü gibi gelmişti aşk. Budayıp yok eden neydi? Hani vatanı, dili, dini yoktu aşkın. O halde neden boşluklar içinde yuvarlanıyorum. Beni sensizleme derken içimdeki boşluğu doldurmaya çalışıyorum.
Kuru hayatlar içinde yaşamaya çalışıyor. Kendi yaşamından ödün vermiyordun. Mızrabın her tele dokunuşunda çıkan nağmeler, kapılarını aralamaya çalışırken sana ardına kadar açıyordum. Mehtabın karşısında titrerken ellerin, yüreğin yoktu beni sarıp sarmalayıp ısıtacak. Kirpiklerimin ucundan damlayan kızıl damlalara dokunmuyordum bile.
Senin varlığın en cömert sancıydı. Şekeri sana uzatırken zehri kalbime sürüyordum. Sana uzanan çileli yollarda tutkunun ötesinde hasretle yanıyordum. Sensizlik hüzzam makamının nağmelerinde boğuluyorum. Kalbime konan kelebek, neylerde ağlayan nota, şiirlerde mısra oluyordun.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bir ney sesi ile hep bir yerlerde birileri ağlar sanırdım...
Hep birileri için ağlardım ben de...
Hep birileri ağlarken bırakıp gitti beni ve ben o giden için yıllar yılı hep ağladım...
Sonralar usul usul gülmeleri öğrenmeye çalıştım, bazen güler gibi oldum, bazen de güldükçe tekrar ağladım, neden güldüğüme...
Uzaktan bir şarkı sesi ile hep yüreğim zıpladı, gülemeden, ağlayamadan, o sesin tınısında kayboldum ama gene de ağlamalardan, hıçkırıklardan vazgeçemedim...
Uzakların efsunuydu belki de içimi büyüleyen, belki de aklıma gelen o yüzdü beni öksüzleştiren, korkuların pervazları sökülmüştü sanki, umutlar bağlar arasındaki kurumuşluğunda savruldu, yine de susturamadım yüreğimin inlemelerini...
Hep cemrelerde kavruldum donmamışlığımdan ne kaldıysa, gene de can titremelerim yok olamadı...
Öldüm desem değil, nefesler kısık da olsa titreşen yüreğimden akan sanki can taneleri...
Unuttum sevilmelerin kıpırtılarını, unuttum haz aldığım ne varsa tekrar istemelerimi, bedenim titrek dallardan dökülen kuru yapraklar gibi salınımda, nerdesin diyecek mecalim yok...
Saklısın bir yerlerde ve bir şeylerin kıyısında...
Hayatının zor ibrişimleri bunlar büküldükçe bükülüyor...
Ben bükülüyorum sendense hâlâ ses yok...
Zorlamasına yakarış bunlar...
Mustafa Yılmaz...
ant+10
Sevgi içinde bir bekleyiş, bir haykırış anlatılmış sanki bu yazıda.. Okumak keyifliydi yüreğinize sağlık
Feleğin çarkına tutuldukça, her gün yeniden bileylenip hançer gibi içime işliyorsun. Duygulu, anlamlı vurucu mısralar, cümleler. İçtenlikle kutluyorum. Duygu dolu yüreğinize, yazan ellerinize sağlık.
Dev bir kayadan çağlayıp akan pınar gibi yüreğinizin sesini yansıtan duygulu anlamlı satırları beğeniyle okudum.
İçtenlikle kutluyor, esenlikler temenni ediyorum.**10**
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta