Sona erecek, aynı anlara kurulu benliğindeki soruların cevapsızlığı.
Cevap bulacak, bulunulmuş çözümsüz hislerinin adresi. Gelişmiş bir umudun, gelişmiş bir aşk ülkesine seni prenses olarak sunacak hayat.
Kahkahalar atacaksın henüz satılmamış mutluluklarla. Bulutların arkasında saklanan güneşinden öpmüşüm, aşk baharım apaydınlık.
Kırık gönüller, asaletini darmadağın eden gün batımlarında beni hatırlatacaklar sana. Gece uzayacak benim senin yanında uzandığım kadar.Gün gelecek bütün senli anılarım yazılmanın kıyısında kalacak.Bir gün kızım diyecek,babacığım bunları kime yazdın.Ey şiir kızım,ey aşk meyvesinin gülü, ey yaralarımdan sonraki sevda hasadım
“ Bir gün yazdığım bir dergide, güzel bir yazar en güzel yazıma ciddi bir eleştiri yazmıştı. O kadar kızmıştım ki dergiyi aradım, herkesi aradım onun telefonuna ulaşamadım. Yayın yönetmeni sadece çalıştığı kurumu söylemişti.Gidip hesap soracaktım.İlk uçakla hemen gittim.İşyerine gittim.Bahar bütün çiçeklerini aşmış,bütün beyazlar aklanıyor güzelliklere.Yemyeşildi her taraf.İçimde kuruyan sevda da filizlenmiş gibiydi.Onu bahçede şadırvanın orda bekleyim dedim.Akan sular,içimdeki sulara ezberle ediyor gibiydi.Her şey inadına beyazdı.Derken beyaz bir takım elbise giymiş mavi gözlü,saçları dalgalı yürüyüşle yüreği dalgalandıran bir bayan geldi fıskiyenin yanında oturdu.
Utangaç bakışlarla kafamı o tarafa çevirdiğimde dünyalar yıkılıyor, şimşekler çakıyor,nemli hislerim sağnak sağnak yağıyordu sevdaya.Hani ilk görüşte aşk derler,ondan daha hızlıydı bizimkisi.O da sürekli nazlar,paslar,kaçamak bakışlarla ilk aşkı tümlüyordu.Fıskıyenin yanına gitti,biraz çocuksu tavırla suyla oynmaya başlamıştı ki bir anda küçük havuza düştü.Hemen atladım gittim yanına,tuttum elinden kaldırdım,sırılsıklam olmuşuz,havuzun ortasındayız ayağa kalktık,göz göze geldik öyle kalakaldık.Sırılsıklam aşk başlamış,havuzun ortasında heykel gibi bakışıyor ve öylece kalmışız,çalıştığı kurumdaki herkes koşup yardıma gelmişti.Bizse hani derler el ele tutuşmuşuz havuzun ortasında hafif sarılmış şekilde.Yüze yakın kişi toplanmıştı,alkışladılar.O havuzdan aşk temizlenmişti.Daha onu beklerken,danışmaya orda beklediğimi not ederken onla orda karşılaşmıştık.Hemen oradaki güllerden bir tane koparıp vermiştim.İşte böyle başlamıştı aşk kızım.Onla dört yıl masalları aşan bir aşk yaşadık.Bu çok sevdiğin bilge,mülayim, sosyal çoğu zaman yerli bir melek olan babacığın bir hata yapmıştı ve bitirmişti her şeyi aşk kızım.”
Geleceğinin dalgalarına anlatacak hikayemi taşıyor aşkın yunusları. Fanuslarımda yaşattığım güzellikleri sonsuzluk sıralayacak.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...