Yüreğimdeki yerin BABACIĞIM Şiiri - Yoru ...

Muzaffer Çalışkan
39

ŞİİR


0

TAKİPÇİ





Her şeyin bir ilki olur ya
Buda benim için bir ilk olacak işte.
Babasız olarak bir babalar gününü karşılıyorum.

Tamamını Oku
  • Gökmen Yılmaz Erdem
    Gökmen Yılmaz Erdem 11.09.2008 - 10:20

    Bir gün birileri oturacak dolacak oraları ama!
    Yüreğimdeki boşluk nasıl dolacak onu bilemiyorum
    Belki de o boşlukla yaşamaya alışmalıyım artık.
    Senin o ter kokunu bile çok özledim babacığım.
    Yüreği kocaman canım babacığım rahat uyu.

    Acının ilki olan babasızlığı yaşadım.Haliyle acının şiddetini bilirim ilkokul sıralarındayken...

    Mekanı cennet, ruhu şad olsun diyorum hocam : )

    Sevgiyle Muzaffer Hocam

    Puanımın rengi bellidir.

    Sanat1.com
    G ö k m e n

    Cevap Yaz
  • Halim Yüce
    Halim Yüce 11.09.2008 - 00:58

    Bir gün birileri oturacak dolacak oraları ama!
    Yüreğimdeki boşluk nasıl dolacak onu bilemiyorum
    Belki de o boşlukla yaşamaya alışmalıyım artık.
    Senin o ter kokunu bile çok özledim babacığım.
    Yüreği kocaman canım babacığım rahat uyu.

    Babaya duyulan özlemi ve sevgiyi o kadar güzel kaleme alıp anlatmışsınızki hayranlıkla okudum Muzaffer bey yüreğinize sağlık kaleminiz kavi ve daimi olsun Saygılar...

    Cevap Yaz
  • Hatice Katran
    Hatice Katran 11.09.2008 - 00:42

    Hayırlı evlat anne ve babanın amel defterini açık tutacak

    önemli bir manevi kazanç kapısıdır.



    Okuduğu her sure, getirdiği her salavat ve ettiği her dua,

    o niyet etmese de anne ve babasının amel defterine
    anında kaydedilir

    Anne ve babalarının dine uygun vasiyetlerini yerine getirmek,
    Onlar için bol bol istiğfar etmek,
    Namazlardan sonra duâ edip sevaplarını onların rûhlarına hediye etmek,
    Tuttuğumuz oruçların, kıldığımız namazların, verdiğimiz sadakaların, sevaplarını onlara da bağışlamak..

    Varsa kalan borçlarını ödemek
    Kabirlerini ziyâret edip Kur’ân-ı Kerîm okumak,
    Onlar için Hatimler okumak,


    Dostları ile görüşmek,


    Ramazan’da ve sair vakitlerde, sevâbı onlara olmak üzere sadaka vermek,


    Ana-babanın sevdiği yemeği ya da bir hayır yapıp, fakirlere dağıtıp rûhlarını şâd etmek, sevabını onlara bağışlamak.


    Özetle; vefat etmiş olan anne ve babamız için her türlü ibadetin sevabı bağışlanabilir. Kuranı Kerim okuyup sevabını onlara bağışlayabilir ve onların adına sadaka verebiliriz.

    Bu yazıyı paylaşmak isdedim sizlerle

    Babalar ve evlatlar arasındaki ilişki, her zaman duyguların en üst düzeyde yaşandığı bir duygu yoğunluğu olarak insanların gönül dünyasında yerini almıştır. Adeta, kendi canını seven, babasını da canı gibi sevmiştir en azından… Feda ruhu çoğu zaman onunla bayraklaştırılmış, karşılıksız sevmeye örnek gösterilmiştir. Anadan sonra baba, her biri ayrı ayrı…

    İçi dolu dolu 'babam' demek, insanın ciğerinin dışarıya yansıması olmuştur daima. Babaların doldurulamaz yeri nedeniyle, sevgi kriteri olarak 'babam gibi' sözü söylenegelmiştir hep. Demek ki baba, insanın kutsalıdır. Yeryüzünde kutsalın yerine konacak benzeri bir asıl da yoktur. Kutsalların her biri ayrı değer numuneleridir. Kıymetli psikiyatrist Doç. Dr. Kemal Sayar Hocamız da yakın zamanda biricik babasını kaybetmiş ve yüreğinin derinliklerinden gelen bir duyguyla, babasıyla olan baba-oğul ilişkisini örnek bir biçimde yazıya döküvermiştir. Değerli Hocamızın babasına Allah'tan (cc) sonsuz rahmet dilerken, kendisine de başsağlığı diliyor, o güzel babanın, amel defterinin hep açık olduğuna inanıyor, 'makamı Cennet olsun' diyoruz. Günümüz insanına örnek olması dileğiyle…

    Onüç Aralık İkibinyedi. O sabah, sevgili babacığım Nuri Sayar'ı bir hastane odasında kaybettim. O güzeller güzeli babayı, o çalışkan, o hep vermiş ama hiç istememiş, o hayat dolu insanı kaybettim. Onu hastaneden çıkarmaya hazırlanırken, hiç beklenmedik bir anda, birlikte yaşanacak güzel günlerin düşünü kurarken kaybettim. İçim acıyor. İnsanın, sevdiğinin ölümüyle baş etmesi ne kadar zormuş.

    'Göz yaşarır. Kalp hüzünlenir.' Hz. Peygamber kaybettiği oğlunun ardından ağlarken, 'sen peygambersin, sen de mi ağlıyorsun?' diyenlere böyle cevap vermişti. Oğluna şöyle sesleniyordu: 'Ey İbrahim, önde gidenlerin sonda gidenlere kavuşmayacağını bilseydik hüznümüzün bir nihayeti olmazdı. Ama yine de üzülüyoruz'. Babacığımın tabutunu çevreleyen o yeşil çuhanın üzerinde ayet-i kerime ecelden haber veriyor. Her varlık bir ecelle doğuyor. Ecel vakti geldiğinde, o 'ne bir saat öne alınabilir, ne de ertelenebilir'.

    Ama yine de üzülüyorum. O iyilik insanının, o fedakâr babacığın, o 'torunlarıma daha doyamadım' diyen ve sadece, bize ve torunlarına bir şeyler daha verebilmek için yaşamak isteyen güzel insanın ardından ağlıyorum. Eş dost komşular taziye ziyaretlerine geliyor. Ondan hep gül kokuları, temiz bir Anadolu evladının ardından söylenebilecek en güzel sözlerle bahsediliyor. Benim babam haram lokma yememeyi, kul hakkına girmemeyi, çalışmayı, kalp kırmamayı önemseyen bir insandı. Benim ruhumda bıraktığı o derin izler için ona nasıl borcumu ödeyebilirim?

    İşte bu sabah, her sabah olduğu gibi, torunlarını görmeye gelemedi. Sokağa çıktığımda iki sokak ötede oturan babamla karşılaşmayacağım. Akşam eve geldiğimde dışarıda onun ayakkabılarını görüp içimi bir huzur ve emniyet duygusu sarmayacak. Sırtımı dayadığım o büyük duvar yok artık. Babamın serazat oğluydum, hiç de büyümeye niyetim yoktu. Onun ölümüyle bir gecede büyüdüm.

    Ah bilebilseydim bu ecel vaktini. Ona daha çok hizmet etmez miydim? Onunla baş başa uzun konuşmalara girişmez miydim? Onunla bir oğlan çocuğu ve babası olarak değil de, iki erkek gibi uzun uzun iç dünyalarımızdan konuşmaz mıydım? Vefat edebileceğine hiç ama hiç ihtimal vermeden onu bir ameliyata gönderdim. İstiyordum ki kanser hücrelerini savalım da yine birlikte huzur içinde, torunlarının da neşesiyle sarmalanmış olarak hayatımıza devam edelim. Güzel geçen bir ameliyatın ardından, tam da biz seviniyorken, bir pıhtı babacığımın ölümüne sebep oldu. Bir sebep mutlaka olacaktı. Kadere iman ediyorum. Bir doktor olarak 'başka ne yapabilirdik?' sorusu ruhumu tırmalıyor, bazı geceler beni yara bere içinde bırakıyor olsa da, imdadıma inancım yetişiyor. 'Oğlum hakkını helal et' demişti son akşamında, 'o nasıl söz baba' dedim, 'asıl sen hakkını helal et'. Üstelik hastanedesin, emniyet içindesin'. Takdir Hüdâ'nındır. Biz her şeyi kontrol edemiyoruz. Ecel saati gelmişse mutlaka bir sebep oluyor.

    Çocukken, gençken ne zaman bir yerlere gidecek olsam üzülür, benimle ağlayarak vedalaşırdı. Babam gözleri çabuk buğulanan, merhametli bir insandı. Ben de pek kolay ağlıyorsam bu babamdandır. O, bu ülkenin, cömert ruhuyla çatlakları sıvayan gönül adamlarından birisiydi. Bu ülkenin gizli kahramanlarından, millet ruhunu ayakta tutan isimsiz neferlerden birisiydi.

    Benim babam meleklerin kanatlarına binerek öte âlemlere gitti. Hayatı veren yüce Allah, onun için bir ecel takdir etmişti ve bu gerçekleşti. Babamı bu kadar çok sevdiğim için ve bütün ailesi olarak onun tarafından bu kadar çok sevildiğimiz için, bize bahşettiği bu mutluluk için Allah'ımıza hamd ediyoruz.
    Babalarımızın ölümü biraz da bizim ölümümüzdür. Hayat şu an bana çok boş ve beyhude görünüyor. Hırslar, kızgınlıklar, öfkeler. Anne ve babalarımızı el üstünde tutmamız gerek. Şu an her şeyimi babamla geçirilecek fazladan bir zaman için bağışlayabilirdim. Demek ki maddi olan manevi olanı satın alamıyor. Demek ki hayatın özünü maddi olanla değiş tokuş edilemeyen değerler oluşturuyor.

    Babacığım! Allah'tan geldik ve ona döneceğiz. Ben seni çok sevdim. Seni tanıyan herkes seni çok sevdi. Allah'ın rahmeti üzerine olsun. Dilerim, hayatı ve ölümü bize veren Rabbimizin cennetinde buluşuruz.

    Yüreğin türlü halleri var. Kanada'dan taziye bildiren bir dostum, 'sevginin zaferleri ve acıları var' diye yazmış. Sevgi fetheder, kalpleri kazanır. Sevgi, alınıp verilemez olduğunda, değiş tokuş edilemediğinde yüreği acıtır. Onun zaferlerinden mahrum kalmak bile can acıtıcı.

    Kendime bakıyorum. Kendi içime eğilerek yüreğimde uğuldayan sesleri dinliyorum. Ölüm bana ilk defa bu kadar sokuluyor. Neşenin, uçarılığın, bitmek bilmez sandığımız o gülümsemenin uçup gidişini seyrediyorum. Hayatlarımızın bu dünyada yapıştırma gibi durduğunu, insanın faniliği kitaplardan değil ancak ölümle selamlaşarak hissedebileceğini anlıyorum. Dünyanın gelip geçiciliğini yakın bir bilgiyle bilmemiz, sadece canımız çok acıdığında oluyor.

    Hayatın ele avuca gelmez bir şey olduğunu, insanın ölüm yönelimli bir varlık olarak çok çaresiz ve aciz olduğunu hissediyorum. Kadere karşı konulamıyor. Kader tecelli edecek olduğunda, gören gözler görmez oluyor. İnsanın, hayatın akışını kontrol edebileceğini sanması, büyük bir safdillik.

    Hayat uzun bir yolculukta bir ağacın altında verilen kısa bir mola gibi. Kervan yürüyor. İnsan acıyla olgunlaşıyor. Varlığın bilgisinin künhüne böyle varıyoruz. Daha büyük, aşkın bir varoluşun parçası olduğumuz hissini, sadece ölümü tecrübe ederek tadabiliyoruz. Sadece ölüm, bu dünyada sonsuza dek var olacağımız yanılsamasını yerle bir ediyor. Onun bilgisi, ağacın altında kayıtsız bir serinlik içinde var olmaya devam edemeyeceğimizi bize fısıldıyor. Asıl yurdumuz burası değil. Bin yıllardan beri bütün ruhların aktığı yöne doğru akıp duruyoruz.

    Sadece insan, öleceğini biliyor, sadece insan kendi ölümünü bekliyor. Ölümle yüzleşmek bize hayatın anlamını sağlıyor. Ölümün farkında olmamladır ki hayat ve varlık, gerçek ve mutlak bir hüviyet kazanıyor.

    Kalıcılık yurduna inananlar için ölüm bir vuslattır, düğün gecesidir, can kuşunun kafesinden kurtularak özgürlüğe kanat çırpmasıdır. Kadim kültürlerde ölüler ve diriler birlikte yaşar. Kabir ehline selam verilir, onlarla konuşulur. Ölümü bir kesinti değil de bir uykudan uyanış olarak gören bu anlayış ruhumuzu okşar. Bu anlayış bizi Rahim / Esirgeyici bir Yaratıcı'nın kulları olduğumuz ve onun merhametinin her şeyi kuşattığı gerçeğiyle buluşturur. Sultanımız, pirimiz Mevlana'nın söylediği gibi: 'Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı, bende bu cihanın gamı var, dünyadan ayrılığıma tasalanıyorum sanma; bu çeşit şüpheye düşme. Bana ağlama, yazık yazık deme. Şeytanın tuzağına düşersem işte hayıflanmanın sırası o zamandır. Cenazemi görünce ayrılık ayrılık deme. O vakit, benim buluşma ve kavuşma zamanımdır. Beni kabre indirip bırakınca, sakın elveda elveda deme; zira mezar cennetler topluluğunun perdesidir. Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret. Güneşe ve aya batmadan ne ziyan geliyor ki? Sana batmak görünür ama o, doğmaktır. Mezar hapis gibi görünür ama o, canın kurtuluşudur. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumundan şüpheye düşüyorsun? Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı? Can Yusuf'u ne diye kuyuda feryad etsin? Bu tarafta ağzını yumdun mu, aç öte tarafta.'

    Yüreğin türlü halleri var. Haftalardır, yanlış olduğunu bile bile, sebeplerle boğuşuyorum. Kan ter içinde uykulardan uyanıp suçlanıyorum. Sonra üzerime bir ferahlık geliyor, kafesten uçan kuşa, babamın aziz ruhuna okuyorum. Onunla konuşuyorum. Onu özlüyorum. Onu sokaklarda görecekmiş gibi oluyorum. Arayıp halini hatırını sorasım geliyor, bir konuda fikrini almak istiyorum. İşte ben kırkını devirmiş bir adamım, ruh hekimiyim, yas ve kayıp yaşayan sayısız insanla konuştum, onların ruhuna değmeye çalıştım, kimileyin onlarla ağladım. Kitap bilgisi hal bilgisine kolaylıkla dönüşmüyor. İnsanın sadece yaşayarak öğrenebileceği şeyler var. Mesela insan babasını apansız kaybedince, sanki çocukluğu elinden alınmış oluyor. Tarihsiz, kimsesiz bir halde bir zaman bozkırının ortasında kalakalıyorsunuz. İnsanlar fazladan konuşuyor ve gülüyorlar sanki. Sanki susmak ve düşünmek gerekiyor aslında.
    O'na aidiz, hayatı veren, onu alacağı saati de belirliyor. Ama yüreğin türlü halleri var. Kuyularda feryad eden bir Yusuf var. Ve o feryadı bir duyan var. Ölüm var. Çünkü hayat var.

    Sesimi uzaklara yazıyorum. Yas ülkesinin bu en soğuk kışında, bir tipinin ortasında kaybolmuş gibiyim. Bir yol, bir yön belirlemem gerek ancak bu yolculukta bana kılavuzluk edecek bir haritam yok. İnsanların öykülerini dinliyorum. Ne çok insan, diyorum içimden, babasız kalmış. Ne çok yetim. Sevdiklerimizin ölümü bizi başkalarının acılarına karşı daha duyarlı kılıyor. Ancak acımış bir yürek, başkasının acısını tam manasıyla hissedebiliyor. Ama insan en çok, bütün insanlığın yetim olduğunu hissediyor. Bu dünya hiçbirimize ebedi bir yurt olmayacak.

    Sesimi uzaklara yazıyorum. Eskişehir Maarif Koleji'nin hazırlık sınıfı öğrencisiyim, babam benimle gurur duyuyor. Çünkü oğlu onun yapamadığı bir şeyi yapıyor, bir dil öğreniyor. Bozüyük'e giden o küçük minibüste hafta boyu öğrendiğim İngilizce sözcük ve cümleleri yineliyorum ona. Sabır ve sevinçle dinliyor, hafta sonu tatili için eve gidiyoruz, karanlığın ortasında gidiyoruz. Bu küçük kasaba minibüsünde o bana, ben ona gururla omuzlarımızı yaslıyoruz. Onun omzunda uyuyakalıyorum.

    Sesimi uzaklara yazıyorum. Beş altı yaşlarımda olmalıyım. Filyos'tan Karabük'e gidecek kara trene binmeye çalışıyoruz. Babam annemi ve küçük halamı bindiriyor, kendisi de arkalarından binip kucağına almak için bana uzanıyor. O sırada hareket memuru kalkış veriyor ve tren hareket ediyor. Ben trenin yanı sıra koşuyorum, ağlayarak. Tren giderek hızlanıyor. Babam o koca cüssesiyle kendisini trenden aşağı atıyor, bunu gören bir yolcu imdat frenini çekiyor. Filyos nahiyesinin tren istasyonunda bir şaşkınlık. Beni trene bindirdikten sonra, gidip hareket memurunu iki eliyle bir havaya kaldırışı var ki! Benim kahraman babam!

    Sesimi uzaklara yazıyorum. Yatılı okuldan eve gelişlerimi biliyorum iple çekiyor. Çamaşırla dolu bavulumu yükleniyor ve neşe içinde fabrika lojmanlarına geliyoruz. Onun için iyi bir okulda okumam çok önemli. Gündüz çalışıp gece okumuş, azim ve çalışkanlıkla, alın teriyle karmış hayatını. Cefayla büyüyen bir kuşağın, erdemli bir üyesi babam. Yemeyip yediren, giymeyip giydiren, hep vermek isteyen, ruhu zengin, cömert bir adam. Yaptığı her işin hakkını veren, emeğin ve çabanın kutsallığına inanmış, ruhu hayata ve insanlara karşı dürüstlüğün paha biçilmez mücevheriyle ışıl ışıl bir insan. Her şeyin giderek kirlendiği ve hesapçılığın geçer akçe olduğu bir dünyada, babalarımız ne kadar soylu duruyor.

    Sesimi uzaklara yazıyorum. Tıp stajı için İspanya'ya gidiyorum. Bozüyük tren garında vedalaşıyoruz. Daha yirmi iki yaşındayım ve ilk defa yurt dışına gidiyorum. Benim için kaygılanıyor. Gitmemi istemiyor, gidip de dönemememden korkuyor. Koca adam hüngür hüngür ağlıyor. Ben ve kız kardeşim hem babamın sulu gözlülüğüne takılır, hem de onun gözlerinde biriken ilk damlalarla ağlamaya başlardık. Onun o içten, o ivazsız gözyaşları hemen bize sirayet ederdi. Ben de ağlıyorum. Tren İstanbul'a varıncaya dek ağlıyorum. Aramızda sevginin kalplerimizi birbirine bağlıyan güçlü sicimleri var. Babamın oğluyum ben, çizgi filmlerde bile bir duygusal sahneyle karşılaşsam ağlarım. O benim babam, torunlarını ne zaman kucağına alsa duygulanır, gözlerinde merhamet buğusu gezinir.

    Sesimi uzaklara yazıyorum. Üç hafta oldu, kolum kanadım kırık. 'Ölürse tenler ölür / Canlar ölesi değil' demişti pirimiz Yunus. 'Yunus öldü deyû selâ verirler / Ölen beden imiş, âşıklar ölmez' buyurmuştu. Gönlümün tesellisi bu toprağın büyüklerinde, tesellim Bilgelik Kitabı'nda. Sevgi ve hatırlayışın olduğu yerde ruha ölüm yoktur. Ötelerde, dünyada ne kadar eğleştiniz diye bize sorulduğunda, en babayiğidimizin vereceği cevap denir ki birkaç saat olacaktır. En fazla birkaç saat. Hayaller dünyasından payımıza bu kadar düşecek.

    Sesimi uzaklara yazıyorum. Tıpkı gözyaşları gibi, merhamet de sirayet eder. Ötelerde Allah'ın gülleri yakandan hiç düşmesin babacığım.

    Bu şiirtde benden olsun



    Babama ve Abime




    Canım abim babamı çok özledim inan ki
    Onun sıcak sevgisi ve candan bakışını
    Yıllar yılı yolunu çok gözledim inan ki
    Boynuna sarılınca kalbime akışını

    Abim babamızı sen öp kokla benim için
    Ağlarım sizin ile olduğum günüm için
    Babamızla beraber yaşanan dünüm için
    Kimse bilmez bağrımı hasretin yakışını

    Bu gün doğum günüdür babamızın bil abi
    Şefkatine doymadık gözyaşımız sel abi
    Şifasına bir dua yollayalım gel abi
    Bilsin hasret içinde nasıl bekleyişimi

    Seninde doğum günün aynı güne rastlamış
    Tesadüf dört ağustos iki cana rastlamış
    Ama bu gün hüzünler yine bana rastlamış
    Acılar zemheriye döndürdü hep baharımı

    Babamı Allah’ıma emanet ediyorum
    Babasız bu bedeli ben ağır ödüyorum
    Bilin ki yolunuza canımı adıyorum
    Dindirenim de yok ki gözyaşı döküşümü

    Hatice Katran


    YÜREGİNİZ DERT GÖRMESİN TEBRİKLER EFENDİM

    Cevap Yaz
  • Muteber Çalışkan
    Muteber Çalışkan 29.08.2008 - 13:37

    GÜZEL DUYGULAR.keşke herkes herkese bu kadar açık ifade edebilse duygularını.ANA,BABA kutsal emanet gibi değerini bilmek lazım.yüreğine sağlık.

    Cevap Yaz
  • Yasemin Elmas
    Yasemin Elmas 25.08.2008 - 20:04

    Hepimizin yaşayacağı, yaşamış olduğu ya da hiç yaşayamayacağı duyguları çok güzel dile getirmişsiniz.Tebrikler...

    Cevap Yaz
  • Vecdi Murat Soydan
    Vecdi Murat Soydan 29.07.2008 - 19:00

    Bir gün birileri oturacak dolacak oraları ama!
    Yüreğimdeki boşluk nasıl dolacak onu bilemiyorum
    Belki de o boşlukla yaşamaya alışmalıyım artık.
    Senin o ter kokunu bile çok özledim babacığım.
    Yüreği kocaman canım babacığım rahat uyu.

    Yürekten yazılmış, duygulu, samimi dizeleriniz için sizi kutluyorum. Sevgi ve saygılarımı sunuyorum.(ant+10) gönülden ise milyonlarca sevgiler........

    Cevap Yaz
  • Alev Yavuzsüslü
    Alev Yavuzsüslü 11.07.2008 - 14:04

    yüreğinize sağlık
    ruhu şad olsun
    onları sevgi ile andıkça aslında yaşatmış oluruz

    Cevap Yaz
  • Zikrettin Karaca
    Zikrettin Karaca 26.06.2008 - 13:16

    müzaffer kardeş babanız rahmetli herhalde ALLAH rahmet eylesin güz şiir yazmışsın yüreğine sağlık.

    Cevap Yaz
  • Cebbar Korkmaz
    Cebbar Korkmaz 20.06.2008 - 22:56

    Duygusal bir o kadarda etkileyici güzel anlamlı bir şiir kutlarım saygılarımla

    Cevap Yaz
  • Doğa Deniz
    Doğa Deniz 20.06.2008 - 20:43


    Yüreğimdeki yerin BABACIĞIM

    Her şeyin bir ilki olur ya
    Buda benim için bir ilk olacak işte.
    Babasız olarak bir babalar gününü karşılıyorum.
    Nasılda büyük bir yerin varmış içimde
    Kimsenin dolduramayacağı kadar kocaman

    Köstekli serkisof saatin duvarda asılı.
    Kulağını kıvıranı olmayınca durmuş.
    Akrep beşi yelkovansa otuz beşi gösteriyor.
    Sabahın sıfır beş otuz beşimi? Yoksa!
    Bizleri bırakıp gittiğin on yedi otuz beş inimi gösteriyor.

    Bilmek imkânsız babacığım
    Kıvırdım kulağını senin yerine.
    Başladı tik takları düzenli sayıyor.
    Sildim temizledim öptün gizlice.
    Küçük torunun kulağına koyup dinledi gülerek.
    Senin yerine onu da öptüm içim titreyerek.

    Torunlarının getirdiği hediyeler sıraya dizildi.
    Annemse sakin görünse de içine ağlamakta.
    Acılarını gizlemekte ne kadarda usta bilirsin ya.
    İşte babacığım yemek masasındaki yerin boş kaldı,
    Kahve içerken oturduğun koltuğunda boş kalacak.

    Bir gün birileri oturacak dolacak oraları ama!
    Yüreğimdeki boşluk nasıl dolacak onu bilemiyorum
    Belki de o boşlukla yaşamaya alışmalıyım artık.
    Senin o ter kokunu bile çok özledim babacığım.
    Yüreği kocaman canım babacığım rahat uyu.

    Muzaffer Çalışkan
    **********
    Tebrikler ..
    Şiiri ve sizi kutlarım .Çok duygusal ..Acınız daha çok tazeymiş ve babasız ilk babalar günü .. gerçekden zor olmuştur sizin için ..alışmak için zaman gerekiyor ..
    Benim babam Rahmetli olalı dört sene doldu nerdeyse ..ama hala dün gibi ..Baba işte Ata unutulmaz
    Bizlere bıraktıkları hala kulaklarımızdadır aksi de olsa huysuzda olsa bende çok özlüyorum özellikle bayram günleri ve babalar günü .. Eve bile hala zor gidiyorum sanki o koltukda oturuyor elini öpmem için uzatıyor gibi geliyor bazen ..biz ablalarla buluşunca anamın evinde ,genelde anılara gideriz gülümseyerek hatırlarız dualarımızı ederiz..
    Ecel hepimizin gideceği yer ..
    Rabbim rahmet eylesin ..Mekanı Cennet olsun ..
    Duygulu dolu dolu bir babaya hasret şiiri okdum yüreğinize sağlık ..
    Yüreğiniz dert görmesin ..

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 24 tane yorum bulunmakta