kır çiçeklerini tanıdığım gibi tanımam
karanfil nasıl sulanır, kasımpatı nasıl
yaşlı çınar ağacını, ceviz ağacını tanırım
Nazımdan, Gülhane parkından
sürgünlüğünde aşkın.
kimsem yoktu, uyurdum çınarlıkta
hiç tükenmeyen düşlerle uyanıktım.
köpüren sütler gibi gökyüzü
öptüğünde dudaklarımdan
sayısız gözleri vardı.
kısacık sürdü,
esmerdim,beyazlaştım.
usul usul yaktım ateşi,
aşk tanrısı İnanna ' yı çağırdım.
bembeyaz dişlerini gördüm
aşk ve bereketin
aralarına karıştım.
İşte dedi;
" Utu, çok sevdiğin Nanna' nın oğlu"
yağmursuz gözlerimde siyah yakamoz.
tedirginliğim,
perdesi kapanmış yüzyılda
geç kalmam sevince.
ne çıkar, nereye çıkar erken geldiyse
ödünç aldığım kitap sayfalarından.
kır çiçeklerini tanıdığım gibi tanımam
sesi kesilmiş sonsuzluğu.
yüreğim yaz tanrısı
akşam gezintileri yaraşır yüzüme
kalabalıklardan topladığım gülüşler
kendiliğinden sunuş, duygu derinliğime.
konuşuyoruz Utu' yla, tutarak ellerini
yıllar önce yaşıyormuşum gibi
sık sık bahsediyoruz Nanna 'dan
tünele giren özsuyunun içişini.
yıllarca önceki, şimdiki dün gibi
eylülün on beşi avucumda güz çiçeği.
*Utu (Şamaş) Güneş tanrısı Nanna'nın oğlu
*İnanna(İşter) Aşk ve bereket tanrısı
Kayıt Tarihi : 4.10.2012 05:47:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!