Onunla tesadüfen tanıştım. Bir yürüyüş sonrası parkta dinleniyordu besbelli. O gün çok yorgundum herhalde. İyi fikir dedim kendimce. Ben de oturup dinlensem biraz. Aslında hiç âdetim değildir yürürken tempoyu kesmek, mola vermek. Bir an evvel eve dönüp duş almak isterim, terim soğumadan. Oturduğu banka iliştim eğretice, hemen kalkacakmış gibi. Saçlarına aklar düşmüştü. Yüzünde yılların bıraktığı derin izler vardı. Gözlerinde bilinmez bir hüznün gölgesi. Göze çarpan bir ayrıntı yoktu görünümünde. Sadece konuştukça anlıyordunuz iç dünyasının zenginliğini. Kısa bir tanışma seramonisi. İsim, meslek, oturulan semt derken, dönüp sordu birden. Çocuklarınız var mı? Var dedim. İki tane. Ya sizin. Benim de iki tane dedi. Sonrası…Sonrası çorap söküğü gibi geldi işte.
Evlatlar can, torunlar canının çekirdeği. Büyükler güvenilir bakıcı. Bazıları daha az güvenilir demek ki. Neden mi? Anlatayım peki:
Sabah geliyorsun, çocuklar uykuda. Kapıyı çalıyorsun yok, telefon ediyorsun yok,
İçeri giremiyorsun, çünkü sende de anahtar yok. Çaresiz oğluna telefon ediyorsun.” Ben şimdi ararım anne uyanınca açarlar çocuklar sana kapıyı” diyor oğlun. Yüzme havuzlu lüks villanın bahçesinde bekliyor, bekliyorsun. Gözlerin havuza dalıyor. Gençliğine dönüyorsun. Onları büyütürken çektiğin eziyetler. Birinin elinden tutmuş, diğerini kolunun altına sıkıştırmış koşa koşa işe gidiyorsun. Onları kreşe bırakacaksın. Akşamüstü dönüp alacaksın. İlk, orta, lise derken çocukların üniversite hazırlıkları. Mezuniyetleri, işleri, eşleri. Sanki bir masal gibi… Havuzun mavi sularında çocuklarının masum simaları dalgalanıyor, dilsiz, sessiz…
Elin çocuk bakıcıları ellerinde anahtarıyla çalıştıkları eve girerlerken sen, torunların uyanıp sana kapıyı açmalarını bekliyorsun. Komşuların meraklı bakışları altında eziliyor, eziliyorsun.
Telefonun ziliyle hayallerinden silkiniyorsun.”Anne çocuklar uyandı., hadi artık girebilirsin.” Bu konuda geline karşı ne kırgın ne de dargınsın.Kayıtsızsın sadece. Çünkü onu sen büyütmedin., sen eğitmedim. Ayrı kültür, görgü ve gelenekten deyip hoş görmeye çalışıyorsun.Ama ya oğlun? ... Ya oğlun! ...Yüreği taşıran son damla bu.Taşmasa dökülür mü? ...
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
Çok duygıulandırıcı bir olaya tanık olmuş ve bunu kaleminize yakışacak şekilde kısa bir öyküye çevirmişsiniz. Buda sizin yüreğinizin duyarlılığını gösteriyor. Tebrik ediyorum sayın ÖZEREN.
Güzel.... Anlamlı....
Etkleyici ve de düşündürüyor içi acıtırken gözler sulanıyor hafiften. Dolu dolu bir bir öykü daha da yazılırdı aslında ama kısa daha çok düşündürüyor. Hep yazsın kaleminiz. Eyvallah...
Yaşamdan kesitleri oldukça büyük bir duyarlılıkla ve ustaca işleyen kaleminize ve yüreğinize hürmet ve tebriklerimi iletiyorum...Bence zenginlik,fakirlik,tahsillli olmak veya cahil olmak değil konu...her şeyin yürekte başlayıp bittiğine inanlardanım...insan yüreğiyle duymuyorsa, isterse dünyanın en zeki insanı olsun hikaye...içinde yürek yerine taş taşıyanlardan vefa beklemek yanlış olur sanırım.İçten teşekkür ve tebriklerimi bırakıyorum bu güzel paylaşımınıza...saygılar...
Selam Naime hanım,
duygularınızı, yorum bırakan arkadaşların da yorumlarını paylaşıyorum.
Sanki bir romandan küçük bir bölümmüş gibiydi.
Okunduğunda etkisinde kaldığımız elim bir öykü gizliydi hikayede.
Artık bu tür şeylere toplum olarak alıştırılmak istiyoruz.
Evlatlarımızın okumalarını istiyor sıkıntılar çekip, fedakarlıklar da yapıyoruz zaman zaman.
Her aile çocuğunu bolluk içinde okutmuyor.
Gün geliyor kız olsun erkek evlat olsun çocuğumuzu tanıyamıyoruz. Öyle ki yetişip bir beraberlik kurmak evlenmek istediklerinde ailenin bile değeri olmadığı fikriyle eşler birbirini ikna etmeye çalışıyor.
Ama bu problemler çok derinlerde gözden kaçan durumlarla ilgili gibi geliyor bana.
Ailesine yabancı olan topluma da yabancı olur.
Bizler yurt dışında eğitim görmüş evlatlarımızla komşu çocuğu olsa bile gururlanır iftihar ederiz. Ama bir gün ülkeye dönüp ailesine ve ülkesine yararlı olanlar göz bebeğimiz olacaklardır. Usta kaleminizle derin bir yaraya parmak bastınız.
Şairler çevresiyle de olaylar habis duruma gelmeden problemlerle de ilgilenip dile getiren göz önüne sunandır tebrik ediyorum baki selamlar.
YüREĞİ TAŞIRAN SON DAMLA
Onunla tesadüfen tanıştım. Bir yürüyüş sonrası parkta dinleniyordu besbelli. O gün çok yorgundum herhalde. İyi fikir dedim kendimce. Ben de oturup dinlensem biraz. Aslında hiç âdetim değildir yürürken tempoyu kesmek, mola vermek. Bir an evvel eve dönüp duş almak isterim, terim soğumadan. Oturduğu banka iliştim eğretice, hemen kalkacakmış gibi. Saçlarına aklar düşmüştü. Yüzünde yılların bıraktığı derin izler vardı. Gözlerinde bilinmez bir hüznün gölgesi. Göze çarpan bir ayrıntı yoktu görünümünde. Sadece konuştukça anlıyordunuz iç dünyasının zenginliğini. Kısa bir tanışma seramonisi. İsim, meslek, oturulan semt derken, dönüp sordu birden. Çocuklarınız var mı? Var dedim. İki tane. Ya sizin. Benim de iki tane dedi. Sonrası…Sonrası çorap söküğü gibi geldi işte.
Evlatlar can, torunlar canının çekirdeği. Büyükler güvenilir bakıcı. Bazıları daha az güvenilir demek ki. Neden mi? Anlatayım peki:
Sabah geliyorsun, çocuklar uykuda. Kapıyı çalıyorsun yok, telefon ediyorsun yok,
İçeri giremiyorsun, çünkü sende de anahtar yok. Çaresiz oğluna telefon ediyorsun.” Ben şimdi ararım anne uyanınca açarlar çocuklar sana kapıyı” diyor oğlun. Yüzme havuzlu lüks villanın bahçesinde bekliyor, bekliyorsun. Gözlerin havuza dalıyor. Gençliğine dönüyorsun. Onları büyütürken çektiğin eziyetler. Birinin elinden tutmuş, diğerini kolunun altına sıkıştırmış koşa koşa işe gidiyorsun. Onları kreşe bırakacaksın. Akşamüstü dönüp alacaksın. İlk, orta, lise derken çocukların üniversite hazırlıkları. Mezuniyetleri, işleri, eşleri. Sanki bir masal gibi… Havuzun mavi sularında çocuklarının masum simaları dalgalanıyor, dilsiz, sessiz…
Elin çocuk bakıcıları ellerinde anahtarıyla çalıştıkları eve girerlerken sen, torunların uyanıp sana kapıyı açmalarını bekliyorsun. Komşuların meraklı bakışları altında eziliyor, eziliyorsun.
Telefonun ziliyle hayallerinden silkiniyorsun.”Anne çocuklar uyandı., hadi artık girebilirsin.” Bu konuda geline karşı ne kırgın ne de dargınsın.Kayıtsızsın sadece. Çünkü onu sen büyütmedin., sen eğitmedim. Ayrı kültür, görgü ve gelenekten deyip hoş görmeye çalışıyorsun.Ama ya oğlun? ... Ya oğlun! ...Yüreği taşıran son damla bu.Taşmasa dökülür mü? ...
Herhalde, dedim. Taşmasa dökülür mü? ...
Naime Özeren
Su an öylece kalakaldim, ne yazacagimi bilemiyorum, o güzel vefali yüreginin hüzünden degil de sevgiden tassaydi keske,ne güzel olurdu, hic tasvip etmedim sana reva görülen bu hareketi.
Evet gelin el kizi ama ya caninin parcasi oglun...
Ahde vefa bu mu? böyle olmamaliydi...
Yine sen sev gül yüreklim, yine gözlerin dalsin havuzun sularina, üzülme, zaman her seyin ilaci...Mutlaka bir gün onlarda anlayacak gercekleri...
Tebrikler samimi ve icten yüregine ablam...
Güldeste'mizde paylasiyorum...Tesekkürler..
ustaca
yaşamdan güzel kareler..
ders verici
kutlarım sayın ÖZEREN
Çok güzel ve gerçekten yaşanan, ibret alınacak bir öykü.
Neyse ki benim kızım, evinin anahtarını, hem bana hem de kayınvalidesine evliliğinin ilk aylarında
getirip 'ne zaman isterseniz, gelin buyrun' diye
davet etti. Aynı şekilde benim anahtarım da kızımda bulunuyor........
Bazen de bazı anneler, evinin anahtarını, evletlarına vermeye çekiniyorlar. Saygı ve sevgi karşılıklı olmalı diye düşünüyorum........
TEBRİKLER.........+10 SEVGİLER...........
'Siz, onlara bağ bağışlarsınız, onlar, size bir salkım üzümü çok görürler' misali: Siz, onlara ömrünüzü vermişssiniz, binbir fedakarlıkla büyüttüğünüz çocuklarınız veya torunlarınız, size birkaç dakikasını ayıramazlar. Çok üzücü bir durum.
Tebriklerimle daha nice öykülere.
derin ve geniş anlamlı mesajlar yüklüydü bu güzel eserde.
emeklerinize sağlık Naime hanım, paylaştığınız için teşekkürler.
Bu şiir ile ilgili 63 tane yorum bulunmakta