Zamana bakmak geçti içimden
Şiirlerimi susturup
Delik deşik etmek geldi kelimelerimi
Boz bulanık olsun istedim
Uzak dağların yankıları
Saatler dursun
Genişlesin gökyüzü
Aşkın yanlış ihtimalleriyle
Unutulmuş her dün
Korkutsun yüreğimi
ve olmasın arkası yarınlı ihtilaller.
Biliyorum
Parmaklarım dalgın,
Kelimelerim kınından çıkmış bıçak gibi
Bir anı bekliyor gecenin en koyu yerinde
Koynuna giriyorum gururlu yaralarımla.
Sakın sorma
Dudağımda kalan yarım ıslıkları
Sorma ruhumu yıkayan ay ışığının
Hüzünlü melodisini,
Sorma
Adını koyamadığım yüreğimin rumuzunu
Yaşamak istiyorum
Kendi filmimin en hüzünlü yerinde
Ten gibi
Sır gibi.
Dinle şimdi
İçimdeki baharın kıpır kıpır uyanışını
Ateş böceklerinin geceyle sevişmesini,
Yasak sözlerin acıyla inleyişini dinle.
Tanyerini anlatmayacak bize
Gördüğümüz kötü düşler,
Susturulmayacak dokunulmayan sevgiler
İhtiyar bir mektubun son satırlarında
Umudumuz yetmeyecek sevdayı ölümsüz kılmaya
Çünkü
Daima asılacak
Düşlerinde aşkla yatanlar.
Kayıt Tarihi : 5.5.2015 15:34:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Mevsimlerden papatyayı severim Sonra seni Sonra yine seni Ve hep seni.. (alıntı)
Bir yüzleşme,hesaplaşma şiirini oluşturmadığını düşünüyorum bu dizelerin.Ne ki,birbirine geçe geçe uzayan bir zincire benzeyen çözümlemeler var.Her çözümleme başlı başına bir iç konuşmaya benzetilmiş.Böylelikle Şair,derinliklerde dengesi bozulma ve yeniden eski düzenine gelme periyotları içinde olan bir İç Ses'i konuşturmuş şiir boyunca.Şiirin herhangi bir yeri özel bir uğrak noktası gibi durmuyor.Tam karşıtı, bir alan ve zaman genişletmesine vurgu yapıyor. Aynı duygusal dalgaların yayılmasına,benzer aşksal iklimin sürüp gitmesine dönük gereksinimi dillendiriyor.
Bu noktada Oğuz ÖZDEM adlı şairin bir şiirini anımsıyorum:
''Nasıl yaşayabilir şair / bakarak / esrikleşen bir hayata / ah korunaklı uçurum / hep doruklarda...''
Aşkın sür git çağrısına uymak adına bu şiirdeki vurgulananların, hep bir şeyleri kaçırmışlık duygusu barındırmadığını düşünüyorum.Şayet öyle olsaydı 'eksiklik' meteforunun bu şiirde kendine pekala yer bulması gerekirdi.
Ne ki ; korkutucu mantığın,korumacı duyguların ve öz kontrolün sağlanması adına bütüncül bir kaygı sirkülasyonunun ivedilikle geçeceğini beklemek sahici olamaz.
Doğruların ve yanlışların yaşamı birlikte beslediğin düşünürsek eğer, böyle şiirlerin yazılmasının kaçınılmaz olduğuna hak vermeliyiz.
Umudu sevdaya yetecek duruma getirmenin şiirini yazmak sanırım Zeynep Nilgün'ün kalemine çok yakışır.
Bu değinmeyi yine Oğuz ÖZDEM'e değgin bir alıntıyla bitirmek istiyorum :
''..dil sınırdır / suskun ve konuşkan / suskun dinlerim...''
Bu şiirde kalmak ve Zeynep Nilgün'ün ses işçiliğinin dilini çözmeye çalışmak güzeldi.
Kutluyorum defterini sürekli açık tutmasını başaran Değerli Şair'i.
Nicelerine.Erdemle.
Sevgi olmasa... Olmasa mıydı yoksa?... Buz gibi mi olsaydı yürekler?... İşte o zaman ne hüzünler olurdu, ne yürek çırpıntıları, ne mutluluklar, ne de şiirler... Her şeye rağmen hala iyi ki yüreğimize kök salmış sevgiler var Zeynebim...
Hani güzele köpen de yakışır derler ya, köpen ne demekse.Güzel duyan yürekten dökülenleri yazan kaleme de ne yazarsa yakışıyor gibi geliyor bana.
Kutluyorum bu biraz sitem, biraz özlem, biraz hüzün şiirini Canım benim... Bu kadar açma arayı, Yaz... Çok yaz, sık yaz...Nicelerine... Kocaman sevgimle...
TÜM YORUMLAR (4)