Beyaz giyinmişti, şerrin karanlıkları,
Yer hasat yeriydi, zaman da hasat...
Öfkeyle açılmıştı, intikam sandıkları,
Hava fesat kesilmişti, su fesat...
Kızıl toprak kızıl kana kanmıştı,
Ölümü anlatırım gözlerinden sorana,
Asalet gözlerinde ermiş kemale...
Başka bir devlet gibi sunmalı hana,
Feth için bürünmeli divane hale...
Gözlerinle gözlerime vurmalı mühür,
Ellere kütüphane, bana bir kitap düştü,
Kütüphane, kitabımın yanında bitap düştü...
Arkasına sığındığım sahte gülüşlerimin,
Bilmezsiniz ardındaki kan ağlayan gözleri...
Tek eğlencem bildiğim uçukça düşlerimin,
Duymazsınız ardındaki kan ağlatan sözleri...
İçinde fink attığım kapkaranlık kuyunun,
Öfkemin dövdüğü garip bir merak,
Titreyen kalbime doldu ansızın...
Bekledim bekledim, sanki son durak,
Kendi geldi beni buldu ansızın...
Nedendir, niçindir bu kuşku, korku?!.
Uyandım başımı lehteye vurdum,
Yakasız gömlekli diyarı ölüm...
Binlerce çıplak gördüm ve durdum,
Kalan sağlar için uyarı ölüm...
İnsan ölümden bir saniye mi aşırdı?!.
Milletime, yapılmış ne çirkin darbe,
Kınıyorum ölümüne...
Sanki tarih mütekerrir, İstiklal gibi harbe,
Koşuyorum ölümüne...
Yürekten getirilen tekbirle secde,
Asırlardır adanmışlık kokuyor,
Ve susuyor şehirlerin yegane fahri...
O da Meryem gibi; "Toprak olsaydım..." diyor,
O Kudüs; göklerin umuda gebe şehri...
Gündüz vakti alınan, o acıyla; ahların,
Nasıl bir yeri vardır gecede mantıklarda?!.
Teminatı yokken o mutlu sabahların,
O başlar nasıl rahat, o gafil yastıklarda?!.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!