Yunus Şiiri - Tülin Özgen

Tülin Özgen
29

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Yunus

Aceleyle okuldan gelmiş, çantasını yatağının üzerine fırlatıp okul önlüğünü çıkarmaya koyulmuştu. Annesinin bağırmalarını duyuyordu yan odadan. “Yine gideceksiniz değil mi? Bu işin tadını kaçırdınız artık..! Oralarda sürteceğinize, oturun da bir iki mürekkep yalayın.” Böyle derdi annesi ders çalışmalarını istediği zaman. Çok kalmayacağız demesine kalmadan annesi çatık kaşlarıyla kapıda belirmişti.

Annesini gülerken görmemişti hiç. Hep sinirli, bağıran çağıran bir kadındı. Kaşlarının ortasındaki çizginin derinliğinden de anlaşılabilirdi hayatla ne kadar kavgalı olduğu. Nasıl olsun ki diye düşündü Esma. Dört tane yaramaz çocuk başında. Sorumsuz, bir o kadar da bencil bir koca. Üstelik de karısını dövmeyi erkekliğin simgesi zannedip sapına kadar erkek olmaya kararlı bir koca. “Sebep olanların gözü çıksın” derdi annesi. “Daha on yedi yaşındaydım.Babanın akrabaları girdi kanıma. Bir de babanın o sevgi dolu mektupları. Yoksa ne işim vardı üç çocuklu dul bir adamla.Mutluluktan gözüm kimseyi görmüyordu, ta ki evlendiğimizin haftasında yediğim hoş geldin dayağına dek” derdi.
Nasıl katlanılırdı ki, nasıl dayanılırdı. Taş olsa bile çatlardı. “Anne, babamı seviyor musun diye sormuştu Esma bir gün. “Ondan başka benim kimim var ki” demişti. Dayaklardan usanıp da babasının evine kaçtığında, dedem birkaç gün beklemiş; bakmış ki babamın gidip de annemi alacağı yok. “Kocandır, sevse de, dövse de yerin onun yanı” diyerek yol vermişti anneme. O günden sonra anlamıştı annem, babamı sevmeye mecbur olduğunu.

Annesinin yalvaran ses tonuyla kendine geldi Esma. “ Bakın hava da yağmurlu, bir gün o kayalıklardan düşüp parçalanacaksınız. Bir tutam ot için kayalıklarda gezinen buzağılar gibi olacak sonunuz, Leşinizi bulacaklar kumsalda.” Esma çoktan hazırlanmış ve annesinin yanından hızla geçerken; “Merak etme Anne, bir şeycik olmaz. Kayalıklardan aşağıya doğru ince bir patika var. Dikkatli iniyoruz.” Diyerek kapıyı çarpıp çıktı. Annesinin bağrışmaya dönen sesinden biran önce kurtulmak istercesine, evlerinin biraz aşağısındaki uçurumun tepesine doğru koşmaya başladı.

Arkadaşları çoktan gelmişti.Hep birlikte, birbirlerine tutunarak patikadan aşağıya doğru inmeye başladılar. Annesinin sözleri hala kulaklarında çınlıyordu. “Ya bir gün aşağıya kayıp da düşersem, parçalarımı toplarlar herhalde. Ah anne..Aşağıya inerken korkmazdım hiç, söylediklerin yeterince etkili olmuş ki, dizlerim titriyor bugün. Bir atlasam aşağıya inecekmişim gibi gelen şu uçurum bile daha bir derin görünür oldu gözüme. Yaptığını beğendin mi şimdi” diye düşünürken arkadaşları geriye dönüp; “
Ne geveliyorsun sen ağzında öyle” diye sorunca anladı sesli düşündüğünü. “Yok bir şey “ dedi arkadaşlarına. Ama, canı sıkkındı bugün. Havanın puslu olmasından mıdır nedir, bir hüzün basmıştı yüreğine.

Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen patikanın sonuna gelmişlerdi ve ayakları kumsala değdiğinde tarifi imkansız bir rahatlama duydu Esma.. Gruptaki arkadaşlarından birisi heyecanla bağırmaya başladı.”‘Hey! Koşun. Yine kayalıklardan düşüp ölmüş bir buzağı var ilerde.” Esma kafasını kaldırdığında uzakta bir karaltı gördü. “Zavallı buzağı, arkadaşların gibi karnını doyurmak için uzandığın bir tutam ot, senin de sonun olmuş. Daha ne olduğunu anlamadan uçurumun dibinde bulmuşsun kendini” diye düşündü. Buzağının ölüsünün yanına doğru koşmaya başlamışlardı. Her zamanki gibi onu da, kayalıkların altına doğru çekeceklerdi ve kumlara açtıkları bir mezara gömeceklerdi ve deniz yine yükselecek, buzağın ölüsü dalgaların çarpmaları sonucu ortaya çıkacaktı. Sonra da martılara bir ziyafet şöleni..

Karaltının başına geldiklerinde hepsi de şaşkınlıktan birbirlerine bakakalmışlardı. Yerde yatan buzağı değil kocaman bir balıktı. Yanına yaklaştılar korku ve heyecanla.Nefes alıyor ve çok garip bir ses çıkarıyordu. İnler gibi. Derinden gelen bir ıslık sesi. “Yaşıyor…! ” diye bağırdı içlerinden biri..

Yunus sürülerinin zaman zaman Karadeniz’in kıyılarından geçtiğini duymuştu Esma. Hatta abisi “Sakın ola ki açıklara yüzeyim deme. Bir yunus sürüsünün önüne düşersin. Topların insanlardan ne çektiğini anlarsın o zaman. Seni oyuncak zannedip topa çevirirler, sen de öbür tarafa yolculuğa çıkarsın” diyerek korkutmuştu onu. İyi ama bu yunusun karada ne işi vardı? Onun yaşam yeri sular değil miydi?

Balıkların derilerinin susuz kaldığında çatladığını ve balığın böylece yavaş yavaş öldüğünü daha birkaç gün önce öğrenmişlerdi okulda. Avuçlarıyla su getirip balığın üzerine dökmeye başladılar. “Bu böyle olmaz dedi birisi. Onu hemen denize götürmeliyiz.”
Hep birlikte balığın koca vücudunu kavrayıp denize doğru itmeye başladılar. Denize ulaştıklarında hepsi de kan ter içinde kalmışlardı. Ama balık denize girmek ve yüzmek istemiyor, kendini dalgalara bırakıp tekrar kumsala vuruyordu. Yorgunluktan bitap düşmüşlerdi ama başarmışlardı sonunda. Balık çocukların inadını anlamış olmalı ki ağır ağır denize doğru süzülmeye başladı. Zafer kazanmış gibi birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Ne kadardır buradaydılar. Hava kararmaya başlamıştı. Üşümeye başlamıştı Esma.
Üzerinde bir nokta bile kuru yer kalmamıştı. Evlerinin kapısını çaldığında bayılmak üzere olduğunu hissetti. Annesinin gözleri fal taşı gibi açılmış “Bu ne hal, sırılsıklam olmuşsun, aman yarabbim yanıyorsun sen” diyerek feryatlar koparıyordu. Ağzını açıp cevap verecek hali bile yoktu Esma’nın. Ateşler içinde sabaha kadar balığı sayıkladı. Tek hissettiği şey alnında sıcak bir el. Bu annesinin eli olmalıydı. Hiç bu kadar şefkatle dokunmamıştı ona. Öbür gün öğlene doğru kendine gelir gibi oldu ve annesine “öldü mü anne” diye sordu ve tekrar uykuya daldı. Uyandığında akşam olmuştu. Annesi başucundaydı yine..” Tanrım..! Sana şükürler olsun dedi. Sonra da sıcak bir ses tonuyla; “Anlatacak mısın şu balığın hikayesini bana” diye sordu. Başından geçenleri anlatmaya başladığında bir hüzün bulutu gördü gözlerinde annesinin. Sonra da gözlerinde iki damla yaş.

Sonra da annesi derin bir soluk alıp anlatmaya başladı. “Kızım, yunuslar çok duygusal hayvanlardır. Eşlerini kaybettiklerinde intihar ederler. Siz onu denize bırakmışsınız ama o yine kendini karaya atıp ölümü tercih edecektir. Çünkü onlar eşleri olmadan yaşayamazlar. Eşlerini kaybettikten sonra da başka birini sevemezler ve eşlerine kavuşmak için onların yanlarına gitme umuduyla ölümü seçerler.”

Annesinin gözlerinin içindeki sevgiye olan açlığı gördü Esma. Sonra da onu her gün öldüresiye döven babasını. Ona bir tek sevgi sözcüğü söylemeyen, onu her fırsatta aşağılayan babasını. Bir balık kadar bile olamayan babasını.

Esma annesinin elini tuttu ve “ Benim babam da keşke bir Yunus olsaydı anne” dedi..

Tülin Özgen
Kayıt Tarihi : 22.10.2006 22:45:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Tülin Özgen