Yumuşak Yüzlüler Şiiri - İbrahim Hazini

İbrahim Hazini
32

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Yumuşak Yüzlüler

Yumuşak yüzlülere bakınca,
Huzur doğuyor.
Yüzlerinde ki tebessüm,
Müjde veriyor.

Hayatları akıp gidince,
Eserleri sürüyor.
Dudakları kımıldanınca,
bal gibi akıyor.

Dilleri konuşmaya başlayınca,
Keder siliniyor.
Dünya ve ahirette mekânları,
Yüksekte oluyor.

Sayıları azalıp sürünce,
Gam kaplıyor.
Dinleri yegâne Hanif’tir,
Başkasını tanımıyor.

Gönülleri hep yekparedir,
Hiç dağılmıyor.
Marazları kesin yoktur,
Fesatçı olmuyor.

Hataları makbuldür,
Kimseye dokunmuyor.
Yürekleri altın gibi zengindir,
Gözleri yaşarıyor.

Onları arayıp sorunca,
Zor bulunuyor.
Onları sevmeye kalkınca,
Fitne bitiyor.

Takvaları dürüsttür,
Emelleri belli ediyor.
Toprak üzerinde yaşayınca,
Altını düşünüyor.

Sevilenlerin en sevileni,
Bunlar geliyor.
Zebani onları görünce,
Selam veriyor.

Allah'ın sevgilileri denince,
Bunlara deniliyor.
Yumuşak yüzlülere bakınca,
Huzur doluyor.

Şiirin hikayesi:
Yumuşak yüzlülerin Kuran’daki hikayeleri
12.01.2010

Yazardan
Genel olarak insanın yaratılış yapısı zayıflıklarıyla imtihana tabi tutulmuştu. Ama bu zayıflık denen olgu nefse bağlıdır. Nefis esnekliği az ya da çok olan iradenin vazifesinde önemli bir rol oynar. Bu sebepledir ki, nefis esnekliği iradenin dayanma gücüne mütealliktir. Bu iradenin etkisiyle gevşekliği ya çok dayanıklı ya da muhtelif olur. İrade genellikle salim beyinden ve bilinçli olarak tercihli hareketi veya davranışı seçme hakkına sahip olur. Bazı müstesna durumlarda insanın tüm uzuvları sağlam olduğu halde eğer beyini çalışmazsa, sağlam organları bir şey ifade etmez. Yani doğruluk yanlışlıktan ayrılamazdı ve böyle kişiye de hüküm düşmezdi. Bu demektir ki beyin, iradenin ister şerrine, ister hayrına önemli bir merkez komutundadır. Aklıselim olduğu halde akılsızca düşünen herkes, çoğu kez bir sürü saçmalığın içine saplanıverir.

Takvasız insanın hakikatine bakılırsa, içi öfkeyle dolu, inatçı, ruh hastası, çekilmez bir insan olduğu fark edilir. Nefsinde bir sorunun var olduğu sanılır. Aslına bakarsak hastalığının ne olduğunu bilmezken, dahası, neresinden şikâyet ettiğini de bilmiyordur. Sebepse şudur; ya iman yokluğu ya iman eksikliği ya da uyduruk bir inançla ruhunun çalkalanmasındandır. Tıp bilimine ve başka vesilelere başvurduğu halde tam anlamıyla beklediği veya umduğu iyileşme şeklini bulamıyor. Ayrıca tıbba, ilme güvendiği kadar boş inançları yüzünden sorunlara karşı karşıya çaresiz kalıyordur.

Sağlam inancı olmamasıyla veya içindeki karışıklıklar nedeniyle hayata ters bakışlarla bakar ve bu haliyle ister bedenen ister ruhen hasta bir insan oluverir. Bu kötülüğü yalnız kendine yaptığını çok iyi bildiği ya da bilmediği halde, sırf inat, hırs ve cehalet yüzünden kendini iyi bir yere getirmeye yanaşmaz. O insan hiçbir şey olmadı ve olamıyordu. Şayet Allah(c.c.) sıfatlarından eksik ya da dine ihlâsla yaklaşmamasından dolayı çözümü olmayan sorunlar ortaya çıkarıyor. Kudurmuş boğalar gibi, hedefinin üzerine koşar, ancak önlerine bir engel çıkarsa durabiliyorlar. Tüm içtenliğim ve ciddiyetimle itiraf edeyim ki, bu kendini beğenmiş insanların, hepsi bir arada toplanırsa ve bütün imkânlarıyla birleşik olurlarsa bir böcek olmayı bile başarmaya ulaşamazlarken, nasıl hiç yoktan dünyanın oluşma fikrine ulaşıyorlar?

İnsanın iradesi zayıf diye, aptal duruma düşse bile akılsız diye vasıflanılamaz. Tüm insanların aptal olmadığını düşünmelidir. Yanı düşünebilen her insana akıllı denir. Ama şunu söylemeliyim ki, insanoğlu aklını iyi kullanmazsa ya da iradesi güçlü değilse, dehşet verircesine nankör hale gelir. Evet, eşi bulunmaz, aklı değer bilmez, nankörün nankörüdür. Böylece iki ayaklı nankör bir yaratık olarak tanımlanılır. Bu zayıf iradesini kötüye kullanmamak şartıyla, çok yararlı sonuçlar da verebilir. Hem de çok övünülecek bir durumdur.
Bu yüzden Allah(c.c.) insanları, güzel akılla düşünebilmesi ve duyarlı duygularla zenginleştirip, iyiyi kötü işten ayırabilecek bir vasıfla yaratmıştır.
Allah(c.c.) koyduğu sınırlarını hiç bir zaman aşmayacak olan insanın, yalnız düşünme gereksinimine yanıt verebilecek olduğunu da kabul etmek gerekiyor. İstek ve aklı, başka özentileri de doğruluk içine alan ve tüm yaşamını kapsayan bir hayat çizgisi üzerindedir. İnsan aklını kullanıp, yaşamla ilgili tüm faydalı unsurları seferber ederek yaşamak isteyecektir. Aklın gücü, ancak öğrenebildiği kadarını bilebilir. Öğrenmek ve okumak beyine büyük bir güç sağlar. Ayrıca, insan yaşamı, bazen bilinçli bazen de bilinçsiz, bazen önemseyip bazen de önemsemeyerek, bazen ilgili bazen de ilgisiz, bazen aldatıp bazen de aldanarak sürüyor.

İnsan kasıtlı ve bilinçli olarak zararlı olabilir, hatta son derece ahmakça bir isteğe kapılabilir. Her isteme hakkına sahip olmayıp, yalnızca dine uygun olan şeyleri istemek zorunda olmak gerektiğini bilmelidir. Bilim, öyle muammaları açıklığa kavuşturur ki, açıkığa kavuşturursa bile, bunu hepimiz biliriz ama her ilimde aydınlık getirmez ya da yol göstermez. Misal olarak; insanın maymundan gelme teorisi ya da buna bezer saplantılara ilim olarak mı tanımlanır? En azından bunu düşünülmelidir ki, zekâ ve farklı dil konuşma yeteneği, insandan başka hangi yaratıkta var?
Güzel ahlakın ve selim aklın en canlı örneklerini, erdemli, ağırbaşlı, ölçülü davranmayı adet edinen kişiye denir. Tüm dünya nimetlerinin hepsinin tek Allah’tan geldiğine şükür ederek nankörlük yapmaz.

İstek ve irade denilen olgu insana gereklidir. İradenin insana ağır bir yük ve büyük bir nefis mücadelesi teşkil ettiği bilinmelidir. Tüm insanların iradeleri hemen hemen eşit olarak yaratılmıştır. Bu nedenle insanlar yaptıklarına göre hesap görürler. İradelerine göre hesap görmezler. Yoksa aksi takdirde insanların Allah (c.c.) katında itirazlarını ve mazeretlerini rahatlılık içinde sunmalarına sebep olurdu. En azından bunu derdi “Ey Allah’ım neden benim irademi zayıf yarattın o zaman bu duruma düşmezdim.” Hiç değilse şu nedenle, insanı zayıf iradeli kabul edersek kime güçlü iradeli diyeceğiz? Çünkü böyle bir kusurluk ortaya atarsak önemli bir hakikati örtmüş sayılırız. Bu kadarla yetinmek de doğru olmaz.

Takvalı insanın hakikatine bakılırsa, içi merhamet ve şefkat dolu, yumuşak yüzlü, ruh centilmenliği ve sevilen bir insan olduğu fark edilir. Nefsinde bir sorunun olmadığı yakinen bilir. Aslına bakarsak dünyada hangi gaye için geldiğini anlamışken, dahası, nereden ve nasıl başlayarak ibadet edeceğini de biliyordur. Sebepse şudur; Kuran’dan muttakilerin hikâyeleri okunulunca anlamak mümkündür.

Çünkü Allah(c.c.) muttakileri müstesna tuttu. Sebepse şudur; ilk önce iradeleri yüksektir ve yüksek tutmaya gayret ederler, Kuran’ı sımsıkı sararlar, Allah’ın emirlerine uygun yaşamakla birlikte aykırı davranmaktan kaçınmaya gayret ederler, günlük yaşantılarına böyle başlar ve böyle devam ederler. Yalnız ve yalnız Allah’a kulluk ederler, yine de yalnız ve yalnız Allah’tan yardım ve medet dilerler. Ömürleri boyunca içlerinden gayba ve ahirete inanırlar.Allah’ın mesajlarını tebliğ ederler, O’ ndan korkarlar ve O’ ndan başka kimseden korku duymazlar. Namazlarını vaktiyle ve dosdoğrulukla kılarlar ve rızklarından verirler. Kendilerine ilahi kelamı duyduklarında boş vermezler, tam aksi ona gereği gibi uyarlar. Sıkıntılarına karşı her zaman sabırlı ve Rablerine noksansız güvenirler. Rablerinden, o sıkıntıları gidermesini ve kötü kavmin yaptıklarından da kurtarması için dualarında hep yakarırlar.

Dualarıysa bu şekildedir: “İşittik ve itaat ettik. Bizi dosdoğru yola ilet, İslam ile yaşat, nimet bahşettiklerinin yoluna; gazabına uğrayanların ve sapıtanlarınkine değil! Bize mağfiret et.
Hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yükleme, hatalarımız ve unutkanlıklarımız ile hesap sorma ey Rabbim! Güç yetiremeyeceğimiz yükleri bize taşıtma! Rabbimiz! Hesabın görüleceği gün, beni, anamı- babamı ve bütün müminleri bağışla! ” diye hep dua ederler Bu dualar dillerinden eksilmemekten ziyade, sözlerinin günlük ana parçasıdır.
Onların hikâyelerinde ayrıca, namazlarında çok farklıdır, beyinleri kıbleye doğru sarsılmadan, kalpleri huşu içinde tutarlar. Kısacası, bütün iç ve dış organlarını saygı ve tam teslimat içinde bırakırlar. Namazlarını vaktinde kılmaya devam ederler. Boş söz ve boş işe yüz çevirip, asla hoşlanmazlar ve rahatsız olurlar. Onlar, zekât konusunda çok titiz davranıp ve hakkıyla ifa ederler. Onlar, edep yerlerini/iffetlerini tam tamına korurlar. Onlar, asla ve asla zina ya da buna benzer hayâsızlıklara bir adım bile yaklaşmazlar. Zevcelerine gayet uyumlu dururlar. Onlar, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler. Rablerine büyük saygı gösterip emrine uygun biçimde yaşarlar.
Nihayet onlar, varis olanların tam kendileridir, Firdevs’e varis olup, orada ebedi kalacaklardır

Sözcük:1.037
Şiir ve şiirin hikayesi: İbrahim HAZİNİ

İbrahim Hazini
Kayıt Tarihi : 5.5.2009 21:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İbrahim Hazini