Uykusuz bir gecedir yaşamak
Yalnızlığının yoldaşıdır sessizlik
Şafağın tüllenmesini beklemezsin
Sahnenin yıldızları kaybolurken
Unuttuğun bir anı hatırlarsın
Yolcuyum uzaklardan geliyorum
Yıllarıma çile kokusu sinmiş,
Biliyorum ki eve gidiyorum
Yollarıma ölüm yokuşu binmiş.
Bu yokuş öyle dik öyle tümsekki
Akşam güneşi kızıl ufuktan süzülüyor
Bana bir göz kırpıp son noktada büzülüyor
Kaskatı duvar kesilmiş, ama en sonunda
Kapkara toprağın da lifleri çözülüyor
Ben çantamı alıp anneme dek koştuğumda
“Nisanla gelen bir yolculuktu
bütün efsanem.
Önüme çıkan,
semavi sandığım ülkelere açılan
bu son yoldu
düşlerle başladığım.
Bir bardakta suya dalmış köklerin
Yaprakların solgun, dalgın gözlerin,
Sen de mi esiri oldun dertlerin
Bu halini görüp de kendimden geçiyorum.
Kavuşmak için yüreğin titriyor,
Bir kızıllık çöker ufka aniden,
Hayalim kaybolur bir renk tonunda;
Ümitler yarına kalır yeniden,
Dengeler kaybolur günün sonunda.
Önümde kıvrılır yollar tarifsiz,
Evrenin son noktasında parlayan bir yıldız
Ya da gecelerin sunduğu bir sihir misin?
Bana nasıl parlıyorsun bu kadar kusursuz
Yoksa zihnimde şekillenmiş bir fikir misin?
Bazen öyle kalabalıksın ki gölge gibi
Gökyüzü alevlenir, sükut çığlık atarken
Ufukta kanlı gözler pencereme sokulur
Gün yine yavaş yavaş uykusuna yatarken
Gündüzün ak gölgesi gözlerimden yok olur
Bu şehrin akşamları hicranlıdır ezelden
Yanmaz, bu odanın lambası yoktur
Bu duvarlar insan gölgesi içmez
Dinmez, bu mevsimin hicranı çoktur
Bu mevsimde nisan coşkusu geçmez.
Gülmez, bu gözlerde aydınlık yoktur
Öyküsünü yazmak istedin belki
Su gibi masmavi yaşanmışlığın
Ne mümkün, kalbinin titrek dili ki…
Farkında olmadın kararmışlığın.
Gök benim, kuş benim diye sevinsen
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!