Yüksel Nimet Apel: Hakkında ziyaretçi gö ...

  • Ahmet Canbaba
    Ahmet Canbaba 27.12.2008 - 00:59

    Merhabalar yeni yılınızı kutlar sağlık ve mutluluklar dilerim Ahmet Canbaba

    BOYNU BÜKÜK YALNIZLIK 7-5-2008

    Dişleri çürümüş bir ağız gibi
    ahşap evler birbirine yaslanmış.
    Sararmış rengini atmış duvarlar
    hayat yokmuş gibi yaşama durmuş.
    Tarih bugün isyan eder belki de
    böyle yasak savar konuşmaların
    tavan arası yalnızlığında.

    Dar ve küçük pencerenin perdesinde
    ve loş odada titriyordu mum ışığı.
    Tavan arası, günahlarında susan
    ve kasveti dağıtan sığınağıydı aşkının.
    Bir enkazı gezer gibiydi geçmişi
    sessiz eşyalar içine yığılıp
    küfünü dağıtıyorken kapalı odanın.
    Rum aksanı ile
    Türkçe konuşuyordu.
    Kaçırıyorken bakışlarını
    alay eden bir insanın yüzüydü yüzü.
    Sevdasıyla birlikte
    mahsur kalmış
    sıkışıp cendereye,
    alevden bir dil gibi
    kapıdan sızan ışık.

    Tavan arasının ışıklı gözünden
    perde hafifçe kımıldar rüzgar girip.
    Müphem hayaline
    yalnızlık hükmü verir
    büyük pişmanlıklarla dolu yaşam.
    Gözleri kapalı gider iç güdüyle.
    Kimi zaman deli bir keşiş gibi
    şeytanla dost olur,
    kim zaman hapseder
    kendini bir manastıra.
    Keyfinin sisli bulvarlarında
    öfke ve kuşku kırıntılarının
    bulutları içinde yüzüyorken,
    içinde tuttuğu bir soluk gibi
    boşaltıverir bir nefes verip aşkını.
    Havasız kuytu köşelerine evin
    kadınca bir parfüm yayılır
    kadınca bir tutukluk yapar elleri.
    Yamalı bir sevginin üstüne
    biraz tuzu eksik olsa da
    fark etmez
    yerine koymak birisini.
    Aşkın tadına hasretlik kattı mı
    tadına hele sırılsıklam eylül....

    Hoyrat ellere vermeye kıyılmazsın.
    Kuru bir ses, kuru bir nefes olsan da
    süzüp eleştiren bakışların
    itaatkar bir öğrenci gibi
    battal bir masanın
    battal bir iskemlesinde
    pencere önünde oturup
    kucaklaşmış gibi çiçeklerle
    yüzleşir suskunluğunda tenin.
    Yüzündeki sert hatlar derinleşir sessice
    meşakkatli günlere kalır artan ömrün
    ve ustalıkla sıyrılır aşkların suçundan.
    Kuvvetli bir esans ve pudra kokusu
    çekmeden yaşamı iki nefes
    bunaltır doldururken genzini
    sevişmeden önce zil zurna.
    Aşkta mekan tasvirlerine dalar gözlerin.
    Ve sonra
    Frapanca giyinip
    çıkarken dışarıya
    yasak öpüşlerde
    gizemli neler döllerdin aşkına.

    Telaşlı elbisen
    ve kır çiçekleri telaşlı üzerinde
    ve kıvrımlarında desenler
    ve adım atışlar telaşlı.
    Bir bıçkın delikanlıyla aşkının
    etrafına saçıp düşlerini
    düz ökçeli rüküş ayakkabınla
    tezat bir yürüyüşün
    bozuk kaldırımlarında sokağın.
    Gözü bozuk bakışlardı çevrende
    içinde bir heyecan yaratan
    parça bölük yarım yamalak
    çarpa çarpa geliyorken
    gece karanlığında birkaç çift ayak sesi
    her şey susmuş yüreğindeki pansiyonda
    hayat durmuş gibi
    şehrin sokakları da.
    Bir kat daha yabancı şimdi
    tozlu aşk sayfalarında
    yalnız bırakılmış cesaretler.
    Bir bakış bir ürperti
    kenar mahallelerinde şehrin
    ve yalnız bırakılmış
    yüreğinin istasyonlarında.
    bir enkazı terk edip
    eski bir elbise gibi üstünden
    çıkarınca aşkını
    koskoca bir hiç kaldı
    koskoca boynu bükük
    bir yalnızlık.

    Ahmet Canbaba

  • Latif Sarı
    Latif Sarı 06.09.2007 - 15:34

    Kaliteli ve Ruha dokunan siirlerin sairini tebrik ediyorum, fakat hayat hikayesiyle ilgili bir kelime bulamadim,basarilar diliyorum, siir tadinda kalsin.