Cezaevi denince hepimizin aklına o meşhur türkü geliyor: “Mapushanelere güneş doğmuyor / Geçiyor bu ömrüm günler dolmuyor.” Her yerde şiir okuyacağım aklıma gelirdi amma, mapushaneye girip de şiir okuyacağım aklıma asla gelmezdi.
Hapishane ile dostluğumuz şöyle başladı. Arkadaşlarla Kültür Müdürünü ziyaret etmiştik. Çaylarımızı yudumlarken Cezaevi Müdürünün geldiğini söylediler ve içeri buyur ettiler. Tanıştık, hoş- beş ettik. Yozgat Şairler Yazarlar Birliğinden olduğumuzu söyledik. Yozgatlı Şair Yazarların varlığından söz ettik. Müdür bey, bizi Cezaevinde bir program yapmak üzere kurumuna davet etti.
Tanışma faslı böyle başladı. Daha sonra Cezaevi öğretmeni Şükrü Bilgiç beni arayarak gün belirledi ve o gün için hazırlanmaya başladık. Sayılı günler çabuk geçermiş. Dün 9 arkadaşımızla Yozgat Cezaevinde bir program yaptık.
Cezaevi denince insanın yüreği ağzına geliyor. Mapushanelerin yüzü soğuk derler amma, görevlilerin sıcak ve güler yüzlü tutumu içimizi ısıtıverdi. Müdür beyin misafiri olduğumuz halde zorlu bir arama ve taramadan sonra içeri girebildik. “Didik didik arandık” derler ya işte aynen öyle, didik didik aradılar, taradılar sapa sağlam aldılar bizi içeri…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta