___BUNCA ÖMRÜMÜ BOŞA GECİRDİM
____OZANIM BUĞÜN ŞAİRİM BUĞÜN
bir elvedanın başlangıcındayız
ha koptu ha kopacak
yüreğimde kördüğümler var sulatnım cözemedim cözülmüyor
ne yardan geciliyor ne candan
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Devamını Oku
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
BENİ TANIYACAKSIN TANDIKCA KISKANACAKSIN
TANIDKCA CANIN KANIN OLACAĞIM SANİYE YOKLUĞUM KAHEREDECEK SENİ
ERKEK TANIYACAKSIN KADININI YÜCELTEN ONA KOL KANAT OLAN
LAFTA DEĞİL ONUN İCİN YAŞAYAN GEREKİRSE ONUN İCİN ÖLEN
ERKEK TANIYACAKSIN SENİ ALABİLDİŞĞİNE KUŞ KADAR ÖZGÜR BIRAKAN AMA SENİN ONDA YUVA YAPTIĞIN ERKEK
ERKEK TANIYACAKSIN SEN YANINDA İKEN BAŞKA BİŞEYLE İLGİLENMEYEN SENİ SEVMEKTEN BIKMAYAN BİR ERKEK
erkek TANIYACAKSIN BAŞKA ŞAİRLERE SOHBETLERE İHTİYACIN OLMADIĞI ONDAN BAŞKASINA KÖR SAĞIR OALCAĞIN BİR ERKEK
ERKEK TANIYACAKSIN YALANDAN UZAK SADIK İÇİ DIŞI BİR
ERKEK TANIYACAKSIN BİR TARAFI MALKOC OĞLU BİR TARAFI KARACAOĞLAN
ERKEK TANIYACAKSIN AKŞAMDAN SABAHA SEVİŞEBİLEN......ERKEK TANIYACAKSIN SENLE İLGİLİ HERŞEYİ BİLEN VE HİC UNUTMAYAN
İŞTE O ZAMAN..........NEFES LAMAK NE DEMEKMİŞ ANLAYACAKSIN..
ŞİMDİ sana YAZDIM.....
Acılarla kaygılarla geçti ömrümüz
Hoş tutmadı yüreğimi,gelen ve giden
Ama bu yalan dünyada yaşamak yorgun
Dayanmasa da beden tüm yüklerinden
yorgunuz arkadaş yıllardır yorgun
saygılar
Yürek yorgun,sessiz çığlıklar feryatlar var yürekte,
emeğinize ve yüreğinize sevgilerimle.
kadınlar sevmeyi bilmez
kadınlar sevmeyi bilmez, biz erkekler biliriz.
ama bizler de öğretme özürlüyüz. karşımıza kırk* yılda bir saf, temiz, yalansız dolansız biri çıkar, onu da ne yapar eder o sevmeyenlere benzetiriz. bize göre küçücük, ona göre kocaman yüreğinde değil bir erkeğe, kendisine bile sevgi koyacak yer bırakmayız. ideal kadın yoktur, onun böyle olmasını da umut etmiyoruzdur zaten ama kafamızdaki kötü 'kadın'ın elbisesini ona zorla giydiririz. kendi güvensizliklerimizi, eksiklerimizi, tahammülsüzlüğümüzü, sabırsızlığımızı ona ihale eder sonra da tüm bunlara rağmen sevmesini isteriz.'' çünkü biz gagasından tutup kuşu öt kuşum öt kuşum diyoruz. çünkü biz yedirip çiçekleri ineğe, koklayıp gerisini ineğin, kok çiçeğim kok çiçeğim diyoruz'' biz sevmesini öğretemeyiz kadına, kendimizi sevmeyi öğrenmedikçe.
kadınlar dürüstlüğü bilmez, biz erkekler biliriz.
onların laf olsun diye farklı zamanlarda söylediği birbirine zıt sözler, ihanetin, aldatılmışlığın, onun ne büyük bir yalancı olduğunun kanıtlarıdır. bizim söylediklerimiz ise öylesine sarf edilmiştir, önemsizdir. biz dürüstüzdür, kadın yalancı ve ikiyüzlü. ama biz kadınlara dürüstlüğü öğretemeyiz.
kadınlar sabretmeyi bilmez, biz erkekler biliriz.
bizim tüm saçmalamalarımız, hırçınlıklarımız hep eski sevgililerin suçudur, hep aşkların suçu. yani yine hep kadınların suçu... yeterince ve gereğince sevilmemişizdir. oysa ne de güzel sevilebilirdik?.. gidenlerden kırılmayı öğrenmişizdir, güvenmemeyi, şüphe etmeyi. ama şimdiki sevgililerimiz öyle midir ki? onların yapısında vardır kırmak, kullanmak, aldatmak. korkuları, sevgileri, düşünceleri, hayalleri hep tek kişilik hep sadece kendi yararlarınadır. onlar hiç yıkılmamıştır, onları kimse paranoyak, güvensiz yapmamıştır. yapmamalıdır da zaten; çünkü onlar hep seni, beni, bizi yani hayatlarının aşkı olan o erkeği beklemiş olmalıdırlar. hakları yoktur bizden önce öpüşmeye, dokunmaya, aşık olmaya, sevişmeye, bir başkası için gözyaşı dökmeye. bilmek zorundadırlar bir gün bizim yani hayatının erkeğinin geleceğini. önceki sevgililerimizin hepsi diğer yarımızdır bizim, defalarca yarımızı kaybetmişizdir. oysa kadınlar kalu bela'da kendilerine eş seçilen ruhu bilmek ve beklemek zorundadırlar. onların eski sevgiliden şikayet etmeye hakları yoktur. çünkü onların eski sevgiliye hakları yoktur. kadınlar beklemeyi bilmez, biz biliriz. ama öğretemeyiz...
kadınlar değişmeyi, gelişmeyi bilmez, biz erkekler biliriz.
genelde kabul etmeyiz ama bir hatamız olduğunda biz bunu düzeltmeyi, tekrarlamamayı biliriz. kadınlar bilmez... belki de desteğe ihtiyaçları vardır ama biz bunu anlamayız. anlasak da yapamayız, yapsak da kabul görmeyiz. korkutmuş, üzmüş, kırmışızdır. defalarca söz verip yine aynı yanlışı yapmışızdır. şüphesiz tek suçlu biz değilizdir; kadınımızın korkularıdır bizi buna iten. o olumsuz düşüncelerle boğuştukça olumsuzluklar olacaktır, biz bunu yapmaya zorlanacağızdır. kadınlar değişemez, biz de onları değiştiremeyiz.
kadınlar vefayı bilmez, biz erkekler biliriz.
zor anlarında yanlarında oluruz, onlar ise bizi hep yalnız bırakır. neden yanımızda olmadıklarını sorgularız, lakin sadece kendi penceremizden, sadece olumsuz bakarak, suçu ona yıkarak bakarız. başımızın ağrısını, siyatik sancısını, kalbimizin acısını hep onlara ihale ederiz. 'sen yoktun o yüzden daha beter oldum' deriz, 'ben acı çekerken sen sohbet ediyor, eğleniyordun' deriz. vefasızdır kadınlar, bencildir. biz onlar hastayken dünyaya küseriz, o yüzden aynısını bekleriz. her an aklımızdadırlar, onlardan da aynısını bekleriz. yanımızda olmaktan, bizimle konuşmaktan korktuklarına, onları bizim korkuttuğumuza da inanmayız. ne zaman neye nasıl tepki vereceğimizi bilmediklerini söylerler, inanmayız. çünkü daha müspet bir gerçek vardır; kadınlar vefayı bilmez. biz erkekler biliriz, ama onlara öğretemeyiz.
kadınlar dostluğu bilmez, biz erkekler biliriz.
onlar birbirlerine 'canım, bitanem, aşkım' diye hitap etseler de hep kıskanırlar arkadaşlarını. oysa biz erkekler öyle miyiz? gerektiğinde birbirimiz için ölürüz bile. hatta kimi erkekler samimiyetlerini 'birbirimize ana avrat söveriz şakasına ama kavga etmeyiz' diye açıklar. o derece aşmıştır dostluk duygumuz. kadınlar daha kendi aralarında sağlam bir arkadaşlık kuramazken bizlerle nasıl dost olabilir ki? ayrıldıktan sonra 'dost kalalım' derler ama bu nasıl mümkün olabilir ki? yıllar sonra bir mail yollayıp da yeni aşkınızı, ona yaptıklarınızı ve dolayısıyla bazı sorunlar çıktığını anlatıp fikrini sorduğunuzda ''kusura bakma cevabım kısa olacak; 3 yıldır seni düşünmeden, senin için dua etmeden uyuduğum tek gece yok. sana yardımcı olamam'' derler. dost kalalım lafı hikayedir onlar için, kalamazlar. kadınlar dostluğu bilmez, biz erkekler biliriz fakat onlarla dost olunmayacağını da biliriz.
kadınlar sevmeyi bilmez.
ya biz? biliriz, elbette ki biliriz. ama onlar buna layık olmadığından biz de layıkınca sevemeyiz. deli gibi severiz, köpek gibi severiz, eşek gibi severiz ama adam gibi sevemeyiz. çünkü hak etmezler. onların dertleri, sorunları yoktur. tek gayeleri evlenecek zengin birini bulmaktır. bu yüzden çaba harcayan taraf olmalıdırlar. bu yüzden yaptığımız çocukluklara katlanmalıdırlar. hem anneleri hep dememiş midir onlara 'erkeğine çocuğun gibi davran da büyüyüp adam olsun' diye? omuzları bizim yükümüzü taşımak zorundadır. kadınlar sevmeyi bilmez, biz biliriz. istesek adam gibi de severiz ama hak etmezler. bu yüzden ne severiz ne de sevmeyi öğretiriz.
kadınlar sevmeyi bilmez
kadınlar sevmeyi bilmez, biz erkekler biliriz.
ama bizler de öğretme özürlüyüz. karşımıza kırk* yılda bir saf, temiz, yalansız dolansız biri çıkar, onu da ne yapar eder o sevmeyenlere benzetiriz. bize göre küçücük, ona göre kocaman yüreğinde değil bir erkeğe, kendisine bile sevgi koyacak yer bırakmayız. ideal kadın yoktur, onun böyle olmasını da umut etmiyoruzdur zaten ama kafamızdaki kötü 'kadın'ın elbisesini ona zorla giydiririz. kendi güvensizliklerimizi, eksiklerimizi, tahammülsüzlüğümüzü, sabırsızlığımızı ona ihale eder sonra da tüm bunlara rağmen sevmesini isteriz.'' çünkü biz gagasından tutup kuşu öt kuşum öt kuşum diyoruz. çünkü biz yedirip çiçekleri ineğe, koklayıp gerisini ineğin, kok çiçeğim kok çiçeğim diyoruz'' biz sevmesini öğretemeyiz kadına, kendimizi sevmeyi öğrenmedikçe.
kadınlar dürüstlüğü bilmez, biz erkekler biliriz.
onların laf olsun diye farklı zamanlarda söylediği birbirine zıt sözler, ihanetin, aldatılmışlığın, onun ne büyük bir yalancı olduğunun kanıtlarıdır. bizim söylediklerimiz ise öylesine sarf edilmiştir, önemsizdir. biz dürüstüzdür, kadın yalancı ve ikiyüzlü. ama biz kadınlara dürüstlüğü öğretemeyiz.
kadınlar sabretmeyi bilmez, biz erkekler biliriz.
bizim tüm saçmalamalarımız, hırçınlıklarımız hep eski sevgililerin suçudur, hep aşkların suçu. yani yine hep kadınların suçu... yeterince ve gereğince sevilmemişizdir. oysa ne de güzel sevilebilirdik?.. gidenlerden kırılmayı öğrenmişizdir, güvenmemeyi, şüphe etmeyi. ama şimdiki sevgililerimiz öyle midir ki? onların yapısında vardır kırmak, kullanmak, aldatmak. korkuları, sevgileri, düşünceleri, hayalleri hep tek kişilik hep sadece kendi yararlarınadır. onlar hiç yıkılmamıştır, onları kimse paranoyak, güvensiz yapmamıştır. yapmamalıdır da zaten; çünkü onlar hep seni, beni, bizi yani hayatlarının aşkı olan o erkeği beklemiş olmalıdırlar. hakları yoktur bizden önce öpüşmeye, dokunmaya, aşık olmaya, sevişmeye, bir başkası için gözyaşı dökmeye. bilmek zorundadırlar bir gün bizim yani hayatının erkeğinin geleceğini. önceki sevgililerimizin hepsi diğer yarımızdır bizim, defalarca yarımızı kaybetmişizdir. oysa kadınlar kalu bela'da kendilerine eş seçilen ruhu bilmek ve beklemek zorundadırlar. onların eski sevgiliden şikayet etmeye hakları yoktur. çünkü onların eski sevgiliye hakları yoktur. kadınlar beklemeyi bilmez, biz biliriz. ama öğretemeyiz...
kadınlar değişmeyi, gelişmeyi bilmez, biz erkekler biliriz.
genelde kabul etmeyiz ama bir hatamız olduğunda biz bunu düzeltmeyi, tekrarlamamayı biliriz. kadınlar bilmez... belki de desteğe ihtiyaçları vardır ama biz bunu anlamayız. anlasak da yapamayız, yapsak da kabul görmeyiz. korkutmuş, üzmüş, kırmışızdır. defalarca söz verip yine aynı yanlışı yapmışızdır. şüphesiz tek suçlu biz değilizdir; kadınımızın korkularıdır bizi buna iten. o olumsuz düşüncelerle boğuştukça olumsuzluklar olacaktır, biz bunu yapmaya zorlanacağızdır. kadınlar değişemez, biz de onları değiştiremeyiz.
kadınlar vefayı bilmez, biz erkekler biliriz.
zor anlarında yanlarında oluruz, onlar ise bizi hep yalnız bırakır. neden yanımızda olmadıklarını sorgularız, lakin sadece kendi penceremizden, sadece olumsuz bakarak, suçu ona yıkarak bakarız. başımızın ağrısını, siyatik sancısını, kalbimizin acısını hep onlara ihale ederiz. 'sen yoktun o yüzden daha beter oldum' deriz, 'ben acı çekerken sen sohbet ediyor, eğleniyordun' deriz. vefasızdır kadınlar, bencildir. biz onlar hastayken dünyaya küseriz, o yüzden aynısını bekleriz. her an aklımızdadırlar, onlardan da aynısını bekleriz. yanımızda olmaktan, bizimle konuşmaktan korktuklarına, onları bizim korkuttuğumuza da inanmayız. ne zaman neye nasıl tepki vereceğimizi bilmediklerini söylerler, inanmayız. çünkü daha müspet bir gerçek vardır; kadınlar vefayı bilmez. biz erkekler biliriz, ama onlara öğretemeyiz.
kadınlar dostluğu bilmez, biz erkekler biliriz.
onlar birbirlerine 'canım, bitanem, aşkım' diye hitap etseler de hep kıskanırlar arkadaşlarını. oysa biz erkekler öyle miyiz? gerektiğinde birbirimiz için ölürüz bile. hatta kimi erkekler samimiyetlerini 'birbirimize ana avrat söveriz şakasına ama kavga etmeyiz' diye açıklar. o derece aşmıştır dostluk duygumuz. kadınlar daha kendi aralarında sağlam bir arkadaşlık kuramazken bizlerle nasıl dost olabilir ki? ayrıldıktan sonra 'dost kalalım' derler ama bu nasıl mümkün olabilir ki? yıllar sonra bir mail yollayıp da yeni aşkınızı, ona yaptıklarınızı ve dolayısıyla bazı sorunlar çıktığını anlatıp fikrini sorduğunuzda ''kusura bakma cevabım kısa olacak; 3 yıldır seni düşünmeden, senin için dua etmeden uyuduğum tek gece yok. sana yardımcı olamam'' derler. dost kalalım lafı hikayedir onlar için, kalamazlar. kadınlar dostluğu bilmez, biz erkekler biliriz fakat onlarla dost olunmayacağını da biliriz.
kadınlar sevmeyi bilmez.
ya biz? biliriz, elbette ki biliriz. ama onlar buna layık olmadığından biz de layıkınca sevemeyiz. deli gibi severiz, köpek gibi severiz, eşek gibi severiz ama adam gibi sevemeyiz. çünkü hak etmezler. onların dertleri, sorunları yoktur. tek gayeleri evlenecek zengin birini bulmaktır. bu yüzden çaba harcayan taraf olmalıdırlar. bu yüzden yaptığımız çocukluklara katlanmalıdırlar. hem anneleri hep dememiş midir onlara 'erkeğine çocuğun gibi davran da büyüyüp adam olsun' diye? omuzları bizim yükümüzü taşımak zorundadır. kadınlar sevmeyi bilmez, biz biliriz. istesek adam gibi de severiz ama hak etmezler. bu yüzden ne severiz ne de sevmeyi öğretiriz.
Kimse kendine benim kadar yoksul değildir.İnsan kendini kendisizlikte nasıl bulur?
Bir haciz gibi girdiysen içime,Bu benim kendime olan borcumdandır.
Sanki bir kuş gagalıyor beynimi...Öldüm ulan düşünmekten!
Kapat/sana gözlerimi..
Gecenin karanlığına bağdaş kurdum. Uykusuzum ve bir o kadar susuz. Acının başkahramanlığına soyun(durul)muş yüreğin kanarken nasıl susarım ki ben. Sus-mu-yorum.Yüreğinin “ ben “ kadar ki boşluğuna düşerken sen, nasıl bayramlık elbiselerimi giyerim ki. Dudaklarımı dudaklarımdan sökmeme izin ver. Bırak kanasın çığlıklarım. Seni iyi bilirim. Sonbaharı giyinir, tüm acıları kefenlersin yüreğine. Oysa,oysa senin gözlerin değil miydi baharlarım ? Baharlarım solarken ben nasıl susabilirim ki ? Elimdeki tek yaşama gücüm olan cümlelerimi saklama yastığının gölgelerine. Bırak susmalar yürüsün üzerime. Giydirilsin kefen bedenime. İçindeki yangınların eteğine sirayet ederken su-sa-mam. Bıkmadın mı daha acıyı tek başına kucaklamayı ? Usanmadın mı karanlığın koynunda ağlamaktan ? Dön sevgili. Ayak uçlarının yörüngesini çevir sevdaya. Hazanlar yürüse de üzerine sen hayat denilen ipin ucunu hiç bırakma..Sakın bırakma.
Düşsüzlüğünle suçsuzluğun muhakemesindesin yine. Tarafsızlığını yitirdin artık. Kendini tüketmekte , kendini asmakta o kadar ustasın ki, boynundaki tek bir iz yok. Kendini öldürmeye yeltendiğin yetmedi mi daha? Us'undan vazgeçmek, hayata yenilgini söylemek bu kadar basit olmamalı. Kendine kefen biçmekten vazgeç. Sırtlan hayatı omuzlarına. Bu zamana kadar hayatla nasıl mücadele ettiysen devam et. Boğma kendini, boğdurma yüreğini. Ölümün sadece senin bedeninle kalsa tamam. Seninle ölecek o kadar şey var ki ? Bari kendi için savaşmayacaksın, bari benim için, bari “ bizim “ için savaş. Yok olursan ardından seni takip edecek o kadar büyük ölümler var ki. Bir göç kadar devasa. Sakın kaybolma. Bir tesbihin imame'si düşüncene hükmü kalır geride kalanların.
Seninle kazandıklarım bu kadar aşikar iken gitme sonsuzluğa..
Düşerim..
Ezilirim..
Sonra ölüme gülümserim..
Biliyorum çıkmaz sokakların, adressiz sorguların içinde çıldırmaktasın. Biraz da yorgun. Düşüncelerin bir uçurum ötesi. Duvar çökecek sanki. Sakın başını kaldırma göğe. Yürüyen bulutları üstüne geliyor zannedeceksin..Bir adım bile atma. Sonrası uçurum sevgili. Beni ve sana ait olanları bırakıp gitme ölüme Gözlerindeki sıcaklığa doyamamışken musalla taşının soğukluğu nerden çıktı sevgili.Ayaz kesse de ellerini, yüzünü esirgeme beni.Kıyma beni. Eğdirme başımı. Ezdirme gülüşlerimi. Ben seninle varoldum. Ya yanında beni götür, ya da beni de öldür.
Senden mucizeler istemiyorum.
Sadece yaşamanı,
Yaşarken beni de yaşatmanı istiyorum.
Ellerini uzat bana.
Sonra da yüzünü hayata çevir.
Ben umudun kıyısında,
Ben hayatın koynunda,
Seni bekliyor olacağım..
Hadi hayatın denilen ipin ucuna sarıl.
Yoksa,
Acıya baş göz ettiğin kaç düş(üş)ün kaldı daha ?
Unutma;
Hayat “ umut ettiğin “ kadardır..
Gecenin karanlığına bağdaş kurdum. Uykusuzum ve bir o kadar susuz. Acının başkahramanlığına soyun(durul)muş yüreğin kanarken nasıl susarım ki ben. Sus-mu-yorum.Yüreğinin “ ben “ kadar ki boşluğuna düşerken sen, nasıl bayramlık elbiselerimi giyerim ki. Dudaklarımı dudaklarımdan sökmeme izin ver. Bırak kanasın çığlıklarım. Seni iyi bilirim. Sonbaharı giyinir, tüm acıları kefenlersin yüreğine. Oysa,oysa senin gözlerin değil miydi baharlarım ? Baharlarım solarken ben nasıl susabilirim ki ? Elimdeki tek yaşama gücüm olan cümlelerimi saklama yastığının gölgelerine. Bırak susmalar yürüsün üzerime. Giydirilsin kefen bedenime. İçindeki yangınların eteğine sirayet ederken su-sa-mam. Bıkmadın mı daha acıyı tek başına kucaklamayı ? Usanmadın mı karanlığın koynunda ağlamaktan ? Dön sevgili. Ayak uçlarının yörüngesini çevir sevdaya. Hazanlar yürüse de üzerine sen hayat denilen ipin ucunu hiç bırakma..Sakın bırakma.
Düşsüzlüğünle suçsuzluğun muhakemesindesin yine. Tarafsızlığını yitirdin artık. Kendini tüketmekte , kendini asmakta o kadar ustasın ki, boynundaki tek bir iz yok. Kendini öldürmeye yeltendiğin yetmedi mi daha? Us'undan vazgeçmek, hayata yenilgini söylemek bu kadar basit olmamalı. Kendine kefen biçmekten vazgeç. Sırtlan hayatı omuzlarına. Bu zamana kadar hayatla nasıl mücadele ettiysen devam et. Boğma kendini, boğdurma yüreğini. Ölümün sadece senin bedeninle kalsa tamam. Seninle ölecek o kadar şey var ki ? Bari kendi için savaşmayacaksın, bari benim için, bari “ bizim “ için savaş. Yok olursan ardından seni takip edecek o kadar büyük ölümler var ki. Bir göç kadar devasa. Sakın kaybolma. Bir tesbihin imame'si düşüncene hükmü kalır geride kalanların.
Seninle kazandıklarım bu kadar aşikar iken gitme sonsuzluğa..
Düşerim..
Ezilirim..
Sonra ölüme gülümserim..
Biliyorum çıkmaz sokakların, adressiz sorguların içinde çıldırmaktasın. Biraz da yorgun. Düşüncelerin bir uçurum ötesi. Duvar çökecek sanki. Sakın başını kaldırma göğe. Yürüyen bulutları üstüne geliyor zannedeceksin..Bir adım bile atma. Sonrası uçurum sevgili. Beni ve sana ait olanları bırakıp gitme ölüme Gözlerindeki sıcaklığa doyamamışken musalla taşının soğukluğu nerden çıktı sevgili.Ayaz kesse de ellerini, yüzünü esirgeme beni.Kıyma beni. Eğdirme başımı. Ezdirme gülüşlerimi. Ben seninle varoldum. Ya yanında beni götür, ya da beni de öldür.
Senden mucizeler istemiyorum.
Sadece yaşamanı,
Yaşarken beni de yaşatmanı istiyorum.
Ellerini uzat bana.
Sonra da yüzünü hayata çevir.
Ben umudun kıyısında,
Ben hayatın koynunda,
Seni bekliyor olacağım..
Hadi hayatın denilen ipin ucuna sarıl.
Yoksa,
Acıya baş göz ettiğin kaç düş(üş)ün kaldı daha ?
Unutma;
Hayat “ umut ettiğin “ kadardır..
Sana âşık olmayı çalışıyordum gece ödevlerinde. Basit bir matematik sorusunda sen pay oluyordun ben payda. Ben inatla artarken sen hep yerinde sayıyordun.
Sana âşık olmasını öğreniyordum tarih derslerinde. Ben milat oluyordum sen benden sonrası. Sana elimi uzatıyordum ama sen hep öncede kalıyordun.
Sen bazen yanıma gelip bana sıkıntılarından bahseder başını omzuma koyardın, ama ben sana o anlarda dost olmayı beceremezdim. Senden izinsiz habersiz kimseye söylemeden âşık oluyordum sana ve sessizce bakmayı öğreniyordum yüzüne…
Ben sana âşık oluyordum ama sen görmüyordun. Her görüşme günlerinde bana en iyi dostum sensin demenin ızdırabı içinde ölüyordum ama sen görmüyordun. En büyük trajediyse bana o sevdiğin kişiyi anlatmandı. Bendeki de şans işte. Bu güne dek kimi sevsem ya başkasını seviyordu ya da beni sevgili olarak göremiyordu. Söylentilere göre benden iyi dost olurmuş. Peki ya sevgili? Benden neden iyi bir sevgili olmuyor?
Sevdiğin çiçeği yetiştiriyordum arka bahçemde. Çiçek önce filizleniyor sonra açıyor büyüyor büyüyor ama ben bir türlü koparıp sana veremiyordum. Korkuyordum aramızdaki dostluğun o çiçeği susuz bırakmasından. Utanıyordum… Sen onca güzellikleri sırtında taşırken ben heybesiz geziyordum. Söyleyemiyordum bir türlü içimdeki tapusu sana ait olan sevgiyi. Sen bir yıldız kadar bana uzakken ben şah damarına yakın olmayı becerecek kadar seviyor ama bunu sana anlatamayacak kadar beceriksizleşiyordum. Durduramıyordum bir türlü seni sevmeyi. Bir bebek gibi büyütüyordum seni içimde... Hani ilk kelime çıkar ya bir bebeğin ağzından BABA diye? İşte o anı bekleyen bir baba gibi bekliyordum BENDE SENİ SEVİYORUM demeni. Ama olmuyordu… Bir türlü bana o anahtar iki kelimeyi söylemiyordun. Sen içimde büyürken ben küçülüyordum.
Bugün yine gırtlağıma kadar seni doldurdum içime. Adımı sorsalar binlerce kelimeden sadece ismini taşıyan harfleri sayıklayacağım. Sıkmıyor ama bu sessi kısık radyo ayarındaki sevdam beni. Bu sayede nerede olduğunu, ne yaptığını sorun etmeden, diğerleri gibi ‘’beni bugün neden aramadın’’ demeden yaşıyorum seni... Seninle sevişmeden yatağıma yalnız uzanmakta beni üzmüyor. Zaten bendeki sevgiye sevişmek için bir beden de gerekmiyor artık...
Oksijensiz odaların pencere buğusunda yazıyorum artık adını adımın yanına. Bir kalp çizmesini öğreniyorum ve ben ne zaman sana âşık olsam bir ok çizip kalbime batırıyorum…
Gözlerin hasretindir
Şimdi ellerin kime dokunur
Her yerini ben bilirim
Ruhun da benden sorulur
Dillerin hasretimdir
Şimdi sözlerin kime dokunur
Yazdım senin kitabını
Her sayfanda aşk okuyor
Gittim sanma gidemedim
Unutmayı denemedim
Hep yanımdaydın inan birgün seni özlemedim
Hiç bir gece ağlamadım
Resmine hiç bakamadım
Döneceksin biliyorum
Ellere umut bağlamadım...
Bu şiir ile ilgili 41 tane yorum bulunmakta