Aşkla henüz tanışmamış bir yüreğin acemiliği varken üstünde
Bilesin ki gözlerin her zaman şımartmaz beni
Ne endamın, ne de kokun esir eder ruhumu
Yol yordam bilmeden uçsuz bucaksız bu patikayı birlikte yürürken
Yüzü koynu aşkın kuyusuna düşmeye ramak kala
Kalkardım yine el yordamıyla ve kimseye aldırmadan
Sen ki ardıç ağacının dallarına sığınan yorgun bir cikla kuşunun
Söylediği şarkılarıydın her zaman zihnimin içinde saklanan avlaklarımda
Cesaretimi toplayıp hayalinle tanıştırmak isterdim yüreğimi her seferinde
Senin gölgenin değmediği bu şehirde yaşıyor olmak bile tek başına
Aşıkların en bedbahtı olmaktı.
Sen farkında değildin…
Ben ömrümü yorardım …
Ezbere yaşıyordun sanki bu hayatı, ezbere!
Sevgiyi ve aşkı kırılgan bir yüreğin içinde eritmiştin.
Aşk ne demek, sevgi nedir; henüz isimlerini bile bilmeden
Aldanmaya ne kadar istekliydin inanmadığın hayallerine
Çoğu kez aşkı bildiğini sanırdın aşkı ararken
Her seferinde hayattan korkup kaçardın uçurumlara doğru
Oysa ki, portakal çiçeğinin kokusu senin saçlarından yayılırdı, bu adaya
Bilmezdin hiçbir zaman
Çünkü gözlerini kısarak bakardın hayatımın içine
O an çıkmaz sokaklı labirentlere salardın yüreğimi
Sen farkında değildin hala
Ben ömrümü yorardım…
En son hangi boy aynası gördü endamını belli belirsiz
Kendini beğenmeyişine sebep olan hüznünün
Bir anlamı olmalı
Asık suratlarını gömerken sıradan bir pencere camının derinliklerine
Buruk bir yutkunma hissini yaşatırdın oldum olası bana
Bu şehre ne çok yağmur yağdı bu yıl, sen de bilirsin
Gökkuşağı gösterirdi her seferinde senin yüzünü bütün cömertliğiyle bana
Gözlerim gözlerini arardı nedensiz
İzah etmeye cesaretim yok bütün bu olup bitenleri
Oysa salınarak yürürken
Ve omuzunun üstünden ardın sıra bakıp bakıp giderdin ayrılırken, her seferinde
Ve her seferinde bulutların üzerinden çıkıp gelirdin yine
Yüreğimi yeniden ezmek için
Gelirdin
Her seferinde
Sen farkında değildin hala
Ben ömrümü yorardım...
Balkonumdan Lefkoşa’yı izlerdim çoğu kez henüz gece yarılamadan..
Nedense senin kokuna benzer bir esintidir penceremin kıyısından yüzüme vuran
Ah Akdeniz! seni neden bu kadar çok seviyorum…
Hem beni tanıyorsun, hem aşktan anlıyorsun diye mi
Hecelemeye bile cesaret edemeden henüz hayalimdeki ismi
Bütün olumsuzluklar taş kesilip oturuyor sineme birden
Ve Lefkoşa bu halimden hiç anlamıyor
Ve bu yüzden Girne’yi çok seviyorum…
Belki yanmak için kaçıyordum aşkın yangınının içine doğru
Oysa küçücük bir buz kütlesiydi yüreğim
Sen farkında değildin hala
Ben ömrümü yorardım
Şivekâr bir gamzenin hemen kıyısından geçerdi
Yüreğimin üzerinde bir hemzemin geçidi…
Dünyanın her hangi bir coğrafyasında hüznü yanağının ayva tüylerine bulamış
Bir kadının kara bahtını andırırdı yalnızlığım
Ağlayarak saçlarını tarayan bir kadının
Kimin umurundaydı artık kara bir gecede kara bir taşın üzerinde yürüyen
Kara bir karıncanın ayak sesleri
Aşıkların çaresizliğiydi bu ve her türlü kaçamak bakışlara meyledebilirdi belki
Aynı pencereden bakarken gökyüzüne
Sanki rüzgarların kavgası
Senin saçlarını savururdu gelişi güzel bu şehrin üzerine
Benim de ağıtlarım vardı bakışlarımın içinde saklı
Sen farkında değildin
Ben ömrümü yorardım
19.05.2019, Kıbrıs/Lefkoşa
Mehmet Ekici (taha)Kayıt Tarihi : 25.5.2019 00:36:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mehmet Ekici (taha)](https://www.antoloji.com/i/siir/2019/05/25/yorgun-272.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!