Yolsa / Ulusa Sesleniş / Tuhaflıklar
Ocağınızda külünüz varsa
Tırnağınız tutuşsun
Kaşıyamayın başınızı
Sonra dönüp ne öğretin islamı
Ne de insanlığı
O kadar ıssız
O kadar ortadasınız
Şükür ki; sizden değiliz
Yolsa;
Ölsek de sizle gitmeyiz
Atalarımızdan böyle öğrenmedik
İnsanlığı biz
2 Temmuz 2005
Bugün 2 Temmuz 2005
Saat 23.00 dolaylarında keçiören belediyesi de bugünü havai fişeklerle kutladı.
İnsanlıktan, inançtan, yetmiş iki milleti kucaklayan ata hoşgörüsünü her fırsatta
Gösterip örnekleriyle anlatan, Memleketimiz İnsanını kucaklayacağız diye
gelenlerin bu gün son showuda bitti..Tebrik ettik. Güzeldi.
Sayın Başbakan partisine bağlı belediyelerin bu showlarını.
İzledi mi, Bugünün önem ve özelliğinden haberi var mı bilmiyorum. Son havai
Fişek showu evinin karşısında yapıldı, Eğer o izleyip görmediyse onun yerine
Ben sayın Melih gökçek’i ve Turgut Altınok’u kutluyorum. Lider önder
Halka hizmet, Hakka hizmet nasıl yapılır gösterdikleri içinde ayrıca kutluyorum
Sizler varken çocuklarımız sizi örnek alıp AB’ye de gireceğiz, Dünya’ya islamın
Hoşgörüsü ve güzelliklerini de göstermiş olacağız. İnsanlıktan, saygıdan yana ne varsa
Sizden bugün gördük Sağolun varolun.Allah sizin gibi yöneticileri başımızdan eksik etmesin. Halkımızın dikkate alması temennisiyle.
Not: Bu iki belediye bugün neyi kutladı öğrenemedik.
Kaynak: http://www.akparti.org.tr/ (konuşmanın tamamı bu linktedir) satırbaşlıklarında
Memleketimiz ve halkımız için söylenenleri özellikle dikkatle okumanızı,
Bugün ki olaylarla kıyaslamanızı rica ediyorum..
Sayın BAŞBAKANIN ulusa seslenişi;
Yeni bir ulusa sesleniş konuşması için huzurlarınızdayım.
Yediden yetmişe ülkemin bütün insanlarını, bütün vatandaşlarımı sevgiyle, saygıyla selamlıyor, hayırlı akşamlar diliyorum.
Her yaş grubuyla, her şehirdeki insanımızla ayrı ayrı, yüz yüze konuşmak, dertleşmek, umutlarımızı tazelemek, beklentilerinizi, taleplerinizi paylaşmak istiyorum.
Bunun için hemen her fırsatta ülkemin bir köşesinde olmaya, sizlerle göz göze gelmeye öteden beri azami çaba sarf ediyorum.
Televizyon ekranlarında aylık buluşmalarımız henüz başladığı günlerde daha işin başındaydık. O vakitler yaptıklarımızdan ziyade yapacaklarımızı, hedeflerimizi konuşmak durumundaydık.
Allah'a şükürler olsun ki, yapacaklarımızı, hedeflerimizi konuşmak çok zamanımızı almadı. Hem yapmadıklarımızı söylemedik hem de söylediklerimiz- den fazlasını yaptık.
Bir tek meselemiz, bir tek derdimiz var: halkımızın mutluluğu, Türkiye'nin onuru.
İstiyoruz ki, bugün olduğu gibi, yarın da alnımız ak olarak halkımızın gözünün içine bakalım, insanımızın elinden tutalım, birikimlerimizi, tecrübelerimizi aktaralım.
Başarımızın sırrını gizlemeden, saklamadan sizlerle paylaşmaktan onur duyuyoruz.
Bizim siyasetimizin gizli şifreleri yoktur.
Çünkü gizli şifreleri olanların milletten sakladıkları hesapları vardır…
Bütün açık yürekliliğimizle kendimize, halkımıza, Türkiye'ye güveniyoruz.
Bizim yönetimimizde her şey halkın gözü önünde cereyan ediyor ve her şey ayan beyan oluyor.
Risk almaktan çekinmiyoruz.
Risk alma pahasına gerçeği gizleme, örtme yoluna gitmiyoruz.
Sizler gibi bizim de bizden önceki siyasetçilerden çokça duyduğumuz bir şey vardı. 'Siyaseten yanlış' ya da 'siyaseten doğru'lardan söz ederlerdi.
Oysa bizim siyaset tasavvurumuzda ahlak ve siyaset arasında hasımlık değil hısımlık vardır.
Evet.. Bir şey ya 'doğrudur' ya da 'yanlıştır'. Bir doğrunun ya da bir eğrinin 'siyaseten doğrusu', siyaseten eğrisi' olmaz, olmamalı.
Açık, şeffaf, demokrat bir yönetimde, her şey halkın gözü önünde cereyan ederse, halk yönetime dahil olduğunu, aklının, vicdanının yönetimde temsil edilip edilmediğini bilir ve neyin doğru neyin eğri olduğuna kendisi karar verir.
Siyaset, halkın yerine düşünmek, halka rağmen yapmak değil, halkla birlikte düşünmek, birlikte iş yapmaktır.
Biz ne yaptık, ne yapıyoruz?
Bakınız,
yılların kemikleştirdiği önyargılar ortadan kalkıyor. Önyargılar tek taraflı olarak değil çok taraflı olarak kalkıyor. Bu durumdan ülkemiz büyük kazanımlar elde ediyor.
Neyi anlatmak istiyorum?
Bakınız:
Türkiye'de bir nesli heba eden, gücümüzü, maneviyatımızı, aidiyetimizi yaralayan o sahte
kutuplaşmaların, Meclisteki, sokaktaki, üniversitedeki o nahoş kavgaların ne kadar da gereksiz olduğunu bugün artık hepimiz görüyoruz.
'Meğer yıllarca, ne kadar da anlamsız sebeplerle birbirimizin kalbini incitmişiz' diyoruz.
Şükür ki, şimdi aynı yanlışları yapmıyoruz, kavgaya tenezzül etmiyoruz, medeni bir millet olarak konuşarak meselelerimizi çözüyor, aynı ufka bakıyor, aynı istikamette birlikte omuz omuza yürüyoruz.
Demek ki, kavgasız, çatışmasız bu işler olurmuş, demek siyaset kırmadan dökmeden yapılabilirmiş. Demek ki, bizim çok uzağımızda zannettiğimiz, 'öteki' diye dışladığımız insanlar öz akrabalarımız kadar bize yakınmış.
Güven ve istikrar ortamını sağladığımızda, birbirimize güvendiğimizde, bu ülkenin enerjisini, aklını, geleceğini temsil eden çocuklarımız, gençlerimiz sadece ve sadece ülkeleri için, insanlık için, kendilerini büyüten anne ve babaları için
hayırlı birer evlat olarak yetişmekten başka bir ideal peşinde koşmayacaklar.
İşte ülkemiz dünyanın gözü önünde bunu başarmıştır. Bugün dünyada hakkında en çok konuşulan ülkelerden biriyiz.
Kim ne derse desin, Türkiye için bu bir iade-i itibardır.
Bu itibar sürecini başarıyla yönetiyoruz ve bu başarı bize nasip olduğu için onur duyuyor, bu yüce görev için bizi vesile kılan milletimize bir kere daha şükranlarımızı sunuyoruz…
Artık, dünya birbirini çok yakından izliyor. Öyleyse devlet olarak toplum olarak dünyanın gerisinde kalacak bir tek adım atamayız.
Özgüvenimiz tam olmalı, ne istediğimizi iyi bilmeli, hepimiz huzur ve barışın, hukuk ve demokrasinin, adalet ve üretimin daha çok artması için çaba sarf etmeli, çalışmalıyız.
Değerli Vatandaşlarım,
Türkiye, 2005 yılının ilk yarısını da huzurla tamamlıyor. Allah, bu huzuru, bu mutluluğu kıskananlara fırsat vermesin.
Türkiye'yi zaafa düşürmek isteyenler, bizim zaafımızdan nemalanmak isteyenler her zaman olabilir. Onların varlığı bizi büyük rüyalarımızdan alıkoyamaz.
Zaman, en büyük hakem olarak hepimizi test ediyor. Biz hayırla anılacak işler yaparak milletimizin hafızasında ve gönlünde müstesna bir yere ulaşmayı hedefliyoruz…
Bizim amacımız, milletin gönlündeki yerimize layık olarak sorumluluğumuzu tamamlamaktır.
Türkiye
milletimizin eliyle muazzam bir imkan, bereketli bir iklim yakalamıştır, bu iklimden azami derecede yararlanmalıyız.
Yakın zamanlara kadar halka söylenmeyen hususlardan biri toplumun güçlenmesiydi.
Türkiye'nin gücünü, imkanlarını, kaynaklarını anlatırken adeta sadece devletin gücü, sadece devletin imkanları anlatılırdı.
Oysa bizim siyaset tasavvurumuza göre toplum ve devlet arasında bir güç çekişmesi yoktur, olmamalıdır…
Devlet, millet için vardır. Millet de devletiyle dünya sahnesinde rekabet fırsatı yakalar.
Halkın, toplumun, vatandaşın yani milletin güçlenmesi, neticede devletin güçlenmesidir.. Zira, güçlü devlet gücünü vatandaşının gücünden alır, oradan almalıdır.
Ak Parti iktidarı olarak odaklandığımız şey hem toplumun hem de devletin güçlü olmasıdır. Bu iki temel alan birbiriyle çelişmez, aksine birbirini tamamlar.
Bunun ne kadar mümkün ve gerekli olduğunu Türkiye son iki buçuk yılda gördü, yaşadı.
Vatandaşın itibarı varsa devletin itibarı vardır. Toplum, takatsiz, dermansız eğer bu noktaya gelmişse
devletin güçlü olması mümkün değildir.
Güç, merkezde toplanmışsa, dağılmıyorsa, ülkedeki her vatandaş o gücü kendi gücü olarak hissetmiyorsa, herkes devlete kolayca ulaşamıyorsa orada mutlaka aşılması gereken büyük bir sorun vardır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin tam anlamıyla sosyal bir hukuk devleti olabilmesi için eğitimden sağlığa, maliye yönetiminden tarıma, şehirleşmeden çevreye sahici reformlar yapmamız gerekiyor.
Hükümet olarak bugüne kadar yaptıklarımız bir anlamda esaslı bir zemin düzenlemesi olarak nitelendirilebilir.
Bütün dünyanın dikkatlerini üzerimize çeken büyük reformlar yaptık. Kırk yıl boyunca
konuşulan, şikayet edilen; ama sadece konuşulan düğümleri çözdük.
En önemlisi, siyaseti o girdaptan kurtardık.
Ekonomiyi o karanlık tünelden çıkardık ve ülkemizi güvenli, güvenilir, istikrara kavuşmuş bir ülke haline getirdik.
Güven ve istikrar her şeyin başıdır. Güvenilir değilseniz kimse sizinle birlikte yürümez.
Yatırım yapmak isteyen, üretmek isteyen, işyeri açmak isteyen, iş kapısı açmak isteyen yerli yabacı herkesin önündeki bürokratik engelleri kaldırdık, kaldırıyoruz.
Bugün itibariyle özel sektörümüz ülkenin her tarafında şahlanan bir yükseliş içindedir.
Özel sektör yatırımları yüzde 45.5 oranında artmaya başladı. Piyasalara güven hakim oldu.
Yıllık bileşik faiz oranları yüzde 16 civarına
geriledi.
Devlet borç ve faiz batağına saplanmış, toplumun umutları zayıflamıştı.
Allah korusun, düne kadar 'Türkiye, Arjantin olur mu? ' sorusu bütün sıcaklığıyla gündemdeyken, ülkemizi borcunu çeviremeyecek bir noktadan, bugünlere getirdik. Kamu net borç stokunu yüzde 95'lerden yüzde 63'lere indirdik.
İşçi sözleşme yapıyor, maaşına bir miktar zam alıyordu ama, daha sözleşmenin mürekkebi kurumadan, enflasyon illeti cüzdanları kemiriyor, alınan zammı silip süpürüyordu.
Memur, görece olarak maaşına bir artış alıyordu ama, verilen artış birkaç misliyle daha altı ay içinde eriyordu.
Maaş artışları, enflasyon kuyusunun dipsiz karanlıklarına atılan taşlardan öteye geçemiyordu.
Dahası devlet, memurun, işçinin maaşını ödeyemeyecek duruma gelmişti.
Bakınız, hükümet olduğumuz gün, İMKB kapanış endeksi 10.002iken bugün 26.009'a yükseldi.
Bunun anlamı şudur. Yerli ve yabancı yatırımcılar nezdinde Türkiye'nin güvenilirliği ve değeri 3 Kasımdan bugüne iki buçuk kat artmıştır.
Israrla 'güven ve istikrar ortamının sağlamlaşması' dediğimiz budur.
Türkiye, her gün devalüasyon kâbusuyla uyanıyor, döviz büfelerinin önündeki kalabalıklar, alacaklılar, borçlular şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemiyordu.
Hatırlayınız, Ak Parti'nin iktidara geldiği gün 3 Kasım'da Euro 1 milyon 661 lira, Dolar 1 milyon 649 liraydı.
İstisnasız herkes yıl sonunda Dolar ve Euronun 2 milyonu aşacağını düşünüyordu, konuşuyordu.
Yani kimse önünü göremiyor, kimse kimseye 100 dolar borç veremiyor, kimse kimseden 100 dolar borç almaya cesaret edemiyordu.
Aradan iki buçuk yıl geçti, bir de şimdi bakın. bugün, Euro 1.649 liradır, Dolar 1.363 lira.
İki buçuk yıl önce kişi başına düşen milli gelir 2500 dolar civarındaydı, bugün 4200 dolar -yaklaşık olarak veriyorum -civarındadır.
Değerli Vatandaşlarım,
Meselelerimiz var ama, aşıyoruz. Açılması zor olan kapılar var ama, açıyoruz.
Bugün itibariyle en büyük önceliğimiz açık net söylüyorum işsizlikle mücadeledir. Enflasyonu yendiğimiz gibi işsizlikte
de inanıyorum ki çok büyük başarılar sağlayacağız. Bu zinciri de kıracağız.
Bunun için ekonomiyi yatırıma, üretime, verimliliğe, kaliteye yönlendiriyoruz.
Bölgesel adaletsizliklerin giderilmesi için, haksız rekabetin azalması için var gücümüzle çalışıyoruz.
Türkiye'yi eksi büyümeden yani düpedüz küçülmeden, yüzde 10 büyüme düzeyine çıkardığımız gibi, işsizliği de kademe kademe çözeceğiz.
Biliyorsunuz, 2003 yılından itibaren başlayan ekonomik büyüme, verimlilik artışına dayalı olarak gerçekleşti.
Firmalar, modern teknolojilere yönelerek üretimi artırma yoluna gitmişlerdir.
Bu süreçte büyüyen ekonominin istihdama yansımadığı doğru değildir.
Kriz sonrası Türkiye ekonomisi bir yandan kriz ortamından çıkarken aynı zamanda köklü biçimde kabuk değiştirmektedir.
Bu yeni durum, ekonomi için uzun vadede yararlı bir gelişme olarak görülmelidir.
Nitekim, istihdam rakamlarına bakıldığında krizin etkilerinin azaldığı, istihdamın artış eğilimine girdiği açıkça görülüyor.
Şu gerçeğimizi de unutmayalım ki, ülkemizde her yıl ortalama çalışabilir nüfusa her yıl 500 ila 700 bin arasında insan ekleniyor.
Buna rağmen, ekonominin istikrara kavuşması, faizlerin düşmesi, özel sektörün üretime yönelmesiyle istihdamdaki daralma 2003'te sona ermiş, 2004 yılında istihdam artışı 644 bin kişi olarak gerçekleşmiştir.
Tarım dışı sektördeki son bir yıllık istihdam artışı 1 milyon 138 bin kişidir.
2002-2005 dönemindeki işsizlik verilerine bakıldığında, 2003 yılından itibaren işsiz sayısındaki artışın düşme eğilimine girdiği görülmektedir. Ha bu arzu edilen seviye midir? Değildir. Ama en azından hem istihdam alanına giren o emeği tamamen yok ediyoruz, onu iş sahibi yapıyoruz. Öbür taraftan mevcut oranı da yavaş yavaş eksiltiyoruz.
Son aylarda özellikle inşaat sektöründeki büyük canlanma, istihdamın artması ve bir çok sektörün dolaylı olarak büyümesi açısından son derece umut vericidir.
Öte yandan, 1500 doların altında geliri olan illere uyguladığımız teşviklerin de yatırımları giderek artıracağını düşünürsek işsizliğin orta ve
uzun vadede azalacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Değerli Vatandaşlarım,
Bir avuç sülük bu ülkenin kamu ve özel bankalarında 50 milyar dolarını talan ve yağma
etti.
Henüz tam olarak bunun hesabını görebilmiş değiliz.
Milletin emanetine sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Ne yazık ki, hala eskimiş akılla düşünen bazı hatipler, kürsülerde ideolojilerin kalın duvarları arkasından konuşuyorlar.
Geçmişte bu seslere kulak vererek ne kazandık ne kaybettik?
İster sağdan ister soldan olsunlar, ister içeride ister dışarıda, ister doğudan ister batıdan konuşsunlar.
Buradan bir kez daha ilan ediyorum; onların devri geçti, dinleyicileri kalmadı ama, bir tek onlar bunun farkında değil.
Ümitsizlik yayanlara kulak vermediğinizi bildiğim halde bir kez daha hatırlatma ihtiyacı duyuyorum.
Her kim, ümitsizlik yayıyor, karamsarlık tohumları saçıyorsa ona asla itibar etmeyin.
Çünkü, bizim inancımızda, bizim kültürümüzde umut kapıları ardına kadar açıktır, umutsuzluk kapısı ise kapalıdır.
Yeter ki sizler, gözlerinizi ufuk çizgisinden ayırmayın.
Bu duygularla hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Kalın sağlıcakla.
Zafer Zengin EtnikaKayıt Tarihi : 3.7.2005 00:33:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bushbakan ne demiş ne demiş?
Tebrikler....Selam ve dostlukla...........
eleştirmeyeceksek bırakalım şairlik yapmayı, sadece
canım aşkım öldüm geberdim şiirleriyle devam edip gidelim..bilmem yanlış mı düşünüyorum..Sayın başbakanımız biliyorsun ki genel başkandır..Bahsi geçen yineticilerin lideridir doğal olarak bu tür şeylere dikkat etmeleri gerektiği söylenmiş olması gerekir..Ulusa seslenişi okursan bir çok yerde bahsetmişte..Peki bu başkanlarımız neden dikkate almamış gibi bir soru gündeme geliyor.İşte bu yanlışlığın mantıklı bir izahı varsa anlatırlar bizde anlarız.
Selamlarımla..eyvallah..
Neyseki R.T.E. Türkiye Cumhuriyet'inin bu zamana kadar gelmiş en iyi hâtiplerinden de, yapılan icraatları daha düne kadar iki sözünden birini 'eee' diye kesen başbakanlar gibi değil, adam gibi açıklamasını biliyor.
Bizden de selamlar olsun demek düşer.
TÜM YORUMLAR (3)