Bir sabah ansızın alıp götürdü
Elimi, dilimi bağlayan yollar
Ne bir haber vardı, ne de bir selam
Gözümü, gönlümü dağlayan yollar.
Yolları, yollara, bağlayan yollar
Bir küçük yavrum var, yoluma ağlar.
Kavuşmak isterken sevdiklerime
Önüme engeller çıkaran yollar
Nöbet, karavana, talim, mıntıka
Erliği alnıma kazıyan yollar.
Yolları, yollara, bağlayan yollar
Bir küçük yarim var, yoluma ağlar.
Turan Gökmenoğlu
Balıkesir, 1 Eylül 1987
Kayıt Tarihi : 5.7.2006 14:52:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
YOLLARA İZ BIRAKMAK! Turan Gökmenoğlu Ayancık’tan geldiğim günden bu yana hem Cağaloğlu’nda matbaalarda çalışıyorum, hem de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki eğitimimi sürdürüyorum. 1981 yılında benimle aynı topraklarda doğan Ayten hanımla evlendik. Gözcübaba’da bir ev tuttuk. 1982’de oğlum Emre doğdu. Bir yıl sonra Erenköy’e taşındık. 1983 yılında üç ortak ‘’Fronteks’’ marka tipo baskı yapabilen bir makina aldık. Ortaklardan biri Mustafa Seyran, çalıştığım matbaanın sahibi. Diğeri de İbrahim adındaki arkadaşım. İşimizin yanında yavaş yavaş borcumuzu ödedik. 1984 yılında kendi işimi kurduğumda tek sermayem, bu makinadaki hissemdi. Yine bu arada bir matbaaya yetecek kurşun harfler alıp bir kenara koymuştum. Gazeteden bir satılık matbaa ilanı buldum. Ama hiç param yok. Çalıştığım makina satıldığı içim işten de yeni ayrılmışım. Topçular’daki matbaaya bacanağım Sabahattin Baykoca ile birlikte gittik. Ben bir kenara çekildim. O benim adıma pazarlık etti. Ödeme planı yapıldı. Senetler düzenlendi. Satıcı; ‘’Bu vadelerle bu parayı ben ödeyemem. Bu arkadaş nasıl ödeyecek’’ diye sordu. ‘’O da, bu kadar parayı ödeyemem dedi zaten. Ben ödemeleri kendi gücüme göre ayarladım. O ödeyeceğini öder, kalanını ben tamamlarım! ’’ Bacanağımın bu büyülü sözleri ile ben matbaamı kurdum. Makinamı önce çalıştığım matbaayakoyduk. Buradaki tipo işlerin basımını bana verdiler. Aldığımız el pedalını ve kurşun harfleri satarak ilk taksitlerimi ödedim. Çatalçeşme Sokak’ta İmamoğlu işhanı yeni yapıldı. Film işleri yapan Sadık Abi, bu hanın birinci katından iki dükkan tuttu. Biri kendine, diğeri bana. O da bir ofset makina aldı. Birlikte bu yeni hana taşındık. Kendi dükkanım oldu. Eski iş arkadaşım Adnan’ı da yanıma aldım. Matbaada kağıt kesme makinamız yok. Sadık abinin bıçağını kullanıyorum. ‘’Allah bana yürü ya kulum desin, ben koşacağım! ’’ İş olsun gece gündüz çalışacağım. İlk senetleri gününde ödeyince, makinaları aldığım arkadaş, matbaa işlerini bana vermeye başladı. Senetleri gününden önce ödemeye başladım. Hiç kimseden maddi bir yardım almadan. Hayatımda ilk kez borçlanmıştım. Sıkıntıdan saçlarım, bıyıklarım ve yer yer sakallarım döküldü. Vücudumun değişik yerlerinde yağ bezeleri oluştu. Borçlarım bitince hepsi düzelecek diyordum. Öyle de oldu. Yağ bezelerim kayboldu, dökülen saçlarım yeniden çıktı. Yoğun iş ve aile hayatım nedeniyle okulumu biraz aksattım. Son sınıfta iki dersim kalmıştı. 1987’de askerliği tecil ettiremedim. Haziran ayında bir ofset baskı makinası aldım ve oğlum Uğur doğdu. Bu arada Ayancık Lisesi’nden sınıf arkadaşım Ömer İstanbul’a öğretmen olarak geldi. Ek işe ihtiyacı vardı. Ona bir hemşerimizin yanında iş buldum. Parasını alamadığı için işi bıraktı. Onu da yanıma aldım. Öğleye kadar öğretmenlik yapıyor, öğleden sonra da bize katılıyordu. Rahmetli Özal, önce ‘’Anlaşmalı matbaa’’ olayını çıkardı. İşlerimiz arttı. Ardından ‘’Bedelli’’ askerlik yasasını çıkardı. 25 Ağustos’ta kimselere haber vermeden askere gittim. Eşim, ailesi ve Ömer dışında kimseler bilmedi. Balıkesir Ordonat Okulu’na teslim olduk. 5-6 arkadaş, hepimiz karadenizliydik. Bir kaç gün sivil olarakdolaştık. Ben gitmeden bir gece önce bıyıklarımı kestim. Eşim ve oğlum sabaha kadar gülmekten uyuyamadılar. Küçük oğlum iki aylıktı ve hiç bir şeyden habersizdi. O gün bizi traş ettiler. Gazinodan içeri girerken, kapının önünde birini gördüm. ‘’Bu çocuğu da hiç görmedim. Ne zaman gelmiş acaba! ’’ dediğim, aynadaki kendi görüntümmüş. Alnımın iki yanındaki saçlarım dökülmüş. Kısa saçlı bu halimile kendimi tanıyamamışım. İlk geldiğimizde, elimizdeki valizleri gören askerler, ‘’Bu ihtiyarlar galiba tatile gelmişler’’ diyerek bizimle dalga geçtiler. Haklıydılar. En gençleri bendim aralarında. Yine de onlardan en az on yıl yaşlıydık. Kamuflaj elbiselerimiz dağıtıldı. İlk günler bize çok güldüler. 30-50 yaşları arasında kırk kişiydik. 5. takımdık. İki çavuşumuz da üniversite mezunu idi. Ben 4. manga komutanı idim. Takımın en uzun dördüncü askeri. Eğitimde hiç zorlanmadım. Çok erken kalktığımız için gün bitmiyordu. Sigara molalarında, eğitim alanında Balıkesir-İzmir yoluna dönüp uzanıyordum. Bir yandan dinlenip, bir yandan ailemi, özellikle küçük oğlumu düşünüyordum. Yollar gözümü yumduğumda beni evime götürüyordu. YOLLAR... Bir sabah ansızın alıp götürdü Elimi, dilimi bağlayan yollar Ne bir haber vardı, ne de bir selam Gözümü, gönlümü dağlayan yollar. Yolları, yollara, bağlayan yollar Bir küçük yavrum var, yoluma ağlar. Kavuşmak isterken sevdiklerime Önüme engeller çıkaran yollar Nöbet, karavana, talim, mıntıka Erliği alnıma kazıyan yollar. Yolları, yollara, bağlayan yollar Bir küçük yarim var, yoluma ağlar. Turan Gökmenoğlu Balıkesir, 1 Eylül 1987 Önce bu şiir, ardında bestesi dilime dolanmaya başladı. Yollar hem beni ailemden uzaklaştırıyor, hem de yakınlaştırıyordu. Sabah koşularında bağıra çağıra şarkılar söylüyorduk. Bazen arka sıralardan bir mesaj gelirdi, ‘’Çocuklar biraz yavaşlayın. Arkadaki ihtiyarlar şişti’’ diye. Çaktırmadan tempoyu düşürerek ihtiyarların dinlenmesini sağlardık. Kısa sürede hepimiz çakı gibi asker olduk. Ben ilk defa kilo aldım. Yürüyüşlerde bize gülen askerler, hayranlıkla seyreder oldu. Biz ‘’rap rap’’ yürürken yer gök inlemeye başladı. Ordonat Okulu’nun kısa zamanda gözbebeği olduk. Matbaacılık mesleğim nedeniyle hemen karargah görevine alındım. Üç doktor arkadaşımız Balıkesir Devlet Hastanesi’ne geçti. Bir arkadaşımız Balıkesirspor’da futbol oynuyordu. Kimlik plakalarının basım işini de bana verdiler. Karargahtaki tüm evrakları düzenledim, istifledim. Eğitim alanına akşam üzeri dönerken kantinden bir sürü çikolata alıp, enerjisi düşen arkadaşlara dağıtıyordum. Adım ‘’Çukulata çocuk’’a çıktı. Herkes yolumu gözlemeye başladı. Bazı günler çukulatalar cebimde eriyordu. Bir hafta sonu eğitim alanındayız. İstiklal marşını okuyup dağılacağız. İki kez oluduk binbaşımız beğenmedi. Üçüncüde ben tek başıma okudum, tüm askerler bana uydu. Komutanımızın tebriki ile dağıldık, ‘’İşte İstiklal Marşı böyle okunur’’ dedi. Birlikte bir çavuş, takımı ile çok övünürmüş. Bizde lise mezunu bir asker var diye. Onu bizim çavuşların yanına getirmişler. Biz de oturmuş dinleniyoruz. Çavuşumuz yanımıza geldi. ‘’Arkadaşlar, üniversite mezunları ayağa kalksın! ’’ diye komut verdi. Biz bir şey anlamadık. Kırk kişi ayağa kalkıp dizildik. Misafir çavuş fenalık geçirmiş. Mehmet Reis’le ikimiz hukukçuyduk. Üç doktor, bilgisayar, makina, inşaat mühendisleri ve diğerleri. Ara ara İstanbul’a gelirdim. Birliğin matbu evraklarını bastırma bahanesi ile. Dönüşte, evden ayrılırken ayaklarım geri geri giderdi. En eğlenceli günümüz cumartesilerdi. Ziyaretçiler gelir. Tatlılar, soğuk yiyecekler, dolmalar getirirlerdi. Biz de hep beraber ve kapan kapış yerdik bunları. Ayancık’taki ailem duyana kadar askerliğimi tamamladım. Eğitimler, nöbetler, aç aç günleri, dersler derken doksan gün gelip geçiverdi. O sabah üç arkadaş sivillerimizi giydik. Terhis olacağız. Dışarıda devre kayıpları toplanmış. Günlerdir dağıtım emrini bekliyorlar. Beni sivil kıyafet içinde görünce, çok üzüldüler. Bizim dağıtım emrimizi kim halledecek diye. Karargaha geri döndüm. Dağıtım emrini alıp yüzbaşımızın odasına gittim. Beni güleryüzle karşıladı. ‘’Sen daha gitmedin mi? ’’ diye sordu. ‘’Bu çocuklar dışarda bekleşirken, ben buradan nasıl giderim! ’’ dedim. ‘’Getir bakalım o zaman’’ dedi. Dağıtım emrini imzaladı. ‘’Sen burada iz bırakan bir asker oldun! ’’ diyerek omzuma dokundu. Vedalaştık. Beni gülümseyerek uğurladı. Dışarda bekleşen askerlere müjdeyi verdim. Valizlerimizi omzumuza takıp, çam ağaçları arasından nizamiyeye yürüdük. Dışarı çıkar çıkmaz. Sinan arkadaşım ilk otomobilin eksozuna eğildi. ‘’Dışarıyı çok özledim. Eksoz kokusunu bile! ...’’ Göztepe, 5 Temmuz 2006
![Turan Gökmenoğlu](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/07/05/yollar-114.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!